Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Erzurum İl Kongresi’nde açıklamalarda bulundu.
Babacan konuşamasında, basın özgürlüğüne, parlamenter demokrasiye, yoksulluk sorununa ve KHK’lara geniş yer ayırdı.
"Bugün herkesin kendi hür fikriyle yer alabildiği bir Meclisimiz yok"
Ülkede aavaş şartlarında bile Meclis’te basın özgürlüğünün savunulduğunu kaydeden Babacan, "Milli Mücadele şartlarında, cephede savaş sürerken Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey meclis kürsüsünden Erzurum’da tutuklanan bir gazetecinin haklarını savunmuştu. Tam da o şartların içindeyken bir gazetecinin haksız yere tutuklanmasıyla ilgili gensoru vermişti. Hüseyin Avni Bey meclis kürsüsünden 'Serbest yazılan yazılardan kıymetli yazı yoktur' demişti" diye konuştu.
Babacan, Birinci Meclisteki gibi çoğulcu, herkesin kendi kimliğiyle, kendi hür fikriyle yer alabildiği bir Meclisin olmadığını da belirterek, "Bugün, yürütme organı tarafından değersizleştirilmiş, denetim görevini yapamayan, sistemdeki önemini yitirmiş bir Meclisimiz var. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye’nin sesidir, demokrasimizin nefesidir. Yüce Meclisimizde Türkiye’nin tüm sesleri temsil edilir. O yüce kürsünün arkasında 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' yazar. Bu düstur basit bir duvar yazısı değildir" ifadelerini kullandı.
"Yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız"
Bugün Dünya Yoksullukla Mücadele günü olduğunu anımsatan Babacan şunları kaydetti:
Pandeminin de etkisiyle son dönemde çok sayıda işyeri kapandı. Pandemiden evvel başlayan ve devam eden ekonomik krizle işsiz, gelirsiz ve yoksul nüfusumuz arttı. Hükümet ise, vatandaşlarının yoksullaşması karşısında etkili bir şey yapamadı. Avrupa Birliği kriterlerine göre hesap ettiğimizde ülkemizde 17 milyon yoksul insan bulunuyor. Biz, yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar uygulayacağız. İhtiyacı olanı biz gidip bulacağız ve yardım edeceğiz. Biz bu yardımları lütuf olarak değil, aile ve hak bazlı yapacağız.
"Güçlü devlet, vatandaşını ekmeğe muhtaç bırakmaz"
"Askıda ekmak" projesine de tepki gösteren Babacan, "Milliyetçilik askıya ekmek koymak değildir" ifadesini kullandı.
Babacan şöyle devam etti:
"Askıda ekmek" diye bir proje başlattılar. Bundan hiç utanmıyorlar mı? Adaleti, insan haklarını, demokrasiyi askıya alırsanız o ekmeği de askıya koymak zorunda kalırsınız. Bu, iktidarın bir ortağının vatandaşının ekmek parasına muhtaç kaldığını açıkça ilan etmesi demek. Söze gelince, yerli ve milli diyorlar. Milliyetçilik askıya ekmek koymak değildir. Güçlü devlet, vatandaşını ekmeğe muhtaç bırakmaz
"OHAL bahane edilerek bir KHK zulmü uygulandı"
Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) çok sayıda kişinin kamu kurumlarındaki işlerinden çıkarılmalarına tepki gösteren Babacan, son 4 senede OHAL bahane edilerek "KHK zulmü" uygulandığını söyledi.
Babacan, bağımsız ve tarafsız yargı kararı olmadan tam 125 bin 678 vatandaşın işine son verildiğinin de altını çizerek, "OHAL KHK’ları ile hukuku yok sayarak, herkesin ismini tek tek bir kararnameye yazdılar, herkesi bir sepete attılar, işlerine, aşlarına son verdiler. KHK ile işine son verilen vatandaşlarımızın büyük bir kısmı yargı tarafından aklandı. Ama işlerine geri dönemediler. Özel sektör de çekindiği için işe almadı" ifadelerini kullandı.
Babacan konuşmasını şöyle sürdürdü:
Güçlü devlet, vatandaşını ekmeğe muhtaç bırakan devlet değildir. Güçlü devlet, gazetecilerini aydınlarını hapse atan devlet değildir. Güçlü devlet, hukukun üstünlüğü ilkesini çiğneyip güç gösterisi yapan devlet değildir. Güçlü devlet, özgürlüklerin kısıtlanmasını bir marifet sayan, doğarken kimlik kartı verdiği vatandaşını kimsesizliğe terk eden devlet değildir. Bağımsız ve tarafsız yargı makamlarınca haklarında kesinleşmiş karar verilmemiş herkes masumdur.Bu kişilerin özlük hakları iade edilmelidir. İtibarları iade edilmelidir. Yapılan hukuksuz işlemler nedeniyle maruz kaldıkları tüm zararlar telafi edilmelidir.
Independent Türkçe