Zeki Müren: Aile sıcaklığından, akraba yakınlığından yoksun, yapayalnız bir insan

Daha 65 yaşındayken 24 Eylül 1996'da TRT'nin kendisi için düzenlediği ödül töreninde kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yuman Zeki Müren, tüm ışıltılı hayatına rağmen yaşadığı yalnızlık ve ıstırabı anlatıyordu

Fotoğraf: AA

Yıllar önce Haluk Bilginer, kendisine sorulan bir soruya Zeki Müren analojisi üzerinden ilginç bir cevap vermişti;

Ben Türkiye'yi Zeki Müren'e çok benzetiyorum. Her şey yalan dolan üstüne kurulmuştur, her şey ikiyüzlüdür. Bugüne kadar kimse Zeki Müren'in homoseksüel olduğunu söylemediği gibi, Zeki Müren'in kendisi de söylememiştir. Zeki Müren röportajlarında demiştir ki, 'Ben binlerce kadınla birlikte oldum' ve herkes de bunu böyle yazar. Türkiye Zeki Müren'dir çünkü.

(Milliyet)
 

haluk bilginer.jpg
Haluk Bilginer / Fotoğraf: AA


Bilginer'in günlerce tartışılan örneği Müren üzerinden vermesi 'Sanat Güneşimiz'in ölümünden yıllar sonra dahi gündem oluşturabilme yeteneğinin bir tezahürüydü. 

Zeki Müren bir ses sanatçısıydı; ama Türkiye'nin yakın tarihinde yaşadığı dönüşümün ve deneyimin mücessem bir örneğiydi. 

Müren'in politikayla olan ilişkisi, halkla kurduğu münasebet ve sanata getirdiği yenilikler bugün hâlâ tartışma konusudur.
 


Öyle ki yakın zaman önce duayen gazeteci Murat Bardakçı, Müren'in sanattaki üslubuna duyulan hayranlığa bir hayli kızarak, şu ifadeleri kullanacaktı:

Zeki Müren, hiçbir zaman klasik bir icracı, mükemmel bir yorumcu olmamış, sadece 'piyasaya' hitap etmiştir. Münir Nurettin, Safiye Ayla yahut Necmi Rıza gibi ciddi icracıların icra-yı san'at ettikleri 1950'lerde Zeki Müren'den 'klasik sanatçı' olarak zaten hiç bahsedilmemiş, 'piyasa işi' ama piyasanın 'değişik' ve 'üst seviyesi' kabul edilmiştir.


24 Eylül 1996 tarihinde hayatını kaybeden Müren'in sıra dışı öyküsü ve mirasına yakından bakmak onu daha anlaşılır kılacaktır.
 

zeki müren 5.jpg
Fotoğraf: Pinterest


Hafız bir dedenin torunu

6 Aralık 1931 senesinde Bursa'da dünyaya gelen Zeki Müren'in babası Kaya Müren, kendi halinde keresteci bir esnaftı.

Dedesi Mehmet Efendi ise bir hafızdı ve tilavetiyle bilinirdi. Dedesinin mütedeyyin kimliğine rağmen babası içkiye oldukça düşkündü.

Müren dedesini şöyle anlatıyordu:

Güzel sesli dedem Mehmet Efendi çok ünlü bir hafızdı. Her gün beş namaz vaktinden önce Şahadet Camii'ne gider, ezan okurdu. O ezan okurken, herkes sokaklara dökülür, tüyleri ürpererek dinlerdi onu. Ne çabuk geçti günler.


Müren de ilk müzik eğitimini tanınan bir hafız olan İzzet Gerçeker'den alacak ve bu sayede makamları iyice kavrayacaktı.
 

zeki müren 3.jpg
Fotoğraf: Twitter


1947 senesinde Boğaziçi Lisesi'ni kazanmasıyla Müren'in müzik ile olan bağları güçlenecekti. 

Zeki Müren, müziğe olan ilgisini çocuk yaşlardan itibaren başladığını belirterek, şu sözleri sarf edecekti:

O küçücük yaşımda yüzden fazla şarkıyı ezbere biliyordum. Evimizde 20 tane plak varsa bunun 19'u Müzeyyen Senar Hanım'a aitti. Bir tek de Münir Nurettin'den 'İncecikten bir kar yağar' şarkısı vardı. O bilmiyorum nasıl alınmıştı. Biz ailece Müzeyyenciydik. Öyle denirdi o zaman. Bülbüller gibi okuyan bu Allah'ın en sevgili kullarından biri Müzeyyen ablam, sonra benim çok yakın dostum oldu.

(Aktüel Dergisi)


Müren'in hayatını değiştiren Demokrat Partili: İsmet Bozdağ

1946 senesi Türk siyasi tarihinde önemli bir kırılma noktasıydı. CHP'den ayrılan önemli isimler Celal Bayar'ın liderliğinde Demokrat Parti'yi kurdu. Türkiye'de artık Demokrat Parti gerçeği vardı. 

İsmet Bozdağ da 1946 senesinde Demokrat Partisi'nin önemli kalelerinden birisi olacak Bursa'da Partinin kurucu İl Başkanı olmuştu.

Bozdağ, Türkiye'nin yakın tarihinin önemli tanıklarından birisi olmanın yanı sıra Zeki Müren'in önünü açan isim olacaktı.

Bozdağ, yıllar sonra Müren'i keşfetmesini şöyle anlatacaktı:

1946 yılıydı. O yıl Demokrat Parti kurulmuştu. Ben Bursa kurucusuydum. Partinin ilk idari kurulunda Hayri Bey diye bir çiftlik sahibi vardı. Bektaşî tarikatından gelen enteresan, sağlam bir mümindi. Ama içki içer, sohbetten hoşlanırdı. Bürosu bizim partinin karşısında olduğundan yemeklerimizi onunla yiyoruz. Yanında da yeğeni Zeki Müren var. Hakiki yeğeni değil ama.

Zeki, o zaman 15 yaşında bir çocuk. Çok zeki, güzel bir sesi var. Çevrede ilgi uyandırıyor. İnsanlar kahveye çağırıp, şarkı söyletip, iltifat ediyorlar. Böylece birtakım meclislere istemeden giriyor. Babası da hâkim olamıyor.

Ama böyle her yere giderse çocuk, başına herşey gelebilir. Bu tehlike çizginin sıkıntısı içindeyken Hayri Bey dinliyor sesini. Çok güzel olduğunu görünce 'Bundan sonra onun sorumluluğu bende' diyor. Biz de o vesile ile öğle yemeklerinde buluşuyoruz.

(Aktüel Dergisi)
 


Bozdağ, Müren'i kendisi keşfetmiş olsa da yükselmiş olmasını Müren'in hüneri olduğu bir başka ilginç hatırasıyla şöyle aktaracaktı:

İlk konser Ankara'da oldu. Büyük Sinema, sene 1951. Orası Ankara'nın en önemli sinemasıydı. Balkonlu, bin kişi alıyor. Müren'de Ankara'ya geldi. Biz orada hazırlanırken, Ankara'da birtakım gençler bilet bulamamış, salona girememişler. Bir kısmının da parası yok.

'Taşlayacağız bu namussuzu' demişler. Haber bize geldi ama yapacak bir şey yok. Taşlar, sopalar hazırlamışlar. Arabayla geldik oraya, ben inmedim. Birden Zeki atik davranıp açtı kapıyı indi. Hâlbuki korkması lazımdı. Ona atacaklar taşları, bana değil, ama çıktı dedi ki:

'Hoş geldiniz efendim, hoş geldiniz, benim için rahatınızı kaçırmışsınız, buyurun, misafirimsiniz efendim, açıkta kalmayın efendim.'

Hemen taşları, sopaları sakladılar arkalarına. Hepsini balkona aldı. En büyük alkışı oradan sağladı. Zekâya bakın! Zeki Müren'i buraya kadar ben getirdim. Gerisi kendi başarısı.

 

Zeki Müren.jpg
Fotoğraf: AA


Demokrat Parti ile Müren'in ilişkileri her zaman istenilen düzeyde ilerlememişti.

MTTB Ankara Başkanı Edip Geyik yıllar sonra yazdığı "Büyük Doğu'nun Atlıları" kitabında Zeki Müren'in Adnan Menderes'e olan nefretini ilginç bir hatıra üzerinden açıklayacaktı:

Zeki Müren telefonla aradı. 'Sizi ziyarete gelmek istiyorum' dedi. Ertesi gün bir arkadaşı ile birlikte geldi. Kısa sohbetten sonra 'Nasıl yardımcı olabilirim?' dedim. Şöyle dedi:

'Gazetede büyük kurtarıcı Sayın Cemal Gürsel ile fotoğrafınızı gördüm. Üç aydır randevu almaya uğraşıyorum. Araya milletvekillerini bile koydum. Ancak muvaffak olamadım. Sizin gazete fotoğrafınızı görünce 'Beni Talebe Başkan'ı, Sayın Gürsel'e götürebilir dedim. Beni Cemal Gürsel'e götürün. Bir kez elini öpeyim sonra öleyim. Allah bu günü nasip etsin öleyim.'

Şaşırıp kaldım. 'Tamam, götürüyüm de; elini öpüp neden öleceksiniz?' dedim. 'O, Türkiye'yi kurtardı. Bizi bir diktatörden kurtardı' dedi.

Çok üzüldüm. Çok da canım sıkıldı. Israr edince Sayın Gürsel'in yaverini aradım. Durumu anlattım. On dakika sonra bana döndüler, 'Yarın sabah 10.00'da bekliyoruz' dediler.

Merakla benim telefonumun bitmesini bekliyordu. 'Yarın sabah gelin, sizinle birlikte randevuya gidelim' dedim. Bana bir türlü inanmıyor. ' Olamaz. Bu kadar mı olur? Ben üç aydır uğraşıyorum. Hemen Cumhurbaşkanı size nasıl randevu verdi?' deyince 'Yarın görüşürüz' dedim.

Ertesi gün gittik. Cemal Gürsel'in elini öptü. 'Bizi Demokrat Parti'den kurtardınız. Siz bir kahramansınız' dedi. Gürsel de ona iltifat etti. Ancak götürdüğüme çok pişman oldum.

 

cemal gürsel.jpg
Cemal Gürsel / Fotoğraf: Pinterest


Edip Geyik'in iddiasına rağmen 27 Mayıs 1960 Darbesinden sonra çıktığı gazinoda Plevne Marşı okuyan Zeki Müren ifadeye çağrılmış, gazino ise kapatılmıştı.

1970'li yıllara gelindiği ise Türk siyasetinin en heyecanlı gündemlerinden birisi de Zeki Müren'in siyasete girip girmeyeceğiydi. 
 

Zeki Müren ile Bülent Ecevit AA.jpg
Zeki Müren ile Bülent Ecevit / Fotoğraf: Kayhan Vandemir - AA


Müren, bu süreçte siyasete girmeyi ciddi bir şekilde düşünüyordu ve özellikle Bülent Ecevit onu CHP listelerinden aday göstermeyi istiyordu; ama Müren kendisini bir partiye yakıştıramıyordu.

Siyasete girecekse ya bağımsız girecekti yahut da kendisi parti kuracaktı. İlhami Soysal'a verdiği röportajda politikaya dair düşüncelerini şöyle açıklıyordu:

Bilin ki Zeki Müren gerçekten politikaya girmeye niyetlenir ve örneğin bağımsız milletvekilliğine İstanbul'dan adaylığını koyarsa o koca koca partiler, o iktidar partisi, ana muhalefet partisi falan var ya bunların hepsi tüzükleri, programları, seçim nutuk ve vaatleriyle bir kenarda kalır ve Zeki Müren rahatça milletvekili seçilebilir...

Partiler arası seçim dengesi de İstanbul gibi Türkiye'nin en büyük kültür merkezinde altüst olur. Bu böylece bilinmelidir.


Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri harekât yapmayı tartıştığı son derece karmaşık bir süreçte dahi Müren, gündemi alt üst etmeyi başarıyordu. 
 

zeki müren 2.jpg
Zeki Müren ile Neşet Ertaş / Fotoğraf: Twitter


Zeki Müren'in Türkçesi ve sanatı

Yakın zamanda Murat Bardakçı'nın gündeme getirdiği sanatta Zeki Müren Türkçesi ve sesi uzun yıllar önemli bir tartışma konusuydu.
 

murat bardakçı.jpg
Murat Bardakçı / Fotoğraf: AA


Bardakçı, Müren için şu ifadeleri kullanmıştı:

Zeki Müren'in sesi mükemmel mi idi? Hayır! Değişik bir sesti ve değişik gelmesinin sebebi, tınısının 'hünsa' olması yani içerisinde hem erkek hem de kadın tınısının bulunmasıydı. Halkın merakını çeken, hatta hayran bırakan tarafı, sesinin o zamana kadar örneği pek işitilmemiş olan bu özelliği, yani 'hünsalığı' ve sahnede kıyafetleri idi.
 

zeki müren 4.jpg
Fotoğraf: Twitter


Şeyma Ersoy Çak, Zeki Müren'i konu alan ayrıntılı çalışmasında Mehmet Güntekin ve Zeki Müren ile çalışma fırsatı bulan Neyzen Fikret Kamil Bertuğ'un konuyla alakalı görüşlerine şu şekilde yer veriyor:

Müren için hep şöyle denir. 1950'lerde ilk radyo mikrofonuna çıktığı zaman farklıydı sonradan okuyuşu bozuldu. Kendi açımdan baktığımda böyle birşey yok aslında. Hünsa denilen cinsiyeti belirsiz, kadın mı erkek mi belli olmayan bir tabir vardır.

Mesela, Müren ile ilgili genel kaanat düzgün okuyor şekildedir. Ancak, ben bunun çok doğru olduğuna inanmıyorum. Çünkü bizim müziğimiz üslûp müziğidir zaten. Mesela ses güzelliği ikinci planda kalır. Önemli olan üslûp ve tavırdır.

Zeki Müren'in icrasında hiçbir zaman böyle bir üslûp ve tavır yoktur. Türk müziğinde öyle bir tavır o güne kadar işitilmemiştir. Erkek okuyuşu denilen bir tavır vardır. Bu değişiklik çok çarpıcı olduğu için bu bir şaşkınlık yaratmıştır. Yanlış bir kaanattır bu.

Zeki Müren'in basınla ilişkileri ve insan ilişkilerini yönetmekteki başarısı gibi başka etkenler de söz konusudur ve Zeki Müren olayı Türkiye'de söz konusu olmuştur.

( Mehmet Güntekin ile görüşme
"Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren",
Şeyma Ersoy Çak) 

 


Müzikte insan sesi olarak erkek sesi, kadın sesi bir de çocuk sesi vardır. Zeki Müren dördüncü bir türdür. Mesela, hiç tanımayan bir kişi bir Fransız Zeki Müren'i dinlediğinde biraz teşhis koyabilir gibi geliyor bana bu insan dördüncü sınıf sestendir diye...

Bana göre yani kadınla erkek arasında bir üsluptur. Kırılgan, mubaşağalı, kırıtkan diyebiliriz. Duygulu olayım derken bir yerde bana göre komik olmuştur Zeki Müren.

( Mehmet Güntekin ile görüşme
"Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren",
Şeyma Ersoy Çak) 


Zeki Müren'in cinsel yönelimi her zaman büyük bir tartışma konusuydu.

Örneğin; Bülent Ersoy'un kadın olduğunu söylemesi ve kabullenmesi kanıksanmıştı; ama Zeki Müren'in kendisini kadın gibi hissedip hissetmediği hep bir tartışma konusuydu. 

Oysa bu tartışmalar Zeki Müren'in temsil ettiği gerçekliği gölgeleyen kısır bir konuydu; konuyla alakalı son söz Çak'a bırakılacak olursa Müren için şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:

Zeki Müren'in toplumsal bellekteki konumu, modernleşme sürecinde her alanda yaşanan tereddütler gibi hipergeçek bir algı üzerinden yaşanan muğlaklığın bir yansımasıdır. Gelenekselden beklediğini modernleşme ile birleştiren bir özne olarak Zeki Müren, aynı zamanda Osmanlı döneminde var olan ara cinsiyet modellerinin de geri çağrımı olarak belleklere yerleşmiştir.

Nostaljik bir çağrışım olarak homoseksüelite, modernleşen Türkiye'nin heteroseksüel algısını farklılaştırmış ve ilgi görmüştür. Bu nostalji, Osmanlı dönemi eğlence dünyasının saray ve şehir yaşamındaki temsilcileri olarak çengi, köçek ve tavşan dansçılar tarafindan yaratılmış olan geçmişin çağrışımıdır.

Toplumsal bellekteki bu figürler 19'ncu yüzyılda unutlmaya başlanmış ve modernleşme döneminde heteroseksüel toplumsal cinsiyet kalıplarına yenik düşmüşlerdir. Aktivist varlığı ile Zeki Müren, 1960 sonrası Türkiye'nin nostaljik bir çağrışımı olarak eğlence dünyasında ara-cinsiyetlerin yeniden temsiliyetini üstlenmiştir.

(Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren,
Şeyma Ersoy Çak)

 

Fikret Ay - AA.jpg
Fotoğraf: Fikret Ay/AA


Zeki Müren daha 65 yaşındayken 24 Eylül 1996 tarihinde TRT'nin kendisi için düzenlediği ödül töreninde kalp krizi geçirerek hayata gözlerini yumdu.

Tüm ışıltılı hayatına rağmen Müren, yaşadığı yalnızlık ve ıstırabı şu sözlerle açıklıyordu:

On yedi yaşımdan beri anne yemeğinden, aile sıcaklığından, akraba yakınlığından yoksun, yapayalnız bir insanım ben.

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Şeyma Ersoy "Çak'ın Postmodern Bileşimlerin Bir Aktörü ve Göstergesi Olarak Zeki Müren" çalışması ve Ayhan Erol'un "Bir Dönemin Popüler İkonu Olarak Zeki Müren" çalışması incelenebilir.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU