Sabah yazarı Hıncal Ulu, Türkiye’nin tam kapanmaya gittiği günlerde bir kesimin yasaklara uymadığını söyledi. Uluç, bakanlara dünyadaki örneklere bakarak önlemleri hayata geçirme çağrısı yaptı.
Uluç, bugünkü köşe yazısında Türkiye’nin 17 Mayıs’a kadar tam kapanmaya gittiğini hatırlattı ve şunları yazdı:
Nasıl "tam kapanma" ise artık.. O kadar çok ayrıcalıklı meslek vardı ki, köprüler gene sıkışık, şehir içi ana arterler gene tıkalı, Bebek, Ortaköy, Kadıköy Sahil Yolu gibi açık hava yürüyüş yolları, resimlerini gördük gene tıklım tıklımdı.. Hem de maske bile takmayarak örnek olan ve özendiren ünlüler en başta.. Eğer, ünlü diye, makam sahibi diye birtakım insanları izlemeyecekse polis ve gazeteler sayfa sayfa yasakların nasıl ihlal edildiğini ve polisin hiçbir şey yapmadığını kanıtlayan resimler basıp haberler yazacaksa, hep dediğim bir şey var.. "Uygulatamayacağınız yasağı hiç koymayın ki, bir de devletin itibarı sarsılmasın!." Bir anket yapsın devlet.. İstatistik Genel Müdürlüğü yapsın ve sorsun: "Kovid yasakları ve kuralları konusunda devlete güveniniz, inancınız var mı?." Hayır yok.. Cevap "Hayır yok.." İnanmayan bu anketi yapar..
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
17 Mayıs’taki kademeli normalleşme kararının hayal kırıklığı yarattığına dikkati çeken Uluç, şöyle yazdı:
"Kapanma" bir bilimsel karardır.. Yüksek Sağlık Kurulu uzmanları toplanır. Kovid'in ülkedeki son durumunu inceler ve neler yapılması gerektiğini belirleyip hükümete tavsiye ederler.. Neden "karar" değil, "tavsiye!." Çünkü, olayın bilimsel yanı kadar, en az onun kadar, hatta fazlası bir sosyal ve ekonomik yönü var.
Bu ülkede varlıklarıyla aylar, yıllarca dayanacaklar var. Ama baba veya anne o gün eve para getirmezse aç kalacaklar da bir o kadar değil, misli fazlasıyla var.. En basit örneği, bahşişle yaşayanlar.. Şimdi 17 Mayıs sabahından itibaren restoranlar, masa müşterisi yasak olarak açıldı. Zaten açıklardı ya.. İnternet veya telefon yolu ile sipariş yapabiliyordunuz. 17 Mayıs'ta fazladan insanlara "Gidip alma" hakkı verildi.
Hani köpek gezdirenlerin, Migros'a ekmek almaya gidenlerin izni var ya.. Köpek kiralayan ya da cebinde mutlak bir Migros poşeti bulunduranlar türedi ya.. Şimdi de "Yemek ısmarladım, almaya gidiyorum" diyenlere izin.. Yani "Vatandaş hiç değilse, çıksın dolaşsın" izni.. Bu izni veren Sağlık Kurulu değil.. Siyasetçi.. Çünkü o, sosyal ve ekonomik durumu da düşünmek zorunda.. Peki düşünüyor mu?. "İstemen şart değil, gel al" ne demek?. İsteneni kurye getiriyor. Kurye genelde kapıda verilen bahşişle ev geçindiriyor. "Gel al" dedin mi, servis, yani bahşiş, yani ev geçindirme parası yarı yarıya düşer..
"O zaman, dünyanın her yerindeki uygulamayı yap" diyen Uluç, yazısının ilgili kısmını şu satırlarla sonlandırdı:
Açıkta, belli mesafe aralığı ile oturma koşuluyla masa ve sandalye koymayı serbest bırak ki, nerdeyse bir yıldır aç, garson ve komi ailelerinin de kursağına iki lokma girmesini sağlayacak "Bahşiş veren müşteri" yeniden ortaya çıksın.. Restoranların bağlı olduğu sivil toplum örgütü açıklama yaptı.. Gel al ya da siparişle dükkân yaşamaz. Çünkü cirolar yüzde 20'ye düştü. Ciro yüzde 20.. Kârı düşünün bir de, nerelerde sürünüyor.. Başkanları "Kovid bitsin pek çok mekân açılamaz. Çünkü tükendiler" dedi. Bu sese kulak verecek Sağlık Kurulu da değil, Sağlık Bakanı da.. Bakanlar Kurulu duyacak ve çözüm bulacak. Çünkü işin bu yönü, ekonomik ve sosyal.. Nasıl bulacak?. Dünyadaki uygulamalara ve onun sonuçlarına bakacak ve ona göre karar alacak. Başka yolu yok!. 1 Haziran kararları geliyor. Topu topu 10 gününüz var, araştırmak ve bulmak için, Sayın Bakanlar!. Testiyi kırmadan suyu getirmenin yolunu arayın şimdiden..
Sabah, Independent Türkçe