Üç koca eğitim döneminin ardından okullar, iki hafta önce yeniden öğrencilere kapılarını açtı. Türkiye, OECD ülkeleri arasında Meksika'dan sonra okulların en uzun süre kapalı kaldığı ikinci ülke oldu. Ve bir buçuk yıl süren uzaktan eğitim, ciddi riskleri de beraberinde getirdi. Bunların başında öğrencilerin okuldan uzaklaşması ve öğrenme kaybı bulunuyor.
ABD, Belçika, Hollanda, Birleşik Krallık, Avustralya'da öğrenme kayıplarıyla ilgili araştırmalar yapılırken, Birleşik Krallık'ta (BK) yapılan çalışmaya göre, telafi programının olmaması halinde, 3. sınıf öğrencisinin yedi yıl sonra ulaşacağı öğrenme düzeyine bir buçuk yıl daha az bir öğrenme birikimiyle ulaşması bekleniyor.
Dünya Bankası ise pandemi sonrasında telafi eğitimi olmaması halinde dünya genelinde ilkokul öğrencileri arasında yüzde 53 olan öğrenme yoksulluğu oranının yüzde 63'e çıkmasını tahmin ediyor.
Pandemi öncesi hazırlanan uluslararası raporlara göre, eğitim kaybının ardından telafi eğitimi olmadan okula devam eden öğrenciler, geçmiş yıllara göre daha az öğreniyorlar...
Türkiye'de ise telafi eğitimi isteğe bırakıldı ve bu nedenle öğretmen ve öğrencilerin katılımı çok düşük oldu.
Uzaktan eğitimde öğrenim kaybının en çok sosyo-ekonomik düzeyi düşük, özel ders alamayan, uzaktan eğitime erişemeyen öğrencilerde yaşandığı belirtiliyor.
TEMDEM'e göre, Türkiye'de 160 bin çocuğun okulu terk etme riski bulunuyor. UNICEF ve ILO'ya göre ise 2020'de 160 milyon olan tüm dünyadaki çocuk işçi sayısının 2022 sonuna kadar 8,9 milyon artması bekleniyor.
Diğer yandan, salgın sonrası öğrenme kayıplarıyla ilgili Türkiye'de yapılmış bir araştırma bulunmuyor. Ancak TEMDEM'in raporuna göre, pandemiden önce yapılan uluslararası araştırmalara göre Türkiye'de öğrenme yoksulluğu oranı yüzde 21,7'ydi. Bu değer, 10-14 yaş arasındaki her beş çocuktan birinin ilkokulu bitirmiş olmasına rağmen, basit bir metni okuyup anlamaktan uzak olduğunu gösteriyor.
"Öğrendiklerini unutmuşlar"
Bu bilgilerin ardından okullarda neler yaşandığını, öğretmenlerle konuştuk. Sahadan gelen bilgiler de tüm araştırmaları destekler yönde...
Diyarbakır Eğil'de bir öğretmen olan M.B., ilkokul ve ortaokul olan okullarında toplam 205 öğrenci olduğunu, ancak okulların açıldığı 6 Eylül'den beri sadece 140 öğrencinin yüz yüze eğitime devam ettiğini söylüyor:
Kalan öğrencilerimize hala ulaşamadık, ulaşmaya çalışıyoruz. Devamsız olan öğrencilerimizin büyük bir kısmının her sene yaşandığı gibi Giresun, Adapazarı, Rize gibi illerde aileleriyle birlikte fındık işçiliği yaptığı için ulaşamadığımızı düşünüyoruz. İl dışına işçiliğe gitmeyen öğrenciler de çobanlık ve tarım işçiliği yapıyor.
Fındık işçisi olarak çalıştırılan çocuklara yevmiye ücreti olarak 125 lira ödeniyor. Okula devam eden öğrencilerimiz arasında tüm sınıflarda okuma yazma güçlüğü çeken öğrencilerimiz var.
Tatil süresi boyunca kitap okuyan, okuyabilen çocuk neredeyse hiç yok. İlk okullarda özellikle 2 ve 3. sınıflar öğrendikleri birçok bilgiyi unutmuşlar. Uzaktan eğitime de 205 öğrenciden 10-15 arasında katılım olmuştu.
"Birbirleriyle iletişim kuramıyorlar"
İstanbul'daki ilkokul öğretmeni M.S. ise salgınla birlikte artan eşitsizliklerin varolan sınıfları fiilen birleştirilmiş sınıf uygulamasına dönüştürdüğünü belirtiyor ve devam ediyor:
Sosyo-ekonomik düzeyi daha yüksek olan velilerin çocuklarının uzaktan eğitime erişebilmesi ve ebeveynleri tarafından desteklenmesi sonucunda öğrenme kayıpları daha sınırlı iken, yoksul ailelerin çocuklarının öğrenme kayıpları üst düzeyde. Şu anda 2. sınıf öğretmeniyim ancak 1. ve 2. sınıf düzeyinde birleştirilmiş sınıf programına benzer bir program yürütmek zorundayım.
Salgına rağmen müfredatın seyreltilmemesi öğrencilerin tüm kazanımlardan sorumlu tutulması ise ciddi bir sorun. Ayrıca telafi programının hayata geçirilememesi de yaşanılan sorunları ve eşitsizlikleri daha da artırıyor, öğretmenler açısından da ayrıca çok yoğun bir çalışma temposu, ders aralarını dahi öğrencilerle birebir çalışma yapma zorunluluğu anlamına geliyor.
En ciddi sorun ise akademik kayıplardan daha da fazla tüm çocuklarda gözlemlediğim sosyal ve psikolojik açıdan yaşanılan kayıplar. Birbirleriyle iletişim sağlamakta, oyun kurmakta, duygularını, düşüncelerini ifade etmekte ciddi güçlük yaşıyorlar.
"Öğrencilerin okuma hızları düştü"
Bir ortaokulda Türkçe öğretmeni olan ve 6. ve 7. sınıfların dersine giren M.A, öğrencilerin okuma hızındaki düşüşe işaret ediyor:
Okulun ilk haftasında öğrencilerin bilişsel akademik durumları ve seviyeleriyle ilgili çeşitli çalışmalar yaptım. Okuma, anlama, yazılı sözlü anlatım becerilerini ölçmeyi hedefledim. Öncelikle öğrencilerin okuma hızlarında düşüş gözlemledim. Okuma hızı anlamayı da zorlaştırıyor. Salgın döneminde kitap okuma alışkanlıkları nerdeyse sıfırlanmış.
Özellikle yoksul ailenin çocukları kitaba ulaşımda sorunlar yaşadıkları için okuma hızları oldukça düşük. Yazma becerilerinde 6. sınıflarda büyük harflerin yazılışı ve noktalama işaretlerini tekrar ederek ikinci haftaya başladım. Yazılı anlatım online yazışmalardan dolayı kelimelerin eksik yazımı, noktalama işaretleri ve yazım kuralları becerileri hiç kalmamış.
Okulumuzun sınıf mevcutları 25-30 arası. Her sınıfta okul açıldığından beri okula gelmeyen 3-4 öğrencimiz var. Velileriyle görüşmeye çalışıyoruz. Pandemide okullardaki vaka artışları velilerin endişelerini de artırmış.
"Meslek lisesi öğrencileri çalışmaya başladı"
Meslek lisesi öğretmeni Ö.Y. ise öğrencilerin çalışmaya başladıklarını anlatıyor:
Salgın başladığından bu yana yaklaşık bir buçuk yıllık süre geçti. Okulların kapalı olduğu bu süreçte ülkenin her genci gibi mesleki ve teknik anadolu liselerinde okuyan gençlerimiz yaşananlardan biraz daha fazla nasibini aldı. Daha fazla olmasının nedeni ise; çoğunluğu dar gelirli emekçi ailelerinin çocukları oldukları için bu süreci aile bütçelerine katkı sağlamak için çalışarak geçirmeleriydi. Açıkçası evde online eğitime girememe sebeplerinden biri de bu diyebiliriz.
"Okullar başladığında çocukların yüzlerinde arkadaşları ile buluşmanın buruk bir sevinci ile biraz da tereddütü vardı. Belli ki alınamayan önlemlerin gölgesinde okulların açılması gençlerimizi tedirgin etmişti" diyen Ö.Y., sözlerini şöyle sürdürüyor:
Bölümü ile ilgili henüz tercih yapmamış 9. sınıflar, pandemiden dolayı okula birçoğunun hiç gelemediği 10. sınıflar, daha dün gibi 9. sınıfa kaydolmuş ama birbuçuk yıl sonra 11. sınıfa gelmenin ağır sorumluluğunu yaşayan gençlerin yanı sıra ''Rüzgar gibi geçti'' dedirtecek kadar kısa sürede okullarının son basamağına çıkan 12. sınıflar. Uzun zamandır örgün eğitimden online eğitime geçen gençler akademik olarak çok gerideler. Eğitimin bir inşa süreci olduğunu var sayarsak temel bilginin ve becerilerin olmadığı bir öğrenciye telafi eğitimi vermeden inşa sürecini devam ettirmek eğitimin tabiatına aykırı tutum diyebiliriz. Telafi şart."
"Varlıklı öğrencilerde eğitim kaybı yok"
Trabzon'da ilkokul 2. sınıf öğretmeni O. Ş. ise öğrencilerinin çok büyük öğrenim kayıpları yaşamadığını söylüyor:
Benim görev yaptığım okul, zengin, elit kesiminin oturduğu bölgede yer alıyor. Öğrencilerimin yüzde 95'e yakını internet ve bilgisayar sıkıntısı olmadığı için uzaktan eğitime katılım gösterdi. Çok çok az, istisnai durumu olan öğrencilerde sıkıntı oldu. Bu nedenle öğrencilerimiz başka bölgelere göre çok daha iyi durumdalar. Ayrıca velilerin tutumu, davranışı, ilgileri çok iyiydi. Sınıfın tamamı okumayı biliyor. Sadece yazmayla ilgili sıkıntı var. Genel olarak birinci sınıfın birinci döneminde öğrenciler okuma yazma öğrenir, ikinci dönem de test çözümüne başlardı.
Şu anda tek dönemlik bir kaybın söz konusu olduğunu söyleyen O. Ş, "Çok büyük bir kayıp değil. Yıl sonuna kadar kapatılır. Öğrencilerdeki tek sıkıntı okul kültürü oluşmadı. Bir yıldır evde oldukları için okulu benimseyemediler hala. Bunlar da çözülecek şeyler" ifadeleriyle sözlerini tamamlıyor.
© The Independentturkish