Farklı ülkelere sığınan kişilerin kimi zaman geri gönderilmemek için pasaport ve kimliklerini imha ettikleri bilinen bir konu.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yaptığı yeni bir açıklamayla hem bu soruna değindi hem de buna karşı alacakları önlemi anlattı.
"Pasaportunu yırtanlar parmak tanıma sistemi ile kayıt altına alınarak gönderilecek"
Türkiye gazetesinden Ebru Karatosun'un haberine göre Soylu'nun yeni göç politikasının ayrıntılarını anlattığı AK Parti Kadın Kolları Başkanlığı'nda yaptığı konuşmada Türkiye'ye gelen sığınmacıların pasaportlarını yırttıklarını, bu nedenle sınır dışı yapılamadığını söyledi.
Aynı haberde Soylu'nun parmak tanıma sistemi ile kayıt altına alınacak olan bu kişilerin tespit edilerek ülkelerine gönderileceğini söylediği de kaydedildi.
"Dil analizi ve mülakat yapılarak uyruğunun tespitine çalışılıyor"
Soylu'nun sosyal medyada tartışılan bu sözlerinin ardından kimliği olmayan kişilerin sınır dışı edilme prosedürü hakkında bilgi almak üzere Göç İdaresi Başkanlığı Yabancılar Dairesi Eski Başkanı ve Uluslararası Göç Entegrasyon Sınır Yönetimi Araştırmaları Merkezi (GESYAD) Başkanı Dr. Aydoğan Asar'a ulaştık.
Yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilmesi öncesinde doğru uyruk tespitinin gerektiğine işaret eden Asar, "Bu da pasaport ve kimlik bilgileri üzerinden mümkündür" dedi.
Yabancıların belgelerini imha edilerek işlemlerin geciktirmeye çalıştıklarını bunun ise bilinen bir göçmen taktiği olduğunu vurgulayan Asar, "Hiçbir belgesi olmasa da yetkililer dil analizi ve mülakat yaparak kimlik tespitine çalışır. Emin olunduğunda konsolosluğu ile temasa geçilerek pasaport ya da seyahat belgesi teminine gidilir" diye konuştu.
"Konsolosluk yoksa bile pasaport yerine geçecek belge çıkarılıyor"
Peki kimliği tespit edilmesine karşın söz konusu kişinin vatandaşı olduğu devletin Türkiye'de konsolosluğu yoksa veya temsilciliği belge vermiyorsa ne yapılıyor?
Asar, bu soruya "5682 sayılı Pasaport Kanunu'nun 3. maddesi uyarınca İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarının müştereken pasaport yerine belirleyecekleri bir belgeyle sınır dışı işlemi yerine getirilir" şeklinde cevapladı.
"Uyruğu tespit edilemez ise süreç uzuyor"
Ama her şeye karşın kişinin hangi uyruktan olduğunun tespit edilemediği de oluyor.
Asar, bu tür durumlara dair, "Hangi uyruktan olduğu konusu belirlenemediğinde, hangi ülkeye gönderileceği de netleştirilemez. Dolayısıyla işlem uzar" değerlendirmesinde bulundu.
"Ya geri gönderme merkezlerinde tutuluyor ya da kontrollü bir adrese yerleştiriliyor"
Tabii iş bununla da bitmiyor. Çünkü akıllara bu sefer de "Uyruğu hiçbir şekilde tespit edilemeyip, sınır dışı süreci uzayanlara ne oluyor" sorusu geliyor.
Asar, bu soruya da şu cevabı verdi:
Kamu düzeni ve güvenliği yönünden risk varsa idari gözetim kararıyla geri gönderme merkezlerinde kalıyor. Yoksa kontrollü bir adrese yerleştirilir. Uzaması idarenin yükünü artırır ve arzu edilmez. Ancak düzensiz göçle mücadelede tüm devletlerin karşılaştığı kronik olduğu kadar paradoksal bir sorundur.
"Düzensiz göçmenler iltica başvurusunda bulunarak geri iade sürecini uzatıyor"
Asar, aynı sorunun iltica başvurularında da yaşandığını kaydederek, "Sınır dışı kararını geciktirmek isteyen düzensiz göçmenler iltica başvurusu için 1951 Cenevre Konvansiyonu'nun belirlediği koşulları taşımadığını, başvurusunun reddedileceğini bildiği halde süreci uzatmak için iltica başvurusu yapar. İltica başvurularının da dikkatlice değerlendirilip karara bağlanması gerekir ki bu belirli bir sürenin geçmesi demektir" şeklinde konuştu.
Dr. Aydoğan Asar, sözlerini "Kısacası, yabancılar hukuku uygulamalarında peşin hükümlülük ve toptancı yaklaşımlar yoktur. Hatalar, ağır insan hakları ihlallerine yol açabilecek potansiyele sahiptir" diyerek tamamladı.
© The Independentturkish