Suriye'deki muhalefet saflarında bugünlerde, Afganistan'da yaşananlar ve Irak'taki ABD güçlerinin varlığının boyutunun ve niteliğinin yeniden gözden geçirilmesine ilişkin mevcut düzenlemeler ile bağlantılı olarak ABD askerlerinin Suriye'de kalmasının anlamına ilişkin farklı görüşler ve tutumlar ortaya çıktı.
ABD askerlerinin Suriye'deki varlığının herhangi bir değeri olmadığını ve mevcut sahne ile gelişmeler üzerinde etkisinin bulunmadığını düşünenler var.
Zira bu kimselere göre ABD, Suriye dosyasında ciddi bir rol oynamaktan uzun süre önce vazgeçti.
Ekonomik ve diplomatik baskı biçimleri lehine askeri baskı araçlarını kasten bıraktı.
Hatta Suriye devrimi başladığından bu yana rejimin şiddetine ve baskı araçlarının paçayı kurtarmasına karşı caydırıcı bir tutum sergilemedi.
Ya da siyasi süreci harekete geçirmek için bir şey yapmadı. Öldürme ve işkence karşısında sadece çeşitli açıklamalarda bulunmak ve çatışmaya son vermeye yönelik çağrılar yapmakla yetindi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kelimelerin soğukluğunun ötesine geçemedi. Sınırlı sözcükler kullandı.
Genelde kimyasal silahların yeniden kullanılmasına tepki olarak uyarı seviyesini yükseltme minvalinde bölgedeki bir hava üssünü ya da rejime ait bir mevziyi bombaladı.
Bazı üst düzey ABD'li yetkililerin IŞİD'i yenme ve tehlikelerini sınırlama görevinin sona ermesinin ardından ABD askerlerinin bir kısmının Suriye'de sadece petrol kaynakları üzerindeki kontrolü artırmak için (!) kalmaya devam edeceğine dair açıklama yapmalarıyla söz konusu Suriyelilerin düşüncesi de desteklenmiş oldu.
Şovenist milliyetçi düşünce yapısına sahip diğer Suriyeliler, ulusal sebeplerden ziyade ülkeden ayrılınması yönünde proje yürütmekle suçladıkları Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ni (IKBY) korumak için bir kılıf olmasından ötürü ABD askeri varlığının sürmesine olumsuz bakıyor.
Ancak paradoksal bir şekilde bu kişiler kendilerini desteklemesi ve rejimi caydırması için ABD müdahalesi istemekten bir an bile vazgeçmemişti.
Bu kişiler belki söz konusu geri çekilme Türkiye'nin ülkenin kuzeyindeki nüfuzunu güçlendirmeye yol açarsa veya Suriyeli Kürtlerin ağırlığını azaltıp onları rejime doğru kaymalarına zorlayarak bir kez daha bölgesel ve uluslararası güç çatışmalarının yakıtı ve kurbanı haline getirirse rahatlayabilir.
Kısa bir süre önce Washington'ı ziyaret eden IKBY liderlerinden oluşan bir heyete ABD güçlerinin Suriye'de kalacağına dair güvenceler verildiği doğru.
ABD Başkanı Joe Biden'ın yüksek bir sesle ABD için Suriye ve Doğu Afrika'dan gelen tehlikenin Afganistan'dakinden çok daha büyük olduğunu ve bunun Beyaz Saray'ın şu an Suriye'den geri çekilme niyetinde olmadığı şeklinde yorumlandığı da doğru.
Ancak şu da doğru ki ABD'nin tutumu, Suriye çatışmasına ilişkin gelişmelerin herhangi bir noktasında güven verici olmadı.
Nitekim Washington'ın Kürtlerin varlığı için tam bir koruma unsuru sağlamadan Türkiye'nin Suriye'deki operasyonlarına karşı nasıl tarafsız olduğunu ilan ettiğini hepimiz hatırlıyoruz.
Washington'ın bu tutumu Ankara hükümetinin Afrin adımlarını ve sınır boyunca bir hatıa hakim olmasını sağlamıştı.
Aynı şekilde ABD'nin Suriye'nin güneyindeki silahlı muhalif grupları destekleyici tutumunun nasıl değiştiğini biliyoruz.
Ayrıca rejimi ve müttefiklerini Dera kentinde ve kırsalında muhalif güçlere karşı askeri gerilimi artırmaya devam ederlerse bela, yok olma ve zorluklara maruz kalmakla tehdit ettikten sonra bu grupların Washington'ın sağladığı korumaya artık güvenemeyeceğini duyurduğunu da hatırlıyoruz.
Buna karşılık ABD'nin askeri varlığının şekil olarak da olsa devam etmesini isteyenler de var.
Bu kişiler ABD askerlerinin ülkeden çekilmesine karşı ihtiyatlı bir biçimde yaklaşıyorlar.
Çünkü bu varlığın özellikle Suriye sahnesindeki farklı nüfuz güçleri ile mücadele etmek için siyasi ve manevi bir değer taşıdığına inanıyorlar.
Hatta onlara göre ABD varlığı olmazsa bu sahne daha iç karartıcı ve kötü olurdu.
Bunu da üç nedene bağlıyorlar.
Bu nedenlerden ilki, ABD varlığının rejimin ülkede tek söz sahibi olmasını, nihai zafer şarkısını söylemesini ve bütün Suriye topraklarına hükmetmesini engelleyen objektif bir unsur teşkil etmesi.
İkincisi, Moskova'nın ülkenin kuzeyinde ve doğusunda nüfuzunu yayma girişimlerini önlemesi, Suriye'nin kaderini tayin etme hususunda tek söz sahibi olma ve tamamen kendi çıkarlarına uygun bir uzlaşma dayatma çabalarını engellemesi ve böylece Suriye krizini Birleşmiş Milletler'in (BM) 2254 sayılı kararına göre çözülmesi için siyasi tavizler vermesini sağlaması.
Üçüncüsü, Fırat'ın doğusunda İran'ın askeri konuşlanmasını sınırlaması ve Maşrik bölgesinde nüfuzunu güçlendirme çabalarını engellemesi.
Zira ABD güçlerinin bulunduğu bölge Bağdat ve Şam üzerinden Tahran'dan Beyrut'a olan kara ulaşımını kesmiş oluyor.
Ayrıca Şii hilali olarak bilinen projenin etkinliğini engelliyor ya da en azından zayıflatıyor.
Washington'ın mevcut tavrının sebebinin ABD yönetimindeki önceliklerin sırasındaki değişiklik ve iç duruma ve ekonomik ve sosyal sorunlara daha çok önem verilmesinden mi yoksa Washington'ın sonuçlar, yarar, maliyet ve bunun sonucunda telafi edilmesi zor olan kayıplar açısından dış rolünü azaltmak zorunda kalmasından mı kaynaklanıyor?
Ya da Çin'in meydan okumasıyla mücadeleye odaklanmasından mı?
(Bunun delili de ABD müttefiki Fransa'nın lehine olacak şekilde İngiltere ve Avustralya ile AUKUS ittifakı kurduğunu duyurdu ve Çin'in artan nüfuzunu engellemek için Avustralya'nın nükleer yakıtla çalışan gelişmiş muharebe denizaltıları satın almak için yaptığı bir anlaşmayı onayladı.)
Bunları bir tarafa bırakalım. Washington'ın Ortadoğu'dan askeri ve siyasi olarak geri çekildiğini itiraf etmeliyiz.
Bu durum uluslararası ve bölgesel denkleminin yeniden kurulmasında bir süper güç olarak ABD'nin rolünün azalması anlamına geliyor.
Bu da bölgenin istikrarı üzerinde rahatsız edici ve zararlı etkiler bırakacak. Washington'ın Ortadoğu'daki varlığına ve çıkarlarına bağlı kaldığına ilişkin açıklamalar yapması bu gerçeği değiştirmeyebilir.
Zira ABD doğrudan askeri yöntemlerden uzaklaşarak başka siyasi, ekonomik ve güvenlik araçlarına doğru yeni bir yaklaşım benimsemiş durumda.
ABD dünyanın en güçlü ülkesi ve birçok ulusal çatışmanın ve bölgesel krizin kaderini belirleyebilecek kuvvette olduğu için Suriye olayına karşı ciddi ve kararlı bir tavır takınmadığı takdirde niteliksel bir değişimin olmayacağını, ülkenin şiddet ve yıkım altında ezileceğini ve bölgesel çatışmalar ile uluslararası çekişmeler arasında kalacağını düşünenler yanılmıyor.
ABD'nin politikasının ilkeler ve istekler tarafından yönetilmediğini, aksine temelde çıkarlara ve kazanç-kayıp hesaplarına dayandığını düşünenler de yanılmış değiller.
Aynı şekilde ABD güçlerinin siyasi geçiş sağlanana ve tüm yabancı güçler ülkeden çıkarılana dek Suriye'de kalmasının faydalı olduğunu düşünenler de doğru düşünüyor.
ABD güçlerinin ülkede kalması Washington'ın Sezar Yasası açısından baskıları için tamamlayıcı bir unsur teşkil ediyor ve hem bölgedeki hem de Suriye sahnesindeki güç dengelerinde stratejik bir dengesizlik oluşmasına izin vermeme hususundaki ABD üyeliğinin çıkarlarıyla örtüşüyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish