Yine, yeniden ve hep "İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal..."

Mayis Alizade Independent Türkçe için Halil Akıncı, Mehman Aliyev ve Arif Şahmarlı ile konuştu

Fotoğraf: EPA/EFE

SCB Başkanı Mihail Gorbaçov 26 Aralık 1991'de devletin varlığının sona ermesinden dolayı başkanlık görevinin de sona erdiğini açıkladığında, etrafında birkaç elemanı dışında kimse yoktu.

Bunun nedenlerinde biri, sistemin siyasilere ve memurlara yetmiş sene boyunca empoze ettiği "Ayağın kaymasın, ayağı kayanlara da asla yaklaşma" ilkesizliği; diğeri ise iki buçuk hafta önce artık yeni bir devletin temelinin atılması olgusuydu.

Evet, 9 Aralık 1991'de Rusya Federasyonu, Belarus ve Kazakistan, ismi "Bağımsız Devletler Topluluğu" (BDTolan yeni bir oluşumun temelinin atıldığını açıklamışlardı.

Baltık Cumhuriyetlerinin bu yeni oluşumun tamamen dışında kalacağı önceden belliydi.

SSCB'den ayrılmış öbür cumhuriyetlerin zaman içinde BDT'ye üye olmaları BDT'yi değil çağdaş standartlardaki bir birlik haline getirmek, üye ülkelerin kendi aralarındaki çatışmaların bile önlenme fırsatları bulunamadı.

Ve geçen 24 Şubat'ta Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimiyle başlayan yeni süreçte BDT'nin durumu da ciddi  biçimde sorgulanmaya başladı.

(Bize göre BDT'den de önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve Karadeniz İşbirliği Parlamenter Asamblesi gibi örgütlerinin varlığının sorgulanmasının zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmiştir.)

Ve işte 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta gerçekleşen BDT zirve toplantısının katılıcılar listesine baktığımızda "Acaba Vladimir Putin Müslümanlarla yeni SSCB'yi ihya ediyor?" sorusunu sormadan da edemedik.

Öyle ya, Belarus ve Ermenistan dışında Sankt-Petersburg zirvesine katılan ülkelerin listesine hep birlikte baktığımızda; Rusya Federasyonu, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'ı görüyoruz.

Sankt-Petesburg zirvesinin heyecansız geçmesi bu düşünceyi daha da güçlendirdi. Zira özellikle Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerinde toplumsal dinamizmin yokluğu Rusya Federasyonu önderliğindeki 'Yani SSC

Ancak bundan daha önce sorulması gereken soru haliyle, "Sankt-Petersburg zirvesinde neler yaşandı?" olduğu için biz de o soruya cevap aradık.
 

Sputnik.jpg
BDT ülkeleri liderleri 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta bir araya geldi / Fotoğraf: Sputnik

 

SSCB'nin hem 'durgunluk dönemi'nde (1975-1978), hem dağıldığı dönemde (1989-1994) hem de ana mirasçısı Rusya Federasyonu döneminde (2008-2010 yıllarında Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi olarak) Moskova'da bulunan en deneyimli SSCB ve Rusya uzmanı, Türk Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, emekli  Büyükelçi Halil Akıncı, Independent Türkçe'nin BDT'nin son zirvesi hakkında sorularını şöyle yanıtladı:

26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta gerçekleşen son BDT zirve toplantısında Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in sanki tekrar nişanlanmak ister gibi, Türk Cumhuriyetleri liderlerine yüzük hediye etmesini anlamak için biraz geriye gitmek gerekir. Rus Çarlığı iki bölümden ibaretti çekirdek ülke. Metropol, yani Rusya Ukrayna Belarus; koloniler Türkistan, Gürcistan hariç Kafkasya kısmen Sibirya. Bu düzen Sovyet zamannnda da devam etti. Metropol Çarlık zamanında Petersburg'a, Sovyet zamanında da Moskova'ya sadık kaldı ve kendisini imparatorluğun sahibi addetti. Nitekim 1917'den sonra Ukrayna toprakları üzerinde bir ayrı devlet kurmaya çalışan Almanya, önce sivil sonra askeri kukla idareler ile bunu becermeye çalıştı ancak 'Rusya'nın çekim gücünün' fazla olduğunu görerek vazgeçti.

Önce Gürcistan'ın Batı kampına yönelişini, onu parçalayarak tehditle sınırlayan Rusya, aynı taktiği Ukrayna'ya karşı uygulayarak yandaşlarının iktidardan düşürülmesinin karşılığını bir kısım Ukrayna toprağına el koyarak (Kırım) verdi. Bu yetmeyince bir kısım toprağı daha ayrılmaya yönlendirdi, başşehre saldırarak korkutmaya çalıştı, mukavemet görünce de iki kardeş halk-devlet için ebedi düşmanlık doğuracak iki tarafın da kaybedeceği bir savaşa girişti.

Halil Akıncı'ya göre, bundan çıkan dersler ise şöyle:

Rusya savaş ve caydırıcı gücünün iyi eğitilmiş bir orduya karşı yetersiz kendi askerlerinin de eğitim açısından yetersiz ve hevessiz olduğunu gördü. Ayrıca, Batı'nın birleşerek etkili yaptırımlar uygulayabileceğini kendisinin de desteksiz kaldığını anladı.

Eski koloni yeni bağımsız Türk devletlerinin çıkardığı ders ise Rusya'ya karşı durulabileceğini görmeleridir. Bu onlara Ukrayna konusunda Rusya'yı desteklememe cesaretini kazandırdı.
 

Halil Akıncı.jpg
Türk Konseyi Kurucu Genel Sekreteri, emekli  Büyükelçi Halil Akıncı

 

"Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına çok üzülen Putin bugün kalanı kurtarma telaşına düştü. Bunun da eski yöntemlerle mümkün olamayacağını görmüş olduğu anlaşılıyor" diyen Akıncı, "Orta Asya ve Kafkasya'da sadece nüfuzunu koruma değil, bölgeyi karşı kampa kaptırmama mücadelesi vermek durumunda. Bir an önce onları kendine bağlamalı. Bunun yolu da kabul edermiş gibi görünüp, gerçekte kabul etmediği 1991 Almatı Protokolü'nü benimsemesi ve karşısında kendisi ile eşit haklara ve statüye sahip devletlerin bulunduğunu kabullenmesi ve buna uygun davranmasıdır" dedi.

Son Moskova toplantısının bunun idrakinin bir göstergesi olduğunu ifade eden Halil Akıncı, "Bölge istikrarı için son derecede önemlidir. Başından beri kardeş Türk devletlerinin egemen eşitliğini kabul eden bu temel içinde yürüttüğü ilişkilerini son defa Türk Devletleri Teşkilatı'nın kuruluşu ile taçlandıran Türkiye'yi örnek alabilir. Kendisini yalnızlıktan kurtarmanın tek yolunun bölgesel sahiplenme ve dayanışmadan geçtiğini idrak zamanı geldi. Eğer stratejik aklını kullanmayı becerebilirse Türkiye dahil Türk devletlerinin çıkarlarını 'zayıf bir Rusya' değil, egemen eşitlik ilkesine bağlı dost bir Rusya'nın varlığında gördüklerini anlar" şeklinde konuştu.


"Ülkeler arasındaki sorunların çözümü için yapılan girişimler sonuçsuz kaldı"

Gelişmeleri Bakü'den izleyen Azerbaycan'ın tek bağımsız haber ve analiz kurumu Turan Haber Ajansı ve ASTNA Araştırmalar Merkezi imtiyaz sahibi Mehman Aliyev, 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta yapılan BDT toplantısının sönük geçmesine dikkat çekerken, ülkeler arasındaki sorunların çözümü için yapılan girişimlerin de sonuçsuz kaldığını vurgulladı.

Mehman Aliyev, Independent Türkçe'ye şu değerlendirmelerde bulundu:

BDT devlet başkanlarının Sankt-Petersburg'ta yapılan geleneksel yıl sonu zirvesi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana eski SSCB coğrafyasında ilk kez yaşanan ve devam eden savaşla aynı dönemde yapıldı. Evet, 24 Şubat 2022'de Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasıyla başlayan savaş İkinci Dünya Savaşı'nın kazanılmasında en büyük paya sahip Rusya ve Ukrayna'yı düşman haline getirmekle kalmayıp, BDT'Nin geleceğine ilişkin bir dizi soruyu da kendisiyle beraber getirdi. Zirve toplantısının ev sahibi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrasya coğrafyası için tehditlerin mevcutluğunu itiraf etmenin yanı sıra, BDT'nin güvenliğinin sağlanması amacıyla güçlerin bir araya getirilmesinin önemine vurgu yaptı:

'BDT ülkeleri işbirliğinin temelini Avrasya bölgemizde güvenliğin ve istikrarın muhafaza edilmesidir. Maalesef buna karşı girişimler ve tehditler ve öncelikle dışardan gelen tehditler her geçen yıl daha da artıyor.'


Gerçekten de Aralık 1991'deki kuruluşundan bu yana Bağımsız Devletler Topluluğu en sıkıntılı günlerini yaşıyor. Bir süre önce Gürcistan ve Ukrayna'nın BDT saflarından ayrılmasından sonra Moldova Cumhurbaşkanı da zirve toplantıları umursamayarak mazeret bildirmeden katılmadı. 2022 yılında Azerbaycan-Ermenistan çatışmasının ardından patlak veren Kırgızistan-Tacikistan silahlı çatışması sonucunda artan gerilimi ve ismini zikrettiğim ülkelerin liderleri arasındaki soğukluğu BDT'nin son zirve toplantısı bile ortadan kaldıramadı ve liderler barış yolunda hiçbir ilerleme kaydedemeden ülkelerine döndüler.
 

Mehman Aliyev.jpg
Turan Haber Ajansı ve ASTNA Araştırmalar Merkezi imtiyaz sahibi Mehman Aliyev

 

Vladimir Putin'in, Güney Kafkasya ve Orta Asya'da çatışan güçlerin tutumlarını gözden geçirmelerini ve yeniden yakınlaşma siyasetine dönmelerini sağlayamadığını söyleyen Mehman Aliyev, "Şöyle ki Tacikistan Devlet Başkanı Rahmon ile Kırgızistan Devlet Başkanı Japarov hala birbirlerinin elini sıkmazken, Putin'in girişimiyle zirve toplantısında beyin  jimnastiği yapan Aliyev ile Paşinyan'ın buluşması son Laçın krizinin çözülmesine yardımcı olamadı. BDT'nin lokomotifi Rusya Federasyonu'nun bizzat kendisinin Gürcistan, Ukrayna ve Moldova'nın toprak bütünlüğünü ihlal ederek kendi kontrolüne alması, o bölgelerde çıkardığı savaşlar sonucunda eski Sovyet coğrafyasındaki istikrarı ve gelişmeyi sağlamayı ilke edinmesi gereken bir kurum olarak BDT giderek sadece formalite ve fantezilerden ibaret bir kuruma dönüştüğü gibi, BDT'ye üye öbür ülkelere de Moskova'nın savurduğu tehditler sonu bir türlü gelmiyor" dedi.
 

Sputnik 3.jpg
Fotoğraf: Sputnik 

 

"İlginçtir ki, zirve toplantısında Vladimir Putin herhangi önemli bir belgenin ve özellikle güvenlik alanındaki herhangi bir taslağın gündeme getirilmesi girişiminde bulunmadı" diyen Aliyev, bu konudaki görüşlerini şu sözlerle ifade etti:

Bu durum öncelikle, Moskova'nın partnerleri önünde herhangi bir yükümlülüğün altına girmek istememesi ve toplantıya katılan liderlerden herhangi birinin elini kolunu bağlama girişiminde bulunmaktan uzak durmasını ortaya koyuyor. 2023 yılının BDT ülkelerinde 'Rus dili yılı' ilan edilmesi olgusu önümüzdeki sene de ilişkilerin aynı şekilde formal ve Rusya için tatmin edici düzeyde kalmayı sürdüreceğini gösteriyor. Bu 'insancıl' bir konunun BDT ülkelerindeki güvenlik sorunlarının çözümünde hangi role sahip olacağını öngörmek zor olduğu gibi bu tür bir yaklaşım açılış konuşmasında Vladimir Putin'in ima ettiği 'girişimler ve tehditler'in de yükselen çizgide olacağı şeklinde değerlendirilebilir.
 

"Rusya Federasyonu'nun başını çektiği son zirvelerden biri..."

Gelişmeleri Brüksel'den izleyen uluslararası ilişkiler ve diplomasi alanında deneyimli uzman, büyükelçi Arif Şahmarlı da BDT'nin son Sankt-Petersburg zirvesinin heyecansız geçtiğini söylerken, aslında 26-27 Aralık toplantısının Rusya Federasyonu'nun başını çektiği son zirvelerden biri olarak nitelendirilebileceğini de ifade etti.

Independent Türkçe'ye konuşan Büyükelçi Şahmarlı, şunları söyledi:

BDT liderlerinin her sene sonunda Rusya Federasyonu Devlet Başkanı'nın ev sahipliğinde bir araya gelmeleri ve birbirlerini kutlamaları geleneksel bir hal aldı. 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta gerçekleşen BDT zirvesinin daha öncekilerden en önemli farkı; artık dünyanın çok değişmiş olmasında. Bir anlamda dışlanmış duruma gelen Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin'i ülkesi dışına çıktığını da adeta gören olmuyor. Rusya'yı ziyaret eden dünya liderlerinin sayısı da çok azaldı. Onun için Belarus, Ermenistan, Azerbaycan ve Orta Asya ülkeleri yöneticilerini bir araya toplamakla Vladimir Putin bir anlamda yalnızlaşmadığının ve belirli bir çerçeve içinde kendisini rahat hissettiğinin mesajını da dünyaya veriyor.
 

Arif Şahmarlı.jpg
Büyükelçi Arif Şahmarlı

 

"Aslında ise durum o şekilde değil" diyen Arif Şahmarlı, "Özellikle Azerbaycan ve Orta Asya ülkelerinin Türkiye'yle gün geçtikçe gelişen ilişkileri farklı bir durumu gözler önüne seriyor. Özellikle Türkiye ile Azerbaycan arasında askeri alanda gelişen ilişkiler Bakü'nün bu alanda Moskova'dan daha bağımsız bir politika izlemeye çalışması şeklinde değerlendirilebilir. Azerbaycan ordusu Türkiye standartlarına entegre edilmeye çalışılırken Ermenistan'ın da giderek Moskova'nın yörüngesini terk etme gibi bir eğilimde olduğunu görüyoruz. Bazı söylentilere göre Ermenistan başbakanı Paşinyan BDT'nin Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nden çıkma konusunu da gündeme getirmiş ancak Vladimir Putin bunun zamana ihtiyacı olduğunu belirtti" şeklinde konuştu.

Her sene yılbaşı hediyesi olarak BDT devletleri başkanlarına hediyeler veren Putin'in, bu sene altın yüzükler hediye etmesinin sembolik bir anlamının olabileceğinin de tartışıldığını hatırlatan Arif Şahmarlı, "Çünkü Azerbaycan ve Orta Asya gibi nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkelerde erkeklere yüzük hediye edilmesi geleneği pek bulunmadığı için Vladimir Putin'in bu hediyesi de garipsendi. İşin ilginç yanı gündüz Sankt-Petersburg'taki Rus Müzesi'ni ziyaret eden BDT ülkeleri liderleri akşam ise gazinoda zamanlarını değerlendirdiler. Gazinoda yapılan erotik içerikli progam da yorumcular tarafından garipsendi. Gerçekten insan düşünemeden edemiyor: Acaba BDT zirve toplantısında tartışılıp karara bağlanacak konular bulunmadı mı ki, liderleri gazinoya götürerek kabare programı izlettirdiler? Sekiz ülkenin liderinin kabare gösterisi izlemek için Sankt-Petersburg'a gitmesini kim düşündü, kim önerdi acaba? Liderler bunu kabul etmeme yönünde bir irade sergileme girişiminde bulundular mı?" ifadelerini kullandı.

Şahmarlı, "Rusya devlet başkanının Azerbaycan ve Ermenistan liderlerini bir araya getireceğine ilişkin söylentinin de sözde kaldığını düşünebiliriz. Çünkü böyle bir buluşmanın gerçekleşmesi halinde en azından görüntülerin servis edilmesi gerekirdi. Durumun gerilimli olmasının bir örneği Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın Putin'le buluşmasında Azerbaycan-Ermenistan sınırındaki Laçın Koridoru'ndan giriş-çıkışlara kontrolü kendi üzerine alan Moskova'nın taahhütlerini yerine getirmesini Putin'den istemesi oldu. Daha önce Azerbaycan basınında hep övülen Rusya 'Barış Gücü' askerlerine ilişkin iktidar yanlısı medyada hafif eleştirel yazıların yayımlanması Laçın Koridoru konusunda Bakü'nün da pozisyonunun sertleştiğini gösteriyor. Ancak 10 Kasım 2020'de imzalanan üçlü anlaşma uyarınca bu ve bir dizi diğer konulardan yetkinin Rusya'ya bırakıldığını da biliyoruz" dedi.

Büyükelçi Arif Şahmarlı, son olarak şu değerlendirmelerde bulundu:

Bana göre 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta gerçekleşen BDT zirvesini son zirvelerden biri olarak da nitelendirebiliriz. Çünkü Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşta istediğini gerçekleştiremeyen Rusya'ya BDT ülkeleri liderlerinin artık nispeten soğuk davrandıklarını bundan önceki Duşanbe zirve toplantısında görmüştük. Artık bu ülkelerin yöneticileri Rusya'yla ilgili yeteri kadar eleştirel düşünceler ortaya koyabiliyorlar. Kazakistan, Özbekistan, Belarus ve hatta Azerbaycan yönetimi bile Rusya'nın ısrarlarını hemen kabul etmeyerek belirli noktalarda itirazlar sergiliyorlar. Örneğin Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşta Rusya, Belarus askeri birliklerinin daha aktif biçimde savaşa katılmasını isterken Minsk'in bu konuda daha temkinli davrandığını görüyoruz. Kendi topraklarını Rusya'ya kullandırtan Belarus bundan öteye gitmiyor.

Veya Özbekistan. Kazakistan ve Rusya'nın ortak doğalgaz ihracı önerisine Özbekistan olumsuz görüş ortaya koymuştu. Kazakistan ise bu ortaklığın kurulmasından çekiniyor. Rusya'nın zayıf duruma düşmesi otomatikman BDT'nin zayıflama durumunu ortaya çıkardığı gibi bu süreçte Türkiye'nin güçlenmesinin altının çizilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bir proje olarak BDT'nin başarılı olamamasının ana nedeni ilişkilerin devlet hükümet yöneticileri arasında kurulmasıydı, halkların arasında ilişkinin aşırı zayıf ve hatta yok düzeyinde olması BDT'ye dinamizm kazandıramadı. Bu bakımdan 26-27 Aralık Sankt-Petersburg zirvesini BDT'nin finaline gelinişinin zirvesi olarak nitelendirmemiz hatalı olmayacaktır.

 

Peter Kovalev TASS.jpg
Fotoğraf: TASS

 

28 Mayıs 1918'de ilan edilen Azerbaycan Cumhuriyeti Ulusal Konseyi Başkanı Mehmet Emin Resulzade, Rusya ajanı komünistlerin 27 Nisan 1920'de Parlamentoyu basarak iktidarı ele geçirmeleri sırasında konuşma yapan ak saçlı bir sosyalistin "Ne fark eder; o olmasın, bu olsun" dediğini aktarır.

Yani o sosyalist için milli devlete mi yoksa işgalciye mi hizmet etmenin hiçbir farkı yokmuş, yeter ki koltuk olsun.

Bu yazıyı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin 100'üncü kuruluş yıldönümü olan 30 Aralık'tan birkaç gün sonra kaleme alırken rahmetli Resulzade'nin 'ak saçlı sosyalist' dediği o şahsı zikretmem tesadüf değildi.

Çünkü 30 Aralık 1922'de Azerbaycan'ın yanı sıra öbür cumhuriyetleri devlet niteliklerinden men ederek SSCB saflarına aldıklarında Azerbaycan'ı Samet Ağamalıoğlu o isim temsil etmişti.

BDT'nin 26-27 Aralık tarihlerinde Sankt-Petersburg'ta yapılan zirvenin "SSCB'nin 100'üncü yılında Vladimir Putin yeni SSCB mi kuruyor?" sorusunu da gündeme getirmesine rağmen böyle bir şey gerçekleşmedi.

Gerçekleşmemesi Mehmet Emin Resulzade'yi bağımsızlığına aşık milletlerin gözünde yine ve yeniden yüceltti.

"İnsanlara hürriyet, milletlere istiklal" ilkesinin müellifinin hep yücelmesi dışında bir alternatif olamaz ki zaten.

Bu ilkeye köle düşünceliler dışında kimsenin çıkma imkanı var mı?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU