Ay’a inişe dair komplo teorileri aşırı sağı nasıl etkiledi?

Ay’a iniş bilim ve teknoloji alanında en mühim adımlardan biri olarak tarihe geçse de hükümet güçlerine duydukları güvensizlikle birlikte toplumsal ve siyasal alanımızı şekillendirmeye devam eden bir düşünürler hareketinin doğuşuna da neden oldu

NASA’nın Ay’a gitmek için olağanüstü görevleri başlatmasının üzerinden yarım asır geçti. 1969’da 6 görevden ilkine dair görüntüler dünyada milyonlarca kişiye ulaştırılmıştı. O günden beri komplo teorisyenleri bunun gerçek olmadığını iddia ederek sayısız video ve fotoğrafı, seferlere dair sayısız detayı etrafa saçıyor. Bu fenomen son yıllarda yaygın bir inanış haline geldi; 2019’da yapılan bir YouGov anketinde her 6 İngiliz’den birinin “Ay’a iniş bir mizansendi” cümlesine katıldığı ortaya çıktı.

Hile yapıldığı iddiaları, ilk kez 1976’da Alman asıllı Amerikalı yazar Bill Kaysing’in kişisel olarak yayımladığı kitapla birlikte ilgi görmeye başladı. “Ay’a Hiç Gitmedik: Amerika’nın 30 Milyar Dolarlık Kazığı” (We Never Went to the Moon: America’s Thirty Billion Dollar Swindle) adlı kitapta yazar, bilim insanlarının Ay’a güvenli bir iniş tasarlayabilmesi ihtimalinin yalnızca yüzde 0,0017 olduğunu ve Apollo 11 aracının uzaya fırlatıldıktan sonra (Dünya’yı çevreleyen, yüksek enerji yüklü parçacıklardan oluşan manyetik olarak sıkışmış dev bir alan olan) Van Allen radyasyon kuşağının yüksek sıcaklığına dayanmasının mümkün olmadığını iddia etmişti.

Kaysing ayrıca uzay aracının yörüngeye fırlatıldıktan sonra yalnızca orada beklediğini, saatler boyunca gezegenin etrafında döndüğünü ve bu sırada dünyanın geri kalanının, Area 51’deki bir televizyon stüdyosunda türlü zahmetlerle çekilen sahneleri izlediğini ileri sürdü. Yazar, astronotların döndükten sonra verdikleri röportajlar sırasında çekilen fotoğraflarını işaret ederek, bu kişilerin gerçekten uzaya gitmiş olsalardı daha “heyecanlı” görüneceklerini de savundu.

Kaysing’in Ay’a iniş teorilerinin internet öncesi bir dönemde nasıl bu kadar hızlı yayıldığını ve bu yaygın inanışın 21. yüzyılın sahte haber kavramını ve siyasal sağın gündemini nasıl etkilediği de düşünmeye değer.

Kaysing tartışma yaratan kitabını yayımladığında, Amerikalıların hükümetlerine olan güveni tarihin en düşük seviyesindeydi. 1969’ta Pentagon Papers adıyla bilinen gizli hükümet belgeleri New York Times’a sızdırıldığında, Başkan Lyndon Johnson’ın hükümetin Vietnam Savaşı’na katılma konusunda siyasi yetkisi olduğuna dair ABD kamuoyunu kasten yanlış yönlendirdiği ortaya çıkmıştı. Sonrasında 1972-1974 yıllarında ortaya çıkan Watergate siyasi skandalıysa dönemin başkanı Nixon’ın istifasıyla sonuçlanmış ve kamuoyunda ABD hükümetine karşı güveni daha da sarsmıştı. Dahası tüm bunlar Soğuk Savaş’ın doruk noktasında, hem ABD hem de Sovyetler’in kendilerini küresel süpergüç olarak  konumlandırdığı medya propagandasına büyük yatırımlar yaptığı bir zamanda gerçekleşiyordu. İki ülke arasındaki “uzay yarışı”, kimin en iyi teknolojiye sahip olduğuna, dolayısıyla Ay’da ilk kimin yürüyeceğine dair bir müsabakaydı. 

Komplo teorileri kurumsal gücün etkinliğine meydan okumak için güçlü araçlar olsalar da aynı zamanda, genellikle uzun süredir yer edinmiş kanıların doğrulanması (önyargı teyidi diye bilinir)  ya da kaotik ve hazmetmesi güç olaylar karşısında bir avuntu çabası da olabiliyor. Londra Üniversitesi Goldsmith Koleji’nden psikoloji profesörü Christopher French, Scientific American’a yazdığı bilimsel makalesinde bu durumu şöyle izah ediyor: 

Tür açısından bakıldığında en güçlü yanlarımızdan biri, çevremizdeki dünyada anlamlı örüntüler bulma ve bunlar üzerinden nedensel çıkarımlar yapabilme kabiliyetimizdir. Ancak kimi zaman, aslında var olmayan örüntü ve nedensel bağlantılar görebiliyoruz, özellikle de olayların kontrolümüz dışında olduğunu hissettiğimizde.

Ay’a aslında inilmediği iddiası popüler söyleme sızmayı sürdürse de bu teoriler şimdilerde aşırı sağ ideolojilerle gittikçe daha çok ilişkilendiriliyor. 2001’de Fox News “Ay’a İndik mi?” (Did We Land on the Moon?) adlı bir belgesel yayımlamıştı. 2018’deyse Cambridge Üniversitesi komplo teorilerine dair şimdiye kadarki en büyük çok uluslu araştırmanın bulgularını açıkladı ve bu tür teorilerle popülist siyaset arasında doğrudan bir korelasyon olduğu sonucuna vardı.

 

 

Brexit ve Trump lehine verilen oylarla, geniş çaplı komplo teorileri yelpazesi arasında bağlantı kuran araştırmacılar, söz konusu grupların iklim değişikliğinin düzmece ve aşıların zararlı olduğuna, dünyayı da illuminati benzeri grupların yönettiğine inanmaya daha eğilimli olduğunu ortaya koydu. Araştırma ekibi ayrıca, İngiliz ve Fransızların yüzde 33’ünün kendi hükümetlerinin göçmenler hakkındaki gerçekleri gizlediğine inandığını, bu kişilerden birçoğunun da Müslüman göçünün Müslümanları küresel çoğunluk haline getirme planının bir parçası olduğunu varsayan ve “Büyük Yer Değiştirme” adıyla bilinen teoriyi desteklediği bulgusuna ulaştı.

2018’de Amerikalı basketbolcu Steph Curry, Ay’a inişin gerçek olma ihtimaline inanmadığını açıklamıştı. Curry’nin sözleri medyada tepkiye neden olurken, NASA astronotu Scott Kelly’nin bu meseleyi tartışmak adına “DM” atmasını istemesiyle sonuçlandı. İkili buluşup sohbetlerini podcast olarak kaydetti ve Curry uzay görevlerinden kuşku duyduğu için Kelly’den özür diledi. Astronot özrü kabul etse de asılsız komplo teorilerine prim vermenin tehlikeli toplumsal sonuçları olabileceği üzerinde durdu. Kelly, “İnsanlar bunlara inanınca, daha sonra diğer daha ciddi şeylere de inanıyor;  iklim değişikliğinin gerçek olmaması, aşılar(ın otizme neden olması] ve 11 Eylül’ün bir hükümet komplo teorisi olması gibi” diye ekledi.

Ay’a inişin mirası büyük teknolojik ve bilimsel ilerlemelerin çok daha ötesine uzanıyor. Ay’a iniş aynı zamanda bir inkarcılar sürüsünün yanı sıra hükümet güçlerine duydukları güvensizlik ve kuşkularıyla toplumsal ve siyasal hayatımızı şekillendirmeye devam eden sağ kanat düşünürleri doğurdu.

Holokost ve II. Dünya Savaşı’nda görüldüğü üzere, zaman geçtikçe doğrular ve gerçekler genellikle çarpıtılmaya, yeni ve yıkıcı düşünceleri desteklemek için efsaneler ve alternatif hikayelerle yer değiştirmeye başlıyor. Ay’a inişlerin gerçek olduğuna dair kuvvetli kanıtlar var (NASA’nın Ay taşlarını nasıl depoladığına dair bu ilgi çekici video gibi) fakat zararlı ve kasıtlı komplo teorilerini gölgede bırakmak için gerçekleri ve mantığı hakim kılmak bize düşüyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU