Doğum teşviklerine rağmen doğurganlık hızı 17 yıl sonra ilk kez "2 çocuk" altında

Çocuk başına maddi destek, annelere yarım gün çalışma hakkı gibi teşviklerin kendini yılda 1 milyon 350 bin bebekle gösterdiği 2014'ten bu yana yeni doğan sayısı 100 binden fazla azaldı. Doğurganlık hızı tarihte ilk kez kadın başına 2 çocuk altına düştü

Fotoğraf: AA

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre Türkiye’de toplam doğurganlık hızı, 17 yıldır ilk defa “2 çocuk” altına indi. 

Bir kadının doğurgan olduğu 15-49 yaş aralığında doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden toplam doğurganlık hızı, istatistiğin tutulmaya başlandığı 2001'de 2,38 iken 2018’de 1,99’a geriledi.
 

Yıllara göre toplam doğurganlık hızı 
2001 2,38
2002 2,17
2003 2,09
2004 2,11
2005 2,12
2006 2,12
2007 2,16
2008 2,15
2009 2,10
2010 2,08
2011 2,05
2012 2,11
2013 2,11
2014 2,19
2015 2,15
2016 2,11
2017 2,07
2018 1,99


Eski adıyla Kalkınma Bakanlığı yeni adıyla Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın 2013’te yayımladığı raporuna göre 2051 yılında bu oran 1,65’e kadar gerileyebilir. 

2,10 oranı nüfusun yenilenme düzeyi olarak kabul ediliyor. 

17 yıllık tabloya bakıldığında, canlı doğan bebek sayısında da gerileme göze çarpıyor. Buna göre, 2001’de dünyaya gelen canlı bebek sayısı 1 milyon 323 bin 341 iken, bu sayı 2018’de 1 milyon 248 bin 847’ye düştü. 
 

Yıllara göre canlı doğan bebek sayısı
2001 1 milyon 323 bin 341
2002 1 milyon 229 bin 555
2003 1 milyon 198 bin 927
2004 1 milyon 222 bin 484
2005 1 milyon 244 bin 041
2006 1 milyon 255 bin 432
2007 1 milyon 289 bin 992
2008 1 milyon 295 bin 511
2009 1 milyon 266 bin 751
2010 1 milyon 261 bin 169
2011 1 milyon 252 bin 812
2012 1 milyon 294 bin 605
2013 1 milyon 297 bin 505
2014 1 milyon 350 bin 353
2015 1 milyon 335 bin 564
2016 1 milyon 313 bin 615
2017 1 milyon 295 bin 784
2018 1 milyon 248 bin 847


"2018 Doğum İstatistikleri"nin detaylarına baktığımızda ise toplam doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 4,13 çocuk ile Şanlıurfa oldu. Bu kenti Şırnak, Ağrı ve Muş izledi.

Toplam doğurganlık hızının en düşük olduğu il ise listeye ilk kez 2017'de giren Gümüşhane oldu. Doğan çocuk sayısının ortalama 1,3 olduğu Gümüşhane'yi yıllardır ilk 10'daki yerlerini koruyan Kütahya, Zonguldak ve Edirne izledi. 

Doğumlar 30 yaş üzerine doğru kayıyor

Annelerin yaş grubuna göre doğumlara bakıldığında ise 20-24 yaş arasındaki doğumlar 2001’de 436 binin üzerindeyken bu sayı 2018’de 284 bin seviyesine geriledi. 

25-29 yaş arası doğumlarda 17 yılda yalnızca 17 bin 534 artış oldu. 30-34 yaş arası doğumlar 2001’de 197 bin 347 iken ve bu sayı 2014’te 327 bin üzerine çıkmışken, geçen yıl 304 bin 138 seviyesinde gerçekleşti. 

17 yıl önce 113 bin 249 adet olan 35-39 yaş arası annelerin doğumları, 2018’de 161 bin 706’ya yükseldi. 

"Doğurganlıktaki düşüş 2019'da da devam edecek"

Türkiye’nin doğurganlık tablosunu Independent Türkçe’ye değerlendiren Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi, Sosyolog Doç. Dr. Didem Danış, Türkiye’deki mevcut bir trendin bir süre kısmi bir iyileşme olsa da devam ettiğini söyleyerek sebepleri hakkında şunları söyledi:

“Birincisi klasik sebepler kentleşme, modernleşme, bireyselleşme… Daha çok kentlerde yaşayan nüfusun doğurganlık oranının düşük olduğunu biliyoruz.  2018’e has olarak ekonomik krizin etkilerini de anmak gerekir. Bu trendin bir sonraki yıl daha da düşük çıkma ihtimali var.”

Düşük doğurganlık artık yalnızca Batı'da değil 

Doğurganlık hızının yüksek olduğu illerde bir “sürpriz” olmadığını söyleyen Danış, doğurganlık hızının en düşük olduğu ilk 10 ildeki değişime vurgu yaptı:

“Kırsallığın yüksek, kadının eğitim seviyesinin ve istihdama katılımının düşük olduğu doğu illerinde doğurganlığın daha yüksek olduğunu görüyoruz. Burada çarpıcı olan ise doğurganlığın düşük olduğu iller sıralamasında birinci sırayı Gümüşhane’nin alması. Bu listede eskiden Trakya ve Ege Bölgesi daha baskındı. Ancak düşük doğurganlığın artık Orta ve Kuzey Anadolu’ya doğru kaydığını da görüyoruz. Bu durumda ekonominin etkisinin önemli olduğunu düşünüyorum. Bu illerin genç aktif nüfusunu metropollere göndermesi, doğurgan nüfusun şehir dışına çıkması anlamına geliyor."

Doğurganlığın en yoğun olduğu yaş grubunun 25-29 grubu olmasına da dikkat çeken Didem Danış, bu durumun Türkiye’deki çiftlerin çocuk sahibi olma planlarını giderek daha fazla ertelediğini gösterdiğini ifade etti. 

"Türkiye'nin sorunu yaşlı sayısı değil, çok hızlı yaşlanması"

“Doğurganlığın da düşmesiyle Türkiye, yaşlanma trendinde hızla yol alıyor. Bu, uzun süredir genç nüfusuyla övünen Türkiye için önünde duran çok ciddi bir sınav” diyen Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi, hızla yaşlanan nüfusa yönelik hem kurumsal hem toplumsal anlamda neler yapılması gerektiğine dair düşünülmesi gerektiğinin altını çizdi. 

Türkiye’deki yaşlı nüfus oranının Avrupa ülkelerine kıyasla hala yarı yarıya daha az olduğunu söyleyen Doç. Dr. Didem Danış, sözlerine şöyle devam etti: 

“Avrupa’da yaşlı nüfus oranını yüzde 20’lerde görüyoruz. Türkiye’nin yaşlı nüfusu hala çok kalabalık değil ancak Türkiye’nin önündeki demografik sınav nüfusun çok hızlı yaşlanması. Bunun sebepleri arasında doğurganlığın çok hızlı düşmesi, tıptaki gelişmelerle birlikte yaşam süresinin uzaması da var. Yaşlı nüfusa yönelik bakım ve sağlık hizmetlerini uzun boylu olarak masaya yatırmamız gerekiyor."

"Ekonomik kriz nedeniyle doğum politikaları sonuç vermeyebilir"

Doğurganlık hızının ciddi bir yükseliş gösterdiği 2014’teki trendin yalnızca doğum teşviklerine bağlanmayabileceğini de söyleyen Didem Danış şöyle devam etti: 

“Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu öncülüğünde 10’ncu Kalkınma Planı kapsamında dinamik nüfus yapısı hedefiyle doğurganlığı teşvik etmeye yönelik bazı önlemler alınmıştı. Ancak biz bunu o zaman da tartıştık. ‘Bu politik çabanın toplumun genelindeki eğilimleri ne kadar durdurabileceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz’ diyorduk.

2014’teki kısmi iyileşmelerin sebebinin, toplumun bu politikalara cevap vermesinden mi yoksa zaten herhangi bir sebepten ertelenen doğumların bir şekilde o seneye denk gelmesinden mi kaynaklandığını çok tartıştık.  Belli ki istisnai toparlanmaymış. Ancak 2017 ve 2018 ile bundan sonrasına baktığımızda, ekonomik kriz etkisiyle bu tarz doğurganlığı teşvik eden politikaların da sonuç vermeyeceğini söyleyebiliriz.”

Doğum teşvikleri neyi kapsıyor?

Çocuk sayısı arttıkça artan maddi desteklerin, çalışan anneye izin kolaylıklarının sağlandığı hükümet teşviklerinin ilk defa konuşulmaya başlandığı 2013 yılından bir yıl sonra bebek sayısında 1 milyon 350 binin üzerine ulaşılarak en yüksek seviyeye çıkılmıştı. 

Ancak bu sayı teşviklerin yasalaştığı 2015 ve sonrasında hızla düşmeye devam etti. 

Nisan 2015’te Resmi Gazete’de yayımlanarak yasalaşan “Aile Paketi”nin ilk kısmı şunları kapsıyordu: 

-  Türk vatandaşlarına, canlı doğan birinci çocuğu için 300 lira, ikinci çocuğu için 400 lira, üçüncü ve sonraki çocukları için 600 lira doğum yardımı.

- Hiçbir vergi ve kesintiye tâbi tutulmayan ödenen bu miktar, hükümet tarafından artırılabiliyor. Gurbetçi ailelerinde faydalandığı teşvikte eğer anne ve babadan birisi yabancı uyruklu ise yardım, Türk vatandaşı olana yapılıyor. 

Ocak 2016’da yasalaşan ikinci kısımda ise doğum sonrası çalışma saatleri düzenlemesi vardı. 

- Buna göre doğum yapan memurlar, analık izni sonrasında birinci doğumda 2 ay, ikinci doğumda 4 ay, sonraki doğumlarda ise 6 ay boyunca yarım gün çalışabiliyor. Bu süre içinde mali ve sosyal haklarda herhangi bir kesinti yapılmıyor. İkiz, üçüz gibi çoğul doğumlarda bu sürelere birer ay ekleniyor. 

- Kadın işçiler de analık izni sonrasında birinci doğumda 60 gün, ikinci doğumda 120 gün, sonraki doğumlarda ise 180 gün, günlük çalışma süresinin yarısı kadar ücretsiz izin kullanabiliyor. 

"En az üç çocuk"la başlayan süreç

Daha fazla doğurmaya teşvik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu 2008 yılında yaptığı “En az üç çocuk” açıklamasıyla gündeme gelmişti.

Erdoğan, Dünya Kadınlar Günü kapsamında katıldığı bir panelde “Bir ekonomide aslolan insandır. Bunlar Türk milletinin kökünü kazımak istiyor” diyerek “Genç nüfusumuzun azalmaması için en az üç çocuk yapın” çağrısında bulunmuştu.

O yıl 1 milyon 295 binin üzerindeki yeni doğan sayısı 2011’de 1 milyon 250 bin seviyesine kadar geriledi. Doğurganlık hızının Erdoğan’ın çağrısına rağmen düşüşünü sürdürmesi “teşvik” için yasal altyapının hazırlık çalışmalarını başlatmıştı.

Muhalefet partilerinin ve kadın hakları örgütlerinin karşı çıkmasına rağmen “üç çocuk hedefini” yıllar içerisinde yinelemeye devam eden Cumhurbaşkanı, bu talebini son olarak şubatta katıldığı “Yaşlılık Şurası”nda dile getirmişti.

Genç nüfus yapısını dengede tutmak gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı, “Ülkemizde 65 yaş ve üzeri nüfus oranı yüzde 8,8'e kadar ulaşmıştır. 7 milyon yaşlı nüfusa ulaştığımız anlamına geliyor. Bu nedenle katıldığım tüm nikâh törenlerinde bu yüzden en az üç çocuk, mümkünse daha fazlasını öneriyorum” ifadelerini kullanmıştı.

TÜİK’in nüfus verilerine bakıldığında “yaşlı” sayılan 65 yaş ve üzeri nüfusun toplam nüfusa oranı 1990’da yüzde 4,3, 2000’de yüzde 5,7 iken 2018’de yüzde 8,8’e yükselmiş durumda.  15-64 yaş arası grup ise toplam nüfusun yüzde 67,8’ini oluşturuyor. Bu oran 2000 yılında yüzde 64,5’ti. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU