Tarihi İstanbul İtfaiye binasından yukarıya doğru tırmanarak Fatih Camii'ne ulaşan Büyük Karaman Caddesi'nin bir duvarında darbeciler tarafından idam edilen Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin sprey boyayla çizilmiş bir sureti var. Suretin hemen altında ise "Onlar adamdı" yazar. Tam karşısında semtin alamet-i farikası olan çay ocaklarından biri.
Aylar öncesiydi… Eski arkadaşlarla o çay ocaklarından birinde buluşup sohbet ederken bu röportaj dizisini yapmaya karar vermiştim.
"Muhafazakar mahalleden", "İslamcılıktan", "AK Parti'den" açılan sohbetin tonu, tıpkı masalara bırakılan çaylar gibi koyulaşıyordu.
İslamcı bir vakıfta üst düzey yönetici olan arkadaşım, "İslamcı mahallenin" durumunu tasvir ederken şöyle bir cümle kullanmıştı: Mahalle kentsel dönüşüme girdi.
Haklı mıydı?
Arkadaşımın, hükümetin de ekonomi paradigmasına gayet uygun olarak inşaat perspektifinden tespit ettiği bu dönüşüm mahallenin ruhunu da ortadan kaldırıyor muydu?
Temel değerler, daha yaşanılabilir bir ülke, ümmetin huzurla yaşadığı, kimsenin ötekinin hakkına-hukukuna el uzatmadığı bir ütopya hayali Türkiye için dozerler tarafından ortadan kaldırıldı mı?
Türkiye'de hükümet olan, sistemi değiştiren İslamcılar, iktidarlarının 18. yılında hala eski iddialarını koruyabiliyorlar mı?
Yoksa Türkiye'de "devlet"in büyüsü, İslamcılık ideolojisinden çok daha mı büyük?
Peki bu kentsel dönüşüm, mahalle sakinlerine sadece daha sağlam binalar mı sundu, yoksa sonradan inşa edilen güvenlikli, havuzlu, kalın beton duvarlı siteler hayatın geri kalanıyla bağı koparttı mı?
Bu dönüşümü bu kadar kısa sürede tam olarak adlandırmak mümkün değil belki ama ortaya çıkan fotoğraf üzerinden bir yorum yapılabilir belki.
Bu röportaj dizisi, o sorulardan en azından bazılarına küçük de olsa yanıtlar arayacak… Hazırlanırken birçok kişiyle saatler süren konuşmalar yapıldı. Ama çok az kısmı yayına verilecek. Çünkü isimlerin çoğu, konuştuklarımızın "dost meclisinde" kalmasını istedi.
"İslamcı yayınlar" başlığında konuşmayı çok istediğim isim ise Asım Gültekin'di. Birçok dergi çıkarmış, çok sayıda yayıncı yetiştirmiş ama kendi halinde yaşamaya devam eden bir isimdi ve öyle de yaşamakta ısrar ediyordu. Birkaç kez aramayı ertelediğim Asım Gültekin'in numarasını 22 Temmuz günü saat 14:19'da çevirdim. Karşımda otomatik operatörün soğuk bir şekilde söylediği ve "ulaşılamıyor"la biten cümle duruyordu. Vefat haberini akşama doğru aldık. Onun hikayesi çok daha farklı bir zamanda yazılmayı bekliyor…
Ahmet Taşgetiren, on yıllardan bu yana yazıyor...
2017'deki adresi, 2019'un son günü yayın hayatına son veren Star gazetesiydi. Birçok "İslamcı aydın ve yazar" gibi o da hükümetin bazı politikalarını eleştirmeye başlamıştı. Hükümeti destekleyen gazete yönetimi yazısını sansürleyince gazeteden istifa ettiğini duyurdu. Şimdi köşe yazılarını Karar gazetesinde sürdürüyor. Röportaj dizimizin ilk bölümünde, ''İslamcı Yazar'' denilince akıllara ilk gelen isimlerden biri olan Ahmet Taşgetiren bulunuyor.
Taşgetiren, 'İslamcılığın bir iddiası var mıydı, varsa nelerdi?' sorusu üzerine bu konunun daha önce 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ''İslamcılık çöktü mü?'' sorusu bağlamında da gündeme geldiğini hatırlatarak, ''Ben o gün Sayın Gül'ün sözlerini başka bir medya ortamına değerlendirirken, 'Siyasal İslamcılık'la ilgili değerlendirmek lazım' şerhini düşmüş ve devam etmiştim: Bu soru mevcut görünürlüklerden yola çıkarak 'İslamcılığın ciddi bir zaaf geçirdiği', hatta 'çöktüğü' değerlendirmelerinin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Ama İslamcılığın ya da siyasal İslamcılığın çöktüğü iddiası kategorik olarak doğru değil. Çöküşler olaylar bazında değerlendirilmeli'' dedi.
Bu soruda ''İslamcılığın zaten bir iddiası varmıydı ki…'' gibi bir alt okuma hissettiğini söyleyen Taşgetiren, İslamcılık ve Siyasal İslamcılık üzerine bazı hatırlatmalar yapmak gerektiğini belirtiyor.
''İslamcılık, Müslümanların mazlum olduğu zamanlarda İslam'ı yaşayabilme gayretinin adıdır''
Siyasal İslamcılığın, İslamcılığın bir alt kategorisi olduğunu söyleyen Taşgetiren, İslamcılığın daha kapsayıcı bir yaklaşım olduğuna vurgu yaparak ideolojiyi şu sözlerle tanımlıyor: Müslümanların güç kaybettiği, mazlum olduğu zamanlarda İslam'ı yaşayabilme gayretinin adı.
Siyasal İslamcılığın da bu mücadelenin siyasal alanda yürütülmesini ifade ettiğine değinen Taşgetiren, Siyasal İslamcılığın siyasal alanı İslam'ın yaşanmasını kolaylaştıracak bir zemine dönüştürmeye çalıştığını ifade ediyor:
''Müslüman için önemli olanın, dinini yaşayacak alana sahip olmaktır'' diyen Taşgetiren, buradaki maksadın ''güç sahibi olmak'' anlamına gelmediğini belirterek, ''Güce sahip olunca sınav verilemiyorsa, adına İslamcılık dense de gayeden uzaklaşılmış demektir'' diyor.
''İslamcılar sınanıyor ama İslam orada duruyor''
İslamcıların dünyanın her yerinde, geçmişte ve bugün mazlumlukla, modernlikle, sistem dışı bırakılmakla, sistem içi iktidarla ve parayla sınandığını dile getiren Taşgetiren, ''Ama İslam orada duruyor. İslam'ı yeniden okuyanlar, içinden geçtiği zemini nasıl Müslümanca biçimlendirebileceğini düşünüyor'' ifadelerini kullandı.
Sınananın sadece İslamcılık olmadığını dile getiren Taşgetiren, Libaralizm de, sosyalizmin de aynı sınamadan geçtiğine dikkati çekerek şimdiki sıkıntının ''iktidar perspektifinin'' açlık psikolojisiyle her şeyi bürümesi olduğunu ifade ederek, "Kadim ve kalıcı olarak İslam eksenli bakılabilirse sendromların aşılması mümkün olur'' şeklinde konuştu.
''Sivil İslami bakış korunmalı''
Türkiye Müslümanlarının bir ikilem yaşadığını söyleyen Taşgetiren. ''Devleti yönetiyorlar bu da devlet dilinin İslam dili gibi olarak algılanmasını beraberinde getiriyor. Devlete de dışardan bakan bir İslami duyarlılık İslam yaklaşımına daha uygun. Onun için ana duyarlılık sivil İslami bakışı korumak olmalı'' dedi.
''Türkiye ile İslam ilişkisi konjonktürel değil''
İslam'la Türkiye'nin birlikteliğinin konjonktürel bir ilişki olmadığına vurgu yapan Taşgetiren, şunları söyledi:
''Bin yıllık bir birliktelik söz konusudur. Türkiye'nin İslam'la ilişkisi, hayatın en zor alanlarında sınanmış bir ilişkidir. Bana göre Türkiye – İslam ilişkisi sağlıklı yürüdüğü bütün zamanlarda pozitif sonuçlar doğurmuş, kültür – medeniyet ürünleri ortaya koymuş, insani birikimlere hayat vermiştir. Hiç tereddütsüz söylenebilir ki, Müslümanlık Türkiye'nin hayati güçlerinin ve hayat değerlerinin başında gelir. Türkiye'nin Müslümanlığını azaltacak her girişim, Türkiye'nin özgül ağırlığından ciddi kayıplar anlamına gelir.''
İslamcılığın kapsayıcı olup olmadığa ilişkin, İslam'ın dilinin gerçekte evrensel olduğunu söyleyen Taşgetiren, vizyonunun ise tüm insanlığı kapsadığını belirtiyor: Bir insanlık idealidir.
''Dingin İslam toplumları özgürlük ortamını başardı''
Bu ölçülerin kapsayıcı olup olmadığı konusunun tartışılabileceğini ifade eden Taşgetiren, ''İslam'ın bir 'insan yorumu' vardır. Bunun ilahi ölçekli bir yorum olduğu İslam'ın kabulüdür. İslam bu insan yorumunu insana sunar, kabul veya ret insana bırakılır. İnsanın kafasına da vurulmaz illa ki İslam'ın yorumunu iman haline getirmesi için. Teklif yapılır, insan özgür iradesi ile tercihte bulunur. Özellikle inanç, özgür irade ile yapılan bir tercihtir. Hayatın farklı alanlarında ve zamanın değişmesi ile değişebilirlik imkanı da mevcut bulunan farklı yorum alanları vardır. İslam içinde "mezhep – gidilen yol" diye kimi ekollerin oluşması da çoğulcu bakışın göstergesidir. Dingin İslam toplumları bu insani kıvamı da bu özgürlük ortamını da başarmışlardır. Aşırılıklar ise her insan, her toplum ve her toplum sistemi için geçerlidir'' ifadelerini kullandı.
Taşgetiren, siyasi planda İslamcıların gelecek kuşaklar için söz söyleyemeceğine ilişkin eleştirilere yönelik şunları söyledi:
İslam orada duruyor. Bana göre İslam insan için olmazsa olmazdır. Birisi onu okuyup yeniden yola koyulacaktır. Her insan kendi sınavını veriyor. Gruplar da sınav veriyor. Yolda düşenler olabilir. Örnekler arkadan gelenlerin önünü açacaktır. Olumsuz örneklere bakıp İslam'la insanın arasının açılacağı ve bir daha asla buluşulamayacağı gibi bir yaklaşımın hiçbir makul yanı yoktur.
Yarın:
Sosyolog Ferhat Kentel: İslamcılık, İslamcıların iktidarıyla bitti
© The Independentturkish