Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nisan sonunda Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaretin ardından bu kez Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Türkiye'ye geliyor.
Bu ziyaretler, Türkiye ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi bakımdan anlamlı kabul ediliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Veliaht prensin çantasında Türkiye ile birçok alanda yeni iş birliği alanlarına yönelik dosyalar var. Diplomatik ilişkilerin yumuşamasının birçok alana da yansıması bekleniyor.
İki ülke arasındaki ilişkiler Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın, ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesinin ardından tarihin en kötü dönemini yaşadı.
Türkiye ile Suudi Arabistan arasında 2018'den kısa süre öncesine kadar yaşanan diplomatik "fetret" döneminin ardından Ankara ve Riyad bu ilişkilerin artık normale dönmesi için adımlar atmaya başladı.
O adımlardan biri, Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişkin İstanbul'da yapılan yargılamanın durdurulup dava dosyasının Suudi Arabistan yargı makamlarına devredilmesiydi.
Suudi Arabistan da vatandaşlarına uyguladığı Türkiye'ye seyahat yasağını kaldırdı. Normalleşmeye başlayan ilişkilerin, diplomatik temaslarla güçlendirilmesine çalışılıyor.
Prof. Dr. Ahmet Uysal: Bölgenin meseleleri dışarıdan çözülmez
İki ülke arasındaki iş birliğinin daha ileri bir seviyeye taşınmasının "önemli" olduğuna vurgu yapan Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Başkanı Prof. Dr. Ahmet Uysal, gerek Ukrayna'da gerekse de Ortadoğu'da "ciddi bir kaos" olduğunu belirterek, "Bu ortamda iki ülkenin liderlik yapıp en azından bölgede çözüm araması çok önemli. Dışarıdan çözüm gelmiyor ve gelmeyecek. İki ülkenin birbirine ihtiyacı var. Türkiye de Suudi Arabistan da önemli ve güçlü ülkeler" dedi.
İki ülkenin ilişkilerinin Arap Baharı'yla sekteye uğradığını ancak iki tarafın da Arap Baharı'ndan zarar gördüğünü aktaran Uysal, "İki ülke arasında 'çözülmeyecek' diyebileceğimiz bir sorun yok. Kardeş ülkelerin iş birliği yapması önem arz ediyor" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Mehmet Şahin: İki ülke de birbirlerinden uzak durmalarının maliyetli olduğunu gördü
Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şahin'e göre, ABD'nin Ortadoğu politikalarını değiştirmesini ve bölgedeki güvenlik kaygılarını göz önünde bulunduran Türkiye ile Suudi Arabistan, birbirlerinden uzak durmalarının "maliyetli" olduğunu gördü ve adımlar atmaya başladı.
İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesinin Ortadoğu'nun istikrarına katkı sağlayacağını vurgulayan Şahin, "Bu kadar güvenlik açığının olduğu bölgede iki ülkenin işbirliği yapması Ortadoğu'nun güvenliğine katkı sağlar. Suudi Arabistan'ın Arap dünyasında bir ağırlığı var. Türkiye'nin de son yıllarda artan benzer bir ağırlığı söz konusu. Bu iki ülkenin bir araya gelmesi güvenlik ve diğer iş birliği alanlarında Ortadoğu'nun istikrarına katkı sağlayacağını düşünüyorum. İki ülkenin karşı karşıya gelmektense iş birliği yapması hem kendileri açısından hem de Ortadoğu açısından faydalıdır" şeklinde konuştu.
Emekli Büyükelçi, Gelecek Partisi Genel Sekreteri Torun: Türk dış politikasındaki temel risklerden Ankara-Riyad ilişkileri de etkilendi
Türk dış siyasetinde genel olarak temel birtakım riskler olduğunu, Ankara-Riyad ilişkilerinin de bu risklerden kurtulamadığına değinen Emekli Büyükelçi ve Gelecek Partisi Genel Sekreteri Cemalettin Kani Torun, temel riskin ise "dış siyasetin kurumsal yapıdan şahsi yapıya dönüşmesinde" saklı olduğunu savundu.
Torun, "Bu, herhangi bir Batı ülkesi veya ABD ile olduğunda da Ortadoğu'daki diğer ülkelerle ilgili olduğunda da yanlıştır. İlişkilerin daha kurumsal temele oturtulması ve kişisel birtakım sevgi, nefret ya da övgü dışına çıkarılıp daha kurumsallaşması gerekiyor" dedi.
"Ankara-Riyad ilişkileri zirvedeyken Cumhurbaşkanı Türkiye'de olan bir olay ile ilgili konuştu. Yani dış politikayı iç siyasete alet etti. Bunu iç siyasette kullandı, kişiselleştirdi ve ilişkiler sıfır noktasına indi. Şimdi de aynı şekilde aynı yollarla bu sefer zirveye çıkarıyor" ifadelerini kullanan Kani Torun şöyle devam etti:
İlişkileri kurumsal olarak sürdürdüğünüzde bu kadar büyük hissiyatlar çizilmez. Suudi Arabistan, Ortadoğu'da hem ekonomi hem tarihsel hem de insan kaynağı açısından en önemli 3-4 ülkeden biridir.
Türkiye ve Suudi Arabistan'ın ağırlıkları ortada. Bu ülkeler Ortadoğu'daki tabloyu her zaman etkilemiştir. Bu açıdan Suudi Arabistan elbette çok önemli bir ülke ve Türkiye ile ilişkilerinin iyi olması çok önemlidir. Ancak ilişkilerin kişisel düzeyden kurumsal düzeye getirilmesi ve kurumsal yapıların güçlendirilmesi her iki ülkenin de yararınadır.
Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkanı Kaya: İslam ülkeleri problemlerini birlikte çözecek iradeyi göstermeli
Saadet Partisi Dış İlişkiler Başkanı Mustafa Kaya da benzer bir yaklaşımda bulundu.
"Son süreçte gerek BAE gerekse de Suudi Arabistan ile olan meselelerde dış politikayı iç politikaya malzeme yapma hatalarının sonuçları olarak ortaya çıktı" diyen Kaya, "Çok ileri derecede cümleler kuruldu. Bu cümleler BAE'ye ‘15 Temmuz'un finansörü' diyebilecek kadar ileri gitti. Eğer bu doğruysa, elde belge varsa gereği yapılmadı, yoksa neden böyle bir cümle kuruldu belli değil. Suudi Arabistan'la ilgili ABD kendi çıkarları açısından Türkiye'den daha tutarlı bir yol izledi" ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin bölgede öteden beri ‘değerli yalnızlık' tanımlaması üzerine kurduğu duygusal bir söylem olduğuna dikkati çeken Kaya şöyle konuştu:
Bu söylem son zamanlarda değiştirilmeye çalışılıyor. Burada, bu saatten sonra yapılabilecek en önemli şey kurumsal aklı öne çıkarmak olacaktır. Bu tür ziyaretler ve sorunları belli bir düzlemde değerlendirme çabaları artık ihtiyaç haline dönüştü.
Bunlar yapılmazsa bölgedeki diğer problemleri tetikleyen ve derinleştiren bir noktaya gider. Türkiye, bütün bölge ülkeleri ve halkları açısından çok önemli ülke. Beytullah'ın Suudi Arabistan'da bulunuyor olması, Müslümanların oraya bakışını daha pozitif bir noktaya taşıyor. İslam ülkelerinin problemlerini birlikte çözebilecek iradeyi göstermeleri gerekiyor.
Analist Dr. Gökhan Çınkara: ABD'deki eksen kayması bölge ülkelerini yakınlaştırdı
İki ülke arasındaki ilişkilerin normal bir diplomatik sürece evrildiğini belirten siyasi analist ve araştırmacı Dr. Gökhan Çınkara, "Ben bu durumun Joe Biden'in başkan seçilmesiyle hızlandığını düşünenlerdenim. Biden ile birlikte ABD, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye'yi çok da ön plana çıkarmadan kendi bildiğini okumaya çalışan bir dış politika izlemeye başladı" dedi.
İran ile müzakerelerin biran evvel çözüme kavuşturulmasının istendiğini söyleyen Çınkara, "Aslında İran hem Türkiye hem de Suudi Arabistan için önemli meydan okuyucu bir aktör. Biden'in bölgedeki bu üç ülkeyi çok da hesaba katmadan strateji izlemesi, Afganistan'dan kontrolsüz bir şekilde çekilmesi ve Ortadoğu'da da benzer bir çekilme stratejisi izleyecek olması bölge ülkelerini ‘biz kendi başımızın çaresine bakalım' moduna soktu. Bu yüzden konjonktürel problemlerin bir soğumaya alındığını ve acil olan sorulara çözüm bulunmasında Ankara-Riyad-Tel Aviv' arasında yeni bir anlayışın ortaya çıktığını düşünüyorum" dedi.
Doç. Dr. Mustafa Yetim: Gerginliğe neden olan meseleler aşıldı
Osmangazi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve ORSAM Körfez Uzmanı Doç. Dr. Mustafa Yetim ise iki ülke arasında gerginliğe sebep olabilecek meselelerin aşıldığını söyledi.
Yetim, Kaşıkçı cinayetinin iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olduğunu ama temel ayrışmanın Ankara ile Riyad'ın Arap ayaklanmalarında ayrı aktörleri destekleyerek farklı tutumlar sergilemesiyle şekillendiğini aktardı.
Önemli ayrışma noktalarından birinin de Katar kriziyle yaşandığını dile getiren Yetim, Suudi Arabistan ve BAE'den endişe duyarak Ankara ile güçlü ilişki kurmayan Kuveyt ve Umman gibi başka aktörlerin de olduğunu ifade ederek, "Bu aktörlerin temel endişesi rejim güvenliğidir. Güvenliği sağladığı takdirde diğer alanlarda iş birliği konusu çok rahat gelişebiliyor. Türkiye'nin Suudi Arabistan ile karşılıklı güçlü kurumsal ve çok boyutlu ilişkiler kurması diğer aktörleri de olumlu yönde etkiler" dedi.
© The Independentturkish