Kıvılcımları Suudi Arabistan da dahil olmak üzere birçok ülkeye sıçrayan ateşli seçim konuşmalarının ardından göreve gelen Donald Trump'ın, 2017'de ziyaret etmek için ilk ülke olarak Suudi Arabistan'ı seçmesi dünyayı şaşkınlığa uğrattı.
Beklentilerin tavanını düşüren sıkıntılı başlangıca rağmen Cumhuriyetçi Başkan'ın uçağı o yaz başkent Riyad'a indi.
Burada yönetimdeki bazı yetkililerin ABD'nin Ortadoğu politikasında bir dönüm noktası olarak gördüğü üç zirveye katıldı.
Bunlardan biri Suudi-Amerikan zirvesi, diğerleri de Washington'u Körfez ve İslam ülkeleri liderleriyle bir araya getiren iki zirvedir.
Başkan Trump, dış ziyaretlerini Ortadoğu'dan başlatma kararını, damadı ve yönetiminin başdanışmanı Jared Kushner'in tavsiyesiyle aldı.
Kushner'e göre bölge, sorunlarla doluydu ve bu sorunların çözümü, büyüme ve işbirliği için büyük fırsatların yolunu açacaktı.
Medyada ve ortada görünmekten uzun bir süre kaçındıktan sonra Kushner, yakın zamanda nadir bir görünümle ortaya çıktı ve önceki yönetimin dört yıl boyunca Ortadoğu'ya yönelik politikasına ilişkin düşüncelerini paylaştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Future Investment Initiative Enstitüsü tarafından Miami'de düzenlenen Öncelik Zirvesi'nin cuma günkü oturumunda konuşan Kushner, Başkan'a ilk ziyaret edeceği ülke olarak Meksika veya Kanada'yı değil de Suudi Arabistan'ı önermesinin sebeplerini açıkladı ve bu ziyaretin, yönetimin sonraki yıllarındaki siyasetinin genel çerçevesini oluşturduğuna dikkat çekti.
Eski yetkili, bölgede hiç tecrübesi olmamasına rağmen bölgeye yaklaşımını karakterize eden farklılıklara değindi.
Ayrıca, kendisinin gerekli gördüğünden farklı bir yaklaşıma tutunan ve ona göre Riyad'ın Trump'ın ilk dış durağı olmasına pek hevesli olmayan geleneksel diplomatların isteksizliğiyle karşılaştığını ifade etti.
Trump'ın suçlanması
Kushner, katılımı birkaç hafta önce planlanan oturumda, tamamlanmasında merkezî bir rol oynadığı İbrahim Anlaşmalarına değinmeden önce geçtiğimiz perşembe günü New York'taki büyük jürinin, 2016'da bir porno oyuncusunun sessizliğini satın aldığına ilişkin ithamlara dayanarak eski başkana yönelttiği iddianamesini kınadı.
Kushner'in ifadesine göre bu iddianame, Demokratların Trump'a yönelik onu Rusya ile işbirliği yapmak, azletmek ve son olarak evine baskın yapmak gibi saldırılarının uzantısından başka bir şey değil.
Independent Arabia'nın katıldığı oturumda Kushner, Trump muhaliflerini "onu devirmek için tüm gelenekleri yıkmakla" suçladı ve bu iddianamenin, "Demokratların Trump ve onun siyasi gücünden korktuklarını açıkça gösterdiğini" söyledi.
Konuşmasının devamında, "bir Amerikalı olarak muhalefet liderine bu suçlamanın yöneltilmesini rahatsız edici bulduğunu" ifade eden Kushner, "Tüm bu olaylar sırasında onun yanındaydım. Bu olaylar onun büyük zorluklarla yüzleşme ve değişim ve Amerikan halkı için mücadele etme gücünü ve kararlılığını artırdı. Biz burada Ortadoğu'dan bahsediyoruz; burası, yolun her adımında Trump'a saldıranların alay ettiği bir bölgedir" ifadelerini kullandı.
Ardından tüm bu saldırılara rağmen Başkan'ın tarihî sonuçlar elde ederek bölgeyi, daha iyi bir durumda bıraktığına işaret etti.
Sorunları yönetmek yerine değiştirmek
Kushner, Trump'a ilk dış durakların Suudi Arabistan, İsrail ve Roma olmasını neden tavsiye ettiği sorulduğunda şu cevabı verdi:
Seçim kampanyası sırasında Başkan Trump'tan siyasete dair çok şey öğrendim ve kendisi gibi davrandığı, yani cesur ve farklı olduğunda her zaman en iyi halinde olduğunu fark ettim.
Bu ifadelerden sonra, kendileriyle çalıştığı geleneksel diplomatların Ortadoğu'ya gitmemesini tavsiye ettiklerine dikkat çekerek, "Onlar, hadi Kanada ya da Meksika'ya gidelim, bir çocuğu öpelim ve sizin de bildiğiniz gibi, hiçbir kıymeti olmayan bir sürü şey yapalım, diyorlardı" dedi.
Ancak Kushner, bu yaklaşıma itiraz etti ve Başkan Trump'a Ortadoğu'ya odaklanarak o zamanki "en büyük sorunu" yani IŞİD meselesini çözmeyi önerdi.
Onun tabiriyle "bölgesel IŞİD hilafetini" yenilgiye uğratmak ve ABD'de de büyük bir sorun teşkil eden aşırılığa karşı uzun vadeli savaşı kazanmak gerekiyordu.
Nitekim Kaliforniya'da San Bernardino saldırısı, aşırılığın yayılıp internet aracılığıyla kıtalar ötesine taşınması tehlikesini gözler önüne sermişti.
Kushner'e göre Trump yönetimi, Obama ve George Bush Jr. yönetimlerinin politikalarından ötürü Ortadoğu'da kötü bir durumu devraldı ve daha da kötü olabilirdi.
Bu noktada IŞİD'in Ohio eyaleti büyüklüğünde bir hilafete sahip olduğuna ve İran'ın da nükleer anlaşmanın, serbest bırakarak nükleer silahlanma adımlarını hızlandırması ve bölgedeki istikrarı sarsmak için Hamas, Hizbullah ve Husileri finanse etmesini sağlayan paraların tadını çıkardığına işaret etti.
Ortadoğu'daki barış sürecine öncülük eden yetkili, ABD'nin İsrail ve Körfez'deki geleneksel müttefiklerinin, Obama yönetiminin politikaları sebebiyle yalnız hissettiklerine ve bunun da Trump'ı, Ortadoğu dosyasının sorumluluğunu kendisine vermeye ittiğine işaret etti.
Ayrıca bölgeye yönelik ziyaretinin "sorunları yönetme değil, değiştirme girişimi" olmasını istemediğini vurguladı.
Kushner, Trump'ın Suudi Arabistan ziyaretini "Ortadoğu'daki temel dönüm noktası" olarak değerlendirerek öncesindeki hazırlıklardan bahsetti ve işe, "büyük bir dönüşüm" gerçekleştirmek isteyen dönemin Veliaht Prens Yardımcısı Muhammed bin Selman'la iletişime geçerek başladığını söyledi.
Eski ABD'li yetkili, bu dönüşümü destekleme arzusunda, "geleneksel" siyaset kurucuları tarafından bir iç direnişle karşılaştığına ve bu kişilerin, Suudi Arabistan'da yaşanan değişimin ciddiyetini ve gerçekleşme ihtimalini hafife aldıklarına dikkat çekti.
O ise bu girişimde bir fırsat gördü. Bunun üzerine Trump yönetimi, ortaya atanların "tarihî" olarak nitelediği bu ziyarete hazırlanmak için ciddiyetle çalıştı.
Kushner'in ifadesiyle Trump'ın sonraki yıllardaki politikasının genel çerçevesini de bu belirledi.
Eski yetkili, Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz ile Başkan Trump'ın konuşmalarının, anlaşmazlıklar yerine ekonomik ilerleme ve ortak hedeflerin altını çizdiğini dile getirdi.
Nitekim bu ziyaret, birçok ticaret anlaşmasının ve savunma entegrasyonunu güçlendirip yük paylaşımına katkı sağlayan başka anlaşmaların imzalanmasının yolunu açtı.
Bununla birlikte Kushner'in ifadesiyle en önemlisi, Suudi Arabistan'ın aşırılıkla mücadele için bir merkez, ardından terörizmin finanse edilmesiyle mücadele için bir merkez daha kurmasıydı.
Bu merkez, Ortadoğu'daki aşırılık yanlısı gruplara fon akışını sınırlamada Washington'a yardımcı oldu.
Sünni-Şii anlaşmazlığı değil
Kushner, moderatör olan eski İran Elçisi Brian Hook'un tarifiyle "dinleme becerileriyle ünlü olmayan" geleneksel Amerikalı diplomatlarla aralarındaki anlaşmazlığı gizlemiyor.
Kushner onların, bölgede nelerin gerçekleştirilebileceğini açıklarken mantıksız tavsiyeler verdiklerini, üstelik başarılı bir sicile de sahip olmadıklarını söyledi.
Buna karşılık kendi tabiriyle Kushner, Amerika'nın gücünü ve bu güçle neler başarabileceğini düşünmüş; nihayetinde söz konusu diplomatlarınkinden farklı ve Ortadoğu'nun sorununu ve ayrışmalarını tespit etmekle başlayan bir vizyona ulaşmış.
Buna göre ayrışma, bir Sünni-Şii anlaşmazlığından ziyade iki liderlik türünün varlığından kaynaklanıyor.
Şöyle ki bir yanda ekonomik refahı ve halklarına başarı imkânı sağlamak isteyen liderler var, diğer yanda dikkatleri kendi başarısızlıklarından uzaklaştırıp otoriteyi korumak için bölgenin altını oymak isteyen liderler.
Bir diğer deyişle Kushner, bölgedeki duruma, bölgeyi ileri taşımak isteyen bir model ile onu geriye götürmek isteyen başka bir modelin uyuşmazlığı teşhisini koydu.
Kushner, sorunu teşhis ettikten sonra geçmişe daha az odaklanıp, ortak çıkarlara ve bu çıkarlara odaklanarak gelecekte neler kazanılabileceğine bakmaya çalıştı.
Bölgesel liderlerle yapılan bir dizi toplantı da güven inşa etmenin ve gerçekleştirileceklere dair bir eylem çerçevesi üzerinde anlaşmanın yolunu açtı.
Sözlerine devam eden Kushner, Ortadoğu çok inişli çıkışlı bir bölge olsa da bunun, kimsenin mümkün olduğunu düşünmediği bazı siyasi atılımlar gerçekleştirme yeteneklerini sınırlamadığını söyledi.
Söz konusu atılımlardan biri de öncülüğünü yaptığı barış sürecinin meyvelerinden biri olarak gördüğü "İbrahim Anlaşmaları".