Çin 30 yıl boyunca, ister düşük işgücü maliyeti sayesinde üretimle, ister artan iç talepten dolayı pazarla ya da Çin'in büyümesi ve orta sınıfının artması ile ilgili olsun, kendisine ekonomik çekicilik kazandıran faktörlerle desteklenen küresel yatırımların varış noktasıydı.
Bu on yıllar boyunca, Çin'in küresel ekonomiye katkısı yüzde 4,5'in altından yüzde 18,5'in üzerine çıktı ve Çin, dünyanın güvenebileceği ve ekonomik çıkarlarını odaklayacağı bir fabrika haline geldi.
2008 yılına gelindiğinde ABD ve Japonya bu şekilde Çin'e güvenmenin tehlikesini öngörerek Çin'e bağımlılığı azaltmak ve riskleri düşürmek amacıyla yatırımları çeşitlendirmek için adımlar attılar.
Bu, daha sonra "Çin + 1" olarak bilinen ve Çin'deki yatırımları sürdürürken Çin dışındaki yatırımları çeşitlendirmek anlamına gelen bir stratejidir. Bu strateji birçok ülke ve çok uluslu şirket tarafından takip edilmiştir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Çin + 1" stratejisinin, stratejik nedenler de dahil olmak üzere çeşitli nedenleri vardır.
Örneğin, birçok şirket Çin'de yoğunlaşarak yatırımlarını tehlikeye atmak istemiyor. Bu tehlike birçok vaka görülmüştür.
Birincisi, Çin'i açık ve net bir şekilde hedef alan eski ABD Başkanı dönemindeydi ve o dönemde Çinli şirketler ek gümrük vergilerine tabi tutuldu.
Yine o dönemde Çinli olanlar da dahil bazı şirketler, faaliyetlerini diğer Asya ülkelerine taşımaya başladılar.
Bu vakalardan ikincisi, Çin'in fabrikaları etkileyen ve bazı şirketleri operasyonlarını Çin dışına taşımaya sevk eden karantina politikalarını uygulamaya devam ettiği pandemi sonrası dönemde yaşandı.
Üçüncüsüyse özellikle Çin ile ABD arasında Tayvan üzerinde yaşanan gerginliğin artmasıyla jeopolitik faktörlerden duyulan korkuydu.
Stratejik nedenlere ek olarak Çin'deki yüksek maliyetler de dahil olmak üzere birçok ekonomik sebep şirketleri "Çin + 1" stratejisini izlemeye teşvik etti.
Çin'de işgücü maliyetleri -bazılarının sandığının aksine- çevre ülkelere göre nispeten yüksektir. Bu yükseliş bazı sebeplerden kaynaklanıyor.
Çin'de işgücü sıkıntısına neden olan yüksek yaşlı nüfus oranı bu sebeplerden birini oluşturuyor.
Özellikle Çin hükümetinin uzun süredir tek çocuk politikasını benimsemesin zamanla işgücünün azalmasına yol açması ile bu sorun yakın zamanda çözülecek gibi görünmüyor.
Ekonomik nedenlerden biri de bazılarının seçici bir politika olarak tanımladığı, Çin Hükümeti’nin yabancı ticarete yönelik politikasındaki tutarsızlıktır.
Bu politika özellikle Çin'in ülke endüstrisini daha yüksek bir değere taşıma ve yerel şirketlerin uluslararası rekabet gücünü kolaylaştırma girişimlerini kapsıyordu.
Ayrıca Çin'de orta ve zengin sınıfın artması da dahil olmak üzere yaşanan toplumsal değişimler, Çinli tüketicinin davranışlarında değişikliğe neden oldu ve bu da iç pazarı hedefleyen yabancı şirketler için risk düzeyini artırdı.
Diğer yandan birçok Asya ülkesi de bu yabancı yatırımları Çin'den kendilerine çekmek için fırsat kolluyor.
Bu yatırımları çekmeye en istekli ülkelerden biri, özellikle akıcı İngilizce bilen kalifiye iş gücü gibi rekabet avantajları ile 2013 yılından bugüne kadar "Çin + 1" stratejisi ve Hindistan'ın bundan ne ölçüde yararlandığı hakkında çeşitli raporlar yayınlayan Hindistan'dır.
Apple dahil olmak üzere birçok şirket Hindistan'a yöneldi. Şu an İPhone'un yüzde 5'i Hindistan'da üretiliyor ve şirket bu oranı 2025 yılına kadar yüzde 25'e çıkarmayı hedefliyor.
Diğer birçok ülke şimdiden yatırımları kendilerine çekmeye başladı.
Endonezya, bazı bilgi ve iletişim teknolojileri şirketlerini ve temiz enerji tedarik zincirlerini kendine çekti.
Tayland, otomotiv endüstrisine odaklanırken Vietnam, düşük işçilik maliyetleri ve Çin'e coğrafi yakınlığı ile desteklenen düşük teknolojili endüstrilerde başarılı oldu. Bangladeş ise hazır giyim sektörlerine yatırım yaptı.
Küresel yatırım pusulası Çin'den sapmaya başladı. Bunun nedeni, dünya çapında birçok şirketin, belirtilen tüm nedenlerle, ister bir pazar ister üretici bir ülke olarak ona aşırı bağımlılıktan kaçınmaya çalışmasıdır.
Bir anket, her üç tedarik zinciri liderinden birinin 2023 yılına kadar Çin pazarını terk etmeyi planladığını gösterdi.
Ancak yeni pazarlar hakkında öğrenme, operasyonları devretme, çalışan becerilerini artırma ve teknolojileri özümseme maliyetleri olduğu için diğer ülkelere taşınmanın maliyetleri yüksek olduğundan, bu çeşitlendirme kolay olmayacaktır.
Ayrıca farklı sistemler ve fikri mülkiyetin korunması ile ilgili diğer faktörler de bunu zorlaştıracaktır.
Kısa ve orta vadede Çin'in statüsünde herhangi bir değişiklik olmayacak gibi görünüyor. Çin’in halen gelişmiş altyapı ve lojistik, yüksek vasıflı işgücü ve artan iç talep gibi Asyalı komşularına üstünlük sağlayan avantajları var. Ancak Çin'in uzun vadeli geleceği eskisi kadar güvenli olmayabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia