Tecavüzle suçlanan dişçi olayıyla gündeme geldi… "Kadının beyanı esastır" ilkesiyle masumiyet karinesi istismar mı ediliyor?

Kadıköy'de bir kadın tarafından tecavüzle suçlandıktan sonra darp edilen diş hekiminin masum çıkması sosyal medyada "Kadının beyanı her şart altında doğru mudur?" sorusunu akla getirdi. Peki gündeme gelen bu ilke aslında neyi kapsıyor?

Kadıköy'de tecavüzle suçlanan, darp edilerek sokak ortasında bir kadın tarafından teşhir edilen diş hekiminin masum olduğunun anlaşıldığı iddia edildi / Fotoğraf: Twitter

Kadıköy'de geçen günlerde yaşanan bir olay tartışma yarattı.

İddiaya göre 70 yaşındaki diş hekimi İsmail B. yanında çalışan yabancı uyruklu Munira S, adlı kadına tecavüz girişiminde bulununca balkona çıkan kadının "Bana tecavüz ediyorlar" diye bağırması üzerine çevrede toplananlarca kapı önüne çıktığında darp edildi.

Bir kişi tarafından görüntülenen bu anlar sırasında başka bir kadının darp edilmiş halde yerde oturarak bekletilen diş hekimini işaret ederek, kalabalığa onun "tecavüzcü" olduğunu iddia ettiği görüldü.  

Kısa sürede sosyal medyaya da dağılan bu görüntüyü paylaşan birçok kişi de diş hekiminin "tecavüzcü" ve "tacizci" olduğu iddiasını mevcut görüntüye bakarak sürdürdü.

Ancak polis tarafından diş hekiminin ofisindeki görüntülerin incelenmesi iddianın doğru olmadığını ortaya koydu.

Görüntülerde herhangi bir "taciz", "tecavüz" bulgusuna rastlanmadı.

Diş hekimi ifadesinde daha önce 11 gün ofisinde temizlikçi olarak çalışan 22 yaşındaki Munira S.'nin yanına gelerek kendisinden para talep ettiğini vermeyince de balkona çıkarak "Bana tecavüz ediyor" diye bağırdığını söyledi.

Mevcut görüntüler de diş hekiminin iddiasını destekleyince iftira attığı anlaşılan kadın hakkında yasal işlem başlatıldı.

Kötü amaçlarla kullananların olduğu iddia edildi

Kimi kişiler özellikle "taciz" ve "tecavüz" iddialarında "kadının beyanı esastır" ilkesinin kimi zaman kötü amaçlarla kullanıldığını öne süren paylaşımlar yaptı.

kadınbeyanı.jpg
"Kadının beyanı esastır" ilkesi özellikle şiddet iddialarına karşı bir tedbir / Fotoğraf: KESK

 

Bir tedbir kararı, yargılamayla ilgisi yok

Aslında kanunda "kadının beyanı esastır" diye bir hüküm bulunmuyor.

Bu ifade 8 Mart 2012 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) oy birliği ile kabul edilen 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun içerisinde (Madde 8(3)/a)  yer alan yer alan "Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaz" şeklindeki koruyucu tedbir kararının halk diline uyarlanmış hali.

Bu madde ile gecikmesinde sakınca olan hallerde şiddetin hiç yaşanmaması için tedbir alınması isteniyor.

6284 sayılı yasanın muhalifleri genelde bu ilkeden yükleniyor

Yani bu karar ile bir hüküm verilmediği halde bu ilke zaman zaman tartışma konusu oluyor.

İstanbul Sözleşmesi'ne ve 6284 sayılı yasaya muhalif olan çevreler ise genellikle eleştirilerinde bu ilkeyi öne sürerek söz konusu maddenin iftiralara ve bundan kaynaklı mağduriyetlere de yol açabileceğini öne sürüyor.

Peki gerçekten de öyle mi? "Kadının beyanı esastır" ilkesi yanlış mı anlaşılıyor?

Ya da son olaydan da yola çıkarak kadının beyanı esastır ilkesini kötü amaçlarla da kullananlar var mı?

İnsanlar taciz ve tecavüz iddialarında erken hüküm mü veriyor?

Bu soruları farklı isimlere yönelttik.

canan.jpg
Canan Güllü / Fotoğraf: AA

 

"Hiçbir kadın durduk yere tecavüze uğradım demez"

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, kadının beyanını esas alan ilkenin kadının hayatının tehlikeli olduğu durumlarda il veya ilçe yönetimlerinin acil önlem alabilmesini sağlamayı amaçladığını belirtti.

Güllü, Kadıköy'deki olayın ardından kadının beyanı esastır ilkesine yönelik eleştirilere verdiği cevapta öncelikle durup dururken hiçbir kadının "Ben tecavüze uğradım" demeyeceğini öne sürerek hatta birçok kadının utandığından çoğu zaman eşinden, sevgilisinden gördüğü şiddeti bile gizlediğini öne sürdü.

"Kötü amaçlı kullananlar 100 vakadan bir tanedir"

"Kadının beyanı esastır ilkesi bazı kadınlarca kötü kullanılıyor" iddiasına Güllü, şu cevabı verdi:

Evet kullananlar vardır ama yüzde kaç? 100 vakadan belki bir tanedir. Her türlü yasayı kendi çıkarları için ters yorumlayan insanlar çıkabilir. Kadının beyanı esastır ilkesine gelindiğinden kanun çıktığından beri bunun suiistimal edildiği olay sayısı belki üç tane bile değildir. Art niyetli insanlar her zaman olabilir. Bunun sonucunda ortaya çıkan istisnai olaylar genele yorumlanamaz.

"Yargıtay kabul etti, tartışma bitti"

Bazı çevrelerin kadının beyanı esastır ilkesini gündeme taşıyarak konuyu tartıştırmak isteyebileceğini öne süren Güllü, "Yargıtay'da kadının beyanında bir belgeye bile ihtiyaç olmadığını vurgulayarak tartışmaları bitirdi. Bu konu bitmiştir. Boşuna ısıtmaya çalışmasınlar" dedi.

hülya gülbahar.jpg
Hülya Gülbahar / Fotoğraf: Twitter


"Konu ne olursa olsun hükmü yargı vermeli"

Kadın hakları aktivisti Hülya Gülbahar öncelikle Kadıköy'de yaşanan olaya vurgu yaparak, şu eleştirilerde bulundu:

Linç görüntülerini onaylamam mümkün değil. Yargısız infazın farklı bir çeşidine dönüşüyor. Linç girişimlerinde konu ne olursa olsun ister çocuk istismarı olsun, ister tecavüz olsun, hükmü ve cezayı yargı vermeli. 'Vatandaş inisiyatifi', 'halk mahkemesi' gibi savunma hakkı olmadan yapılan yargılamalar toplum için iyi değil.

"Kadınlar fail olamaz sadece mağdur olur algısı da doğru değil"

Her zaman kriminal olayların yaşanabileceğini ve bu olaylarda faillerin de mağdurların da her iki cinsiyetten biri olabileceğini söyleyen Gülbahar, "Bu nedenle 2005 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) tartışılırken kadın ve adam kaçırma gibi kavramlar TCK'dan çıkarıldı. Cinsel suçların sadece kadınlara karşı işlenen suçlar olmadığı, kadınların da cinsel suç faili olabileceğine dair perspektifi getirildi. Bu nokta çok önemli. Kadınlar fail olamaz, sadece mağdur olabilir, pasif kurbanlar olabilir algısı doğru bir algı değil" ifadelerini kullandı.

trthaber.jpg
Gülbahar, kadınların da kimi zaman olayların faili olabileceğini söyledi / Fotoğraf: trthaber.com

 

"Masumiyet karinesi herkes için geçerli"

"Bu nedenle yargılama süreçlerinin yaşanmasına ihtiyaç var" diyen Gülbahar, "Masumiyet karinesi, herkes için geçerli. 'Kadının beyanı esastır' ilkesi masumiyet karinesinin rafa kaldırılmaz. Bu konudaki yanlış yorumlara prim vermemek gerekiyor. Soruşturma kadının beyanı üzerinden yürüyecek. Şayet kadının beyanını çürütülür veya yanlış olduğunu gösteren olgular ortaya çıkarsa zaten soruşturma veya kovuşturma beraatla sonuçlanır" değerlendirmesinde bulundu.

"Kadınlar da bazen suçların doğrudan faili olabiliyor"

Gülbahar'a göre yaşlı kadınlara yönelik takılarını ele geçirme amaçlı hırsızlık vakaları çokça yaşanıyor. Evlilik ya da birlikte yaşam vaadiyle yaşlı erkeklere yönelik de çeşitli dolandırıcılık ve benzeri suçların işlendiği de bir gerçek. "Yalnız kadınlar da bu suçların bazen doğrudan faili olabiliyor" diyen Gülbahar, "Bazen de çevrelerindeki erkekler nedeniyle bu suça sürüklenmiş olabiliyorlar. Bu olguya da dikkat etmek gerekiyor" diye konuştu.  

linç1.jpg
Hukukçular, linç olaylarının yargısız infazla eşdeğer olduğuna dikkat çekti / Fotoğraf: Twitter

 

"Suça müdahale eden siviller de orantısız güç kullanmamak zorunda"

Gülbahar, infial yaratan olaylar karşısında vatandaşların nasıl davranması gerektiğine ilişkin şunları söyledi: 

"Konusu ne olursa olsun her türlü linç girişimine karşı çıkmak gerekiyor. Elbette vatandaşların suça müdahale etme, bir polis gibi suçluları yakalama, alıkoyma ve polise teslim etme görevi var. Ama bunu yaparken aynen kolluk güçleri gibi orantısız güç kullanmamak mecburiyeti var. Masumiyet karinesini ihlal etmemek zorunda."

"Cinsel suçlara verilen tepki, cinsiyetçi namus ve önyargıların etkisiyle biraz abartılı ifade ediliyor"

Gülbahar, sözlerini tamamladı:

Çocuklara yönelik işlenen suçlara tepki gösterirken, dozunu ayarlayarak kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Bir eylemin kendisine yönelik mi tepki koyuyoruz yoksa namus ve benzeri geleneksel kodlar ya da kısas gibi dini motivasyonlarla mı hareket ediyoruz? Çağdaş hukuk sistemlerinde ve vatandaşlar arası hukukta her ikisinin de olmaması gerekiyor. Ben şahsen cinsel suçlarda verilen tepkinin cinsiyetçi namus ve benzeri önyargıların etkisiyle biraz abartılı ifade edildiğini düşünüyorum.

eyüphan.jpg
Eyüphan Korkmaz / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"Yasalar zayıf olanı güçlü karşısında korur"

Hukuk ve Değişim Derneği Başkanı Avukat Eyüphan Korkmaz da kanun koyucunun zayıf olanı güçlü karşısında koruduğunu belirterek, şunları söyledi:

Örneğin işçi ve işveren davalarında işveren, kiracı-ev sahibi anlaşmazlıklarında ev sahibi iddialarını ispatlamakla yükümlüdür. Kadın da doğası gereği erkeğe göre daha zayıf olduğundan engelliler, çocuklar gibi pozitif ayrımcılık tanınan toplum kesimlerindedir. Yasa koyucu bir kadının toplumsal nedenlerden dolayı durduk yere tecavüze uğradım diye öne çıkmayacağını varsaydığından bunu göze alarak şikayetçi olan bir kadının beyanını da dikkate alır.

tecavüz..jpg
Güllü ve Korkmaz, taciz ve tecavüz iddialarının istisnalar hariç çoğunlukla doğru olduğunu öne sürdü / Fotoğraf: AA

 

"Daha önce benzer şikayetlerinin olup olmadığı ve aralarında husumet var mı diye araştırılır"

Korkmaz da Güllü gibi 100 taciz ve tecavüz vakasından ancak belki iki veya üçünde suistimal olabildiğini belirtti.

Korkmaz, buna karşın beyan etmenin hüküm vermek anlamına gelmediğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

Bu tür vakalar geldiğinde kolluk güçleri öncelikle şikayet eden kişinin de edenin de geçmişte benzer şikayetleri olup olmadığına bakar. Yine taraflar arasında önceden bir husumet olup olmadığını da inceler. Bu tür durumlarda önemli olan kitlelerin soğukkanlı olarak linç gibi girişimlerden uzak kalması işi yargıyı bırakmasıdır.

cengiz.jpg
Cengiz Hortoğlu / Fotoğraf: Twitter

 

"Bir insanın tutuklanması dahi onun suçlu olduğu anlamına gelmez"

Avukat Cengiz Hortoğlu da "Bir insanın tutuklanması dahi onun suçlu olduğu anlamına gelmez. Daha sonra masumiyeti anlaşılıp berat edebilir. Bazen olaylar göründüğü gibi olmayabilir" dedi.

 "Kişi itham edildiğinde hızlı yayılıyor ancak suçsuzluğunu aynı ölçüde duyuramıyor"

 Masumiyet karinesinin öneminin günümüzde çok net anlaşıldığını dile getiren Hortoğlu, şunları söyledi:

"Çünkü bir kişi herhangi bir suçla itham edildiğinde bu haber hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bu ithamlar o kişinin kendisi ve ailesi için telafisi olanaksız maddi ve manevi zararlara yol açabilmektedir. Daha sonra o kişinin suçsuzluğu anlaşılsa bile verilen maddi ve manevi zararın tam olarak telafisi mümkün olmamaktadır. Kaldı ki masumiyeti anlaşılan kişi suçsuzluğunu aynı ölçüde duyurmakta zorluk yaşayabilir. Bu nedenle masumiyet karinesi özenle korunması gereken önemli bir hukuk ilkesidir. Masum biri için büyük bir hukuk güvencesidir."

"İftira atan bir yıldan dört yıla hapis istemiyle yargılanır"

Hortoğlu, ayrıca diş hekimi olayında olduğu gibi iftira attığı anlaşılan kişilerin TCK'nın iftira suçunu düzenleyen 267. maddesi uyarınca 1 yıldan 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığını hatırlattı.

ilknur.jpg
İlknur Birsel Büyükakça / Fotoğraf: Twitter

 

"Tüm erkekler tecavüzcü, şiddete meyilli gibi algılanıyor artık"

Boşanmış İnsanlar ve Aile Platformu (BİA) sözcüsü İlknur Birsel Büyükakça, süresiz nafakada olduğu gibi bu konuda da kadın derneklerinden farklı görüşlere sahip.

"Türkiye de hiçbir erkeğin şerefi ve itibarı güvence altında değildir. Medya dili ayrıştırıcı ve ötekileştiricidir. Tüm erkekler sapık, tecavüzcü, şiddete meyilli gibi algılanıyor artık" iddiasında bulunan Büyükakça, sözlerinin devamında şunları söyledi:

"Masum erkeği de koruyan yasa istiyoruz"

Bugün bir erkek bir kadınla asansöre binemez haldedir. Erkek her an kamerayla gezmek zorundadır. Somut ve maddi delili olmadığı takdirde erkek iftira kurbanı olmakta tutuklanmakta ya da bu olayda olduğu gibi linç edilmeye kalkışılmaktadır. 6284 sayılı insanı koruyan, iftirayı da önleyecek şekilde revize edilmelidir. Kadının korunmasına karşı değiliz. Ancak masum erkeği de koruyan yasa istiyoruz.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU