ABD istihbaratının Ukrayna'daki savaşla ilgili önceki gün ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi'ne sunduğu değerlendirme, dünyanın, aylarca ve belki de yıllarca uzaması ve bir yıpratma savaşına dönüşmesi muhtemel bir savaş senaryosu ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
İstihbaratçılar, bu savaş senaryosunun gıda ve enerji veya tekrarlanan Rus tehditlerinden sonra kaçınılmaz olarak nükleer olacak yeni bir dünya savaşına kayma tehlikeleri açısından güvenlik ve ekonomik krizler anlamına gelen etkisini de unutmadı.
Bilgi veren istihbarat servisleri başkanları, Rus ve Ukraynalı tarafların kesin bir ilerleme sağlayamamasına, Rusya Devlet Başkanı'nın sonunda kazanabileceği inancına, Ukrayna'nın hiçbir teslim olma belirtisi göstermediği gerçeğine bakılarak, şu anda iki taraf arasında herhangi bir müzakerenin başarılı olabileceğine dair hiçbir belirtinin bulunmadığında birleştiler.
Bunun gölgesinde savaşın kuşkusuz uzayıp gideceği, dolayısıyla maliyetin ve risklerin artacağı konusunda hemfikirdiler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD Savunma İstihbarat Teşkilatı (DIA) Başkanı Korgeneral Scott Berrier, yıpratma savaşına yönelimle birlikte, çatışmanın muhtemelen "öngörülemeyen bir gidişat" alacağını söylediğinde bu konuda netti.
Meslektaşı Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines de Putin'in savaşı kaybedeceğini hissederse nükleer silahlara başvurabileceğini söyleyerek buna değindi.
Bu değerlendirme, ne kadar uzun sürerse, içerdiği risklerin o kadar arttığı bu savaşın son derece karmaşık hesaplarını yansıtıyor.
Rus işgaline karşı koymasına yardımcı olmak için Ukrayna'ya büyük miktarlarda gelişmiş silah pompalayan Batı, aynı zamanda Putin'in yenilgi olasılığıyla karşı karşıya olduğunu hissetmesi halinde, daha geniş tırmandırma seçeneklerine başvurma ihtimalinden korkuyor.
Bu seçeneklere yedek kuvvetleri cepheye sürerek "özel operasyon" adlandırmasını bırakıp savaş durumu ilan etmesi, Batılı bir vekalet savaşı, ülkesine ve rejimine yönelik "varoluşsal bir tehdit" olarak gördüğü duruma karşı taktiksel veya stratejik nükleer silahlar kullanması da dahil.
Stratejistler için zor soru şu;
Batı, Putin'e yenilgi tehlikesi içinde olduğunu hissettirmeden Ukrayna'ya verdiği destekte hangi noktaya ulaşabilir?
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) içinde Putin'in başına açtığı bu savaş üzerinden Rusya'yı yıpratmak ve zayıflatmak isteyen tarafların olduğu açık.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in geçen ay Kiev'e yaptığı ziyaretin ardından, ABD'nin Rusya'yı Ukrayna'da yaptıklarını tekrarlamasını önlemek için zayıflatmak istediğini söyleyerek bu hedefi açığa vurmuştu.
Ancak bu hedef risksiz değil; çünkü Putin'in, kuvvetlerinin yenilgisini veya rejimine yönelik tehdidi, dünyayı büyük ve çok tehlikeli bir yüzleşmeye itecek yanıt vermeden kabul etmesi düşünülemez.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un bu hafta başlarında Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada, "Rusya'nın aşağılanmasına" karşı uyarıda bulunmasının nedeni de bu tehlikeye ilişkin endişeydi.
Macron, Ukrayna'nın hayatta kalmasını sağlamak için desteklenmesi gerektiğini vurgularken, Batı'nın Moskova ve Kiev'in müzakere masasında barış arayacakları bir noktanın geleceğini unutmaması gerektiğini düşünüyor.
Barış Avrupa topraklarına geri döndüğünde, "yeni güvenlik dengelerinin inşa edilmesi gerekecek, o zaman asla ayartmalara, intikam veya aşağılama arzusuna teslim olmamalıyız, çünkü bunun geçmişte barışa giden yola ne kadar zarar verdiğini biliyoruz" diyerek uyardı.
Macron bu sözleri ile Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan ve pek çok kişi tarafından Almanya için bir "aşağılama" olarak değerlendirilen, Hitler ile Nazizmin yükselişinin yolunu döşeyen ve ardından İkinci Dünya Savaşı'na yol açan Versay Antlaşması'na atıfta bulunuyordu.
Macron'un sözleri tam anlamıyla aklıselimi ve Ukrayna savaşının eninde sonunda müzakere masasına geri döneceğine inanan Avrupa'daki ılımlılığın sesini temsil ediyor.
Batı'nın Ukrayna'ya verdiği destekle beraber, gerilim dilinin barış şansını gömmeyen ve Rusya'ya kendisini aşağılanmış hissettirmeyen bir denklemi dikkate alması gerektiğini düşünen itidalliğin vücut bulmuş hali.
Zira Rusya'nın aşağılandığını hissetmesinin, daha aşırı milliyetçi bir akımın ortaya çıkıp yükseleceği koşulları yaratmasından veya Moskova'yı varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü şeye karşı nükleer silah kullanmaya hazır hale getirmesinden korkuluyor.
Macron, birçokları gibi, jeopolitik dengeler haritasının Ukrayna savaşının sona ermesinden sonra büyük değişikliklere tanık olacağına inanıyor.
Belki de bu noktadan hareketle, bu savaşın "tarihsel bir düşünme sürecine" olan ihtiyacı gösterdiğini söyleyerek, Avrupa'nın geleceği hakkında derinlemesine düşünmeye çağırdı.
Avrupa demokrasilerini bir araya getirecek, güvenlik, enerji, ulaşım ve sınırlar arası aktivizmi bu çerçevede ele alınabilecek konular arasına dahil ederek siyasi iş birliği için yeni bir alan sağlayacak bir "Avrupa Siyasi Örgütü" oluşturulmasını önerdi.
Fransa Cumhurbaşkanı aslında bu önerisiyle, AB'nin daha fazla üyeyi kabul ederek daha fazla zorluk yaratacak kadar genişlediği sorununa çözüm bulmaya çalışıyor.
Önerilen yeni örgüt, Türkiye ve Sırbistan gibi Avrupa Birliği'ne katılmayı yıllardır bekleyen ülkeleri kapsayabilir.
AB'ye hızlı katılım talep eden ancak katılım mekanizmalarının karmaşıklığı nedeniyle uzun yıllar beklemesi gerekebilecek Ukrayna'nın sorununu çözebilir. "Brexit" süreciyle AB'den ayrılan Birleşik Krallık'a da katılımın kapısını aralayabilir.
Macron konuya Avrupa güvenliği perspektifinden bakıyor olabilir, ancak Ukrayna savaşı sonucunda beklenen jeopolitik değişimler tüm dünyayı ilgilendiriyor, çünkü uluslararası blokların yeniden formüle edildiği bir aşamaya tanık olabiliriz.
Savaş, özellikle Donald Trump'ın başkanlığı döneminde yaşadığı bir zayıflık ve anlaşmazlık evresinden sonra NATO'yu canlandırmış ve güçlendirmiş olabilir, ancak aynı zamanda daha güçlü bir Çin-Rus ittifakının ortaya çıkma şansını da artırdı.
Pekin, Ukrayna savaşının gelişmelerini, Batı'nın Moskova'ya uyguladığı yaptırımları izliyor ve sadece ekonomik liderlik değil, aynı zamanda siyasi etki ve askeri güç alanında da ABD ile arasındaki güçlü rekabet ortamında, bir sonraki hedef olabileceğini hissediyor.
Macron'un Avrupa'nın geleceği ve Rusya ile ilişkiler konusundaki vizyonunu sunduğu Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşmasının ardından Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile görüşmesi, onunla Ukrayna'daki durumu, savaştan kaynaklanan küresel durumu, gıda ve enerji krizini ele alması dikkat çekiciydi.
Çin'in Avrupa ve dünyadaki birçok tarafla geniş çıkarları, ilişkileri var ve Çin'in bir tarafı olacağı herhangi bir soğuk savaş, askeri bir çatışma bir yana, feci sonuçlara yol açacaktır.
ABD, 50 yıl önce Henry Kissinger liderliğindeki diplomasi yoluyla Çin ile yakınlaşıp, onu Rusya'dan uzak tutma konusunda başarılı olmuş olabilir, ama bugünkü politikaları, Ukrayna savaşının yansımaları, Pekin ile Moskova arasında yeni bir ittifaka, Soğuk Savaş sırasında dünyanın tanık olduğundan daha şiddetli bir küresel rekabete yol açabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil