17'sinde de kibirliydi, 40'ında da öyle. Yeteneğinden çok şey yitirmedi. Hayatı hep inatlaşma ve kendini kanıtlamakla geçti. Açık oldu, sert oldu, çoğuna göre de "biraz" çekilmez oldu.
O futbol tarihinin en iyilerinden…
1 Yüz 1 İnsan, bugün 40. yaş gününü kutlayan Zlatan İbrahimoviç'i ağırlıyor.
Her zaman beni idol olarak gördüğünü söyler. Bense onu futbol için harika bir örnek ve eşsiz bir vaka olarak görüyorum. Kariyerimde yaşadığım sakatlıkların hiçbirini yaşamasam dahi asla 40 yaşına kadar futbol oynayamazdım. Asla.
Ronaldo Nazario
Bir sporcu düşünün…
40 yaşına gelsin ve hala herkese meydan okumaya devam edebilsin…
Bir futbolcu düşünün…
Yedi ülkede geçirdiği 22 yıllık koca bir kariyerin ardından kendi kuşağının en üretken ve adından en çok bahseden oyuncusu olmayı başarabilsin…
Ve aynı kişi daha geçtiğimiz haftalarda kendisine yöneltilen "Ama Ballon d'Or'u hiç kazanmadınız?" sorusuna "Bu Ballon d'Or'un kaybı, dünyanın en iyisi olduğumu düşünüyorum" diyebilsin…
Hiç şampiyonlar ligini kazanmamış olsun ama dünyanın en iyi ligleri ve organizasyonlarından topladığı 31 kupası öylece köşesinde dursun…
Bu sene devler arenasında yer alan 8 takımın önceden formasını terletmiş, hatta terletmek ne kelime o takımların formasıyla toplam 319 gol atmış olsun…
Ve toplamda 561 gollük kariyeriyle, resmi maçlarda en fazla gol atan 11 futbolcu arasına girebilsin…
Yaşarken heykeli dikilsin!
40'ında bile oynadığı takımın şampiyonlar ligi kadrosunda yer alabilsin!
Zlatan İbrahimoviç, menajerinin deyişiyle geleceği 12 ayda bir vadesi dolan bir senet gibi.
Herkes, yaşlı kıtadan ABD'ye doğru uçup Los Angeles Galaxy forması altında dünyanın en sıra dışı, seyirlik ve tuhaf gollerini attığında Zlatan'ın futbol bilmez Amerikalılar için bir sezon sürecek bir "last dance" gösterisi hazırladığını, artık çok sevdiği futbol sahnesinden çekileceğini düşünmüştü.
Yıl 2018'di.
Ama Zlatan fişi çekmedi.
Üstünden üç yıl geçti ve hala oynuyor.
ABD'de 56 maçta attığı 52 golü de yanına alarak Avrupa'ya geri döndü.
Kim bilir belki de kulaklarında babasının yıllar önce oğluna söylediği "Avrupa'da isim yapana kadar önemli biri değilsin" sözleri çınlıyordu.
Şüphesiz önemli biri olduğunu çoktan kanıtlamıştı.
Sırada bu kez V.I.P. olduğunu ispatlamak için yeniden İtalya'nın yolunu tutmak vardı.
İmza attığı son kulüp AC Milan.
Ve kırmızı siyahlı ekipte ikinci sezonuna giren Zlatan bugün 40 yaşında.
Sözleşmesi 30 Haziran 2022'de sona erecek, sonrası muamma!
İkinci AC Milan döneminde ve elbette dünyanın en zorlu liglerinden Serie A’da çıktığı 38 maçta 26 gol atmayı başardı.
Macerası -aksaklıklarla da olsa- yine meydan okuyarak geçiyor.
Her ne kadar bu yılın mart ayında bir Roma maçının ardından sakatlansa da…
Haziranda dizinden geçirdiği ameliyatın ardından"Artık buraya kadarmış!" dedirtse de...
Eylül ayında yeniden arz-ı endam edişiyle izleyenleri bir kez daha şaşırttı.
Belki de daha büyük şaşkınlık yaratan İsveç Milli Takımı'ndan aldığı davet.
Daha büyük şaşkınlık yaratan İsveç Milli Takımı’ndan aldığı davet.
Ulusal formayı seneler önce bırakan Zlatan, 2022 Dünya Kupası elemeleri için Kosova ve Yunanistan maçlarının aday kadrosuna çağrılabiliyor, hem de şu yaşta.
Bu satırları okuyan kimi okurlar benzetmenin abartılı kaçacağını düşünebilir.
Ama Zlatan insanüstü bir makineymişçesine yoluna devam ediyor.
Kim bilir en çok bu benzetme onun hoşuna gidiyordur!
Çünkü ağır bir sakatlığın ardından üç ay sonra çıktığı Lazio maçının 60. dakikasında oyuna girip 7 dakikada golünü atması bu yaştaki bir futbolcu için azımsanacak hadise değil.
Teknik Direktörü Stefano Pioli'nin "O asla yaşlanmaz, içinde yanan büyük bir ateş var" demesi de boşuna değil.
Futbola verdiği 90 günlük mecburi molanın ardından golle dönen Zlatan'ın sosyal medya hesabından dizinin haziran ayındaki halini cümle alemle paylaşıp, içindeki futbol alevinin sönmediğini ayan beyan göstermesi o yangının kanıtı.
Yine de Zlatan hazretleri bile olup bitenin farkında.
Evet, hala afili cümleler kuruyor ve iddiasından bir şey yitirmiş değil.
Ama hayatın onu götürdüğü yerin ayırdında…
Yıllar önce Manchester United'a transfer olduğunda kendisini Kral Eric Cantona ile kıyaslayanlara "Buranın kralı değil Tanrı'sı olmaya geldim" diyen Zlatan, geçen ay Sportsweek'e verdiği röportajda aklının yerinde olduğunu ancak vücudunun artık yaşlandığını söylüyordu:
İstikrarlı bir şekilde oynamak için her gün vücudumu dinlemem gerekiyor. Her gün yavaş yavaş düşünmem ve Süpermen olmadığımı anlamam gerekiyor.
Şüphesiz o da bir gün bırakacak.
Bırakmadan önce 1 Yüz 1 İnsan, onun hayatının bir kısmına ışık tutacak.
Futbolculuğundan konuşmayı sevmeyen futbolcu
19 yaşındaydı.
Malmö'de top koşturuyordu.
Takımının en genç ve aynı zamanda en iyi oyuncularından biriydi.
Bir anda Avrupa'nın büyük kulüplerinin ilgisini çekmişti.
Okulla arası pek iyi değildi.
350 saat devamsızlığı vardı.
"Neden böylesin Zlatan?" diye sorduklarında suratı kendisinden beklendiği gibi utanç dolu bir hal alıyordu.
Sonunda kahkaha atarak "Çünkü futbolu okuldan daha çok seviyorum" diyordu.
Tutkusunu anlamak için arabasının bagajına bakmak bile yeterliydi.
Canı ne zaman sıkkın olsa ne vakit kendini dışlanmış hissetse bagajı açıp içindeki futbol topunu alıyor ve bir köşede durup sektirmeye başlıyordu.
Futbol onun için bir meydan okuma, kendini kanıtlama, sorunlarını ötelemenin anahtarı, bir nevi terapiydi.
Dahası, eğlenceydi…
Hatta belki de gol atmaktan çok, rakipleriyle maç sırasında alay etmeyi, onları küçük düşürmeyi seviyordu.
Sanki her çalımda, maharetle sakladığı her topta onlardan intikam alıyordu.
Sadece karşı takımdan değil hayatın kendisinden de…
Boyu uzundu ama buna rağmen tekniği iyiydi.
Hala iyi.
Bacaklarını, vücudunu ve hepsinden ötesi aklını iyi kullanıyordu.
Delirdiği anları saymazsak neredeyse hala öyle.
Hollanda futbolunun kalburüstü isimlerinden Leo Beenhakker'in ilgisini çekmişti.
Beenhakker daha önce Ajax'ı, Feyenoord'u, Hollanda Milli Takımı'nı, Real Madrid'i, Zaragoza'yı hatta bir dönem İstanbulspor'u da çalıştırmıştı.
Milenyum geldiğinde yeniden Ajax'a dönüp takımın teknik sorumluluğuna getirilmişti.
Malmö'nün, Norveç ekibi Moss FK ile oynadığı maçta genç yıldızı izlemiş, bir hayli etkilenmişti.
Kulüp yöneticileri ona ve tercihlerine güveniyordu.
Onun ise hedefinde genç Zlatan İbrahimoviç'i takıma transfer etmek vardı.
"Bana kazık atarsan seni bitiririm"
Aslında kariyerine bir başka kırmızı beyazlı takım Arsenal ile devam edebilirdi.
2001 yılıydı.
Premier Lig'in rüya takımının başında Arsene Wenger vardı.
O da Leo Beenhakker gibi Zlatan'daki yeteneği sezmişti.
Genç futbolcuyu seçmelere davet etti.
20 yaşındaki oyuncu ise "Zlatan seçmelere katılmaz" diyerek bu daveti geri çevirdi.
İlleist bir karaktere sahipti.
Yani konuşurken birinci kişi yerine üçüncü kişide kendisine sıklıkla gönderme yapıyordu.
Tuhaf genç adam için sonrası Hollanda macerasıydı…
Beenhakker ve Zlatan görüştü.
Kariyeri boyunca yüzlerce futbolcuyla çalışan, Hollandalı futbol adamı Zlatan'dan çok umutluydu.
Ama…
En az yeteneği kadar zor bir karaktere sahip olduğunun da ayırdındaydı.
Hangi transferi yapmaktan ziyade kimi transfer ettiğiyle ilgilenen, takımına katacağı oyuncuyu tanımak isteyen bir spor insanıydı Beenhakker.
Öyle ki; Zlatan henüz daha 20'sine gelmeden kendisini tepelerde gören, şişkin bir egoya sahipti.
İsveç'te profesyonel olmaya başladığı yıllarda kendisine "Nasıl bir futbolcusun?" diye soran spor muhabirine "Bunu söylemeyi değil göstermeyi severim, bir sonraki maçıma gelip beni izle" diyecek kadar özgüvenli bir kişilikti.
Beenhakker, Ajax kulüp tarihinin en pahalı transferi olarak bu adamı seçmişti işte.
1 Temmuz 2001'de 7,8 milyon euroluk kontrata imza atıldı.
Hollandalı bir anlamda kariyerini ortaya koyarak büyük bir kumar oynuyordu.
O yüzden fazlasıyla açık sözlü davrandı genç oyuncuya.
"Bana kazık atarsan seni **ker*m, o zaman kariyerini de unut!" demesi bunun en önemli kanıtıydı.
Zlatan da nasıl biri olduğunun ayırdındaydı aslında.
Daha kariyerinin başlarında "Tam bir baş belası olabiliyorum, tıpkı babam gibi geçinilmesi zor biriyim" diyordu.
Babasının asabiyetinin kendisine geçtiğinden bahsediyordu.
Sadece öfkesi değil, inatçılığı ve vazgeçmeyen bir yapıya sahip oluşu da babasından armağandı Zlatan'a göre.
Dağılmış Yugoslavya'nın dağılmış ailesinin oğlu
Balkan göçmeni bir ailenin oğluydu.
Annesi Katolik bir Hırvat, babası Müslüman bir Boşnak'tı.
Babası Bosna Savaşı'nın ilk başladığı ve bine yakın sivilin öldürüldüğü Bijeljina doğumluydu.
Ülkenin kuzeyindendi.
Annesi de Hırvatistan'ın kuzeyi Škabrnja doğumluydu.
Orada da 1991'in son günlerinde katliam yaşanmış, 62 sivil Hırvat katledilmişti.
Ne annesi ne babası o olaylara tanıklık etti.
Çünkü Yugoslavya'dan kaçıp seneler önce İsveç'e gelmişlerdi.
Ama ayrı ayrı...
Zlatan'ın babası Şefik ilk eşi Slobodanka'dan 1977'de ayrılıp aynı gün İsveç'e göç etmişti.
Orada Balkanlar'dan göç eden Jurka ile tanıştı.
Evlendiler.
Biri günde 14 saat boyunca durmaksızın çalışan temizlikçi, diğeri ise kapıcıydı.
Oğulları Zlatan 3 Ekim 1981'de İsveç'in Malmö kentinde gelmişti dünyaya.
Şans getirmesi için "Altın" anlamına gelen Zlatan koydular ismini.
Ama altın çocuk hayata o kadar parıltılı bir giriş yapmamıştı.
Sorunlu bir yaşamı vardı.
Anne ve babasının evliliği uzun sürmedi.
Zlatan henüz iki yaşındayken boşandılar.
Daha küçücükken sonu gelmeyen kavgalara, ihmale maruz kaldı.
Kız kardeşi uyuşturucuya sürüklendi.
Alkol sorunu yaşayan babası evi terk etti.
Bunun ardından Zlatan gözle görülür biçimde zayıfladı.
"Emasiyasyon" yani zayıflama sendromuna tutulmuştu.
Peltekti, koca burunluydu, göçmen bir ailenin oğluydu, kendini hepten dışlanmış hissediyordu.
İsveç yasaları velayeti anneye veriyordu.
Eve gelen bir üvey babayla birlikte hayatı iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Annesiyle yaşıyordu.
Babasıyla yeniden iletişim kurmasına izin çıkınca vaktinin çoğunu onunla geçirmeye başlamıştı.
Paraları yoktu.
Babası Şefik, Zlatan'a Ikea'dan güç bela bir yatak almayı başardı.
Ancak yatağın teslimat ücretlerini karşılayamamıştı.
Sonrasını Zlatan anlatsın:
Yatağı aramıza alıp babamla birlikte eve kadar taşımak zorunda kalmıştık. Yaptığımız şey harikaydı. Evet, annemle vakit geçirdim ama gerçekten yaşadığım kişi babamdı.
Şefik İbrahimoviç, Balkan Savaşı'nın anılarıyla sarsılmış, iç sıkıntısını hala üzerinden atamamış insanlara mesafeli bir adamdı.
Bosna'daki köyünün Sırp güçleri tarafından işgale uğramasının etkisinden sıyrılamamıştı.
O kendi buhranlarıyla uğraşırken Zlatan da babasının eksikliğini hissediyordu.
Bu bir var, bir yok hali, yalnız ve huysuz çocukluk geçirmesine neden oldu.
Belki de bu yüzden ilerleyen yıllarda "Babasızlık benim çocukluk öykümün en zararlı demografik eğilimi" diyecekti.
Şefik İbrahimoviç yanında olsa da olmasa da tüm o sert tabiatına rağmen kaldığı evinin bir odasını oğlunun gazetede çıkan kupürleriyle dolduruyordu.
Zlatan'ın ise çocukken çok ev değiştirmesi, düzenli bir hayatı olmaması aidiyet duygusunu körelten etkenlerdendi.
Kariyeri boyunca çok sayıda takımda boy göstermesinin, yerinde duramamasının nedeni sadece kendini kanıtlama hırsı ve yüklü transfer ücretleri değil biraz da bu duygu muydu?
İşte orası muamma.
Ya hırsız ya futbolcu olacaktı
Malmö'nün Rosengård semtinde çocuk olmak zordu.
Nüfusun büyük çoğunluğunu göçmenler oluşturuyordu.
Fakirlerdi.
Çete savaşlarının yoğun yaşandığı, uyuşturucu ve alkolün eksik olmadığı sokakların havasını soluyordu Zlatan.
Bir ihtiyaç olduğunda dükkanlara müşteri gibi girilip hırsızlık yapıldığı yerdi Rosengård.
Hatta Zlatan da bisiklet hırsızlığıyla nam salmıştı.
Onu kurtaran şey ise futbol oldu.
Her zaman bir olasılık vardı, her şey kişinin kendisine bağlıydı.
Kaldığı sitedeki küçük, tozlu sahada o ve arkadaşları inanılmaz numaralar, vuruşlar, şutlar deniyordu.
Bu eski püskü, dört bir yanı çakıllarla dolu sahanın profesyonel olduktan sonra Nike sponsorluğunda kauçuk bir zemine dönüşeceğini görecekti.
Hatta açılışını yapmak için doğduğu caddeye, mahalle maçlarını yaptığı bu sahaya davet edilecekti Zlatan.
13 yaşında top oynarken bir takım arkadaşını hastanelik eden Zlatan…
15'inde futbolu bırakıp Malmö limanında çalışmaya başlayan Zlatan…
Antrenörü onu ikna edince yeşil sahalara dönen Zlatan…
Topun yanına tekvandoyu koyan Zlatan...
Tek futbolla ilgili değildi yani.
Yaz aylarında mahalledeki tekvando kurslarına katılıyordu.
Hatta siyah kuşağa kadar yükseldi.
Tekvandoda öğrendiklerini futbolda tatbik edecek, en zorlayıcı anlarda yaptığı atletik vuruşlarının altyapısını bu sporla sağlayacaktı.
Yıllar sonra neden dövüş sporlarıyla ilgilendiğini sorduklarında "Futbolu daha iyi oynamak için" cevabı verecekti.
Hırslı ama düzenle arası bozuk, disiplinsiz genç bir adamdı.
Bilinenin aksine futbolculuk yaşamına başladığı ilk takım Malmö değildi.
Daha sonra Türk Anadolu FF ile birleşip Malmö Anadolu BI adını alacak olan Rosengård'ın amatör futbol kulübünde forma giymişti ilkin.
Futbolcu olmak istiyor fakat aykırı doğası, kavgacı yapısı nedeniyle daha kariyerinin başında kapılar bir bir kapanıyordu.
Şehrin profesyonel futbol takımı Malmö FF'ye 17 yaşında katılmayı başardığında takım arkadaşlarından birinin ailesi Zlatan'ın kulüpten atılması için dilekçe bile vermişti.
Tabi yok yere değil, Zlatan çocuklarına kafa attı diye…
Bundan da yırtmayı başardı!
Sahada "Çingene" diye çağrılan, göçmen mirası nedeniyle ırkçı muameleye maruz kaldığını söyleyen sevimsiz bu genç adam, o eşiği aşmasaydı İsveç Dil Kurumu isminden türettiği ve "Bir yere hükmetmek" anlamına gelen "Zlatanera" kelimesini ülkenin resmi sözlüğüne eklemek gibi bir karar almayacaktı.
Kavgacı, acımasız, çalışkan
Zlatan ve kavga denilince akıllara o kadar çok sahne geliyor ki!
Sadece saha içinde ve rakipleriyle değil, saha dışında ve takım arkadaşlarıyla da…
Kiminin aklına Fenerbahçeli Simon Kjaer'in boğazını sıkması kiminin MLS günlerinde Nedum Onuoha ile kapışması gelebilir.
AC Milan'daki ilk döneminde takım arkadaşı Oguchi Onyewu ile birbirlerine girmesi o kavgalara bir örnek.
Birbirlerini çılgınlarca yumruklayıp, takım arkadaşları ve teknik direktörün bile ayıramadığı, gladyatörlere has o ilkel kavgayı Zlatan "Birbirimizin uzuvlarını koparmak istedik. Birbirimize diz çöküyorduk. Çılgın ve öfkeliydik- ölüm kalım gibiydi" diye özetliyor.
Biyografi kitabında ise olup biteni "Onyewu beni provoke ettikten sonra bir çocuk gibi ağladı" diye tarif ediyor.
Her ne kadar kavganın sonunda kaburgası kırılan Zlatan olsa da…
Ama bu ilk vukuatı değildi.
Tarihi geriye saralım.
20 yıl öncesinin Zlatan'ı gelsin gözünüzün önüne…
Malmö forması giyerken Hollanda devi Ajax ile görüşmeler olumlu sonuçlanmıştı.
Son maçına çıkarken tribünleri "Kral Zlatan", "İyi Şanslar Zlatan" pankartları süslüyordu.
639 kilometre öteye gitmeden önce heyecanlı olduğu her halinden belliydi.
Ama Ajax'taki ilk sezonu tam bir hayal kırıklığıydı İbrahimoviç'in.
Çok fazla forma şansı bulamamış, ağları sadece 6 kez havalandırmıştı.
Taraftarın gözüne bir türlü girmeyi başaramayan idmanların yalnız futbolcusuydu.
Hatta Ajax'a gelişinden sadece 1 yıl sonra kulüp arayışına girebileceği söyleniyordu.
İlk iki sezonda formasında İbrahimoviç değil Zlatan yazıyordu.
Kökleriyle henüz barışık olmadığı zamanlardı.
Vakit geçtikçe takıma alıştı.
Ancak Mısırlı takım arkadaşı Mido çok formdaydı.
Zlatan beklendiği gibi Ajax'tan ayrılmayıp forma mücadelesini devam ettirdi.
2003 yılında Feyenoord maçında Mido ile birlikte sahadaydı.
Kaybettikleri maçta, Mido müsait pozisyonda kendisine pas atmamıştı.
Karşılaşmanın sonunda ikili büyük bir kavgaya tutuşmuştu.
Birbirlerine hakaret yağdırıyorlardı.
Mido soyunma odasında topuğundaki bandajı kesmek için kullandığı makası alıp Zlatan'a doğru fırlattı.
Gerisi şanstı!
Makas, Zlatan'ı sıyırmış ama Mido bu işten sıyrılamamıştı.
Ajax değerlerine aykırı davranan Mısırlı futbolcunun çok geçmeden takımla ilişiği kesildi.
Herkes Mido'yu yerden yere vururken Zlatan "Golleri attığı zaman kahramanınızdı şimdi ise bir hain. Herkes hata yapabilir" diyerek tartıştığı arkadaşına arka çıkmıştı.
Yaklaşık 1 yıl sonrası.
2004'ün ağustos ayı…
Hollanda ligi başlamadan önce İsveç ile Hollanda milli takımları dostluk maçına çıkıyordu.
Adı üstünde "dostluk" karşılaşmasıydı; ama sahaya yansıyanlar tam tersini söylüyordu.
Hollanda Ulusal Takımı'nda oynayanların pek çoğu Zlatan'ın Ajax'tan takım arkadaşıydı.
Maçın henüz 4. dakikasıydı.
Zlatan, gole giderken Ajax'ın kaptanı ve takım arkadaşı Rafael Van der Vaart ile girdiği pozisyonda kasıtlı olarak bacağına bastı.
Yerde kıvranan Van Der Vaart'a dönüp arkasına bakmadı bile.
Yetmedi, bir başka Ajax'lı oyuncu Heitinga'yı sert bir darbeyle sarstı.
Giovanni Van Bronckhorst'a ise dirsek attı.
Ertesi gün Ajax kampına gidecekti.
Teknik Direktör Ronald Koema,n sezon başlamadan önce bu sorunu çözebilmek için Zlatan ve Van der Vaart ile bir toplantı düzenlemeye karar verdi.
Ama o görüşme doğrusu pek işe yarar değildi.
Zlatan, Rafael Van der Vaart'a "Seni ve takım kaptanı olmanı sevmiyorum" deyiverdi.
"Rafael adam olsaydı diğerlerine gidip arkamdan konuşmak yerine direkt benimle iletişime geçerdi" diyordu, "Bunu tekrarlarsa kafasını koparırım" diye ekleyerek.
Artık sadece sevilmeyen değil, nefret edilen adamdı.
Olaydan üç gün sonra çıkacakları NAC Breda karşılaşmasında ilk 11'deydi.
Takvim yaprakları 22 Ağustos 2004'ü gösteriyordu.
Yönetim, basın, takım arkadaşları, taraftarlar…
Herkes ona karşıydı.
Ajax'a gönül verenler Zlatan'a, kaptanları Van der Vaart'a yönelik tavrından ötürü kızgındı.
Topu her ayağına aldığında kendi futbolcularını ıslıklıyorlardı.
11. dakikada NAC Breda deplasmanda attığı golle öne geçti.
İki dakika sonra Zlatan skoru eşitlediğinde ne o attığı gole doğru düzgün sevindi ne Ajax taraftarı çılgına döndü.
Hatta ilk yarının bitimine doğru NAC Breda'nın sol beki Zonneveld kendi kalesine gol atıp durum 2-1'e geldiğinde coşku daha büyüktü.
Ama 76. dakikaya girildiğinde ilginç bir şey oldu.
İbrahimoviç 8 hamlede rakip takım defansını hallaç pamuğu gibi dağıttı.
Deyim yerindeyse karşısına çıkan herkesin belini büktü.
Belki de Ajax kulüp tarihinin gelmiş geçmiş en muhteşem golünü attı.
Maçın başında onu sevmeyen taraftarları artık onun için çıldırıyor, son 72 saattir -kuşkusuz haklı olarak- hakkında denilmedik laf bırakmayan medya onu Maradona ve Zidane ile bir görüyordu.
Futbolu bu denli seven adam da boş duramadı elbette.
Zincirler kırıldı.
Tablo gibi o golle birlikte mutluluktan havaya uçtu.
Zlatan için de artık sevinme zamanıydı.
Sadece üç gün önce sakatladığı ve maçı tribünden takip eden Van der Vaart'ın ise suratında tek bir mimik bile yoktu.
Bu gol Zlatan'ın aynı zamanda Ajax adına attığı son golü oluyordu.
Vücuduna anı defteri muamelesi yapan "yalnız" adam
Vücudunun 14 farklı yerine birbirinden farklı anlamlar taşıyan dövmeler yaptırmış, hatta bunun uyuşturucu gibi bir alışkanlık halini aldığını söylemişti Zlatan.
Hepsi de yıllarca biriktirdiği anılardan ibaretti.
Sağ bileğinde "Zlatan İbrahimoviç'in kodları" olarak anılan numaralar vardı mesela.
Bu numaralar ailesinin erkek üyelerinin doğum tarihlerine atıfta bulunuyordu.
Babası Şefik, merhum kardeşi Sapko, diğer erkek kardeşi Alexander'a…
İki oğlu Maximilian (ki; ismi kutsal Roma imparatorundan mirastı) ve Vince'in isimleri sağ kolunun üst kısmında Arapça harflerle kazınmıştı.
Bugün günahı ve sevabıyla Zlatan olmasındaki en önemli etkenlerden babasının ismi ise sağ pazısında duruyordu.
Yıllar içinde edindiği güç belki de ondan geliyordu.
Sol bileğine iki oyun kartı çizdirmişti.
Kupa ası ve içinde eşi Helena Seger'in anısına afili bir "H" harfi işleterek…
Sağ yanındaki ejderha Zlatan'ın savaşçı kişiliğine bir göndermeydi.
Japon kültüründen hareketle dayanıklılık, istikrar ve kararlılık sembolü anlamına gelen bu mitolojik hayvan aynı zamanda iyiye işaretti onun nazarında.
Sol bileğinde ailenin diğer kadınları vardı...
Annesi Jurka ile kız kardeşi Sanela'nın doğum tarihleri…
Zlatan onları özellikle sol yanına almıştı.
Çünkü erkeklerin aksine evinin kadınların onun kalbine daha yakın duruyorlardı.
Sol pazısındaysa annesi Jurka'nın yazıyordu adı.
Yine Arapça…
Sonra…
Sol omzunda gri bir koi balığı mürekkeplenivermişti…
Bu balığı akıntıya karşı yüzebildiği için vücudunda istemişti Zlatan.
Engelleri aşmanın bir simgesiydi.
Sağ kürek kemiğinde kartaldan geldiği söylenen tüy ise dayanıklılık ve cesareti temsil ediyordu.
Sağ omuzuna doğru insanları karşılayan ise Yant Pra Jao Khao Nirote isimli bir Budist keşişti.
Acı çekmekten böyle korunacağına inanıyordu Zlatan.
Sırtının tümünü ise aslanla kaplatmıştı.
Çünkü "Aslanlar kendilerini insanlarla kıyaslamaz" diyen bir adamdı.
Sadece bronzlaştığında ortaya çıkacak dövmesini ise midesinin hemen üstüne işletmişti.
Orada ise "Beni sadece Tanrı yargılayabilir" yazıyordu:
Gazeteler hakkımda istediklerini yazabilirlerdi. Tribünlerden bağırabilirlerdi. Ama hala bana ulaşamadılar. Beni sadece Tanrı yargılayabilirdi! Ben kendi yolumda gittim. Bu yüzden bu sözleri üzerime dövme yaptırdım.
Evet, dışarıya yansıması gururlu ve güçlüydü.
Ama Ajax'tan sonra transfer olacağı Juventus'a geldiğinde Torino'nun en lüks evlerinden birinde otursa bile, akşam yemeklerini seneler önce teslimat parasını ödeyemediği Ikea'nın restoranında bir başına yiyordu.
En azından Zlatan'ın barista arkadaşı Christian Trisorio tanıklığını böyle anlatıyordu.
Gerçi yıllar sonra İsveç'in başkenti Stockholm'de bir Türk restoranında Hammarby'nin Müslüman futbolcuları Abdul Khalili ve Muammer Tankoviç'in iftar sofrasına kurulup kahkahalar içinde kebap yiyen de aynı adamdı.
Yalnızlığı yıllar içinde dağılmış mıydı, yoksa vatanı bellediği İsveç'te kendi gibi gördüğü insanlarla her yerde olduğundan daha rahat mıydı; orası muamma işte.
Yo, hayır kulübün hissesinin yarısını satın alan uyumlu bir patron edasıyla o sofradaydı belki ki de…
Ronaldo Nazario ve Muhammed Ali...
Kendisini "Tanrı" ile bir tutacak kadar megaloman olsa da Zlatan İbrahimoviç'in idolleri vardı.
Malmö'de oynadığı yıllarda odasının süsü Ronaldo posterleriydi, o yaştaki pek çok genç futbolcu gibi.
Otobiyografisinde Brezilyalı Ronaldo Nazario'ya hayranlığından bahsetmiş, çocukken onun tüm hareketlerini soluksuz izleyip uygulamaya çalıştığından bahsetmişti.
Şans bu ya, idolüyle aynı maçta karşı karşıya gelme fırsatı da buldu.
Tarih 11 Mart 2007'ydi.
Zlatan 26'sında, Ronaldo ise 31'indeydi.
Milan derbisiydi.
Zlatan'ın üstünde Ronaldo'nun daha önceden giydiği Inter Milan forması, Brezilyalının üstünde ise Zlatan'ın daha sonra kuşanacağı AC Milan forması vardı.
Zlatan idolüyle ilk kez bir araya geliyordu.
Ona hayranlıkla uzun uzun bakması futbol tarihinin bir köşesine not edildi.
İkisi de birer gol attı.
Maçı Zlatan'ın takımı 2-1 kazandı.
Zlatan idolünün en çok Brezilya forması altında yaptıklarından çok etkilenmişti.
2016 Avrupa Şampiyonası'nın ardından milli takımdan ayrılan, 2018 Dünya Kupası'na gitmemesinin ardından "Bensiz Dünya Kupası olmaz" diyen Zlatan'a göre, Ronaldo'nun eşsiz yeteneklerini sergilediği turnuva Brezilya'nın şampiyon olduğu 2002 Dünya Kupası'ydı.
Ronaldo'nun futbol sanatının rakibi olmayan bir ustası olduğunu düşünüyordu.
Hatta onun anlatılmaya bile ihtiyaç olmayan bir futbolcu olduğunu söylüyordu:
Her zaman söylerim, iki tür oyuncunuz vardır: oyunu oynayanlar ya da oyunun kendisi olanlar. Benim için Ronaldo oyunun kendisiydi. Onu oynarken izleyen herkes onun gibi oynamak ve onun gibi olmak isterdi.
Onu 'tüm zamanların en iyisi' ilan ederken istatistiklerde Brezilyalıyı geride bırakacaktı İbrahimoviç.
Ronaldo'nun 18 yıllık kariyerinde 13 kupası vardı.
Zlatan'ın ise 31.
21 yıllık kariyerinde 800 karşılaşmaya çıkan İbrahimoviç, 500'den fazla gol attı.
Güçleri benzerdi.
Ronaldo'nun şanssızlığı dizinden dolayı yaşadığı sakatlıklardı.
Kendisine çok iyi bakmadı.
Ama en kilolu halindeyken bile harikalar yarattı.
Belki de Zlatan'ın âşık olduğu hal buydu.
"Bir Ronaldo var o da Brezilyalı olan" diyerek, Cristiano Ronaldo'ya ateş ediyordu.
Ronaldo sevilen adamdı; ama Zlatan pek değil.
Ronaldo'nun arkadaşı boldu; ama Zlatan'ın pek değil.
Çünkü Zlatan kışkırtıcılığıyla, rakiplerini sinirlendirip dengesini bozmasıyla bir başka idolüne daha çok benziyordu en azından spor sahası içindeyken.
O kişi ise boks efsanesi Muhammed Ali'ydi.
Ali, 2016'da hayatını kaybettikten kısa süre sonra "Büyük idolüm birkaç gün önce öldü" demişti.
Ali'nin kendisi için büyük bir ilham kaynağı olduğunu, ringin içi ya da dışı ne yaptıysa kimsenin onun yaptığının yarısına ulaşamayacağını söylüyordu:
Bir ülkeye değil, tüm dünyaya ve neyi temsil ettiğine renk kattı, bu yüzden büyük bir ilham kaynağı.
Şarap gibi yıllanan bir futbol provokatörü
Ajax'a gelişi…
Biraz da Capello'nun maharetiyle Juventus'a transferi…
İmza töreni sırasında "Zlatan nasıl biri?" diye soran gazeteciye "Ne diyebilirim ki? Boy 1.95, kilo 92 ve futbol oynamayı çok seviyorum, gel izle!" demesi…
Siyah beyazlılarla kazandığı iki şampiyonluğun şikeye kurban gidişi…
Takımı Serie B'ye düşürüldükten sonra Pavel Nedved gibi kalmak yerine gitmeyi tercih etmesi…
Sonrası Inter Milan günleri…
"İnsanların gözünde her şeyin bana bağlı olduğunu görebiliyordum" ya da "Eğer kendine inanmıyorsan yere düş, ayağını kır ve o işe hiç girişme" dediği, egosunun iyice katmerlendiği zamanlar hani…
8 numaraya karizma katan, 90'a muhteşem goller atan ve bir frikik ustasından en iyisi öğrendiği yıllar…
Futbolculuğu döneminde Serie A'da attığı 28 frikik golüyle nam salmış Siniša Mihajlović'in tedrisatından geçen Zlatan…
Serbest vuruş için topun başına geçtiğinde saatte 109 kilometre hızla kaleye mermi yollayan bir adam.
Ardından Barcelona'ya doğru yola çıkan Zlatan…
Inter'de birlikte çalıştığı Jose Mourinho için "Beni o kadar çok motive ediyordu ki, onun için cinayet bile işlerdim" dediği günleri geride bırakıp Pep Guardiola ile karşı karşıya kalan ve yeni hocasıyla yıldızı hiç barışmayan Zlatan…
"Mourinho yüzünden kendini s**yorsun, cehenneme kadar yolun var!" diye ortalığı ayağa kaldıran, "Bir Ferrari aldınız ama ona Fiat muamelesi yapıyorsunuz!" diye Guardiola'nın hakkını vermediğini biraz fazla açık sözlülükle söyleyen tuhaf bir adam.
Barcelona'dan ayrılmadan önce Gerard Pique ile ortaya çıkan "yakın" fotoğrafının ardından kendisine "Eşcinsel misin?" diye soran gazeteciye "İstersen evime gel ve sana eşcinsel olup olmadığımı göstereyim ya da ben senin evine geleyim, sen de yanında kız kardeşini getir!" diye köpüren, Katalan medyasıyla da arası pek iyi olamamış bir insan.
Futbol ile ilgili yaptıklarını iki kez düşünmeye başladığını söyleyip yine Milan'a doğru yola çıkan…
Bu kez Inter'in ezeli rakibi AC Milan ile macera arayan bir futbolcu…
2011'de yeni takımıyla hazırlık maçı için evine giden, Malmö ile oynadığı karşılaşmada İsveçlilerin bağrına bastığı, tribünlerde adına dev "Lamborghini" pankartı açılan dünün çocuğu Zlatan…
Katar Spor Yatırımları Fonu aynı yıl Fransız PSG kulübünün hisselerinin tamamını satın aldığında "Burası gelecek ve ben de bunun bir parçası olmak istiyorum" deyip bu kez Paris'e inen aslan.
O dönem 22 milyon euro ile dünyanın en pahalı futbolcusu unvanını alıp geçirdiği üç sezon boyunca çıktığı 122 maçta 113 gol atıp aldığı paranın hakkını veren bir Zlatan…
Kendi deyişiyle kral olarak gelen, efsane olarak Paris'ten ayrılan ve bu kez Birleşik Krallık'ı fethetmeye soyunan bir adam…
Manchester United günleri: 53 maç, 29 gol, 19 asist…
Belki PSG günleri parlak zaman geçirmeyen ama en azından Pep yerine Mourinho ile bir kez daha buluşan altın çocuk…
Sonrası, Los Angeles…
MLS'de Hollywood'a nazire yapmak için önüne açılan yolda kartal gibi kanatlanan bir adam…
Bir sezonluk ABD macerası sonrası "Geldim, fethettim, ayrılıyorum" diyen, en büyüklerin bile son durağı olan ABD'den yaşlı kıtaya, yeniden AC Milan'a dönen ve hala oynayan bir futbolcu.
Kesinlikle kibirli ve sorunlu 1 yüz, kesinlikle yetenekli ve eğlenceli 1 insan.
Evet, sevmeyenler hem ona hem bu yazıya tükürebilir.
Ama 4 yılda dünyanın içine eden Trump ve o ilginç açıklamalarını bile mumla arayanlar, 40 yıllık şarap misali bir futbol provokatörünün yokluğuna nasıl alışabilir?
O yüzden mutlu yıllar Zlatan!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish