Harp okulları ile astsubay yüksekokullarına yapılacak öğrenci alımlarıyla ilgili yönetmelik geçen hafta değişti.
23 Mart 2021'de Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmeliğe "irtica ayarı" getirildi.
Değiştirilen yönetmelikte harp okullarına alınacak öğrencilerle ilgili "Kendisinin, annesinin, babasının, kardeşlerinin ve velisinin tutum ve davranışlarıyla yasadışı, siyasi, yıkıcı, irticai, bölücü ideolojik görüşleri benimsememiş, bu gibi faaliyetlerde bulunmamış veya bu gibi faaliyetlere karışmamış olması" şartı bulunuyordu. Yeni yönetmelikte bu ifadeler yer almıyor.
Yeni yönetmelikte, "Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmak", harp okullarına girişte engel sayılıyor.
Yeniden "irtica" tartışmaları
Yönetmelik değişikliği, yeniden "irtica" tartışmalarının kapısını araladı.
Yeni yönetmeliğe itiraz edenler "İrticai örgütlerin TSK'ya sızmasının kolaylaşacağını" öne sürüyor ve 2016'da askeri darbeye kalkışan FETÖ'yü örnek gösteriyor.
Peki, bu sıkı yönetmeliğe rağmen FETÖ, TSK'ya nasıl sızmıştı?
Yönetmelik FETÖ'nün TSK'ya sızmasına neden engel olamadı?
1980'li yıllardaki soruşturmalardan sıyrıldılar
26 Aralık 1986 günü, deniz harp okulunda okuyan Mehmet Aygün'ün bir soruşturma kapsamında ifadesi alındı.
İfadesinde FETÖ'ye ait evlere gittiğini anlatan Aygün, bu evlerde tanıştığı birinin ismini verdi.
Aygün'ün işaret ettiği kişi, o günlerde harp okulunun 3. sınıfında okuyan İrfan Arabacı'ydı. Ancak Arabacı soruşturmaya dahil edilmedi.
Yıllar içinde rütbeleri tek tek atlayan Arabacı, 15 Temmuz'a gelindiğinde artık Deniz Kuvvetleri Harekat Daire Başkanı görevinde bir tuğamiraldi.
Darbe faaliyetine aktif katıldı. Darbe başarısız olunca tutuklandı ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.
Yıllar öncesinde bir soruşturma dosyasında ismi geçenlerden biri de sonrasında Donanma Komutanlığı Harekat Başkanlığı'na getirilecek olan Mustafa Bardakçı. Hakkında soruşturma yürütülen lise öğrencisi Bardakçı, "Komutanlıkça uygun görülmeyen yerlerde birkaç kez bulunduğu" gerekçesiyle 10 disiplin notunun kırılması cezası aldı. Ancak sistem içinde kalmaya devam eden Bardakçı, 15 Temmuz'un ardından tutuklandı.
1987'de Heybeliada Deniz Lisesi'nde okurken "Komutanlıkça uygun görülmeyen yerlerde bulunduğu" gerekçesiyle disiplin cezası alan ancak okulda okumayı sürdüren askeri öğrencilerden biri Yıldıray Hazır'dı. 15 Temmuz'dan sonra kaçan Hazır firari olarak aranıyor.
Muharrem Köse'nin de ismi vardı
O dönemki soruşturmalarda ismi geçen öğrencilerden biri ise şimdilerde konuyu yakından takip edenlerin yakından tanıdığı medyatik biri; Muharrem Köse. Genelkurmay Adli Müşavirliği de yapan Köse, TSK içindeki eski FETÖ mensuplarından biri olarak gösteriliyor. Köse o dönem radara takılmasına rağmen askeri okuldaki eğitimini sürdürdü.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın raporuna göre, 1980-1990 yılları arasında, haklarında "açık ve net" ifade bulunmasına rağmen 119 askeri öğrenci okullarda kalmaya devam etti.
2000'lerde de sızma devam etti: Deneme sınavı getirdiler, çözdükten sonra kitapçığı balkonda yaktılar
Bu soruşturmaların tamamlanmasından 4 yıl sonra, 1994 yılında doğan Hüseyin Kıraç, İzmir'in Buca ilçesindeki FETÖ evlerine gitmeye başladı.
"Derslerimde başarılı olduğum için benimle özel olarak ilgileniyorlardı" diyen Kıraç, "İsa Kurukafa isimli şahıs, Askeri Lise Sınavı'nda iki gün önce beni bu evlerden birine çağırdı. Bana 3 deneme sınavı verdiler. Verdikleri kitapçıkların üzerinde 'Final Denemesi' yazıyordu. Herhangi bir dershane ya da yayınevi ismi yoktu. Deneme sınavını 6-7 saat boyunca çözdüm. Test kitaplarının üzerine yazı yazmamıza izin vermediler. Sonra deneme sınavı adlı kitapçıkları ve benim soruları çözerken kullandığım müsvedde kağıtları balkonda yaktılar. 2 gün sonraki Askeri Lise Sınavı'ndaki Türkçe ve Fen Bilgisi testlerindeki soruların 15-20 tanesi, evde çözdüğüm soruların bire bir aynısıydı. 72 puan aldım, sınavı kazanmıştım" ifadelerini kullandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ifade veren Kıraç, ismini verdiği FETÖ mensuplarının, ailesini şu sözlerle ikna ettiğini anlatıyor: Vatana en iyi şekilde orada hizmet edecek. O gitmezse Sebataistler gidip oraları dolduracak.
Gariplikler başlıyor...
Ailesinin durumunun iyi olmadığından, okula gidebilmesi için gerekli olan check-up ücretini de bu şahısların ödediğini söyleyen Kıraç, 2. sınıfta tabur emir defteri sorumlusu seçildiğini anlattı yaşadığı gariplikleri şöyle sıraladı:
Bazı emirlerin orijinallerinin zamanla kaybolduklarına şahit oldum. EDOK Komutanlığı bazı öğrencilerin telefon numaralarını istemişti. Kaybolan emirlerden biri de buydu. Zaman içinde kaybolan emirde istenen telefon numaraları olan arkadaşların, yüz yüze tanışmadıkları kızlardan mesaj ve arama aldıklarını fark ettim. Aklıma ilk gelen ihtimal askeri lise yıllarında geleceği parlak görülen öğrencilerin seçilerek 'bal tuzağına' düşürülmeleri ihtimaliydi. Şüphelenince sıralı komutanlarıma bilgi verdim. Bu konudan kimseye bahsetmememi istediler. Olaydan iki hafta sonra Bahadır adlı şahıs benimle görüşmek istedi. Okulda kaybolan emirden haberi vardı ve böyle şeyleri irdelememin bana zararı dokunabileceğini, göze batmamam gerektiğini söyledi."
Kıraç'ın başına gelenler, muhataplarıyla artık görüşmek istememesini söylemesinin ardından daha farklı bir boyut kazandı. Kendisine o hafta sonu izne çıkamayacağı söylendi. Bir Yüzbaşıdan 'öğle yemeğinde bana eşlik et' talimatı aldı. "Benim yemeğimi ısıtmışlardı" diyor Kıraç ve o günü şöyle anlatıyor:
"Yemek bittikten sonra koğuşuma gidip yattım. Akşam 19:20 sıralarında iki devre arkadaşım beni uyandırdı. Uyandığımda burnum kanıyordu, gözlerim yanıyordu, midemde yanma vardı ve ayakta duramıyordum. Ranzadan düştüğümü görünce beni apar topar revire götürdüler. Ateşim 39 dereceydi. Revirdeki asker beni hastaneye sevk etmek için nöbetçi subaydan izin istedi. Akşam yemeğini yenmeden ve yoklama almadan izin verilmeyeceği yanıtı geldi. Nöbetçi amir öğretmen subay yarbayın insiyatifi ile acil olarak hastaneye gönderildim. Askeri hastanede ateşimi düşüremediler, burnumdan svap örneği alındı, iki tüp kan alındı ve incelenmek üzere bir sağlık kuruluşuna gönderildi. Askeri hastanede 40 gün kadar kaldım. Okulda hakkımda öldüğüme dair haberlerin yayıldığını öğrendim. 2 haftalık istirahatim içinde Tunahan kod adlı kişi geçmiş olsun demek için evimizi ziyaret etti. Haberi nerden aldığını düşünürken gibi birçok öğrenciden bilgi akışı sağladıklarını anladım. Çoğu ayrıntıdan haberi vardı."
Ordudan ayrıldı, FETÖ hakkında bilgi ve belge toplamaya başladı
Psikolojik baskılara dayanamayan Kıraç en sonunda okuldan ayrılmaya karara verdi. O zamana kadar ulaştığı bütün bilgiler için bir havuz oluşturdu. Askeri liseye gönderilecek çocukların en az 2 yıl önceden seçildiği, eleme usulüne tabi tutulduğu, daha sonra bu öğrenciler için gruplar oluşturularak özel evlere dağıtıldığını anladı.
"Askeri liseye gönderilecek öğrencilerin başına üniversite öğrencileri konuluyordu. Bunlar, geçmişte TSK'ya girmeye çalışıp başarılı olamayıp ama konuyu bilenlerden seçiliyordu. Yetiştirilme sürecinde öğrencilerin bilgileri, haftanın belirlenen gününde istişare toplantılarında isim isim yazılıp gelişmeleri dosyalanıyordu" diyen Kıraç şöyle devam etti:
Dosyaların bir evde saklandığını öğrendim. Öğrencilere önce sıradan bir imam hatip lisesine gitmeleri gerektiği söyleniyor ve kendilerine itaat edip etmeyecekleri test ediliyordu. Öğrenciler de yüksek puanlar alabilmelerine rağmen bu durumu kabul ediyor, kafa yapısı olarak askeri liseye gitmeye uygun hale getiriliyordu. Daha sonra aynı öğrencileri Buca Hasanağa Parkında ve Buca Hipodrom Spor alanında koşu çalışmaları yaparken gördüm.
EGM Raporu: FETÖ, askeri okullarda işi sıkı tuttu
Emniyet Genel Müdürlüğü, FETÖ'nün 1984 yılından itibaren askeri okullara yerleşmek için gizliliği arttırdığını belirtiyor. EGM'nin hazırladığı bir FETÖ raporunda, askeri liselere öğrenci yetiştirilirken sağlık nedeniyle bir eleme olması durumunda verilen emeğin boşa gideceği düşüncesiyle öğrencilerin sağlık yönünden herhangi bir engelinin olup olmadığının öncesinde test edildiği belirtiliyor.
Öğrencilere hissettirilmeden bazı sağlık testleri yaptırıldığını, oyun gibi gösterilerek renk körü olup olmadıklarının anlaşılmaya çalışıldığını, abdest alan öğrencinin üzerine basması için yere kâğıt havlu konulup düztaban olup olmadığının tespit edildiğini, halı saha maçlarından sonra öğrencilere soğuk bir şey içirilip hasta edilerek örgüte ait bir hastanede muayene ettirildiğini belirten Emniyet raporunda şunlar söyleniyor: Askeri liseleri kazanan öğrencilere okulda gizli olarak nasıl abdest alınacağı, ima ile nasıl namaz kılınacağı, namaz vakitlerini nasıl birleştirecekleri öğretiliyor.
Örgüt evinde ortaokul öğrencisine deneme mülakatı yapıldı
Henüz ortaokuldayken dershane kanalıyla örgütle tanışan Oğuzhan Ergün de yönlendirmeyle askeri liseye gönderilen öğrencilerden biri.
Örgüte ait evde askeri lise için mülakat simülasyonu yapıldığını anlatan Ergün, "Deneme mülakatında bana arkadaki duvarın rengini sordular. 'Odaya girdiğinde sakın sandalyeye direkt oturma. Sana otur dendiğinde otur' dediler. Ben denilenleri mülakatta yaptım. Gerçek mülakatta bana arkamdaki duvarın rengini sormuşlardı. Örgüt evinde deneme mülakatı yaptığım için içeri girer girmez duvarın rengine bakmış ve soruyu doğru cevaplamıştım."
Bayram kod adlı örgüt üyesinin kendisine kan testi yaptığını, spor yaptırdığını anlatan Ergün o süreci Emniyet'te verdiği ifadede şöyle anlattı: Evde tedbir uygulanırdı. Eve geldiğimi kimseye anlatmamamı söylüyorlardı. Evin kapısı çalındığında bizim kapıyı açmamız yasaktı. Eve girerken kimse şüphelenmesin diye bana anahtar verdiler. Bir gün ihtiyaç için odadan çıktığımda kapının önünde 20 cep telefonu olduğunu gördüm. Bana Said kod adı verdiler.
Bütün bunlar, "irtica" ifadesi harp okullarına giriş yönetmeliğinde korunurken yaşandı.
"28 Şubat'ta ihraç edilen samimi dindarların çocukları orduya alınmıyordu, onların mağduriyeti giderildi"
28 Şubat'ta ordudan ihraç edilen dindar askerlerin kurduğu Adaleti Savunanlar Derneği'nin (ASDER) Genel Başkan Yardımcısı ve Konya Şube Başkanı Mehmet Kanmaz, yönetmelik değişikliğinin FETÖ ya da benzeri grupların TSK'ya sızmasına neden olmayacağını belirtiyor.
Ağrı'da astsubay olarak görev yaparken 1997'de Yüksek Askeri Şura kararıyla ihraç edilen Kanmaz, o dönemde YAŞ kararlarıyla 1650, 3'lü kararnameyle 3 bin 500 askerin tasfiye edildiğini söylüyor. 7 bine yakın askerin ihraç edildiğini, darbe ortamında haksız yere ihraç edilen askerlerin çocuklarının bu yönetmelik nedeniyle orduya alınmadığını ifade eden Kanmaz, yönetmelik değişikliğiyle bir 28 Şubat mağduriyetinin ortadan kaldırıldığını söyledi.
"FETÖ'cüler annelerinin fotoğraflarındaki başörtüleri photoshopla çıkarttı, biz öyle yapmadık"
"İhraç edilenler dinini samimi şekilde yaşayan insanlardı. FETÖ'nün hiç böyle bir derdi olmadı. Kaldı ki kendi önlerini açmak için o dönem bizi ihraç edenler arasında onlar vardı. Sonrasında Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla farklı bir tasfiyeye giriştiler ve kendi önlerini açtılar. Annelerinin ve ninelerinin başörtülü fotoğraflarını photoshopla değiştirerek başı açık hale getirdiler ve bu yönetmeliğin ilgili maddesine takılmadılar. Bizler eşlerimizin, annelerimizin fotoğraflarını olduğu gibi ilettik" şeklinde konuştu.
"irtica" kavramının olması yetmez, sıkı tedbirler de alınmalı
Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz ise farklı bir görüşte.
"Türkiye'de irtica özlemi içinde olanlar var" diyen Yavuz, "Ama bu kavramın yönetmelikte olması meseleyi tam anlamıyla çözmüyor. Kavram yönetmelikte olduğunda da TSK'ya girmeyi başarıyorlardı" dedi.
"Bu problem bugün küçük görünse de önümüzdeki dönemlerde büyüyebilir, yeni FETÖ'lerin önünü açabilir" ifadelerini kullanan Yavuz, irtica kavramının yönetmelikte olmasının yetmediğini, bu konuyla ilgili tedbirlerin alınması gerektiğini savunarak şunları söyledi:
"Tarikatlar milletin içinde var o zaman orduda olmasının bir mahsuru yok şeklinde safiyane söylemlerde bulunanlar olabilir. Bu tehlikeli bir söylem. Ordu, siyasetin emrinde, yasal kuralları komutanlarından alan, başka emir alacak yerler aramayan askerlerden oluşmalı."
© The Independentturkish