Ordanburdan şarkılar ve öyküleri (1)

Her şarkının bir anımsattığı, her şarkının duygulara eşlik edeni ve kuşkusuz bir hikayesi var

Bilindik ve bilinmedik, farklı dönemler, farklı sesler ve yıllardan "ordanburdan" şarkılar öyküleriyle birlikte her ayın ilk ve son cumartesi günleri tüm duyu organlarınızın hizmetinde! Karışık kasetin A yüzü için buyursunlar, ister bir ağaç altında okuyup dinleyin ister akşam sofraya oturmadan önce

"Tüm müzikler halk müziğidir. Şimdiye kadar bir atın şarkı söylediğini hiç duymadım."

Louis Armstrong

A1: "Hurt" (2002)

Bir ağıttı. Dolu dolu yaşanmış bir hayatın artık son sayfaları, dahası belki de bitiş cümlesiydi "Hurt" şarkısı.

Sadece şarkı değildi. Country müziğin efsanesi, yaşamı gelgitlerle dolu Johnny Cash'in bir bakıma giderayak bu dünyaya bıraktığı itirafnamesi gibiydi.

Ölümünden sadece bir yıl önce, 2002'de müzik listeleriyle buluşmuştu şarkı.

Üstüne bir de şarkıya unutulmaz bir video-klip çekildi.

Johnny Cash belki havarileriyle değil ama bir başına son akşam yemeğini yediği, dünüyle bugünü arasında köprüler kuran o unutulmaz kliple milyonların karşısına geçtiğinde birçok insanın gözlerinden yaş süzüldü.

FOTO 1.png
Cash'in "Hurt" şarkısına çekilen klipten bir sahne: sofra dolu, içi boş / Fotoğraf: Johnny Cash, "Hurt" klibi

 

Ağlayanlar arasında Trent Reznor da vardı. Yani "Hurt" şarkısının asıl sahibi.

Evet, "Hurt" pek çok Amerikalı rock ve country müzik sanatçısını etkileyip peşinden sürüklemiş Johnny Cash'in kendi eseri değildi.

Aslının önüne fersah fersah geçen bir cover çalışmasıydı, müthiş bir uyarlamaydı.

FOTO 2.jpg
"Hurt" şarkısının iki yüzü, bir yanda yaratıcısı bir yanda göğe çıkaranı / Görsel: Arnaud Mouillard

 

Reznor şarkıyı 1994'te çıkarmıştı. Aradan 8 yıl geçtikten sonra kendi eserini Cash'in yorumuyla dinleyip klibi izlediği zaman ilginç duygular içindeydi. Daha sonra Rolling Stones dergisine yazdığı şarkının artık kendisinden çıktığını söyleyecekti:

Birden gözyaşlarım akmaya başladı. Hurt'ün artık gerçekten benim şarkım olmadığını fark ettim. Sadece tüylerimi diken diken etti! İnanılmaz derecede güçlü bir eserdi. Johnny Cash öldükten sonra üzüldüğümü, ama sonunu çerçevelediğim için de onur duyduğumu hatırlıyorum.

İncinmemiş, aksine gururlanmıştı.

Şarkının vermek istediği mesaj ise hep tartışmaya açık oldu.

Kimine göre kendine zarar veren bir kişinin eroin bağımlılığına göndermeler yapıyordu.

Kimi dinleyiciler için ise eserin kahramanınca yazılmış depresif bir intihar mektubunu andırıyordu.

Sahi, insan hayatına son verirken ardında neşeli birkaç satır bırakır mıydı?

Elbette bırakmazdı.

Zaten başka dinleyicilerin gözünde "Hurt" tüm zorluklar ve acılara rağmen hayata tutunmaya çabalayan bir kişinin hikayesini resmediyordu.

FOTO 3.jpg
Cash'in yaşarken yaptığı son albümü sanki bir vedaydı / Görsel: Amazon

 

Sonuçta 2002'de Johnny Cash "American IV: The Man Comes Around" albümü için "Hurt" şarkısını coverladı.

Yönetmen Mark Roman, Cash'in 70'indeki haliyle tüm yaşamından kesitler içeren görüntüleri bir araya toparlayıp ustaya saygı klişesini klişe olmaktan çıkaracak muhteşem bir video-klip yaptı.

Grammy Ödülleri ile CMA Ödülleri tarafından yılın en iyi videosu ve Temmuz 2011'de NME tarafından tüm zamanların en iyi müzik videosu seçildi.

Her şey iyiydi güzeldi ama müzik kariyeri boyunca yüzlerce eser bestelemiş Cash gibi biri nasıl olmuştu da terk-i diyar etmeden evvel bir cover'a tav olmuştu?

Bu sorunun yanıtı defalarca Grammy kazanmış müzik yapımcısı Rick Rubin isminde saklı.

FOTO 4.jpg
Rick Rubin, Cash'in yardımına pek çok kez koştu, "Hurt" birlikte yaptıkları son koşuydu / Görsel: Our American Stories

 

Daha önceleri düşüşe geçen Aerosmith'in de kariyerini yine bir cover ile canlandıran Rubin, 1994'ten beri Johnny Cash ile çalışıyordu.

2002'de Trent Reznor'ın rock grubu Nine Inch Nails'in albümündeki "Hurt" şarkısını bu kez daha dikkatli dinledi.

Final cümlesinde "Bugün kendimi incittim / Hala hissedip hissetmediğimi görmek için" diyordu şarkı. Bir anlamda duygusal uyuşukluğun acımasız tasviriydi…

FOTO 5.png

Şarkının sözleri pek çoğu tarafından farklı yorumlandı, ortak kanı içinde acı saklı olduğuydu / Görsel: Pinterest

 

Şarkıyı Cash'e yolladı.

Country müziğin efsane ismi ise endüstriyel rock ve acılı tınıların arasında sözlerin farkına bile varamadı.


Bu yüzden Rubin, ikinci kez şansını denemek istedi.

Cash'e şarkının sözlerini gönderip "Sadece sözleri oku" dedi.

"Eğer beğenirsen sana uygun bir hale getirmenin yolunu elbet buluruz" cümlesini kurmayı ihmal etmeden…

Cash işte o zaman ikna oldu ama işi zordu.

Çünkü Los Angeles'ta "Hurt" için stüdyoya girmeye karar verdiğinde, diyabetten sebepli otonom nöropati hastalığından muzdaripti.

Yani terleme bozukluğu vardı, kalbi tekliyordu, idrar yollarındaki sorun bambaşka bir dertti, sindirim sistemi altüst olmuştu.

"Hurt" için stüdyoya girdiğinde sağlığı bozuluyordu.

"Hurt" için mikrofonu eline aldığında gerçekten de acılar içindeydi.

Hatta öyle ki; sesi kırık çıktığı için kayıtlara çoğu kez ara vermek zorunda kalmıştı.

Fakat Johnny Cash tüm bu olumsuzlukları şarkının lehine çevirmeyi başardı.

FOTO 6.jpg
Cash'in ilk ve son kaydı, sonuncusu onun için en zorlayıcısı olmuştu / Fotoğraf: boston.com

 

Şarkı söylerken adeta kendiyle mücadele ediyordu, belki de gençliğiyle hesaplaşıyordu.

Uyuşturucu bağımlılığıyla, yaşadığı yasak aşklarla, narkotik tarafından yakalanıp gözaltına alınışıyla, Nixon ve Carter ile kurduğu suni dostluklarıyla, egolarıyla ve geç de olsa arınıp Hristiyanlığa dönüşüyle…

Canını yaktıkları vardı, canı yanmıştı, acı çekmişti, çektirmişti, acıdan sıyrılmıştı.

Müzikal imparatorluğunda milyonların orta yerinde dimdik durmuşluğu da vardı tek başına kaldığı günler de…

Yeniden başlamak gerçekten istiyor muydu orası meçhuldü. Ama hep bir yolunu bulmuş, hep kendini bir şekilde korumuştu.

Tam da bu yüzden Hurt, Cash'in üzerine yıllanmış ama hayli şık duran şu siyah ceketi gibi oturmuştu:

Bugün canımı yaktım

Halâ hissediyor muyum diye

Acıya odaklandım

Gerçek olan tek şeye

İğne bir delik açtı

Eski tanıdık bir sızı

O acıyı kesmeyi denedim

Ama her şeyi hatırlıyorum

Ne hâle geldim ben?

En tatlı dostum?

Tanıdığım herkes

Sonunda çekip gitti

Her şeye sahip olabilirdin

Benim çöpten imparatorluğumda

Seni hayal kırıklığına uğratacağım

Seni inciteceğim

Eğer yeniden başlayabilirsem

Bir milyon mil ötede

Kendimi koruyacağım

Bir yolunu bulacağım...

A2: "Il tempo se ne va" (1980)

Lakabı "il Molleggiato" yani "Esnek" olan bir adamın, Elvis Presley ve Jerry Lewis'in İtalya'da vücut bulmuş halinin, Avrupa'daki şov dünyasının en gamsız yüzünün kendini hiç de rahat hissedemediği zamanlarda hayat verdiği bir şarkı "Il tempo se ne va".

FOTO 7.png
Celentano, ülkesine rock'ı getirdi, İtalyan müziğini dünya çapında sevdirdi, sayısız sinema filminde rol aldı / Fotoğraf: Pinterest

 

Yarım asrı geçkin zamandır müzik ve sinema dünyasının içinde olan 83 yaşındaki Adriano Celentano, bu şarkıyla sahneye çıktığında 42 yaşında bir babaydı.

Niyeti zamanın nasıl akıp geçtiğini anlatmaktı.

Ama hayıflanmasının, zamanı elinde tutamamasının nedeni ne eski bir aşk acısı ne kendi geleceğine yönelik bir karın ağrısıydı.

Celentano, daha 14 buçuk yaşında olan küçük kızının çocukluktan genç kızlığa doğru attığı adımları kabullenmeye çalışıyordu.

Şarkının da hikayesi zaten bu hisle birlikte ortaya çıktı.

Kızı Rosalinda'yı anlatıyordu Celentano.

FOTO 8.jpg
Adriano Celentano, Claudia Mori ve kızları Rosalinda / Fotoğraf: Bashny

 

Onun giydiği elbiselere şaşırıyor, artık Barbie bebeğiyle oynamamasına anlam veremiyor, telefonda yaptığı fısır fısır konuşmalar gözüne takılıyor, makyaj yapmaya başlaması karşısında hayretlere düşüyordu.

Küçük kız çocukluğundan genç kızlığa adım atan Rosalinda'nın artık yürüyüşünün bile bir başka olduğundan, akşamları dışarı çıkmaya başlamasından, bir İtalyan babanın ise kızı eve gelene kadar gözüne uyku girmemesinden bahsediyordu şarkı.

Ve Celentano onca sözü sarf edip isyan ettikten sonra işi hayatın işleyişine teslim ediveriyordu; "Kendi yaşına doğru büyüyorsun hızlıca / Ve ben bunu fark etmemiştim daha önce" diyerek.

Giden şeylerin asla yerine konulamayacağını, yaşamın dört nala ilerlediğini anlatan bir şarkı olarak kalacaktı hafızalarda.

Kızlarının nasıl genç bir kadına doğru evirildiğini anlamakta güçlük çeken babalara ithafen biraz da...

A3: "Ain't No Sunshine When She's Gone" (1971)

Merak ediyordu bu kez nereye gittiğini.

Ve merak ediyordu bu kez temelli gidip gitmediğini.

O gidince artık güneşin parlamadığını düşünüyordu.

Ve her gittiğinde içinde yaşadığı ev artık bir yuvadan ibaret olmuyordu.

Biliyordu. Bildiğini ve hissettiğini söze böyle döküyordu.

Belki hiçbir zaman İngilizlerin müzik listelerine giremedi ama ABD'yi salladı.

Şarkının adı, "Ain't No Sunshine When She's Gone" yazarı geçen yılın mart ayında hayatını kaybeden Bill Withers'tı.

FOTO 9.jpg
Whithers hiti yayınlandığında tuvalet imal eden bir fabrikada işçiydi / Fotoğraf: Rolling Stone

 

Müzik piyasalarına ilk kez selam edeceği şarkının birkaç ay içinde hite dönüşeceğini, ona henüz 31 yaşında Grammy ödülünü kazandıracağını bilemezdi.

1971 ile 1985 yılları arasında kitleleri peşinden sürükledi şarkı.

"Just As I am" albümünün çıkış şarkısıydı, ABD müzik listelerinde kendine üst sıralarda yer buldu.

FOTO 10.jpg
"Just As I am" sanatçının ilk albümüydü / Fotoğraf: Wikipedia

 

Withers, şarkının kayıtlarına girdiğinde hala Boeing 747'lerin tuvalet kapaklarını imal eden bir fabrikada işçi olarak çalışıyordu.

Saati üç dolar kazanan adamın hayatı bu şarkıyla değişti.

Şarkının içinde geçen "I know" cümlesini ardı ardına 36 kez söylediği için bu kısma farklı sözler yazmak istedi.

Gelgelelim müzisyen arkadaşları onu bu haliyle kalması için güç bela ikna etti.

Şarkıyı belki de ilgi çekici kılan belki de bu basit cümleydi.

FOTO 11.png
Fotoğraf: Factinate

 

Rolling Stones müzik dergisi şarkıyı bu orijinal haliyle en iyi 500 şarkıdan biri seçti.

"Ain't No Sunshine" 100'den fazla sanatçı ve grup tarafından yeniden yorumlanarak başka bir rekora daha imza attı.

Bas gitarda Donald Dunn, davulda Al Jackson Jr. ve gitarda Stephen Stills vardı, şarkı Memphis'te mühendis Terry Manning tarafından kaydedilmişti.

Şarkı, sinema endüstrisinin de ilgisine mazhar olacak, 1997 yapımı "When We Were Kings" ile 1999 yapımı "Notting Hill" filmlerinin orijinal soundtrack albümünde yer alacaktı.


Son olarak FX'in 1994'teki O.J. Simpson cinayet davasına odaklanan "American Crime Story" dizisinin ilk sezonunda kendini yeniden hatırlattı.

İşin ilginci şarkıya daha doğrusu Whithers'a ilham veren de bir filmdi.

Whithers, 1962 yapımı "Days of Wine and Roses" filmini izledikten sonra aklına bu şarkıyı yazmak gelmişti.

Filmin başrol oyuncuları Jack Lemmon ile Lee Remick'e atıfta bulunup "Her ikisi de sırayla zayıf ve güçlü olan alkoliklerdi. Bazen sizin için özellikle iyi olmayan şeyleri kaçırırsınız. Bu sadece o filmi izlerken aklımdan geçen bir şeydi ve muhtemelen hayatımda farkında olmadığım başka bir şeye neden olacaktı" diyecekti.

A4: "Une belle historie" (1972)

İçinde hüznü, güzelliği, sitemi, çaresizliği ve aşkı barındıran masal gibi şarkı…

Zaten Türkçesi de "Bir Güzel Masal" demek…

II. Dünya Savaşı sırasında komünist propaganda yaptığı gerekçesiyle tutuklanan Fransız direnişçi Pierre Fugain'in oğlu Michel Fugain hayat verdi şarkıya.

FOTO 12.jpg
Michel Fugain şarkıyı yayınlamadan kısa süre önce, Paris 1971 / Fotoğraf: Le DL

 

Eğer "Une belle historie" eserine o ses vermeseydi, yıllar içinde güzel bir şarap gibi tadı doyumsuz hale gelebilir miydi?

Orası meçhul. Sonuçta her şarap yıllanmaz.

Şarkının hammaddesi Nebbiolo ya da Riesling üzümü mü buna da verilecek bir cevap elbette yok.

Ama bestekarı Michel Fugain'in ta kendisi, sözleri ise Pierre Delanoë imzalı.

1972'de "Fugain et le Big Bazar" albümünde yer aldıktan sonra aynı sene içinde single olarak piyasaya sürüldü, 800 bini aşkın kopya sattı.  

İki genç yabancı arasındaki kısa bir karşılaşmayı anlatıyor aslında "Une belle historie".

O gençler büyük bir buğday tarlasına saklanıp, daha sonra akıntıların kendilerini alıp götürmesine izin veriyorlar.

Bunları söylüyor özetle sözleri. Ve ister inanın ister inanmayın bu sözler dönemin Fransa'sında hayli müstehcen kabul edilip eleştirildi.

De Gaulle'ün Yıldırım Akbulut'u Georges Pompidou'nun iktidarı sürerken…

Kısıtlama tehdidiyle karşı karşıya kalsa bile, Fugain'in 30 yıllık kariyerindeki en unutulmaz eseri oldu gökyüzünü avuçlarının içine alıp yarını düşünmeyi reddeden gençlerin şarkısı…

Ama bir o kadar da tesadüflerin ve belki de hayatın sürpriz bir getirisiydi.

Çünkü binlerce bestesi olan Michel Fugain henüz 21 yaşında tıp fakültesinden "Yeter artık!" diye ayrılmasaydı müzisyen değil doktor olacaktı.

FOTO 13.jpg
Michel Fugain, eşi Stéphanie ile birlikte / Fotoğraf: Michel Andre

 

İşin ilginci asıl tutkusu müzik değil sinemaydı.

Arkadaşlarından birinin babasının kerhen ve gizli yardımlarıyla beyaz perdenin arkasında yönetmen asistanlığına başlamıştı.

Genç aktör Michel Sardou ile tanışması ise hayatının akışını tamamıyla değiştirdi.

Fugain, Sardou için dört şarkı yazınca müzik macerası başladı, bir güzel masal için yol açıldı.

Yıllar içinde ses vereceği 609 eser içinde en çok akılda kalanı da bu olacaktı.

Öyle ki; "Une belle historie" onlarca dile çevrildi, bir sürü kıta dolaştı, Türkiye'de de Tanju Okan, Modern Folk Üçlüsü ve Nilüfer'in repertuvarına takıldı.

Özgür gençlerin şarkısı Rumeli'nden giriş yapar yapmaz aşk acısıyla kıvranan gençlerin şarkısına dönüşecek, adı ise "Kim ayırdı sevenleri?" olacaktı.


Sadece Türkiye'de değil, başta Fransa olmak üzere yaşlı kıtanın pek çok ülkesinde bir anlamda 14 Şubat'ın gayriresmi milli marşı haline dönüşecekti "Une belle historie"

A5: "Buena Vista Social Club" (1997)

1997 yazdığına bakmayın.

Arada kayıp 57 yıl ve şöhrete kavuştuktan sonra geçen kısacık 8 sene var.

Grubu anlamak için 1940'ların Küba'sına gitmek gerekiyor aslında.

FOTO 14.jpg
Müziklerine yönelik ambargonun kırılmasının ardından Buena Vista Social dünya çapında pek çok turneye çıktı / Fotoğraf: San Antonio Current

 

Daha iddialı olanlar ise Buena Vista Social Club'ın ezgilerini 18. yüzyıla kadar götürüyor.

Punto La Habana olarak anılan, İspanya'da çokça bilinen ve 19. yüzyılın ikinci diliminde yeni yeni filizlenmeye başlayan "guajira" stiliyle el ele veren bir müzik.

İyi de başkent Havana'da devrim öncesi müzik olduğu gerekçesiyle pek de alıcısı olmayan ya da olamayan grup nasıl oldu da Almanya'daki müzik listelerinin zirvesine yerleşip, Carnegie Hall'a kadar uzanabildi?

FOTO 15.jpg
Grubun Carnegie Hall'da sergilediği performans Küba'nın geleneksel müziğine yönelik bir uyanışı da beraberinde getirdi / Fotoğraf: Buena Vista Social Club

 

Yanıt dünyanın artık küresel bir köye dönüşmesinde saklı olabilir.

Yoksa yıllar sonra ortaya çıkmış emekli müzisyenlerin albümü nasıl 6 milyondan fazla satabilirdi ki?

Milyonları etkisi altına alan, sesi yanık yaşlıca adam ve kadınların başarısı elbette sadece günün şartları ve pazarlama stratejisiyle açıklanamazdı ama ortada bir tesadüfler geçidi olduğu neredeyse kesindi.

Albüm için asıl plan Malili müzisyenleri Küba'ya getirmekti ama Castro yönetimi Afrikalılara vize vermemişti.

O sırada kayıtları için orada bulunan Amerikalı gitarist Ry Cooder, Juan de Marcos González'e çoktan ayarlanmış kayıt stüdyosu için uygun müzisyenler tanıyıp tanımadığını sordu.

Böylece Küba'nın unutulmuş ve bir o kadar yetenekli çehreleri bir araya gelebildi.

FOTO 16.PNG
Bir albüm Küba müziğinin uyanışı oldu / Görsel: Alchetron

 

Ve Küba'dan Almanya'ya oradan Hollanda'ya, peşi sıra İngiltere'ye ve pek tabi Latin Amerika ile İspanyolca konuşulan ülkelere gecikmiş ünü yayıldı.

Alman yönetmen Wim Wenders'in grubun üyeleriyle yaptığı röportajlardan oluşan belgesel filmin de şöhrete kavuşmalarında payı vardı.

Albüm ile film el ele verdi, geleneksel Küba ile Latin Amerika müziğine ilginin yeniden canlanmasına neden oldu.

Sonrası mı? 

"Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Albüm" kitabından afili bir cümleyle yanıt verelim:

İnsanlar yok olmak üzere olan müziklerini kurtarmak için geri dönen emekli müzisyenler hikayesine bayılmışlardı ve müzik marketlere akın ettiler. Hikâye gerçek miydi peki? Kimin umurunda?

Son söz ise aklınızdaki soruya açıklık getirsin o halde.

Yani şöhrete kavuştuktan kısa süre sonra biten hayatlara dair.

FOTO 17.jpg
Rubén González, Compay Segundo ve İbrahim Ferrer / Fotoğraf: Buena Vista Social Club

 

2003'te 95 yaşındaki Compay Segundo ile 84 yaşındaki Rubén González; 2005'te ise 78'indeyken bu diyarlardan çekip giden İbrahim Ferrer'di Buena Vista Social Club'a haklı ünü getiren.

Evet, yıllar geçtikçe değer biçilen orkestra tüm dünyada hoş bir sadâ bırakacaktı.

Evet, grubun çatısı belki dağılmıştı.

Ama sadece 8 sene içinde asırlık Küba müziğini belli bir noktaya taşıyan bu isimlerin verdiği hissiyat artık başka çatılar altında dünyanın dört bir yanına dağılacaktı.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU