Dünya ısınıyor, iklim değişiyor, mevsimler iç içe geçiyor.
Yurtdışındaki çalışmalara göre 1850'deki Sanayi Devrimi'nden günümüze hava sıcaklığının yaklaşık 1,2 derece yükselmesi, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor.
Küresel iklim değişikliği kaynaklı sıcaklık artışı; su kaynaklarının azalması, çölleşme, afetler ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi pek çok felaketi beraberinde getiriyor.
Son 10 yılda dünya genelinde 1,7 milyarı aşkın kişi, iklim ve hava bağlantılı olaylardan etkilenirken, Birleşmiş Milletler (BM) iklim göçleri konusunda uyarılarda bulunuyor.
BM İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesi, Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması altında yer alan konular da COP (Conference of Parties) toplantılarında müzakere edilerek, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda uluslararası kararlar alınıyor.
Geçen ay Mısır'da gerçekleştirilen COP27 olarak da bilinen BM Zirvesi'nde iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya olan ülkelere destek için 'Kayıp ve Zarar Fonu' kurulmasında uzlaşılsa da çok daha fazlasının yapılması şart.
İklim değişikliğinin olumsuz etkileri, Türkiye'de de kendini gösteriyor. İçinde bulunduğumuz aralık ayı hiç de alıştığımız hava koşullarına sahne olmuyor.
Bu durum doğada da farklı şekillerde kendini gösteriyor. Mevsiminden önce açan çiçekler de bu etkiler arasında yer alıyor.
Alarm durumuna geçen doğanın, insanoğluna anlatmak istediklerini ve harekete geçilmezse karşılaşılabilecek riskleri, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Orman Botaniği Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik'le konuştuk.
Son senelerde mevsimlerde belirgin bir kaymanın meydana geldiğine işaret eden Akkemik, her şeyden önce iklim değişikliği gerçeğinin kabul edilmesi ve bu duruma insanoğlunun neden olduğunun bilinmesi gerektiğini vurguladı.
"İklim değişikliğinin etkilerini en sıcak şekilde yaşayacak olan bölgedeyiz"
Normal şartlar altında, doğa-iklim değişikliklerinin çok uzun zaman diliminde yani yavaş yavaş ilerlediğine değinen Prof. Dr. Ünal Akkemik, son dönemde ise bu süreçlerin katbekat hızlı şekilde, çok daha kısa sürede değiştiği uyarısı yaptı.
Gelecekte ortaya çıkabilecek durumlara ilişkin projeksiyonların Türkiye açısından pek olumlu olmadığını aktaran Akkemik, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirebilmek için politikaların hızla hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.
"İklim şu kadar ısınırsa sıcaklık şu dereceye çıkarsa ne olacak diye yapılan senaryolar var" diyen Ünal Akkemik, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"O senaryolara baktığımız zaman iyi orta kötü senaryolar var ve şu an Türkiye, Doğu Akdeniz havasındaki Türkiye bir 1,4 derece ortalama sıcaklık artışı ile iyi senaryoya gelmiş durumda. 1,5 derecelik iyi senaryoya gelmiş durumdayız. Yani biz artık Türkiye için iyi senaryoyu konuşmuyoruz, kötü senaryoları konuşuyoruz. Artık Türkiye'deki değişikliğin durdurulması beklenmiyor, şu an durdurulacak politikalar da yok. Azaltım oranını düşürme hedefleri var."
Herhangi bir Avrupa ülkesinden ya da Türkiye'nin daha kuzeyinde yer alan yerlerden çok daha dikkatli davranılması gerektiğini vurgulayan Prof. Akkemik, bir Akdeniz ülkesi olarak iklim değişikliğini etkileyen, bunu en sıcak şekilde yaşayacak olan bölgede olunduğunu da sözlerine ekledi.
"Meyve ağaçlarının mevsiminden önce çiçek açması ürün kaybına neden olabilir"
Prof. Dr. Ünal Akkemik'in verdiği bilgiye göre normal koşullarda bir bitkinin çiçek açabilmesi için belirli bir sıcaklık derecesi gerekli. Ancak hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi nedeniyle son dönemde mevsiminden önce açan çiçeklerin varlığı dikkat çekici. Ancak bu dönemde açan çiçeklerin meyve oluşturma potansiyeli bulunmuyor.
"Nisan ayında ulaşılması gereken sıcaklıklara aralık ayında ulaşılıyor" tespitinde bulunan Akkemik, meyve ağaçlarının mevsiminden önce, ocak-şubat aylarında çiçek açmasının ürün kaybıyla sonuçlanabileceği konusunda uyardı. Erik ve elma ağaçlarındaki değişimi örnek gösteren veren Akkemik, şu değerlendirmede bulundu:
"Bir bitki erken çiçek açtığı zaman hemen peşinden soğuk bir döneme girilirse o çiçekler ölüyor ve tozlaşma olmuyor. Çünkü tozlaştırıcısı olan böcekler, arılar, ya da kelebekler o dönemde aktif değiller. O yüzden tozlaşma olmadığı zaman meyve oluşumu gerçekleşmiyor. Böyle ciddi bir ürün kaybı yaşanma riski var. İklim değişikliği daha da artarsa o zaman bunun olumsuz sonuçları olacağı açık."
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Yaygın olmayan bitki türlerinin yaşam alanı kayabilir ya da yok olabilirler"
Geçen sene kış mevsiminin ılıman geçip birçok meyve ağacının çiçek açtığını vurgulayan Akkemik, bu yıl da benzer bir tablonun görülmesi halinde ürün kaybının yaşanabileceği uyarısı yaptı ve bazı bitki türlerinin yok olma riskine değindi:
İklim değişikliğinin şiddeti artarsa kış dönemlerinde erkenden çiçek açan bitkilerde yok olma riski de ortaya çıkabilir. Çünkü meyve oluşturamayacağı için ertesi yıl çimlenme olmayacaktır. Bu durum birkaç yıl üst üste devam ederse bitkinin sayısında da hızlı bir azalma olacak veo bölgeden çekilmesi durumu ortaya çıkacaktır. Eğer yaygın bir bitki değilse yok olabilir! Yaygın bir bitkiyse yaşam alanı kayabilir! Başka başka bölgelere doğru kayabilir. Bu insan kaynaklı olarak yaşadığımız iklim değişikliği etkisiyle bitkilerin güneyden kuzeye doğru kaymasını bekliyoruz. Yani Türkiye'de Akdeniz havzasının tipik bitkilerinin yaşandığı yerden daha kuzeye, Karadeniz'e doğru kayması bekleniyor zaten."
"Meyve üretimi düşük olduğunda diğer canlılar da olumsuz etkileniyor"
Doğada biyolojik çeşitlilğin herhangi birindeki aksamanın yansımalarının zincirleme şekilde görüldüğünü kaydeden Akkemik, örneğin düşük oranda meyve üretiminin olduğu yılda, o meyveden beslenen yaban hayatının da olumsuz etkilendiğini ve bu nedenle ekosistemdeki canlıların dengesinin bozulabileceğini ve hatta insanların da tamamen doğal ve ekolojik meyvelere ulaşmasının güçleştiğini aktardı. Ekolojik faktörlerin meyvecilik başta olmak üzere tarımı etkilediğini belirten Akkemik, kısa vadede olmasa da uzun vadede ekonomi dahil pek çok alanda olumsuz sonuçlarının görülebileceğini vurguladı.
"Toplu ağaç ölümlerinin görülme riski büyüyor"
İklim değişikliği nedeniyle ülke genelinde yağışların düşük seyrettiğine ve kuraklık riskinin büyüdüğüne dikkati çeken Prof. Dr. Akkemik, ormanların da olumsuz etkilendiğini belirtti. Fakülte bahçesinde yaşadıkları bir olaydan örnek veren Akkemik, geçen kış aylarındaki artan sıcaklıktan dolayı çiçeklenen bir akasya ağacının kuruduğunu ve (kuruyan) tepe kısmı kesildikten sonra yeniden sürgün vererek canlılığını devam ettirdiğini belirtti.
Doğada olsa o ağacın büyük olasılıkla kuruyup gideceğini belirten Akkemik; özellikle parklarda, bahçelerde ağaç türü seçimlerinde Orman Genel Müdürlüğü'nün ağaçlandırma çalışmalarında bu noktalara dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.
Toplu ağaç ölümleri görme riskinin büyüdüğüne dikkati çeken Ünal Akkemik, yetkililerin bir an önce uluslararası anlaşmaların gereğini yerine getirip emisyon azaltım gibi hedeflere ulaşmak için çabalaması ve tüm planlamaların iklim değişikliğine göre yapılması gerektiğini söyledi.
"Kasımda dikilen fidanların kuruma riski var, Ağaçlandırma Günü marta kaydırılsın"
Son olarak, her yıl 11 Kasım'da gerçekleştirilen Ağaçlandırma Günü'nün tarihini değiştirmek gerektiğini ileri süren Prof. Dr. Ünal Akkemik, bu duruma gerekçe olarak kasımda dikilen fidanların önemli bir kısmında kuruma riski bulunmasını gösterdi. Akkemik, ağaçlandırmanın kış dönemi sonrasına, toprağın suya doygun, sıcaklığın kısmen daha düşük olduğu mart ayına kaydırılmasının daha doğru olacağını da sözlerine ekledi.
© The Independentturkish