"Baba yıllardır birçok yabancı ülkeye gidip, geldin. Hatta oralarda aylar ve yıllarca kaldığın oldu. Bize davetiye gönderecek bir dostun yok mu?"
Bu cümleler, Türkiye'den kaçmak isteyen bir evladın babasına sitemi.
Babasının uzun uğraş ve ikna çabalarına rağmen yurtdışına gitmekten vazgeçiremediği o kişi şimdilerde sevdiği ülkesini terk etmek için çalışıyor, yol ve yöntem arıyor.
Edinilen bilgilere göre pasaportu hazır, davetiyesi de geldi. Sahip olduğu maddi değerlerini sattı. Vizesinin çıkacağı günü büyük bir sabırsızlıkla bekliyor.
Ancak yine de gidemeyebilir. Çünkü gitmek istediği ülke öyle kolay kolay vize vermiyor. Ayrıca pasaportu da "gri" değil.
Bu kişi gibi binlercesi var. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Birleşik Krallık, İsviçre, Amerika, Kanada ve Yeni Zelanda'ya gitmeyi kurtuluş olarak gören geçlerin işi hiç de kolay değil.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kaçmanın kolay yolu bulundu: Belediyeler eliyle gri pasaportla
Ama Türkiye'yi terk etmenin kolay yolunu çoktan bulanlar var. Belediyeler aracılığıyla yapılan organizasyonla bir nevi kamu görevlisi statüsünde olduğunu gösteren "gri" renkli pasaportla yurtdışına çıkıp bir daha dönmeyen birçok insan olduğu ortaya çıktı.
Bu durum önce Malatya'daki Yeşilyurt Belediyesi aracılığıyla Almanya'ya gidip dönmeyen 43 kişiyle patladı. Ardından Arıcak ve Baskil belediyelerde aynı organizasyonun hayata geçirildiği iddia edildi.
Bazı belediyeler bir seferinde 45, bazısı 20, bazı da 90 kişiyi yurtdışına gönderdi. Bu işlemde imzası olanlardan birisi de devlete yük olmalarını istemediklerini için bunların yurtdışına çıkmalarına aracılık edildiğini savundu.
Bir insan sevdiği ülkesinden neden kaçar?
Peki, güçlü ve büyük bir ülkede yaşayan bir vatandaş ülkesini niye terk etmek ister?
Elbette bunun çeşitli nedenleri mevcut. Belediyeler aracılığıyla insanların yurtdışına kaçırıldığını ortaya çıkaran Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba'ya göre gençleri ülkelerini terk etmeye mecbur bırakan en önemli husus umutsuzluk.
AK Parti'li belediyelerdeki "insan kaçakçılığının" bir çete tarafından yapıldığını savunan Ağbaba, bunun hesabının verilmesi gerektiğini savundu.
Ağbaba: "Umudun tükendiğinin göstergesidir"
Ağbaba, bu konuda oldukça iddialı. Zira Ağbaba'ya göre bu "insan kaçakçılığının" arkasında bir şebeke var. Hatta ona göre Türkiye'de bu işi yapan kaç kişi mevcut. Bunlardan biri AK Parti Bingöl Belediye Başkanı. İşin içinde sadece Malatya'nın Yeşilyurt Belediyesi yok. Arıcak ve Baskil'in dışında başka belediyeler de var.
İşin içinde FETÖ bağlantılarının çıkması halinde buna şaşırmayacağını dile getiren Veli Ağbaba, insan kaçakçılığın kabul kurumları eliyle yapılır hale gelmesinin Türkiye'de geleceğe dair umudun tükendiğinin dair bir gösterge olduğunu belirtti.
"Yüzlerce insan üstüne para vererek Türkiye'den kaçıyorsa umudun olmadığına işarettir" diyen Ağbaba, "Başka biri yapsa hemen kulağından tutup cezaevine atarlar. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yeri geldiğinde herkes hakkında terörist veya darbeci diyebiliyor ama buna dair bir açıklamasını duymadık daha. Hiç uğraşmasına gerek yok, biz belgeleriyle ortaya çıkardık ve kendilerine verdik. Kesin bir çetenin işi bu" diye konuştu.
Ayata: "İstekli kaçış, iyi tahlil edilmeli"
Sosyolog Prof. Dr. Sencer Ayata ise "kaçış" nedenlerinin iyi tahlil edilmesi gerektiği görüşünde.
Bu kaçışta iktidarın sorumluğu çok fazla olabilir. Zira Ayata'ya göre bu iktidar, 'Efendim biz geçmişte neler yaptık. Bunu biliyor musunuz?' yaklaşımında.
Ayata, şu andaki gençlerin büyük bölümünün bugünkü iktidarın geçmişte neler yaptığını bilmediğini aktararak, "Bunlar bugüne bakıyor ve diyor ki, 'bana ne senin geçmişte neler yaptığından.' Gençler muadillerini görüyor ve karşılaştırmayı ona göre yapıyor. Fakat iktidar ise bunu görmediği için zayıflıyor. Siyasi iktidarın en büyük sorunu muhafazakar ailelerin çocuklarını tutamamasıdır. Öbürleri zaten kendilerini desteklemiyor. Ama kendi tabanı olan muhafazakar ailelerin çocuklarını tutamıyorlar" yorumu yaptı.
"İten faktörler kadar çeken faktörler de var"
Ayata'ya göre bazı göçler zorunluluktan bazıları ise istekten ötürü yaşanıyor. Her göç zorunlu değil. Bazısı zorunluluktan kaynaklanırken bazısı da gidilmek istenilen yerin çekimine ve kişinin isteğine bağlı.
"İten güçler kadar çeken güçler de var" diyen Ayata, "Çekim gücü çok önemli. İnsanların gittikleri yerde neyin önemli olduğunu ve kendi geleceklerinin ne olacağını bilerek gitmek istiyorlar" dedi.
Bazı belediyelerin isimlerinin karıştığı "insan kaçakçılığı" olayı üzerinden değerlendirme yapmak istemediğini ifade eden Ayata, Türkiye'de yapılan araştırmaların gençlerin yurtdışına gitme isteğini ortaya koyduğunu söyledi.
Gençlerin 'Ülkemi çok seviyorum. Ama burada aradığım koşullar yok. Dışarıda daha iyi bir hayat olduğunu biliyorum' diyerek ülkelerini terk etme gerekçesi sunduklarına dikkati çeken Ayata, "Bir yandan bunun doğrudan doğruya siyasi nedenleri var" dedi.
"Gençler sorunlarının çözüleceğine inanmıyor"
"Siyasi nedenlerin başında bir büyük kutuplaşma geliyor" diyen Prof. Dr. Ayata, şunları kaydetti:
"Gençler siyasi kutuplaşmanın dilenden rahatsızlar. Bu kutuplaşma insanları yoruyor, bıktırıyor. İkincisi genel olarak gençler, beklediklerini bulamıyorlar. Sorunları çözme noktasından olan devletin tepesindeki siyasette, gençler büyük oranda umutlarını kesmiş vaziyetteler. Diyorlar ki, 'bu siyasi yapıda ve genel olarak bu siyasi partiler dünyasından bizim sorunlarımıza yönelik çözüm çıkmaz. Bu siyasetin dili bize yabancı bir dil. Kendi aralarında bir atışma söylemine inmiş durumda'. Yani siyasete yönelik bir yabancılaşma var. Ekonomik olarak da aradıklarını bulamıyorlar."
"'Kapanmacı' ve 'baskıcı' buluyorlar"
Dışarıya gitmek isteyenlerde "özgür olamama" durumunun hakim olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Ayata, "Buradaki özgürlüğü zedeleyen sadece siyasi baskı değil. Aynı zamanda bulundukları yerlerde 'mahalle baskısına' maruz kalıyorlar. Yani muhafazakar gençler, anne ve babalarını seviyorlar, onlardan kopmak istemiyorlar fakat onları ve onların çevresini çok 'kapanmacı' ve 'baskıcı' buluyorlar. Özellikle genç kızlar bir an önce evlenip kendi özgür ortamlarını kurmak istiyorlar" diye konuştu.
Sosyolog Ayata, bütün gençlerin eğitim kalitesizliğinden şikayet ettiklerini, üniversite bitirenlerin kendilerine göre iş bulamadıklarını, bulmaları halinde çok düşük ücretlerle çalışma zorunda kaldıklarını bundan kurtulmak için arayış içine girdiklerini belirtti.
"Yurtdışının bir cazibesi var"
İşsizlik, geçim sıkıntısı, mahalle baskısı, gelecek korkusu ve daha birçok hususun Türkiye'den kaynaklı sıkıntılar olduğunun altını çizen Ayata, dışarıdaki "cazibeye" dikkati çekti.
Dışarıda gençleri çeken birçok hususun olduğunu vurgulayan Ayata, "Gençlerin gitmek istediği birçok ülkede özgürlük, huzur ve güven var. 'Batı dünyası çöküyor' iddialarının gerçeği yansıtmadığını gençler görüyor. Gençler temel yaşam kalitesine erişeceklerini düşünüyorlar. Ayrıca bir insan olarak kendilerine daha çok değer verileceğine inanıyorlar. Ayrıca çok sayıda gidenin nasıl yaşadıklarını görüyorlar. Bunlar da çekim faktörleridir. Dışarısı, Türkiye'deki bir kesimin algısının aksine daha çok tanınıyor ve biliniyor" değerlendirmesinde bulundu.
Özellikle Türkiye'deki siyasi iktidarın dış dünyaya karşı çatışmacı bir anlayış içinde olduğunu savunan Ayata, oysa gençlerin başka kültürleri anlamaya, onların gelenek, görenek ve kültürlerini tanıma ve anlamaya çabaladığını vurguladı.
"Türk gençlerin yabancı ülkeye gitmeleri isteği bağlı bir kaçıştır"
"Gençler karşı tarafı fethedilecek bir yer olarak görmüyorlar" diyen Ayata, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Oralara ilgi gösteriyorlar. Yabancı ülkeleri birlikte yaşanacak yerler olarak görüyorlar. Bu ülkelerini sevmedikleri anlamına gelmiyor. Ama kendi ülkelerinin geleceğini iyi görmüyorlar. Türkiye'deki gençlerin başka yere gitmesi zorunlu bir göç değil. İsteğe bağlıdır. Siyasi kutuplaşmanın topluma yansımasından ve arkadaş ilişkilerinin zedelemesinden rahatsız oluyorlar. Sevilen ama istenilen yaşan tarzını sunamayan hatta bireyi rahatsız eden bir çevreden daha olumlu bir çevreye kaçış yaşanıyor."
"Bekledikleri hayatı bulamadıkları için gidiyorlar"
Ekonomist Dr. Oğuz Demir ise göçün, özü itibariyle insanların kendi çalıştıkları, yaşadıkları, doğdukları ve büyüdükleri yerde mutlu olmamalarından ve geçim kaygısı yaşamalarından kaynaklandığını ifade etti.
Türkiye'deki insanların da bir mutluluk arayışı olduğuna dikkati çeken Demir, "Türkiye'de son yıllarda özellikle gençlerin üniversite sonrası dönemde yurtdışına gitmek ve orada okuyup eğitim alma eğilimi artıyor. Bu hem Türkiye'de kazanmayı bekledikleri paranın istedikleri seviyede olmaması hem de öte taraftan bakıldığında yaşamak istedikleri şartlarda yaşayabileceği ekonomik ve sosyal arka plana Türkiye'nin sahip olmaması" diye konuştu.
"Dünyanın en büyük 20'nci ekonomisi insanına refah sunamıyor"
Türkiye'nin toplam büyüklüğü üzerinden bakıldığında elbette ki dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olduğunu ancak insanlara dağılımı ve gelir adaletsizliği çok keskin bir şekilde yaşandığını dile getiren Demir, sözlerini şöyle tamamladı:
"Özellikle yeni jenerasyonda üniversite sonrası dönemde, yani üniversite eğitiminin getirisi Türkiye'de çok düşmüş durumda. Öğrenciler mezun oluyorlar ve mezun olduklarında bir asgari ücret seviyesi ile karşı karşıya kalıyorlar. Herhalde 10 milyona yakın işsizi olan, işsizlik oranı neredeyse yüzde 30'lara gelmiş, 5,5 milyon insanı pandemiyle beraber gelirini kaybetmiş, ayrıca işini kaybettiğinde bir yılda ancak yeni bir iş bulacağını düşünen milyonlarca insanın olduğu bir ülkedir Türkiye. Büyüklük açısından dünyanın ilk 20 ekonomisi olabilirsiniz, ama anlaşılan bu büyüklük vatandaşa refah olarak yansımıyor."
Ortaya çıkan durum devede kulak dahi olmayabilir. Çünkü, yapılan kamuoyu araştırmaları pek çok gencin ülkeyi terk etmek isteğini rakamlarla ortaya koydu. Ama yasal yollarla çıkmak isteyenlerin işi, gri pasaportlarla kaçanlar kadar kesinlikle kolay değil.
© The Independentturkish