11 Eylül saldırısından El-Kaide’yi sorumlu tutan ABD’nin, Afganistan’da giriştiği işgal harekatının ardından yeni hedefi, zaten Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra uygulanan ambargo yüzünden zor günler geçiren Irak oldu.
ABD işe, Saddam Hüseyin’in elinde kitlesel ölümlere neden olabilecek biyolojik silahlar olduğu yaygarasını kopartarak başladı.
Biyolojik silah yalanıyla başladı
Irak’ın büyük bir tehdit olduğunu savunan ABD Başkanı George W. Bush iddialarını, “Irak, ileri derecede konsantre edilmiş alimünyum tüpler ve uranyumu zenginleştirecek teknik donanım satın alarak, nükleer silah geliştirme girişiminde bulundu. Aldığımız istihbaratlar hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Irak rejimi, şimdiye kadar hiç denenmemiş ölümcül bazı silahlara sahip bulunmaktadır ve yenilerini de üretmektedir” diye sıralıyordu..
Büyük Krallık Başbakanı Tony Blair ise “Irak kimyasal ve biyolojik silahlara sahiptir. Saddam bunları üretmeye devam etti ve şimdi de kullanmak niyetindedir” diyerek onu destekliyordu.
Blair’in parlamentoya sunduğu istihbarat raporları içeren dosyada, Saddam Hüseyin’in 45 dakika içinde bir kitle imha silahını harekete geçirebileceği öne sürülüyor, Ortadoğu’nun tamamını, Yunanistan ve Türkiye’yi hedef alabileceğine ilişkin haritalar yer alıyordu.
Seyyar laboratuar iddiası çok konuşuldu
5 Şubat 2003'te BM Güvenlik Konseyi'nde konuşan ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, "Saddam Hüseyin'in biyolojik silahlara sahip olduğundan hiç şüphe yok ve daha fazlasını üretebilecek kapasiteye sahip" diyordu.
Powel, Irak’ın BM silah müfettişlerine yakalanmamak için bir kamyon filosunu kimyasal ve biyolojik silah laboratuarlarına dönüştürdüğünü ileri sürüyordu.
BM Silah Denetleme Komisyonu’ndan gelen açıklama ise bu iddiaların aksini söylüyordu. Komisyon Başkanı Hans Blix, Irak'ta incelemelerde bulunan ekibinin herhangi bir biyolojik silah bulamadığını açıklıyordu.
ABD ve Birleşik Krallık, kimseyi ikna edemedi. Biyolojik silah iddiasına güvenmeyen Avrupa ülkeleri bu sözde özgürlük ve demokrasi savaşında ABD ve Birleşik Krallık’ın yanında yer almadı.
Dünya “Savaşa Hayır” dedi
Dünya kamuoyu da bu yalanlara en baştan inanmıştı. Savaş planlarına tepki gösteren büyük kitleler protesto gösterilerine başladı.
Washington’da 100 bin, San Francisco’da 200 bin insanın katıldığı ‘Savaşa Hayır’ diyen protestolar düzenledi.
Londra’da Hyde Park’da 2 milyon insan toplandı. İtalya’nın Floransa kentinde 1 milyon, İspanya’da Milano’da 400 bin, Barselona’da 300 bin, Madrid’de 120 bin Sydney’te 200 bin kişi sokaklara çıktı.
Tokyo, Moskova, Paris, Londra, Dublin, Montreal, Ottawa, Toronto, Köln, Bonn, Göteborg, Floransa, Oslo, Rotterdam, Kahire….
Gösteriler tüm dünyayı sardı. Türkiye’de da halk Irak’ta savaş istemiyordu. Yurdun dört bir köşesinde Bush ve Blair’i protesto eden barış isteyen gösteriler düzenlendi. Günlerce sokakları dolduran Türk halkı savaşa karşı sloganlar atıyordu.
264 oy tezkereye yetmedi
Türkiye’deki protestoların farklı bir özelliği daha vardı. Irak'ı işgale hazırlanan ABD kuzeyden düzenleyeceği saldırılar için Türkiye topraklarını kullanmayı planlıyordu.
Göstericiler ABD askerlerine Türk topraklarını açacak tezkerenin Meclis’ten geçmemesini, Türkiye’nin komşusu Irak’a karşı açılan kirli savaşta yer almamasını istiyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Henüz 4 ay önce iktidara gelen Abdullah Gül başbakanlığındaki hükümetin Meclis’e getirdiği tezkere 1 Mart’ta genel kurulda oylandı. 533 milletvekili katıldı, 250 ret, 264 kabul, 19 çekimser oyu kullanıldı. Sonuçlar açıklandığında AK Parti sıralarında sevinç gösterileri yapıldı. CHP’nin hatırlattığı içtüzük hükümlerini öğrenen Ak Partililerin sevinçleri yarım kaldı. İçtüzüğe göre salt çoğunluk gerekiyordu. Oylamaya 533 milletvekili katıldığı için salt çoğunluk 267 oy demek oluyordu. AK Parti'nin 264 oyu yetmedi ve 3 oy eksikle tezkere reddedilmiş oldu.
İkinci tezkere kabul edildi
Siyasi yasaklarından kurtularak Siirt’ten milletvekili seçilen AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 14 Mart’ta başbakan oldu. 19 Mart’ta getirilen yeni tezkere ise Meclis’ten geçti. Tezkere ile yurtdışına asker göndermeye ve ABD uçaklarının Türk hava sahasını kullanmasına izin verildi.
Tezkerenin kabul edilmemesinden 5 saat sonra ABD Bağdat’ı bombalanmaya başlamıştı.
Dünyaya rağmen vurdu
Irak'ın işgali için yeterli delil sunamayan ABD ve Birleşik Krallık öncülüğünde kurulan koalisyon gücü, BMGK'den onay çıkmasını beklemeden saldırı kararı aldı.
Bush, 17 Mart 2003'te Saddam Hüseyin ve ailesine 48 saat içinde ülkeyi terk etmeleri, aksi takdirde askeri müdahaleyle karşı karşıya kalacakları uyarısında bulundu. Sürenini sonunda ise koalisyon güçlerinin Irak'a karşı askeri operasyon başlattığını duyurdu.
20 Mart’ta “Özgürlük Operasyonu" adı verilen işgal harekatı başladı. Irak'a ait askeri ve siyasi merkezler, Baas rejiminin önemli noktaları ani hava saldırılarıyla hedef alındı. Savaş ABD ordusuna iliştirilen basının gözüyle dünyaya nakledildi.
Irak güçleri tutunamadı
Irak'ın düzenli ordusu kısa bir süre içinde tamamen çöktü, birçok asker savaşmadan teslim olmayı seçti.
Paramiliter grupların ağırlıklı olarak yer aldığı lokal çatışmaların ardından, 9 Nisan'da başkent Bağdat tamamen düştü. Saddam’ın heykellerinin yıkıldığı anlar savaşın unutulmaz görüntüleri oldu. Saraylar, devlet kurumları yağmalandı, yıkıldı.
Kuzeyde de TBMM'nin tezkereyi geçirmemesi nedeniyle yaşanan gecikmelere rağmen 10 Nisan'da Kerkük, 11 Nisan'da Musul ele geçirildi. Saddam’ın çocukları Uday ile Kusay da 22 Temmuz'da Musul’da Amerikan kuvvetleri tarafından öldürüldü.
Kameralar önünde idam
Saddam yönetiminin en büyük kalesi Tikrit de 13 Nisan tarihinde kontrol altına alındı. Takip eden süreç içerisinde Irak direnişi Felluce gibi birçok şehirde ağır savaşlara sahne olacak yerel ayaklanmalar ve saldırılar tertip etti.
1 Mayıs'ta ABD başkanı Bush savaşın büyük kısmının sona erdiğini ilan etti. Kısa bir süre sonra, 13 Aralık tarihinde Saddam Hüseyin yakalandı. Irak’ın devrik diktatörünün, saçı sakalı birbirine karışmış görüntüsü dünyaya servis edildi. Saddam yaklaşık 3 sene sonra, 30 Aralık 2006 tarihinde idam edildi. Boynuna ilmek geçirilirken görüntüleri de televizyonlardan yayınlandı.
Irak'ın işgalinin ardından ülkede ağırlıklı olarak Sünni ve kısmen Şii silahlı gruplar tarafından ABD ve İngiltere öncülüğündeki güçlere karşı kapsamlı bir direniş hareketi başlatıldı.
Kürt bölgesi özerk oldu
ABD koalisyonunun hiçbir zaman tam olarak sona erdiremediği silahlı direniş, koalisyon güçlerine ciddi kayıplar verdirdi.
Irak'ta Sünni Arapların boykot ettiği ilk genel seçimler 30 Ocak 2005'te yapıldı. Bu seçimler, Şii Arapların iktidarı ele geçirmesine neden oldu. Ülke ayrıca tarihinde ilk defa Kürt Cumhurbaşkanıyla (Celal Talabani) tanıştı.
Ülkede 2005 yılında ise federal anayasa kabul edildi ve Kürtlere Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) adlı yönetim şekli tanındı.
İç savaşa neden oldu
Petrol zengini ülkede işgalle birlikte fitillenen mezhepçilik, kısa süre içerisinde iç savaşa dönüştü. 22 Ocak 2006'da, Bağdat'ın kuzeyindeki Sammara'da Şii imamlarının mezarının havaya uçurulmasıyla sivillere ağır bedeller ödetecek Şii-Sünni mezhep savaşının başlangıcını oluşturdu.
Yaklaşık 8 yıllık savaşın ardından Birleşik Krallık askerleri 22 Mayıs 2011'de, ABD askerleri ise aynı yıl 18 Aralık'ta Irak'tan ayrıldı.
Ülkede meydana gelen mezhepsel savaş ve terör eylemleri, ülkeyi adeta kan gölüne çevirdi. Şiddet yorgunu binlerce Iraklı, yaşanan güvensiz ortamdan kaçarak, başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı.
Kaybeden Irak halkı oldu
Irak Sağlık Bakanlığı'nın verileri üzerinde çalışma yapan bağımsız "Iraqcountybody" organizasyonuna göre, Irak'ta 2003-2011 yıllarında çatışmalardan kaynaklı 100 binin üzerinde sivil, 4 bin 500 ABD ve 179 Büyük Krallık askeri hayatını kaybetti. Aynı organizasyonun verilerine göre, 2018'e kadar hayatını kaybeden sivillerin sayısı 200 bine ulaştı. Birçok kaynak ölü sayısının çok daha yüksek, bir milyonun üzerinde olduğunu ileri sürdü.
İşgal sürecinde hava saldırılarında ölen siviller, Ebu Gureyb gibi cezaevlerinde yapılan işkenceler, yaygın insan hakları ihlalleri, yasaklı silahların kullanımı gibi birçok olay akıllara kazındı.
Biyolojik silah yalanı ortaya çıktı
Irak savaşı başlar başlamaz savaş gerekçesi olarak gösterdiği kitle imha silahlarını aramaya başlayan ABD bir şey bulamadı.
Amerikan ordusunun kimyasal ve biyolojik silah arayan 75'inci araştırma gücü komutanı Albay Richard McPhee, kendisine bağlı uzman ekiplerinin bir şey bulamadığını ve çalışmalara son vereceklerini açıkladı.
Albay McPhee, "Kimyasal silahlardan korucuyu elbiselerden başka bir şey bulamadık. Eğer ellerinde bu silahlar olsaydı ve kullanmaya hazırlansalardı en azından aletlerini bulurduk. Onlar da yok" dedi. Böylece Irak'ta kitle imha silahları bulunduğu iddialarının temelsiz olduğu ABD yöneticileri tarafından da kabul edilmiş oldu
Iraklı kimya mühendisinden itiraf
Amerikan yönetiminin ifadesini biyolojik silahlara delil olarak gösterdiği Iraklı kimya mühendisi Rafid Ahmed Alwan el-Cenabi,yalan söylediğini savaşın ardından itiraf etti. Cenabi, Irak'ın biyolojik silahlara sahip olduğu ve bu silahların kamyonlarla taşınabildiği gibi yalan haberler üreterek Amerikalılara Irak'ın işgali için gerekçe verdiğini ve bundan pişman olmadığını söyledi.
Cenabi, Guardian gazetesine verdiği röportajda, "Bana bir yalan söyleyerek Irak rejimini devirme şansı verilmişti. Ben ve oğullarım Irak'a bir parça da olsa demokrasinin gelmesine neden olmaktan gurur duyuyoruz" dedi.
İddialarından vazgeçti
Birleşik Krallık, istihbarat teşkilatı MI6, 2002'de hazırlanan Irak Dosyası'ndaki "Saddam Hüseyin 45 dakika içinde kimyasal ve biyolojik silahları aktif hale getirecek askeri planlar hazırladı" iddiasını geri çekti. Başbakan Tony Blair ise, parlamentoda yaptığı konuşmada, "Saddam'ı alaşağı ettik diye özür dileyecek değilim" diyerek kendini savundu.
Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'i ilk sorgulayan eski CIA Ajanı John Nixon, iki aydan fazla süren sorgulamalardan sonra bu ülkede kimyasal silah olmadığı sonucuna vardıklarını söyledi.
ABD'nin çekilmesinin ardından Irak, işgalin sebep olduğu çatışma ve kaos ortamından halen kurtulabilmiş değil. 2003 yılında başlayan ve etkileri günümüze dek süren işgalin doğrudan ve dolaylı olarak milyonlarca sivilin ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor.
© The Independentturkish