Murat Uysal döneminde faizleri yüzde 24 seviyesinden yüzde 10,25'e kadar çeken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), Naci Ağbal'ın göreve getirildiği 7 Kasım'dan sonra gerçekleşen iki toplantıda politika faizini önce yüzde 15'e daha sonra yüzde 17'ye çekti.
Faiz, son olarak bu seviyeyi 12 Eylül 2019'da yüzde 16,50 ile görmüştü. O zaman 5 lira 65 kuruş olan Dolar/TL kuru, bugünkü kararla en düşük 7 lira 55 kuruştan değerlendi.
Son bir yıllık sürece bakıldığında, 12 Aralık 2019'da yüzde 11,84 olan enflasyon, Kasım 2020 itibarıyla yüzde 14,03'e yükselmiş durumda. Kasım için enflasyon beklentileri yüzde 12 seviyesindeydi.
Merkez Bankası'nın 28 Ekim 2020'de yayımladığı yılın son Enflasyon Raporu'na göre 2020 enflasyonu yüzde 12,1, 2021 enflasyonu ise yüzde 9,4 tahmin ediliyor.
Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın eylülde açıkladığı Yeni Ekonomi Programı'nda ise 2020 enflasyonu yüzde 10, 2021 enflasyonu ise yüzde 8 seviyesinde öngörülmüştü.
Tarihi rekorunu 6 Kasım 2020'de 8,55 lira ile kıran Türk Lirası'nın dolar karşısındaki son bir yıllık kaybı ise yüzde 30.
TCMB'nin 24 Aralık tarihli faiz kararı metni ise 19 Kasım tarihli metne göre daha detaylı ve ekonomistlerin deyimiyle daha "şahin" görünümlüydü.
Birinci olarak 2020'nin ilk yarısında gerçekleşen kredi kampanyalarıyla artan kredi ivmesinin "birikimli etkilerinin" devam ettiğini söyleyen Merkez Bankası, enflasyon görünümünü olumsu etkileyen unsurları şöyle sıraladı:
- Kredi büyümesinin birikimli etkileriyle güç kazanan iç talep,
- Döviz kuru başta olmak üzere birikimli maliyet etkileri,
- Uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş,
- Enflasyon beklentilerindeki bozulma.
2021 sonu için daha önceden öngörülen yüzde 9,4'lük enflasyon hedefini göz önünde bulundurduğunu açıkça ifade eden Merkez Bankası, "Enflasyon görünümüne dair risklerin bertaraf edilmesi, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve dezenflasyon sürecinin en kısa sürede yeniden tesisi için güçlü bir parasal sıkılaştırma yapılmasına karar vermiştir" ifadesine yer verdi.
Bu bilgiler ışığında Merkez Bankası'nın Naci Ağbal döneminde ikinci kez faiz artırmasını ekonomistler nasıl yorumluyor?
"Merkez Bankası nihai hedefine değil enflasyon tahminine odaklandı"
Ekonomist Uğur Gürses konuyla ilgili Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın iki toplantıdır enflasyonun gerisinde kalmaya devam ettiğini söyledi.
"Merkez Bankası'nın kendi kendine koyduğu kısıtın enflasyon hedefi değil, enflasyon tahmini olduğunu görüyoruz" diyen Gürses, TCMB'nin bugünkü açıklamasında yer verdiği ifadeye istinaden "Yüzde 5'lik nihai enflasyon hedefinde değil. Yüzde 9,4'lük enflasyon tahminini hedefliyor. Bugün onu açıkça ortaya koydu. ‘Ben enflasyondan çok, kendi tahmin ettiğim enflasyonu hedefliyorum' dedi" değerlendirmesini yaptı.
"Geçmiş dönemlere bakarak Merkez Bankası çok yerinde hareketler yapıyor denilebilir ama soru şu: Türkiye'de enflasyonun ivmesi nedir?" diyen Uğur Gürses, TCMB'nin kasımda yayımladığı Fiyat Gelişmeleri Raporu'nda gıda enflasyonun yüzde 21,08, üretici fiyatı enflasyonun yüzde 23,11'e çıktığını hatırlattı ve şöyle devam etti:
Merkez Bankası'nın burada kalmaması, öne geçebilmesi için herhalde yüzde 20'li bir faiz uygulaması lazım. Muhtemelen enflasyon geldikçe yapacak bunu. Kendilerinin de söylediği gibi iç talepte kredi büyümesinin getirdiği bir ivme var. İster istemez faizleri yükseltmek zorunda kalacak.
Enflasyonun yüzde 9 seviyelerini gördükten sonra Merkez Bankası'nın faiz indirimini konuşmaya başlayacağını söyleyen Gürses, döviz kurundaki durumu anlamak için de yerli yatırımcının dövize olan talebine bakmak gerektiğini söyledi.
TCMB'nin verilerine göre 18 Aralık haftası itibarıyla, yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatlarının toplam mevduatları içindeki payı yüzde 54,6. Yani 3,3 trilyon liralık toplam mevduatın 1,8 trilyon lirası dövizden oluşuyor.
"Vatandaş ve şirketler, faizden bağımsız olarak döviz almaya devam ediyor" diyen Uğur Gürses, "Siz, 8,50'lik kuru göstermemiş olsaydınız bugün 7,50'lik kur onlar için ucuz olmayacaktı. Ucuzlamış bir kur seviyesi olarak görülmeyecekti muhtemelen" değerlendirmesini yaptı.
"'Faiz, enflasyonun nedenidir' savı bırakılmış gibi"
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Caner Özdurak, ise faizin zaman kazandırdığını ancak kalıcı bir etkisinin olamadığını söyledi.
Merkez Bankası'nın metinlerinde doğru şeyleri söylediğini ifade eden Özdurak, "Karşımızda piyasayı anlayan ve ona göre hareket etme vaadinde bulunan bir muhatap var. Yeni Merkez Bankası yönetimi, konuyu anlayan bir muhatap. Şimdiye kadar da pek karışılmıyor gibi görünüyor. Şu ana kadar burada, Naci Ağbal'ın kişisel repütasyonu da önemli gibi duruyor" diye konuştu.
"Rezervlerin geri kazanılması ilgili doğru şeyler söyleniyor ve en azından burada ‘faiz, enflasyonun nedenidir' savı bırakılmış gibi" değerlendirmesini yapan Özdurak olması gereken mekanizmayı şöyle açıkladı:
Enflasyon düşecek, enflasyon düştükten sonra kredibilitemiz artacak, risk primlerimiz düşecek, finansal istikrar ve ters dolarizasyon sağlanacak ve ondan sonra faizler kalıcı şekilde düşmeye başlayacak. Mekanizma bu. Merkez Bankası da bu mekanizmayı anladığını ve desteklediğini metinlerinde gösteriyor.
"Tek düzeltici unsur TCMB'ymiş gibi davranıldığı için top, Merkez Bankası kucağında kaldı"
24 Aralık toplantısına Merkez Bankası'ndan faizleri sabit bırakmasını beklediğini söyleyen Caner Özdurak, piyasanın da TCMB üzerinde bir baskı oluşturduğunu şöyle yorumladı:
TCMB, bir faiz artışı yaptı, ondan sonra iki önemli toplantı yaptı. Açıklamalardan sonra piyasanın, Merkez Bankası'na bir alan açması gerekiyordu. Bu ayı artırmadan geçirip ocak ayında bir artış beklenmesi daha adaletli bir yaklaşımdı bence.
Piyasada 200 baz puan artış olacağı yönünde bir konsensüs oluştu ve Merkez Bankası bu kararı almaya itildi gibi oldu biraz.
Bu sefer de piyasa tarafından bağımsızlığı etkilenen bir Merkez Bankası var karşımızda. Elimizdeki tek düzeltici unsur, Merkez Bankasıymış gibi davrandığımız için bu top Merkez Bankası'nın kucağında kaldı.
"Yüksek enflasyon, faiz artış kararının alınması için kılıf olarak kullanıldı"
Kendisi de bir ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) üyesi olan, Menemen Endeksi'nin de mucidi Caner Özdurak, enflasyonun beklenenden yüksek gelmesinin Merkez Bankası'nın suçu olmadığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti:
Sorun, enflasyon düşük bekleyenlerin, yanlış beklenti içinde olması. Enflasyonu etkileyen faktörler uzun zamandır artışta ve açıklanan düzeyler makul düzeyler değil. Enflasyon zaten daha yüksek olmalıydı.
Yüksek enflasyon da faiz artış kararının alınması için kılıf olarak kullanıldı. Ki böylece Merkez Bankası'na "Faizleri neden daha önce düşürdünüz de şimdi artırıyorsunuz?" denilmeyecekti.
"İradenin Merkez Bankası'na müdahale etmeyeceği inancı yok, o nedenle döviz bozdurulmuyor"
Caner Özdurak da Uğur Gürses gibi, piyasada kurun düşmeyeceği yönündeki algının bir türlü dağılamadığına vurgu yaparak bu durumu şöyle açıkladı:
Elinde döviz tutan ve o dövizi bozsa dövizin kalıcı şekilde aşağı gelmesini sağlayacak olan, Merkez Bankası'nın rezervlerinin yeniden yapılanmasını sağlayacak kişiler, bu mekanizmaya henüz daha tam inanmıyor. Bu nedenle ellerindeki dövizi bozmuyorlar.
İradenin Merkez Bankası'na tekrar müdahale etmeyeceği inancı için 2-3 hafta, 1 ay çok kısa bir zaman. Buna ikna olmuş gibi görünmüyorlar.
İçeriden bu dövizi sağlayamıyoruz. Dışarıdan sağlamaya çalışıyoruz. Pandemi döneminde de ihracatla sağlamak biraz daha uzun vadeli. Kısa vadede faiz artırıp dışarıdan sıcak parayı çekmeye çalışıyoruz ama bu durum da 1999'lara, 2001'lere, yüksek faiz düşük kur ikilemine çok benziyor. Bu sürdürülebilir bir şey değil.
"Merkez Bankası'na teşekkür etmek, 'günaydın' denmesine sevinmek gibi"
"‘Merkez Bankası, piyasanın önünde gidiyor' ne demek, ben hâlâ anlamış değilim" diyen Özdurak, "Merkez Bankası, piyasa her meme istediğinde muhtemelen ona emzik uzatmayacak. Dolayısıyla TCMB, yapması gerekeni yapıyor ancak arka taraftaki yapısal sorunlar düzelmedikçe etkisi sınırlı olacak" ifadelerini kullandı.
Mevcut durumda düşüş gösteren dövizin Noel tatili sonrası, diğer ülkeler işlem yapmaya başlayınca ne olacağının net olmadığını aktaran Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi'ne göre Merkez Bankası'na teşekkür etmek de çok mantıklı değil:
Merkez Bankası zaten oynaması gereken rolü oynuyor. Bu apartman görevlimizin maaşını her aldığında kapı kapı dolaşıp bize teşekkür etmesi gibi bir şey.
Merkez Bankamıza karşı beklentilerimiz o kadar düşmüş ki o kadar yanlış şey yapmış ki, doğru bir açıklamasına seviniyoruz. Birisi durduk yere günaydın deyince acayip mutlu olmamız gibi.
Beklentilerimiz bu noktaya kadar düşmüş ve bunu düşüren irade hâlâ orada.
"Sorun çözülemeyecekse 2001'deki gibi bir dönüşüm yaşanabilir"
Bu durumu çözecek gücün iktidar olduğunu söyleyen Özdurak,"Alternatifi ya da muhalifi çözemez şu aşamada. 2010'da 2011'de kadar nasıl çözdüyse o şekilde çözecek. Çözemiyorsa 2001'de nasıl geldiyse, belki de o şekilde bir dönüşüm yaşanacak. Çünkü bunu çözebilecek kurumsal gücü hâlâ var. Yapısal dönüşüm, hukuksal dönüşümün hızlı şekilde yapılması lazım" ifadelerini kullandı.
"Merkez Bankası, eski politikalarıyla Türkiye'de işlerin daha da kötüye gitmesine sebep oluyordu"
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Refet Gürkaynak, Twitter'dan yaptığı açıklamada Merkez Bankası'nın faiz kararı ardından yaptığı açıklamayı beğendiğini söyleyerek "Duyuru metni mahcup değil, açık açık riskleri sıralıyor ve enflasyonun kontrol edilebilmesinin düşük faizle mümkün olmadığını söylüyor. Politika kararlarıyla iletişim uzun zamandır ilk defa uyumlu" dedi.
Gürkaynak, Merkez Bankası'nın eylül toplantısında faizi artırdıktan sonra ekimde pas geçmesine de değinerek "Bu ay faiz artırılması geçen ay daha fazla artırılıp bu ay değiştirilmemesinden daha iyi, Merkez Bankası'nın bir seferlik faiz artırabildiği endişesine dair biraz daha güven verici" ifadelerini kullandı.
Daha aklı başında iş yapmak için biraz zaman kazandık. Bunun için MB'ye teşekkür etmek doğrudur. Bunun sorunlarımızı çözdüğünü sanmak MB'ye var olmayan bir güç atfetmek ve sorumluluğu yanlış yere vermek olur.
— Refet Gürkaynak (@RefetGurkaynak) December 24, 2020
"Para Politikası Kurulu'nun görevine devam eden üyelerinin, yıllarca ‘negatif reel faize enflasyonu düşürecek sıkı para politikası' dedikten sonra şimdi enflasyonu kontrol etmek için ‘faizin yaklaşık 700 baz puan artırılması gerektiğini' söyleyen bu kararlara yüzleri kızarmadan nasıl imza attıklarını merak ediyorum" diyen Gürkaynak şöyle konuştu:
Merkez Bankası'nın beklenenden fazla faiz artırmasının borsayı yükselttiğine dikkat etmek lazım. Memlekette yaptığı işe saygı duyan bir Merkez Bankası olduğu hissi verilmesinin risk algısını azaltan etkisi, faizi yükseltmekten daha kuvvetli. Bunun şimdiye kadar yapılmamış olması ayıp.
Merkez Bankası, eski politikalarıyla Türkiye'de işlerin daha da kötüye gitmesine sebep oluyordu. Şimdi en azından negatif katkısı yok.
"Merkez Bankası, duvara doğru gazlayan ülkeyi biraz frenleyip toslamasını erteliyor"
Türkiye'nin iktisadi ve siyasi sorunlarının Merkez Bankası eliyle çözülebilecek sorunlar olmadığını vurgulayan Gürkaynak, "Ne döviz borcu sorunu ne de Türkiye'nin idare edilemiyor olması…" diye konuştu:
Merkez Bankası, duvara doğru gazlamış olan ülkeyi biraz frenleyip toslama zamanını erteliyor ama bu sadece para politikası ile çözülebilecek bir sorun değil. Borca bataklık bir kaynak sorunu. O kaynak Merkez Bankası'ndan çıkmayacak.
Daha aklı başında iş yapmak için biraz zaman kazandık. Bunun için Merkez Bankası'na teşekkür etmek doğrudur. Bunun sorunlarımızı çözdüğünü sanmak Merkez Bankası'na var olmayan bir güç atfetmek ve sorumluluğu yanlış yere vermek olur.
"Geçen aydan çok daha kritik bir hamle oldu"
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara ise gelecek dönemde enflasyona ilişkin risklerin büyük olduğunu hatırlatarak, Merkez Bankası'nın da fiyatlardaki bozulmayı, piyasanın öngördüğünün ötesinde değerlendirdiğini söyledi.
Ocakta açıklanacak aralık ayı enflasyonunun olumsuz bir tepkiye neden olmaması için Merkez Bankası'nın bir ön almak istemiş olabileceğini değerlendiren Hakan Kara, "İktisadi birimler nezdinde güven kazanması açısından çok önemli bir hareket oldu. Hatta geçen aydan çok daha kritik bir hamle oldu. Piyasa beklentilerinden çok ayrışmayan ama onların biraz üzerine çıkan, çok çok doğru bir hareket oldu" diye konuştu.
"Merkez Bankası'na yeterli inisiyatif verip sabreden ülkeler bu enflasyon sorununu çözdüler"
Bloomberg HT canlı yayınında konuşan Kara, 2020'nin ilk yarısında yaşanan kredi büyümesinin yavaşladığını ve parasal büyümedeki düzeltmenin yeni başladığını söyledi.
"Bütçemizi öyle bir hâle getirdik ki, döviz cinsi kamu borcu, TL cinsiden daha yüksek hâle geldi" diyen Prof. Dr. Hakan Kara, kısa vadede faiz yükünün artacağını, kurdaki değerlenmenin ise bu durumu kısmen telafi edeceğini söyledi. Kara, şöyle devam etti:
Reel sektörde kimse yüksek faize maruz kalmayı istemez. Hele ki pandeminin ikinci büyük dalgasına bu kadar borçlu şekilde yakalanmışken kimse istemez. Yılın ilk yarısında verilen kredilerin ödemeleri geldiğinde insanlar, daha büyük maliyetle karşılaşacaklar. Dolayısıyla birçok işletmeyi zor günler bekliyor. Yani kısa vadede biraz sabırlı olmak gerekiyor.
Geri dönmeyen krediler, banka bilançolarında yük oluşturulacak. Yüksek faizin sebebi Merkez Bankası'nın faiz artırması değil. Merkez Bankası, yüksek enflasyon karşısında tasarruf edenin cezalandırılmaması için faiz artırıyor. Neden yüksek enflasyonla yaşıyoruz? Çünkü enflasyonla mücadeleyi sürekli erteledik. Merkez Bankası'nın işini yapmasına izin vermedik. Merkez Bankası'na yeterli inisiyatif verip sabreden ülkeler bu enflasyon sorununu çözdüler. Biz 10 senedir bunu yapamadık. Yapamadığımız için de yüksek faizden kurtulamadık.
"Pandeminin etkilerinin azalmasıyla ilave desteğe ihtiyaç azalabilir"
İş Portföy Genel Müdür Yardımcısı Nilüfer Sezgin ise Bloomberg HT'ye yaptığı açıklamada Merkez Bankası'nın, yüzde 9,4'lük 2020 yıl sonu enflasyon hedefine götürecek bir para politikası duruşu sergilediğini söyledi.
TCMB'nin faiz kararı metninde dezenflasyona vurgu yapmasının çok önemli olduğunu söyleyen Sezgin, "Enflasyonu düşürmek için gereken para politikası duruşu farklı olabilir. Enflasyona ek olarak dezenflasyon sürecini de dikkate aldığını not etmek lazım" dedi.
Nilüfer Sezgin de 2020'deki kredi büyümesine dikkati çekerek 2021'de pandeminin etkilerinin azalması ve normal bir seyire dönülmesi durumunda ilave desteğe ihtiyacın azalabileceğini belirtti.
"Ticaretin canlanması, ekonomik faaliyetin hızlanması gibi sebeplerle, krediler kanalıyla gelen desteğe ihtiyaç azalacaktır" diyen Sezgin, faizin firmaların borçluluğunda önemli bir maliyet unsuru olduğunu söyleyerek şunları söyledi:
2021'in ikinci yarısında enflasyonun düşmesiyle birlikte tekrar faiz indirimleri gündeme gelirse, muhtemelen geçici bir süre için maliyetlerin bu seviyeye yükseldiğini göreceğiz.
Desteğe ihtiyaç duyan alanlar olacaktır. Düşük gelirliler, hizmet sektörü gibi. Kaynak kullanımını doğru yapmak lazım. Düşük faizle bol bir şekilde sunmak yerine ihtiyaç neredeyse orası tespit edilip nokta hedef şeklinde kullanılması daha doğru. 2020'de bunun tersini yaptık. Kimi gerçekten ihtiyacını giderdi kimi başka sebeplerle yaptık. Döviz kurunun artması gibi yan etkilerle karşılaştık.
© The Independentturkish