Koruyucu aileler anlatıyor: "Biz yetişkinler sadece kendi çocuklarımızdan sorumlu değiliz"

"Sadece küçük çocuklara koruyucu aile olmak istemek, sadece kız çocuk tercih etmek gibi önyargılarla karşılaşıyoruz"

Kolaj: Independent Türkçe

İlginizi çekti mi bilmem? Bir özel TV kanalında, önce 'Kimsesizler' adıyla duyurulan daha sonra 'Çocukluk' adıyla yayına başlayan bir dizi var. Dizinin adının değiştirilmesi, henüz yayınlanmadan RTÜK'e yapılan şikâyetler nedeniyle oldu. Her ne ise… Erdal Beşikçioğlu'nun başrolünde yer aldığı dizi, aileleri tarafından terk edilen ve Sevgi Evleri'nde kalan çocukların hikâyelerini, onların bir aile sahibi olma süreçlerini anlatıyor.

 

Kimsesiz çocuklar deyince gözümüzde ilk canlanan görüntü, hep sokaklarda yaşayan çocuklar olur. Ancak onların dışında anne ve babaların bazen gönüllü, bazen zorunlu olarak terk ettiği binlerce çocuk şu anda devlet korumasındaki evlerde, yetiştirme yurtlarında kalıyor. Birazdan hikâyelerini okuyacağınız koruyucu ailelerin de anlatımıyla İstanbul'da her gün en az iki çocuk, biyolojik aileleri tarafından terk ediliyor. Kimi 18 yaşına kadar yaşıtlarıyla topluca yurtlarda kalıyor, bazı şanslılar ise onların bakımını üstlenen koruyucu ailelerle büyüyor. Bu haberde sizleri dört koruyucu anne ve baba ile tanıştıracağız ve onlardan toplumumuzun nedense mesafeli ve önyargılı yaklaştığı koruyucu aile olmanın önemini dinleyeceğiz. Şimdi söz onlarda.

nese gokalp.jpeg
Neşe Gökalp / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Neşe Gökalp 58 yaşında, bir mühendis. Eşi de bir avukat. Çift biyolojik olarak anne baba olamamış ve şimdi 23 yaşında olan oğulları Mehmet ile o 10 yaşındayken tanışmışlar. Mehmet şimdi 24 yaşında bir üniversite öğrencisi. Neşe Hanım'ın yurtlarda gönüllü annelik yaparak başladığı, koruyucu anne olarak süren ilgisi onu son sekiz yıldır İstanbul Koruyucu Aileler Derneği'nin başkanlığını yapmaya kadar getirmiş:

"Mehmet ile 2006 yılında tanıştık ve koruyucu aile olduk. Biz gönüllü olarak başladık. Üniversite mezunu bir insandım ama koruyucu aileliği bilmiyordum. Mehmet ilk bize geldiğinde bağlanma problemleri yaşamıştı, okuma ile ilgili sorunları vardı. Ama başardık çok şükür. 2012'de İstanbul'da derneğimizi kurduk. O dönemde emekli de olmuştum. Dernekle birlikte kocaman bir aile olduk. Şu anda İstanbul'da 760 tane koruyucu aile yanında çocuk var, bunların 250 kadarıyla irtibat halindeyiz."

nese gokalp ve oglu.jpeg
Neşe Gökalp ve oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Gökalp ülkemizde koruyucu aile kurumunun geldiği aşama ve yaygınlaşmasına dair şu yorumu yapıyor:

"Son birkaç yılın verilerine göre Türkiye'de yılda 21 bin çocuk koruma altına bırakılıyor. Bunların 7 bin 800 kadarı şu anda koruyucu ailelerin yanında. 2002'de bu rakam yüzde 10'ların altında idi, şu anda yüzde 35 civarına yükselmiş durumda. Bunda hem bakanlığın yaptığı çalışmaların hem de derneklerin büyük etkisi var. Gittikçe bir farkındalık oluştu, duyarlılık arttı"

 

Ayfer Doğan 63 yaşında. Emekli bir öğretmen ve Denizli'de yaşıyor. Şu ana kadar dört çocuğa koruyucu annelik yapmış. Üstelik bunları yaparken, iki tane biyolojik oğlu da varmış. Ayfer Hanım bu işe ömrünü adayanlardan isimlerden. 20 sene önce bir televizyon programında rastladığı koruyucu aile kavramının peşine düşmüş ve ertesi gün hemen başvurusunu yapmış. Çok kısa bir süre sonra 8 yaşındaki kızları Meral girmiş hayatlarına: "Meral'in gelişiyle hayatım değişti. Joseph Campell'in Kahramanın Sonsuz Yolculuğu kitabı vardır ya. Benim dönüşüm noktam, Meral'in gelişiyle başladı. Onun büyüme süreci bana çok şey öğretti. Hani toplumda biz koruyucu ailelerin çocuklara iyilik yaptığımızı söylüyorlar ya, ben tam tersine çocukların bize dokunduğunu ve bu karşılıklı alışverişin bizim duygu dünyamızı çok zenginleştirdiğini düşünüyorum. Meral'le başlayan yolculuğum, daha sonra örgütlenme sürecine, dernekleşmeye ve farklı çocukların da hayatıma dâhil olmasına yol açtı. 2009 yılında yeniden koruyucu oldum. 3 ve 5 yaşındaki iki kız kardeşin koruyucu aileliğini üstlendik. Bu arada Meral de, biyolojik çocuklarım da üniversiteye gitmişti. Ve ardından Denizli Koruyucu Aile Derneği'ni kurduk. Koruyucu ailelerin neden bu kadar yetersiz olduğunu sorgulamaya başladık. Çok güzel çalışmalar yaptık, uluslararası projelere yürüttük."

ayfer dogan.jpeg

Ayfer Doğan / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Kendisinin koruyucu aile olmaya karar verdiği dönemde sisteme dair çok da farkındalıklarının olmadığını söyleyen Ayfer Doğan süreç içinde koruyucu aile adaylarına birçok deneyim biriktirdiklerini söylüyor:

"Aslında bu yaptığımızın tamamen çocuğun çıkarlarına, çocuğun yararına bakılması gereken bir şey olduğunu binlerce insana anlattık." Koruyucu ailelerin yanında kalıp bir süre sonra, biyolojik ailelerin durumu düzelince onların yanına dönen çocukların az da olsa olduğunu söyleyen Doğan; 3 ve 5 yaşında aldığı kızlarıyla hala beraber: "Biri şimdi lise sonda, diğeri lise birde. Yaklaşık 11 yıl oldu birlikteliğimiz. Bu arada yeni bir deneyimimiz daha oldu. Kızlar büyürken, 14 yaşındaki bir kız çocuğunun daha koruyucu annesi oldum. Onunla dört yılımız birlikte geçti, şimdi o da üniversiteye gidiyor."

ayferin kızı meral.jpeg
Ayfer Doğan'ın kızı Meral / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Ayfer Hanım sözünün burasında tıpkı Çocukluk dizisinde Burcu Özberk'in canlandırdığı Ayşegül karakteri gibi, ilk büyüttüğü kızı Meral'den bahsediyor. Dizide Ayşegül de kimsesiz bir çocuk olarak büyümüş ve daha sonra kendisini kimsesiz çocuklara adayarak, bir sosyal hizmet görevlisi olmuştu. Ayfer Doğan'ın kızı Meral'in hikâyesi de onunla çok benzer:

"Bizi en mutlu kılan şey, ilk büyüttüğümüz kızımız Meral'in üniversiteyi bitirdikten sonra şimdi Kocaeli Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü'nde koruyucu aile birim sorumlusu olması oldu. O günden beri yaklaşık 250 çocuğun aileye yerleştirilmesini katkı sağladı. Ve ben bununla hakikaten çok gurur duyuyorum. Yani bu çocuklara şans verildiği zaman, doğru aile ortamında doğru insanlarla buluştukları zaman neler başarabileceklerini gösterdi. Ben koruyucu ailesi olduğum dört çocukta bunu gördüm. Evet zor, sabır gerektiriyor ama sonuç çok güzel oluyor."

İstisnai durumlarda koruyucu aileler ile çocuklar arasında uyumsuzluk olabileceğini, ancak bunun biyolojik ailelerde de görüldüğünü söyleyen Doğan, bu yüzden toptancı bir bakışla yaklaşılmaması gerektiğini söylüyor: "Sadece küçük çocuklara koruyucu aile olmak istemek, sadece kız çocuk tercih etmek gibi önyargılarla karşılaşıyoruz."

Bütün dünyada savaşların olduğunu, yoksulluğun yaşandığını ve çocukların ebeveynlerini kaybettiğini hatırlatan Doğan, koruyucu aile adaylarına şu önerileri yapıyor:

"Dünyada ebeveyn bakımından uzak kalan çok sayıda çocuk var. Ve biz yetişkinler sadece kendi çocuklarımızdan sorumlu değiliz. Bütün çocuklar 18 yaşına kadar bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duyar. İster iki ay, ister iki yıl, ister on yıl. Ebeveyn rehberliği çocuk için çok önemli."

Türkiye'de koruyucu aile sisteminin, Avrupa menşeli bir kurum olduğu için biraz sorunlu yürüdüğüne dikkat çeken Ayfer Doğan buna dair de şöyle konuşuyor:

"Sistem, biyolojik ailedeki sorun onarıldıktan sonra çocukların yeniden kendi doğal ortamında yaşamasını amaçlıyor ama gerçekte yaşanan bu olmuyor. Eskiden aileler arasında dayanışma ilişkisi vardı ama şimdi modern hayatlar ve küçülen çekirdek aileler bu sorunların çoğalmasına sebep oldu. Ülkemizde biyolojik aileye dair bir gelecek planı yapılmadığı için aksıyor."

Ayfer Hanım kızları için ideallerini de bizimle paylaşıyor: "Büyük kızımı evlendirdim, hem de biyolojik annesiyle birlikte evlendirdik. Küçük kızlarımın da başarılı olmasını çok isterim. Ama devletin aramızda kurduğu o kâğıt parçası her ne ise, bitsin ya da bitmesin, bizim onlarla gönül bağımız var. Ve onların her zaman çıktıkları bu kapıdan dönecekleri bir aileleri sonsuza kadar olacak."

selin kadehciyan ve oglu2.jpeg
Selin Kadehçiyan ve oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Selin Kadehçiyan da 44 yaşında bekâr annelerden. Yani evlenmeden koruyucu anne olmuş. İşinden ayrıldığı bir dönemde, Neşe Hanım'la tanışmış ve hayatında çocuklara yer vermeye karar vermiş. Bir çocuk yuvasında gönüllü anne olarak başladığı bir zaman diliminde iki ay sonra oğlu Can'la karşılaşmasına da vesile olmuş: "Sanırım onu görür görmez aşık oldum. Çok enteresan bir duyguydu. Çünkü hayatım boyunca çocuk sahibi olmayı düşünmemiştim. 2016'ta tanıştık biz, Can o zaman 6 yaşındaydı. İlk 6 ay olarak gönüllü olarak yuvada zaman geçirdik. 6 ay sonra gerekli izinleri aldıktan sonra ev ziyaretleri başladı, ailemle tanıştı, daha sonra yaz döneminde beraber tatillere gittik. İki yılımız böyle geçti. Sonrasında 2018 Kasım'ında babamı kaybettim, öyle bir şey oldu ki oğlum o kaybın yarattığı boşluğu doldurdu. 2019 Ocak ayından itibaren oğlum tamamen bizimle yaşamaya başladı. Şu anda ben, annem ve oğlum birlikte bir hayat sürdürüyoruz."

selin kadehciyan ve oglu3.jpeg
Selin Kadehçiyan ve oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Oğluyla birlikte yaşamadan önce çevresinden tepkiler aldığını, hem 6 yaşında olması hem erkek çocuğu olması nedeniyle 'emin misin' sorularıyla karşılaştığını söyleyen Kadehçiyan, bu önyargılardan hiç etkilenmemiş. "Çünkü" diyor, "Koşulsuz sevgi gördükleri zaman değişiyorlar. Benim için biyolojik çocuk ya da diğer çocuklar arasında hiçbir fark yok, çünkü hepsi bize emanet. Biz onlara koşulsuz sevgiyi vererek, onları güzel yetiştirmekle sorumluyuz."

Kadehçiyan oğluyla birlikte hayatının tamamının değiştiğini anlatıyor:

"Bir kere sorumluluklarım, önceliklerim, sosyal hayatım değişti. Akşam 10'da uyuması gerekiyor diye dışarı çıkmıyorum. Okul hayatı, öğretmenler, farklı veliler, psikologlar girdi hayatıma. Hafta sonlarımı artık arkadaşlarıma değil, oğlumla yapacağım etkinliklere ayırıyorum. Kalbimde ve beynimde kocaman bir yer açıldı. Çok mutluyum ve çok şükür diyorum."

Selin Kadehçiyan'a oğluyla ilgili hayallerini soruyorum, "oğlum mutlu olsun" diyor: "Mesela biyolojik ailesini aramak en doğal hakkı, belki üzülürüm ama bunu sonuna kadar desteklerim. Ama şu andaki tek hayalim mutlu ve huzurlu olacağı bir ortamı ona hazırlamak. Birlikte böyle bir yaşam kurmak."

selin kadehciyanin oglu.jpeg

Selin Kadehçiyan ve oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Ferit Günaydın 38 yaşında bekâr bir erkek. Öğretmen olan Günaydın, 6 yaşında bir erkek çocuğunun koruyucu babası. İki yıldır oğluyla yaşayan Günaydın; özellikle yalnız bir erkek olarak böyle bir sorumluluk üstlenmesinin toplumda şaşkınlıkla karşılandığını belirterek başlıyor sözlerine ve devam ediyor:

"Koruyucu aile olan erkekler olarak ben ve bir arkadaşım ilkleriz. Bana göre babalık, dünyaya getirmeye vesile olmak değildir. Lisede yuvadan arkadaşlarım vardı, yuvaya gitmiştik. Orada bir çocuğu çok sevmiştim, annemlere onu alalım diye yalvarmıştım. O zaman olmamıştı tabii, bu hayalimi yıllar sonra gerçekleştirdim. Ama ben yine de bu cesareti annemden öğrendim. Annem fiziksel engelliydi, tekerlekli sandalyede yaşadı ve pek çok şeyi başardı. 20 yıla kadar Sakatlar Derneği'nin başkanlığını yaptı, Bedensel Engelliler İl Temsilciliği yaptı, Türkiye İzcilik Federasyonu'nda yönetim kurulu üyeliği yaptı. Çocukluğum engelli bireylerle geçti. Annem ve babamdan zoru başarmayı öğrendim. Babam engelli değil, o yüzden annemle evlenmesine herkes karşı çıkmış. Ama onlar her şeyi birlikte başarmışlar. Annem çalışmış, iki çocuk büyütmüş, 30 yıl boyunca araba kullanmış bir kadındı, üstelik yüzde 80 engelliyken. Annem bizi büyütürken, bir şeyi başarma konusundaki tek engelin kafalarımızda olduğunu bize öğretti."F

ferit gunaydin.jpeg
Ferit Günaydın / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Annesinin bu öğretisinin onu koruyucu baba olmaya götürdüğünü söyleyen Ferit Günaydın; "Ben de çocuğumu aldığımda annemin karşılaştığı önyargılarla karşılaştım. Dediler ki, iki ay bakamaz, altı ay sonra vazgeçer. Ama hepsi yanıldı" diyor ve devam ediyor:

"Yani ben kendimden hiç şüphe etmedim. Zaten küçüklüğümden beri baba olmak istiyordum, tıpkı küçük kızların gelin olmayı hayal etmesi gibi bir hayaldi benim için baba olmak. Hayatta ne yapmak istediğimi düşündüm, kariyer mi, babalık mı? Babalığı seçtim. Bir öğretmenim ve bence öğretmenler koruyucu aile olmak konusunda öncü olabilirler. Çünkü biz okullarda da çocuklara katkı sağlıyoruz."

Oğluyla koruyucu aile sürecini tamamlayarak, eşleştirme yöntemiyle tanıştığını anlatan Günaydın; hayatında çok şey değiştiğini söylüyor:

"Oğlum çok gelişme gösterdi, bambaşka bir çocuk haline geldi. Bu mucizeye tanıklık etmek beni de dönüştürdü. Yaşantıma oyun girdi, oyuncak girdi, parklar girdi, çocuk ürünleri girdi. Bambaşka bir dünyanın içinde buldum kendimi. Şimdi okuldan eve gelirken uçarak geliyorum. Hayata bakış şeklim bile değişti. Kendimi yeniden tanıdım."

Ferit Günaydın, koruyucu aile olununca çocuğun biyolojik aileyle görüşme ihtimalinin olduğunu bilerek bu yola baş koyduklarının altını çiziyor:

"Burada önemli olan şu, çocuk için en kötü ihtimal zaten yuvada kalmak. Çünkü grup halinde yaşıyorlar, hiçbir çocukla özel olarak ilgilenilmiyor. Hâlbuki çocuk eğitimi birebir yaklaşım gerektiren bir şeydir ve her çocuk farklıdır. Yani amacımız çocuğun biyolojik aileye gitmemesi değil, amacımız çocuğu yuvadan kurtarmak. Ayrıca biz istesek bu çocukları evlat da edinirdik, koşullarımız buna uygun. Ama mesela benim çocuğumu oraya bırakan aile, evlat edinilmesin diye şart koşmuş, çünkü ailenin verirken ki beyanı çok önemli. Oğlumun oryantasyon sürecinde kendi gözlerimle gördüm, 10'a yakın çocuk bir haftada yurda bırakıldı. Görevlilerin anlatımına göre her gün ortalama iki çocuk bırakılıyor yurtlara. Biz denizyıldızı hesabı bir tane çocuğu kurtarıyoruz ama aslında devletin şuna bakması lazım: Neden her gün iki çocuk anne babaları tarafından yuvalara bırakılıyor? Asıl hedef çocuğun yuvaya düşmesini engellemek olmalı."

Koruyucu aileden alınıp biyolojik aileye verilme durumlarında, biyolojik ailesi tarafından sömürülen, çalıştırılan, istismar edilen çocuklar da olduğunu söyleyen Günaydın; "Yani biyolojik aileler her zaman çok iyi niyetlerle çocukları geri istiyor değil. Bu konuda takip çok önemli, yani devlet nasıl bizi takip ediyorsa biyolojik aileleri de takip etmeli" diye konuşuyor.

Ferit Günaydın yalnız erkeklere de şu öneri yapıyor: "Koruyucu aile olmaktan çekinmeyin. Bu iki yılımın tek bir anından pişman değilim, tekrar geri dönsem yine oğlumu alırım."

Ferit Günaydın'dan sonra, İstanbul Koruyucu Aileler Derneği Başkanı Neşe Gökalp prosedür konusundaki sorularımızı da yanıtlıyor:

"İstanbul'da koruma altında olup çocuk evlerinde ve sevgi evlerinde yaklaşık 2 bin 500 çocuk var. Ama bunların hepsi koruyucu aileliğe uygun değil. Çünkü biyolojik ailesiyle sürekli görüşen çocukları önermiyorlar. Koruyucu aile olmak için her şeyden önce net bir karar vermek gerekiyor ve bunu ailenin de onaylaması gerekiyor. İstenirse e-devlet üzerinden dahi koruyucu aile başvurusu yapılabilir. Yüz yüze başvuru yoluyla da süreç başlatılabilir. Kurumla görüştükten sonra istenen birtakım belgeler var, sağlık raporları, gelir belgeleri gibi. En az dört beş görüşme yapılıyor, uzmanlar değerlendiriyor, ev ziyaret ediliyor. Mesela çocuğa ait bir oda mutlaka isteniyor."

nese gokalp ve oglu.jpeg
Neşe Gökalp ve oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Gökalp, 0-18 yaş arası her çocuğun koruyucu aileye gidebileceğini ve 25-65 yaş arası koşulları uygun herkesin koruyucu aile olabileceğini belirterek sözlerini sürdürüyor:

"Koruyucu aile olmak için zengin olmak gerekmiyor. Düzenli bir gelire sahip olmak yeterli. Zaten devlet de çocuk başına katkı sağlıyor yaş gruplarına bağlı olarak, sanırım en büyük çocuk için bu katkı 1700 TL'ye çıktı yakın zamanda."

Gökalp koruyucu aile ile evlat edinme arasındaki farkları da şöyle açıklıyor:

"İkisi aslında çok farklı model ama bizim ülkemizde genellikle evlat edinme biliniyor. Evlat edinmede şartlar biraz daha zor, bir evinizin olması isteniyor, biraz daha yüksek gelir seviyesi bekleniyor. Bir de evlat edinilen çocuk, ailenin kütüğüne geçiyor ve devlet korumasından çıkıyor. Koruyucu ailelikte ise çocuğun devlet koruması okumuyorlarsa 18 yaşına kadar, okuyorlarsa 25 yaşına sürüyor."

Koruyucu aileliğe mesafeli yaklaşan insanların bir kaygısı da, çocuğu biyolojik ailenin geri alması. Neşe Gökalp bunun İstanbul için yüzde 2-3 gibi küçük bir oran olduğunu söylüyor: "Bu durumda biyolojik ailenin şartlarının çocuğa bakmaya uygun hale gelmesi gerekiyor. Uzmanlar bunu mutlaka değerlendiriyorlar. Bazen de koruyucu aileler baş edemeyip çocuğu verebiliyor. Bu yüzden ilk temas çok önemli ve biz dernek olarak bu konuda bir proje yürütüyoruz. Zaten kendi ailesi tarafından terk edilen bir çocuğun yeniden terk edilmemesi için, çocuğun koruyucu aile ile ilk temasını çok önemli buluyoruz."

nese gokalpin oglu.jpeg
Neşe Gökalp'in oğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Gökalp bir çocuğun ailesinin olmasının çok önemli olduğuna dair şu gözlemini de paylaşıyor: "Biz kurumlarda yetişen çocuklar ile koruyucu ailelerde büyüyen çocuklar arasındaki farkları çok net gözlüyoruz. Belki memurluk hakları veriliyor ama büyüdüklerinde bir ebeveyne ihtiyaç duyduklarını her zaman söylüyorlar. Çocukların ekonomik sorunlarını çözmekle bitmiyor iş. Bütün hayatları travma içinde geçiyorlar. Kötü birtakım alışkanlıklara sahip olma ihtimalleri artıyor. Ve onları bu tür kötü şeylerden koruyabilecek tek şey aile, bir ailenin kanatları altında olmak. Şu anda koruyucu ailesi olduğum oğlumun dönem arkadaşlarında gözlemlediğim tek şey; hepsinin bir anne ve babaya ihtiyaç duyduğu. Onun için bütün çocukların koruyucu ailelerle yaşamasının desteklenmesi gerekiyor."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU