Aşırı kiloluluk ve obezite, dünya genelinde en yaygın sağlık sorunlarından biridir ve sayıları sürekli artmaktadır. Bugün dünyada kilolu ve obez sınıfına dahil edilen 2 milyardan fazla insan mevcut.
Uzmanlar, obezlerin sağlık durumları ve sağlık sistemleri düzeyinde, dolayısıyla da ülke ekonomileri üzerindeki baskıları bakımından taşıdığı tüm etkileriyle bu sorunun üstesinden gelmek için gerekli adımlar atılıp önlemler alınmadığı takdirde, 2030 yılına kadar bu sayının dünya nüfusunun yarısına, yani 4 milyar insana ulaşacağını tahmin ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Uluslararası Obezite Federasyonu tarafından bu hafta yayınlanan bir rapor, sorunun küresel boyutuna ışık tutuyor.
Buna göre obezitenin yayılma oranı 1975 yılından günümüze kadar üç kart arttı. İşin dikkat çekici yanı da o ki, Arap ülkelerinin çoğu bu sorunla karşı karşıya; hatta listede ABD, Almanya ve Britanya gibi ülkeleri bile geride bırakan 11 Arap ülkesi var.
Küresel Obezite Gözlemevi’nin verilerine göre Kuveyt, erkeklerdeki obezite oranları bakımından Arap ülkeleri arasında birinci ve dünya ülkeleri arasında on beşinci sırada yer alıyor. Bu konuda onu Katar, Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, sonra da Lübnan, Filistin, Bahreyn, Libya, Irak, Umman ve Mısır izliyor.
Kadınlardaki obezite oranına gelince bu tablo hafif bir değişim arz ediyor ve Kuveyt, Katar ve Ürdün sıralamadaki yerini korurken, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gerilere düşüyor.
Obezite oranlarının düşük olduğu diğer birkaç Arap ülkesi de Yemen, Moritanya, Sudan, Cibuti ve Somali. Küresel düzeyde Vietnam, Japonya, Güney Kore, Kamboçya, Bangladeş ve Hindistan gibi Asya ülkeleri listenin son sıralarında yer alıyor.
Buna karşılık, Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen hafta yayınladığı 2022 Bölgesel Obezite Raporu’na göre Avrupa’daki yetişkinlerin yarısından fazlası kiloluluk ve obeziteden muzdaripken, Amerika’da her dört kişiden üçü obez veya kilolu.
Açıklık getirmek adına belirtelim ki bu raporlar, Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) aşırı kiloluluk ve obeziteyi, sağlık için tehlike oluşturan anormal ve aşırı yağ birikimi şeklinde tarif eden tanımına dayanmaktadır.
Tanıma göre vücut kitle endeksi 25’in üzerindeyse fazla kilolu, 30’dan fazlaysa da obez olarak kabul edilmektedir. Vücut kitle endeksi, bir yetişkinin kg ağırlığının, boy uzunluğunun karesine bölünmesiyle hesaplanır.
Hâkim izlenime göre aşırı kiloluluk ve obezite sadece yüksek gelirli ülkelerin sorunudur. Gelgelelim bu sorun halihazırda düşük ve orta gelirli ülkelerde, özellikle de çocuklar arasında gitgide artmakta.
Bugün uzman uluslararası kuruluşların raporlarına göre aşırı kilolu ve obez çocukların çoğu, gelişmekte olan ülkelerde bulunmakta ve artış oranı, gelişmiş ülkelerdeki artışın yüzde 30 üzerinde.
Sözgelimi son DSÖ tahminlerini dikkate alırsak, aşırı kilolu veya obez olan beş yaşın altındaki çocukların yaklaşık yarısı Asya’da yaşıyor. Afrika’da da aşırı kilolu beş yaş altı çocukların oranı 2000 yılından bu yana yaklaşık yüzde 24 arttı.
Obezite, küresel bir olgu haline gelmekle birlikte pek çok sebebi olan karmaşık bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir.
Modern hayat, birçok insan için yeterli fiziksel faaliyeti zorlaştırıyor ve onları uzun saatler boyunca televizyon, bilgisayar ve cep telefonları karşısında oturmak suretiyle vücut tembelliğine sevk ediyor, bu esnada sağlıksız beslenmeyi de neredeyse herkesin ulaşabileceği bir noktaya yerleştiriyor.
İşlenmiş ve konserve gıdalarda yüksek oranda yağ, şeker ve koruyucu madde bulunmasına bakarak birçok gıda sektöründe de illaki bir sorun olduğunu söyleyebiliriz.
Buna bir de yeme kültürünü belirgin bir şekilde değiştiren ve sokak tabelalarından televizyon, bilgisayar ve cep telefonu ekranlarına kadar her yerde karşımıza çıkan hızlı ve hazır gıda reklamlarını da ekleyelim.
Sonuç olarak geleneksel yiyecekler, özellikle gençler ve çocuklar arasında hızlı ve hazır gıdaların lehine olacak şekilde büyük oranda azaldı.
Elbette genetik sebepler, yetersiz çalışan tiroid bezi gibi özel sağlık problemleri veya belirli ilaçların kullanımı da bazı insanlardaki kilo artışına katkı sağlayabilir ancak bunlar, obezite ve aşırı kiloluluk rakamlarında küçük bir oranı teşkil ediyor.
Bu noktada endişe verici olan, tehlikelerin farkında olmamıza rağmen rakamların artmaya devam etmesidir. O kadar ki bazıları bunu çağın salgını olarak tanımlar oldu.
Rakamlardaki bu artışla birlikte kilo fazlalığı ve obeziteden kaynaklanan sağlık sorunları da artmaktadır. Örneğin şeker hastalığına yakalanan insanların sayısı korkutucu bir şekilde yükseldi ve bu sebepten dünya çapında her 6 saniyede bir kişi ölüyor.
Obezite kalp hastalıkları ve bazı kanser türleriyle de bağlantılıdır; 13 kanser türüne katkıda bulunduğu düşünülmekte ve DSÖ'ye göre yılda 200 bin yeni kanser vakasından sorumlu tutulmaktadır. Bu esnada kıtlık haberleri daha çok ilgi çekerken, dünya çapında aşırı kilo ve obeziteyle ilişkili ölümlerin sayısının açlık ve kilo eksikliğinden kaynaklı ölümlerin sayısından daha yüksek olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.
Obezite ayrıca nefes darlığı, horlama, terleme artışı ve eklem ağrılarına da sebep olur. Üstelik obezlerin toplum içinde yüzleştikleri “sessiz” ayrımcılığın bir sonucu olarak depresyon ve yalnızlık gibi psikolojik sorunların yaşanmasına da katkı sağlar.
Obezite, karmaşık bir olgu olduğu gibi, tedavisi de bazen sorun ve yanlış anlamalarla doludur. Doktorların ve beslenme uzmanlarının tavsiye ettiği en iyi tedavi yöntemi, sağlıklı bir beslenme düzeni takip etmek ve düzenli spor yapmaktır; doğru, ancak başka uygulamalar eşlik etmediği sürece bu, soruna tek başına çare olmayacaktır.
Bireysel sorumluluk önemlidir, ancak hükümetlerin makul fiyatlarla sağlıklı gıda seçenekleri sunan ve insanların düzenli bedensel faaliyette bulunup spor yapmasını kolaylaştıran etkinlik ve oyun alanlarını, birçok kişinin karşılayamayacağı bir maliyet olmaksızın sağlayan gerekli politika ve yasaların çıkarılmasındaki rolü ile tamamlanmadıkça bireysel çaba etkili olmayacaktır.
Bilincin artırılmasında okula ve eğitim yaklaşımlarına ve bireylere destek olmada, talimatların sürekli olarak uygulanmasında ve obezlere karşı ayrımcılığın ortadan kaldırılması için gerekli bilinçlendirmede de aile ve topluma düşen roller bulunmaktadır.
Gıda endüstrisi de çocukları ve ergenleri hedef alan atıştırmalık, yiyecek ve içecekler başta olmak üzere işlenmiş gıdalardaki yağ, şeker ve tuz içeriğini azaltmaktan sorumludur.
Bu bağlamda şirketleri, belirli standart ve ölçütlere tâbi tutan ve yüksek oranda şeker, tuz ve yağ içeren içecek ve yiyeceklere daha yüksek vergiler getiren bir yasama da gereklidir.
Bu olguya karşı durmak ve ondan korunmanın yollarını bulmak için bütçe ve yatırımlara ihtiyaç var evet, ama başarısızlığın maliyeti çok daha yüksek olacaktır.
Uluslararası Obezite Federasyonu’nun raporuna göre böyle gider ve durumu iyileştirecek adımlar atılmazsa aşırı kiloluluk ve obezite, küresel ekonomi için 2035 yılına kadar potansiyel gelirin 4 trilyon dolarından fazlasına, yani GSYİH’nin yaklaşık yüzde 3’üne mal olacak.
Elbette obezite ile mücadele etmenin maddi olmayan pek çok sebebi de var ki en önemlisi her şeyin başı olan insan sağlığıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia