İnanç Özgürlüğü Girişimi'nin hazırladığı "Türkiye'de Din veya İnanç Temelli Nefret Suçları 2020 Raporu" geçen günlerde çevrimiçi bir toplantıyla tanıtıldı.
İnanç Özgürlüğü Girişiminden Dr. Mine Yıldırım raporun detaylarını Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
Yıldırım'a göre; din ve inanç topluluklarında nefret suçlarının cezasızlıkla sonuçlanacağına dair çok yaygın bir kanı var.
Din ve inanç özgürlüğünün uluslararası hukukta korunması üzerine çalışan araştırmacı Dr. Mine Yıldırım, "İbadet yerine yönelik bir taşlama veya yazılama olduğunda bu şikayet konusu bile olmuyor" dedi
Uzun süredir din veya inanç temelli nefret suçlarını izlediklerini söyleyen Yıldırım, İnanç Özgürlüğü Girişimi ekibinde yer alan Funda Tekin'le beraber Türkiye'de Din veya İnanç Temelli Nefret Suçları 2020 Raporu'yla daha ayrıntılı bir şekilde bu konuya bakmak istediklerini anlattı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Eksikliklere dikkat çekmek istedik"
Bize hazırladığınız din ve inanç özgürlüğü temelli nefret suçları raporundan bahsedebilir misiniz?
Aslında 2019 yılından beri Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na din ve inanç temelli nefret suçlarına dair raporlama yapıyoruz. Türkiye'de de bu konunun görünürlüğünü arttırmak istedik. Çünkü izleme çalışmalarımızdan gördüğümüz şey hem bu konuda Türkiye'de yeterli bir mevzuat bulunmadığı, hem de din ve inanç temelli nefret suçlarının çoğunlukla cezasız kaldığı yönünde. Bizim amacımız bu raporla hem mevzuat ve uygulamadaki eksikliklere dikkat çekmek hem de bu tür nefret suçlarının görünürlüğünü arttırmaktı.
Nefret suçları dediğimiz zaman belki kısaca ne olduğundan da bahsetmek gerekir. Bir eylemin nefret suçu olarak adlandırılabilmesi için iki unsur gerekli. Bunlardan biri cezai bir suç. Yani ulusal kanunlarda suç olarak tanımlanmış bir suç olması gerekiyor. Bu ibadet yerlerine saldırı olabilir. Hakaret olabilir. Tehdit olabilir. Yaralama veya cinayet olabilir. Fakat bu tek başına nefret suçu olarak tanımlanması için yeterli değil. Ayrıca suçun belirli bir ön yargı saikiyle işlenmiş olması gerekiyor. Yani mağdurların sahip olduğu, korunan bir özelliğine yani etnik kökeni, dini, inancı veya cinsel yönelimi olabilir, korunan bir özelliğine yönelik bir ön yargı saikiyle işlenmiş olması gerekiyor. Dolayısıyla bu iki unsurun olduğunu görmemiz gerekiyor.
"8'i Alevilere, 5'i Hristiyanlara, 1'i de başörtülülere yönelik14 nefret suçu tespit ettik"
2020 yılında gerçekleşen nefret suçlarını tespit ederken bir davet yayınladık. Din ve inanç topluluklarından kendi toplumlarına yönelik bu tür suçlarla ile ilgili bize bildirimde bulunmalarını istedik. Aynı zamanda medya taraması yaptık ve kendi araştırmamızı da yürüttük. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın tanımını temel alarak da bir değerlendirme sürecinden geçirdik. Bu şekilde nefret suçlarını tespit etmiş olduk.
Uluslararası standartları dikkate aldığımızda bu konuda oldukça gelişmiş standartlar var. Hem insan hakları açısından Türkiye'nin önünde yerine getirmesi gereken hem de mağdurlara destek olma açısından yerine getirmesi gereken yükümlülükler var. Bunlar oldukça kapsamlı yükümlülükler. Örneğin nefret suçlarına maruz kalanların güvenliklerini sağlamak, yani olayın hemen akabinde o olayla ilgili veya kişiyle ilgili güvenliği sağlamak, adalete erişim konusunda destek vermek, pratik yardımda bulunmak aynı zamanda psiko-sosyal destek sağlamak gibi yükümlülükler bulunuyor. Bütün bu süreçte de nefret suçuna uğrayan kişilerin veya mağdurların saygılı ve onurlu bir muamele görme hakları var.
14 nefret suçu tespit ettik. Bunların 8'i Alevilere yönelik, 5'i Hristiyanlara yönelik ve 1'i de başörtülülere yönelikti. Aynı zamanda suç türü açısından da baktığımız zaman bunlardan 5'i ibadet yeri ve mezarlıklara saldırma suçunu içeriyordu. 5'i, mala, eşyaya zarar verme, 2'si hakaret ve 2'si de tehdit edici davranıştı.
"Mağdurların ihbar etme eğilimi çok düşük"
Gördüğümüz en önemli şeylerden birisi ihbarın çok az olması. Mağdurların ihbar etme eğilimi çok düşük. Aynı zamanda kamu yetkilileri tarafından kayıt etme oranı da çok düşük. Çünkü belli bir sistem oluşturmanız gerekiyor verileri kaydetmek için. Kolluk kuvvetlerinin ilk etapta bir nefret suçu şüphesiyle karşı karşıya kaldığında bunu hemen kaydetmesi gerekiyor. Ama Türkiye'de böyle bir sistem var mı bilmiyoruz. Bu konuda kamu yetkililerinin nefret suçlarına ilişkin verileri bizimle paylaştığı bir sistem bulunmuyor. Bizim daha çok odaklanmamız gereken şey mevzuat eksikliği, uygulamadaki eksiklikler. Bu konunun görünürlüğünü arttıkça daha fazla bildirimler olacaktır. Bizim kaydettiklerimiz ve kamuoyuna yansıyanların nefret suçlarının çok küçük bir bölümü oluşturduğunu düşünüyorum.
"Örnek teşkil edebilecek adımlar atılmış olmasını isterdik"
Kamu yetkililerinin üzerine düşeni yaptığını düşünüyor musunuz? Hükümetin adımları ile ilgili neler düşünüyorsunuz?
Nefret suçları Türkiye'nin dikkat ettiği bir konu. Türkiye özellikle Avrupa'da İslamofobi konusunu çok yakından izleyen bir ülke. Bunu Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nda çok dillendiren ve bu konunun öncülerinden olan bir ülke. Dolayısıyla Türkiye'nin bu konuda örnek teşkil edebilecek adımlar atılmış olmasını isterdik. Ama baktığımız zaman nefret suçlarına ilişkin bir mevzuat bulunmuyor. Bazı ülkeler nefret suçlarına ilişkin ceza kanunlarında genel bir ağırlaştırıcı hüküm olarak bunu yürürlüğe sokuyorlar. Bazıları da bir nefret suçları yasası oluşturabiliyor. Ama Türkiye'de her ikisi de yok.
"Cezasızlık olduğu için ihbar olmuyor"
Etkin soruşturma ve cezasızlık konularıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Nefret suçlarının cezasızlıkla sonuçlanacağına dair çok yaygın bir kanı var din ve inanç topluluklarında. Bu da aslında ihbar edilmemesinin sebeplerinden bir tanesi. Örneğin ibadet yerine yönelik taşlama veya yazılama olduğunda bu çok fazla şikayet konusu olmuyor. ‘Zaten ihbar edilse ne olacak? Kim olduğu nasıl tespit edecekler? Zaten bir şey olmayacak' düşüncesiyle ihbar edilmiyor. Bu aslında biraz birbirini doğuran durumlar haline geliyor. Cezasızlık olduğu için ihbar olmuyor. İhbar olmayınca soruşturma da yürütülmüyor.
"Nefret suçlarıyla mücadele etmek istiyoruz"
Raporun çıktılarıyla ilgili beklentileriniz neler?
Öncelikle nefret suçlarıyla mücadele etmek istiyoruz. Devamında bizim izleyebildiğimiz nefret suçları üzerinden bu konunun görünürlüğünü yükseltmek ve farkındalık oluşturmak istiyoruz. Raporun zamanlamasıyla ilgili de şöyle bir özel bir durum var. Mart ayında İnsan Hakları Eylem planı yayınlandı. Türkiye İnsan Hakları Eylem Planı'nda aslında nefret suçlarına yönelik bir mevzuat hazırlama hedefi olduğunu ifade ediliyor. Aynı zamanda bir kayıt sistemi oluşturma ve mağdurlara da destek sağlama hedefleri görülüyor. Türkiye'nin hedeflerine baktığınız zaman nefret suçlarına ilişkin verilerin toplanmasından bahsediliyor ama bunların ayrıştırılmasından bahsedilmiyor. Bu önemli bir eksiklik, çünkü bütün bir rakam verebilirsiniz. İki yüz nefret suçu işlendi Türkiye'de, diyebilirsiniz ama bunu ayrıştırmazsanız önlemleri almak da zorlaşacaktır. Nefret suçlarıyla mücadele konusunda oluşturulacak politikalara bu konuya ışık tutan bir çalışmayla bu sürece katkı sunmak istiyoruz.
İnanç Özgürlüğü Girişimi hakkında
İnanç Özgürlüğü Girişimi, Türkiye'de düşünce, din veya inanç özgürlüğü hakkının herkes için korunması amacıyla, Eylül 2011'de Mine Yıldırım tarafından kurulmuştur.
Türkiye'de herkes için din veya inanç özgürlüğü hakkının etkin bir şekilde korunması amacıyla yürütülen projenin temel etkinlikleri konuyla ilgili izleme, belgeleme, raporlama ve çözüm önerilerinin geliştirilmesidir.
İnanç Özgürlüğü Girişimi, 2013 yılından beri ise Norveç Helsinki Komitesi'nin yürüttüğü bir insan hakları projesi olarak, düşünce, din veya inanç özgürlüğüne dair izleme ve savunuculuk faaliyetlerine devam etmektedir.
© The Independentturkish