Mahsa Amini'nin ölümünün Kürt oluşuyla ilgisi var mı?

İran'da hükümet karşı protestolar tüm şiddetiyle devam ediyor. Mahsa (Jîna) Amini'nin öldürülmesinin kimliğiyle ilgisi olup olmadığı merak konusu olmayı sürdürüyor

Kolaj: Hengaw

Mahsa Amini (Kürt kimliğiyle Jîna olarak biliniyor) İran'ın başkenti Tahran'da 13 Eylül'de "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad devriyelerince "başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle" gözaltına alınmasından bir süre sonra fenalaşmasıyla, hastaneye kaldırıldı.

Amini'nin gözaltında maruz kaldığı şiddet sonucu 16 Eylül'de kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmesi, Kürdistan eyaleti ve diğer Kürt kentleri başta olmak üzere ülke genelinde protestolara neden oldu.
 

 

Saqiz kentinde ikamet eden, babası postanede görevli, annesi ev hanımı, Sünni mezhebinden Kürt bir ailenin büyük kızı olan 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin gerek kendisi gerekse ailesi siyasetten uzak yaşamlarını sürdürüyordu. Mahsa'nın babası Emcet Amini, kızının gelecek yıl Urmiye Üniversitesi'nde okumayı düşündüğünü söylüyor.
 

 

Buradaki trajedilerden biri de resmi adı "Mahsa" olarak bilinse de asıl adı Kürtçe, Jîna (Zhina) olması. İran'da Kürtlerin etnik kökenlerine işaret eden isim ve simgelerin yasak olması nedeniyle ailesinin kendisine koyduğu Kürtçe ismi aile, yakın çevresi ve sosyal yaşamında kullanırken, resmi evrak ve işlemlerde Farsça adı "Mahsa" kullanıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Jîna'nın kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmesinden sonra, naaşının doğduğu kent Saqiz'da defnedilmesi sırasında Kürt kadınlarının Jîna'nın naaşına sahip çıkarak, Kürtçe; "jin, jiyan, azadî (kadın, yaşam, özgürlük)" sloganı atıldı. Kadınların, başörtülerini çıkartıp Kürtçe devrim şarkıları söylemeleri kamuoyunun dikkatini çekerken, akabinde de İran'ın diğer kentlerinde Kürtçe ile birlikte Farsça, ‘zen, zendegi, azadî' sloganları yükseldi.

Jîna'nın ölümünün ardından sadece Twitter'da kısa sürede en az 100 milyon kez ismi hashtaglanarak paylaşıldı. Bir diğer anlamda "Mahsa Zhina Amini" hashtag'i, gerek İran gerekse Ortadoğu'da kadın hareketinin içinde yer alarak tarihe geçmiş oldu.
 

 

Protestolar, 1979 İslam Devrimi'nden bu yana farklı gerekçelerle rejimin sokaklarda kadınlar başta olmak üzere halkın yaşam ve giyim tarzına müdahalesi, şimdiye kadar hüküm süren din adamları ve iktidara yönelik en büyük tehditlerden birine dönüştü.

İran'daki kadınlar, 2014 yılında başta Facebook olmak üzere sosyal medya hesapları üzerinden zorunlu başörtüsüne karşı çıkarak, başörtüsüz fotoğraflarını paylaştı. 2016 yılında "Beyaz Çarşamba" adını verdikleri hareketi başlattılar. Kadınların bu direnişi sosyal medyada yaygınlaştıkça radikal polislerden oluşan "İrşad devriyeleri" de kadınlara daha da şiddetle karşılık verdi. Kaldı ki bu şiddet ve kaba güce dair görüntüler "Kameram benim silahım" hashtag'i ile sosyal medyada paylaşılarak, ülke içinde ve dışında daha fazla dikkatleri çekti.

Bu protestolara katılan kadınlar, gözaltına veya tutuklamalara maruz kalırken, resmi ve gayrı resmi bir şekilde ölüm vakaları görülmedi. Ancak Jîna'nın "başörtüsü kurallarına uymadığı" iddiasıyla gözaltına alınması ve sonrasında ölümle sonuçlanması, toplumun farklı bileşen ve tabakasından kadınların öfkesine neden olurken, özgürlüklerini elde etme isteklerini de pekiştirdi. Kadınların seslerini yükselttiği protestolara erkekler de ciddi destek verdi. 
 

 

Protestocular, teknoloji ve sosyal medya sayesinde daha belirgin, seslerini duyurup, "ülkede köklü bir değişim olmadığı sürece geri adım atmayacakları" mesajını veriyor.

İranlı Öğrenciler Haber Ajansı (ISNA), 4 Aralık'ta İran Başsavcısı Muhammed Cafer Muntazeri'nin Kum şehrinde yaptığı açıklamada "ahlak polisinin" feshedildiğini duyurdu.

"Ahlak polisinin feshedildiği" açıklansa da birçok kesimde sorunun devam ettiği/edeceği belirtilerek, inandırıcı bulunmadı. Nitekim aynı gün birçok bölgede düzenlenen gösterilerde, göstericiler, "sistem yıkılsın" sloganlarını atmayı sürdürdü.
 

 

Grev çağrıları geniş kapsamlı karşılık buluyor

Muhalefetteki Kürt partilerinin başını çektiği "İran Partileri Ortak Merkezi" gösterilerin başından beri yaklaşık yedi kez grev ve kepenk kapatma çağrısı yaptı. Bu çağrılara Kürt kentleri başta olmak üzere büyük oranda karşılık buldu.

Hengaw İnsan Hakları Örgütüne göre, son olarak 6 Aralık'ta duyurulan 2 günlük genel greve 29 Kürt kentinde uyulduğu, bazı kentlerde gösteriler düzenlendi.

Şiraz Tıp Bilimleri Üniversitesi'nden 209 öğretim görevlisi, yayımladıkları bildiriyle, protesto düzenleyen öğrencilere destek verdiklerini açıklayarak, "tutuklanan öğrencilerin koşulsuz serbest bırakılması, disiplin kurulu kararlarının iptal edilmesi, üniformalı güvenlik güçlerinin ve polislerin kampüse girmesinin engellenmesi" talebinde bulundu.

Tahran yönetiminin, Irak Kürdistan Bölgesi'nde (IKB) 3 Kürt partisinin (KDP-İ, PAK ve Zehmetkeşan) konuşlandığı karargâh ve yerleşkelerine IHA ve uzun menzilli füzelerle aralıklarla saldırması ve protestolardan Kürt partilerini sorumlu tutması da Jîna'nın özellikle Kürt kimliğine bir kez daha işaret etti.
 

 

Tahran yönetimi, yaşananlardan "bölücü ve terörist" olarak nitelendirdiği muhalif Kürt partilerini işaret etse de ülkedeki diğer topluluklar bu açıklamalara itimat etmedi. Son haftalarda da özellikle Kürt kentlerinde askeri birlikler, göstericilere doğrudan ateş açıyor.

Norveç merkezli İran İnsan Hakları Örgütü (IHR), son olarak gösteriler sırasında yaşamını yitiren gösterici sayısının 448'e yükseldiğini açıkladı.

Ülkedeki 31 eyaletten 26'sına dair verilerin yer aldığı raporda, en fazla can kaybının Sünnilerin yoğunlukta olduğu Sistan-Beluçistan eyaletinde yaşandığı belirtildi.

Sadece son haftada 16 kişinin hayatını kaybettiği belirtilen rapora göre, Sistan-Beluçistan'da 128, Tahran'da 43 geri kalansa Kürtlerin yaşadığı bölgelerde can kaybı yaşandı.

Hayatını kaybeden göstericilerden 29'unun kadın olduğu, 60 kişinin ise 18 yaş altı olduğu ifade edildi.

Gösterilerde 10 binden fazla kişi de gözaltına alınırken, 200 de güvenlik görevlisi hayatını kaybetti.
 

 

Jîna'nın yakın akrabaları konuştu: Rejim yalan söylüyor, söylemeye de devam ediyor!

Jîna, akraba ziyareti için ailesiyle 12 Eylül'de Tahran'a gidiyor. Bir sonraki gün de kardeşiyle dışarda arkadaşlarıyla görüşmek üzere evden çıkıyor.

Jîna'nın yakın bir akrabası, Jîna'nın Tahran metrosunda indikten sonra İrşad devriyelerinin gözaltına almaya çalıştığını, o sırada yanında olan erkek kardeşi ablasının araca bindirilmesine karşı çıkarak tepki göstermesiyle onu da iteleyip vurduklarını söylüyor.

Can güvenlikleri nedeniyle adının açıklanmasını istemeyen Jîna'nın iki yakın akrabası Independent Türkçe'ye olayın başından beri yaşananları anlattı.

Kaynaklardan biri T.K, "Jîna ile konuştuğum mutluydu, kardeşiyle çıkıp arkadaşlarıyla buluşacağını söyledi. Rejim yetkilileri, Jîna'nın giyim kurallarını ihlal ettiği yalanını ortaya atıyor, Jîna'nın o gün giydiği manto en az üç beden geniş, taktığı başörtüsü de üç metre uzunluğundaydı. Hatta onunla şakalaşıp ‘Dikkat et içinde kaybolmayasın' dedim" ifadelerini kullandı.

Doktor raporunda Jîna'nın ölümüne "kalp krizi" denilse de kaynak, sözlerine şöyle devam etti:

"Jîna'nın, hastaneye kaldırıldığı haberini aldıktan sonra hastaneye gittik, sağlık görevlilerinden biri endişeli bir şekilde, ‘Güzelim kız çok darp edilmiş, çok yazık oldu' deyip daha fazla konuşmadan uzaklaştı. Sonrasında zaten bazı gazeteciler de bir- iki doktorun söylediklerine dayanarak, Jîna'nın özellikle başında ciddi darp aldığını ortaya çıkardı. Sonradan bu gazetecilerin başına neler geldi hepimiz gördük. Hiçbirimizin bu ülkede can güvenliği yok…"

Jîna'nın hiçbir şekilde kalp rahatsızlığı olmadığını ve ölümünden Tahran'daki Weziran Caddesinde bulunan Ahlak Polisi merkezindeki görevlileri sorumlu tuttuklarını dile getiren T.K, "Ancak gelin görün ki böyle bir sistemde hiçbir şey söyleyemiyoruz. Sorumluların yargılanmasını isteme hakkı bile verilmiyor. Sadece birkaç yetkili çıkıp ha bire tehditkâr konuşuyor. Bu kadar insan boşuna sokağa çıkmıyor. Tek isteğimiz adalet ve insanca yaşamak. Susup, inkâr etseler ne fayda! Bu sisteme her geçen gün Kürt'ü, Fars'ı, Azeri ve Beluc'u ile daha fazla öfke duyuyoruz" diyor.
 

 

"Biz de soruyoruz: Jîna'nın suçu tam olarak ne idi?"

Diğer bir kaynak S.R. ise, İran Cumhurbaşkanı İbrahim'in Reisi'nin eylül ortalarında Jîna Amini'nin babası Emcet Amini ile yaptığı telefon görüşmesine ve geçen süre içerisinde yaşananları, şöyle anlattı:

"Reisi, Emcet Bey ile yaklaşık 15 dakika telefonda konuştu. Olayın inceleneceğini ve sorumluların cezalandırılacağını söylemişti. Emcet Bey de kızlarının hasta olmadığını söyledi. O zamanda sorduk halen de soruyoruz, Jîna'nın suçu tam olarak ne idi? Bize hiçbir şekilde bir yanıt vermiyorlar. Şimdiye kadar yapılan açıklamaların hepsi yalan…Ailesi, akrabaları, arkadaşları olarak hepimiz perişan olduk. Hayalleri olan sağlıklı genç bir kızdan ne istediler? Onu tanıyanların hepsi ne kadar dürüst, çalışkan, hayat dolu, sevgi dolu bir genç kız olduğunu biliyor. Tek isteğimiz suçluları sadece aileye değil kamuoyuna açıklanmasıdır. Bu olay ve akabinde yaşananlar artık İran'da hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının kanıtıdır. Suçlu olduklarını biliyorlar. O zamandan bu zamana kadar asılsız konuşmalar yapmaktan ve suçluları aklamaktan başka bir şey yapmadılar. Gelinen aşamada ne oldu yani iyi mi yapıyorlar? Sokaklar, caddeler iktidarın adaletsizliğinden yakınıyor. Jîna ile birlikte yüzlerce insanımız katledildi, binlercesi yaralandı. Bu insanlar sokaklara çıkarak her şeyi göz önüne almış durumdalar. Bizler ve yaşananlara tepki gösterenler, artık korkunun, adaletsizliğin dayatıldığı bir hayatı yaşamaktansa direnerek, insan gibi yaşamak istediğini haykırıyor."

"Jîna, siyasetten uzak ve Kürt kimliğini sahipleniyordu"

İki kaynak da "Jîna'nın gözaltına alınması ve sonrasında Kürt olduğunun da ortaya çıkmasının gözaltında şiddet ve işkenceye maruz kalmasına neden olduğu" görüşündeler.

S.R, "Jîna siyasetin içinde aktif olarak bulunmuyordu ancak sahiplendiği bir Kürt kimliğine sahipti. Merhumun fotoğraflarında da göründüğü gibi özel günlerde, kutlama ve düğünlerde Kürt kıyafeti giymeyi seviyordu. Tanıklara göre, Jîna gözaltında İrşad görevlilerine karşılık vererek, maruz kaldığı durum karşısında sessiz kalmamış ve onlara ‘Ne suçum var? Ben suç işlemedim' dediğini ve bu durumun İrşadçıları daha çok sinirlendirdiğini biliyoruz" görüşünü dile getirdi.

Kaynaklar, "Jîna'nın 40'ıncı yas gününde vatandaşların mezarı başında anmak istediği ancak rejime bağlı güvenlik güçlerinin, aileye baskı yaparak kızlarının 40'ıncı gün yasını anmayacaklarına dair açıklama yapmaları için baskı yaptığını belirterek, ailenin bu talebi kabul etmeyince, anmadan iki gün önce ve sonrası aileyi ev hapsine alarak dışarıyla bağlantılarının kestikleri" bilgisini verdi.

S.R, "Bölge halkı nelerin yaşandığını anladılar ve hepimizin de tanık olduğu gibi oldukça yüksek bir katılımla Jîna mezarı başında anıldı. Askeri birimler, açıklama yaparak sokağa çıkılmaması çağrısında yapsa da halkımız ülkenin dört bir tarafında daha fazla sokağa akın etti" ifadelerini kullandı.


Aktivist Şilêr Bapiri: Jîna bir kadın olarak gözaltına alındı, Kürt oluşu ölümüyle sonuçlandı

Amini'nin hayatını kaybetmesinin Kürt oluşuyla ilgisi var mı?

Mevcut protestoların ne anlama geldiğini ve nasıl bir ivme kazanacağı hakkında; İnsan hakları aktivisti ve gazeteci Şilêr Bapiri (Shler Bapiri), Ortadoğu uzmanı Şükriye Bradosti  (Shukriya Bradost), Soran Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hejar Rahimi (Hazhar Rahimi), protestolarda oğlunu kaybeden yazar Salim Haqiqi ve Hengaw İnsan Hakları Örgütünden Jila Mostajer ile Independent Türkçe için görüştük.

"Jîna Amini'nin gözaltına alınması ve hastanede yaşamını yitirmesinde Kürt oluşuyla ilgisi var mı?" sorusuna, Şilêr Bapiri (Shler Bapiri); "İlk etapta Jîna bir kadın olarak gözaltına alındı ancak Kürt oluşu ölümle sonuçlanmasına neden oldu. İran İslam rejimi yönetime geldiğinde ilk adımları, kadınları hedef alarak başörtü zorunluluğunun da olduğu özgürlükleri kısıtlamak oldu. Evet, Jîna'nın başörtüsünü dayatılan şekille örtülmemiş olarak gösterilse de aynı zamanda 22 yaşında bir Kürt kızının oluşu da ölümüne neden oldu. Tanıklar, Jîna'nın gözaltına alınmasından onu tutuklayanlara karşı direnmesi ve karşılık vermesiyle daha fazla şiddet gördüğünü gösteriyor. Jîna'nın burada hem Kürt hem de kadın olması ne yazık ki ölümle sonuçlandı" yanıtını verdi.
 

Şilêr Bapiri.jpg
İnsan hakları aktivisti ve gazeteci Şilêr Bapiri

 

Protestoları "devrim" olarak nitelendiren Bapiri, "Bizler diktatör bir rejimle karşı karşıyayız ve başkaldırılarda sistemin yıkılmasına yöneliktir. Bu nedenle de buna devrim diyebiliriz. Önceki gösterilerde sadece hayat pahalılığı veya toplumsal talepler içerirken bu gösteriler sistemin değişmesine yöneliktir. Bir diğer anlamda bu gösterileri devrim olarak nitelendirebiliriz. Burada önemli olan İran'daki tüm ulusların rejime karşı tek ses olmasıdır. Bununla birlikte uluslararası toplumun etkin bir rol alması gerekiyor" diye konuştu

Cinsiyet ayırımcılığı çalışmalarıyla bilinen Şilêr Bapiri, "Uluslararası toplum henüz tam olarak İran ile diplomatik ilişkileri askıya alma ve İran halkına desteklerini sunmada oldukça yetersiz ve hazır değil" diyerek, belli bir kesim ve şahsın liderlik yapmadığı gösterilere İran'daki tüm halk ve bileşenlerin sahip çıktığına dikkati çekti.


Bradosti: Hükümet, Sünni Kürt bir kızın öldürülmesine bu denli sahip çıkacağını tahmin etmiyordu

Ortadoğu uzmanı Şükriye Bradosti de (Shukriya Bradost), ülkedeki gösterileri devrim olarak nitelendi ve şunları ekledi:

"Ülkedeki tüm bileşen, sınıf ve taraflar bu gösterilerde aktif olarak yer alarak, sistemin değişmesi talebinde bulunuyorsa bu bir devrim yapma girişimidir. Çünkü, Haziran 1999'da bir grup öğrencinin reformcu Salam gazetesinin kapatılmasına karşı düzenlediği gösteriler 6 gün sürdü. 2009 gösterilerinde yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçiminin ardından seçime hile karıştığını savunan Musavi ve Kerrubi taraftarları Tahran'da ve ülkenin diğer büyük şehirlerinde gösteriler düzenledi. 2019'da yakıt zammına karşı protestolar düzenlendi. Bu protestoların ise öncekilerden farkı, başörtüsü kurallarına uymadığı iddia edilen Kürt bir kadının öldürülmesiyle başlayan bu gösterilerde hükümetin devrilmesi talep ediliyor."

Bradost, "Hükümet, Sünni Kürt bir kızın öldürülmesine ülkedeki diğer halk ve bileşenlerin bu denli sahip çıkacağını tahmin etmiyordu. Çünkü iktidar yıllardır Kürtleri, ülkedeki diğer halk ve azınlıklara karşı zalim, bölücü olarak göstermiş ve Rojhilat'ta (Kürtlerin yoğun olduğu bölgeler) 18 bin düzenli bir askeri güç konuşlanmıştır" diyor.
 

Şükriye Bradosti.jpg
Ortadoğu uzmanı Şükriye Bradosti 

 

Kürt bölgelerinde protestolara start verilerek, tüm İran'a yayılmasıyla iktidarın, Kürtlere karşıt propagandasının sona erdiğini savunan Bradost; "Geçen süre içerisinde eski İran'a dönülmeyecek. İranlı yetkililerin yıllardır başörtüsünü dünyaya, dinimiz ve kültürümüzün bir parçası olduğunu göstermesinin de koca bir yalan olduğu ortaya çıktı. Hükümet, halkı şiddet, işkence ve korku kültürü üzerinden yıldırmaya çalışıyor ancak bu korku duvarı yıkılmış durumdadır. Mevcut durumda ise büyük kazanımlar elde edildi" değerlendirmesinde bulundu.

Şükriye Bradost, uluslararası toplumda, protestolara son süreçte daha fazla destek verilmesini de "İran'ın, Rusya-Ukranya savaşında taraf tutarak, Rusya'ya drone ve İHA sattığını, bu durumunda ABD, NATO ve birçok Avrupa ülkesinin tepkisine" dayandırdı.

Dr. Rahimi: Protestolar, son 40 yılda yürütülen baskın ve şiddet politikasının sonucu

Soran Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hejar Rahimi (Hazhar Rahimi) ise protestoların, ülkede son 40 yılda yürütülen baskın, adaletsiz, şiddet, kıyım, sindirme ve eşitlikten uzak yürütülen politikanın sonucu olduğunu savundu.
 

Hejar Rahimi.jpg
Soran Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hejar Rahimi (Hazhar Rahimi)

 

"Jîna'nın ölümü, ülkedeki cinsiyet ayrımcılığının ve mevcut yasaların ne denli adaletten uzak ve baskın olduğunu da gösteriyor" diyen Rahimi, şunları kaydetti:

"Nitekim bu ölüm, öncelikle ülkedeki kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının sonucudur. Bununla birlikte az önce de belirttiğim gibi İran İslam Cumhuriyetinin yürüttüğü 40 yıllık siyasette, toplumun her sınıfında kendini göstermekle birlikte özellikle Rojhilat'ta (Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeler) kültürel, ekonomik ve siyasetteki tutumu da aşikâr…Yürüttüğü bu siyaset Kürtleri daha çok hedef almıştır. Yani bir diğer anlamda İran'ın kentlerinde kötü bir muamele göstermişse de Kürdistan'da Kürtlere yönelik daha fazla kötü muamele sergilemiştir. Kürtleri, hiçbir zaman sistemin bir parçası olarak kanıksamadılar, bu da Kürtlerin daha çok hedef alındığı anlamına geliyor. Jîna'nın ölümünü de ilk aşama kadın oluşu, akabinde Kürt oluşuna dayandırabiliriz."

Protestolarla ülkedeki tüm bileşen ve sınıfların şimdiye kadar tartışılamayan ve sistemin dayattığı "kutsallık ve değerlere" yönelik bakışın değiştiğini vurgulayan Dr. Rahimi, "İran toplumu artık hep birlikte korkusuzca sistemin dayattığı değerleri, sembolleri, yetkilileri, liderleri, ulemayı vs. konumlarını sorguluyor ve tartışıyor. Bu da protestocuların bilinçli ve taleplerinin peşini bırakmamakla birlikte yeni bir yaşam istedikleri anlamına geliyor" diye konuştu.


Baba Salim Haqiqi: Keşke 10 oğlum daha olsaydı da bu yolda feda olsaydı

Sine kentinde, güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu 21 yaşındaki oğlu Milan Haqiqi'yi kaybeden baba Salim Haqiqi de oğlunun öldürülmesini "şehit" olarak nitelendirip, kendisi için "gurur" olduğunu belirterek, "Vatanımızın kurtarılması uğruna keşke 10 oğlum daha olsaydı da bu yolda feda olsaydı" dedi.
 

Salim Haqiqi.jpg
Salim Haqiqi

 

Norveç'te yaşayan baba Haqiqi, oğlunun ölüm haberini gösterilerin üçüncü gününde aldığını belirterek, şöyle devam etti:

"Jîna'nın ölüm haberiyle ilk gösteri Saqiz'da daha sonra Sine ve sonraki gün Şino ve diğer Kürt kentlerinde yayıldı. Oğlum da arkadaşlarına destek olmak için Şino'da Jin, Jiyan, Azadi sloganlarını atarak gösterilere katıldı. Bu protestolar oldukça meşru ve temel haklarını kazanmaya yönelikti. Oğlum Şehit Milan ile gösterilerin başlamasından üç saat önce telefonda görüştüm. Bana ‘Baba durum çok karışık ve bende gösterilere katılacağım' dedi. Bende kendisine sokaklarda meşru haklarını talep etmek ve destek olmak için gösterilere katılmakta özgür olduğunu söyledim.
 

Salim Haqiqi ve ölen oğlu.jpg
Salim Haqiqi'nin ölen oğlu

 

43 yıldır ülkedeki bileşen ve halkların merkez iktidarıyla sürekli sorun yaşadığını dile getiren Haqiqi, "Bu süre içerisinde ülkedeki tüm halk ve bileşenler, baskı altına ve yıldırmaya çalışıldı. İran'daki tüm ulusların üzerinde dini ve siyasi bir baskı kuruldu. Kürtlerin, İran'da siyasi sorunları var. Yönetim, İran'daki kadınları, gençleri ve tüm bileşenleri militan bir sistemin boyunduruğuna koymuş durumdadır" yorumunu yaptı.
 

Salim Haqiqi ve ölen oğlu3.jpg
Salim Haqiqi'nin ölen oğlu

 

Jîna'nın gözaltında Kürt olduğunun ortaya çıkmasıyla daha fazla şiddete maruz kaldığını ve neticede de yaşamını yitirdiğini dile getiren Haqiqi, şöyle devam etti:

"İran rejiminin ilk vakası değil bu Kürt kentleri başta olmak üzere yüzlerce kadın ve genç farklı gerekçelerle insanlık dışı muameleye maruz kalmıştır. Son yaşanan direnişte de kadınlar öncülük ediyor, erkek kardeşleri ve arkadaşları da onlara destek veriyor. Bu gösterilerin önceki gösterilerden de en belirgin farkı kadınların etkin bir role sahip olmasıdır. Tarihte de bildiğimiz gibi kadınların katılmadığı devrimler başarılıyla sonuçlanmıyor. Şu andaki protestolarda başarıyla sonuçlanacaktır çünkü kadınlar öncülük ediyor. Kürt erkekleri de kadın arkadaşlarına, kız kardeşlerine ve annelerine destek olmakta geri kalmıyor.
 

Salim Haqiqi ve ölen oğlu2.jpg
Salim Haqiqi ve ölen oğlu

 

Hengaw: Bu durum İran'daki tüm kadınların sorunudur

Son olarak Independent Türkçe'ye konuşan Hengaw İnsan Hakları Örgütü'nden Jila Mostajer ise, "İran İslam Cumhuriyeti sürekli bu Kürt kızının hasta olduğunu ve bu nedenle de hayatını kaybettiği propagandasını yaptı. Olay aslında bu noktada başlıyor. Çünkü aile kızları Jîna'nın hastalığının olmadığını ve ahlak polislerince (ki bu kelime dahi insanlık onuruna ayrıdır) gözaltına alınmasında sonra fenalaşıp öldüğünü ve bu konuda da gerekli incelemenin yapılmasını talep etti. İlgili kişilerden karşılık alamayınca, aile, kızlarının ölüm şeklini kamuoyuyla paylaşması ve defnedilmesiyle yayıldı" dedi.
 

Jila Mostajer.jpg
Hengaw İnsan Hakları Örgütü'nden Jila Mostajer

 

Ülkedeki zorunlu başörtüsüne dair, "Jina'nın olayı ilk değil, İrşad polisleri başörtüsü kayan veya kısa tunik giyen kadınları alı koyduğunu ve bir daha tekrarlanmayacağına dair kadınlara, genç kızlara teminat imzalattıklarını biliyoruz. Yani bu durum İran'daki tüm kadınların ortak sorunudur" diyen Jila Mostajer, şöyle konuştu:

"Son 10 yıldır kadınlar bu konuda rahatsızlıklarını bariz dile getiriyor. Bu doğrultuda kampanyalar dahi başlatıldı. İran rejimi bu kadınların karşısında duruyordu. Birçok kadın sırf giyim konusunda baskı altında oldukları ve acı çektikleri için ülke dışına çıkmak zorunda kaldı. Birçok kadın 10-15 yıl ceza aldı ve resmi görevden alınan var. Bu kurumun kaldırılma kararı da inandırıcı değil, başka tanım ve yasalarla kadınlara yönelik baskı devam ediyor."


Jila Mostajer, "Göstericilerin, öncelikli talebi Jîna'nın adli sağlık raporunun bağımsız doktorlarca hazırlanarak gerçeklerin ortaya çıkartılmasıydı ancak rejim ve sorumlular bu kalabalığa şiddet ve silahla karşılık verdi. Bu durum hepimizin tanık olduğu gibi de gösterilerin yayılmasına neden oldu. Sadece Kürt kentlerinde protestoların 42 gününde 11'i çocuk 55 vatandaş öldürüldü. Jîna'nın 40'ıncı gününde Sine, Mahabad, Serdeşt gibi Kürt kentlerinden 15 kişi öldürüldü. İran'ın genelinde gösteriler düzenlendi ve bu gösterilere şiddetle karşılık verildi. Her gün İran'ın ve Rojhilat'ın farklı bölgelerinde ölüm bilgileri elimize ulaşıyor" görüşlerini paylaştı.


"Tutuklu ve gözaltında işkence sistematik sürdürülüyor"

Sadece 4 Kürt kentinde kimliği tespit edilen en az bin kişinin gözaltına alındığını bunlardan yaklaşık 200'ünün kadın olduğunu aktaran Jila Mostajer, "Sayının çok daha fazla olduğunu düşünüyoruz" dedi.

Gösterilerde yer alan aktivist, yazar ve akademisyenlerin evlerine baskın düzenlendiğini hatırlatan Mostajer, şunları söyleyerek sözlerini tamamladı:

Hamaney ve sistem karşıtı slogan attıkları için lise çağında en az 100 öğrenci de gözaltında bulunuyor. Tutuklu ve gözaltında işkence ve insanlık dışı muamele yaşanıyor. Serbest bırakılanlar, gözaltında ciddi işkencelere maruz kaldıklarını ve aç bıraktıklarını söylüyor. Kürt olanlara özellikle kamuoyuna açık veya sosyal medyada pişman olduklarını ve sorumlu olarak Kürt partilerini göstermeleri istenmiş, sabah 08.00-20.00'a kadar aralıksız sorguya çekildiklerini bir-iki dakika oturmak için konuşmak zorunda kaldıklarını söylediler. İran BM Çocuk Hakları Anlaşması'nı imzalamasına rağmen gösterilerde çocuklar hedef alınıyor. En az 15 Kürt çocuğu hayatını kaybetti, 70'ten fazla çocuk gözaltına alındı.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU