Tarımda en yoğun üretim dönemi olan yaz aylarının ardından, aynı dönemde döviz kurunda yaşanan tarihi yükselişin de etkisiyle, gıda fiyatlarında mevsimsel değişimin ötesinde bir artışının oluşabileceği endişesi giderek artıyor.
Döviz kurundaki artışların yani Türk Lirası'nın değer kaybedişinin tarımsal üretim maliyetlerine henüz büyük ölçüde yansımamış olmasına rağmen, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi (Tarım-ÜFE) 2020 Ağustos'ta on iki aylık ortalamalara göre yüzde 13,74, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 17,36 yükseldi.
Yine TÜİK verilerine göre, 2020 Ağustos ayında gıda fiyatlarında gerçekleşen artış, bir önceki yılın aynı ayına kıyasla yüzde 13,51 olarak gerçekleşti.
Üreticiler, döviz kurundaki artışlara bağlı olarak yükselen üretim maliyetlerine ve üretmeye devam edebilmeleri için yapılması gerekenlere dikkat çekerken; uzmanlar ise tarımsal üretimin gerek yapısal gerekse güncel olarak bir değişime ihtiyaç duyduğunu ifade ederek, önümüzdeki dönemde fiyatların daha önce görülmemiş düzeylerde artabileceği uyarısında bulunuyorlar.
"Üreticinin yükü ağırlaşmaktadır"
Şanlıurfa'da buğday üretimi yapan ve aynı zamanda Türkiye Ziraatçılar Derneği Şanlıurfa Temsilcisi olan Müslüm Ösün, döviz kurundaki artışın tüm sektörleri olduğu gibi tarım sektörünü de olumsuz etkilediğini belirterek, "Üreticiler için döviz artışı demek, mazot, gübre, ziraî ilaç, traktör ve ekipmanlar gibi girdi kalemlerinde fiyatların artması demektir. Örneğin, 2019 yılı fiyatlarıyla karşılaştırdığımızda, özellikle tarım alet ve makinalarında yüzde 100'e varan artışlar görülmektedir. Tohumluk ve gübre fiyatlarında yüzde 30-50 arası, ziraî ilaç ve bitki besleme ürünlerinde kimi kalemlerde yüzde 100'ü bile aşan fiyatlar döviz kuru artışları kaynaklıdır. Tarımsal sulamada kullanılan enerjide, keza pompaj sulama ile sulanan alanlarda elektrik fiyatları artmakta dolayısıyla sulama ücretleri çiftçinin canını yakmaktadır. Traktör yağı, yedek parça, lastik ve diğer ekipman yedek parçalarında da aşırı fiyatlarla üreticinin yükü ağırlaşmaktadır" şeklinde konuştu.
"TMO'nun son yıllarda yaptığı kara gün dostluğuna yakışmıyor"
Ösün, "Üretimde bir çiftçi olarak baktığımda; hasattan ekime sürekli kan kaybetmekte ve borç yükü altında ezilmekte ve artık üretimi sürdüremez hale geldiğimizi üzülerek ifade etmek isterim. 2019/2020 buğday ekim döneminde makarnalık buğday tohumunu 3,5 liradan, ekmeklik buğday tohumunu 2,5 liradan alıp ekmiştik. Üretim yılı elverişli iklim koşulları sonucu son yılların en iyi verimini aldığımız halde yüksek girdi maliyetlerine yenildik. TMO'nun son yıllarda yaptığı 'kara gün dostluğuna' yakışmayan hububat ve bakliyat fiyat baskılama uygulaması üreticinin ürününün değer fiyattan satılmasını engellemekte, oluşan piyasa fiyatlarını da aşağı çekmektedir" dedi.
Oluşan fiyatların üreticiyi zorladığını söyleyen Ösün, "Mayıs ayı itibarıyla; makarnalık buğday 2,1 liraya dayanmışken TMO'nun açıkladığı fiyat 1,8 lira. Üretici satınca şimdi yine tüccarda 2,1 lira. İthalat fiyatı 2,4 lira. Kırmızı mercimekte durum daha vahim, 3,5 lira/kg olarak açıklanan fiyat şimdi piyasada mercimek 5,8 lira. Üretici kaybı 2,3 lira. Pamukta 2020 yılı yok yılI! Maalesef yanlış politikalar daha doğrusu ithalata dayalı, dışa bağımlılığı adeta besleyen fiyat politikaları sonucu maalesef 1,5 milyon ton lif pamuk açığımız olacak ve milyarlarca dolar para ödeyeceğiz. Mısır ve Antep fıstığı aynı şekilde. Mısır üretiminde iyi bir artış sağlanıyor, ancak yine düşük fiyat; 1,325 lira. Girdi maliyeti 1,4 lira" ifadelerini kullandı.
"Üreticiyi üretebilir hale getirecek politikalar üretmekte geç kalmaktayız"
Türkiye Ziraatçılar Derneği Şanlıurfa Temsilcisi çiftçi Müslüm Ösün, şöyle devam etti:
Bugün itibariıyla döviz kuru artışları; buğday, pamuk ve mısır ithalat fiyatlarını artırırken, kendi üretim planlamamızı, pazarlama, üretici birliklerimizin güçlendirilmesi ve tarımsal üretim destekleme konularında istenilen yenilik, geliştirme ve üreticiyi üretebilir hale getirecek politikalar üretmekte geç kalmaktayız.
"Tarım ve gıda fiyatları tüketici aleyhine artışlar görülebilecektir"
Üretilen ürünlerin önümüzdeki dönemde tüketiciye ulaşacağı fiyatlar konusunu olumsuz etkileyen unsurları sıralarsalayan Ösün, "Artan girdi maliyetleri, küresel iklim değişikliği ve ısınmanın oluşturduğu doğal afetler sonucu oluşabilecek ürün kayıpları rekolteyi azaltma riskini getirecek dolayısıyla tarım ve gıda fiyatları tüketici aleyhine artışlar görülebilecektir" ifadelerini kullandı.
Kovid-19 salgını sonucu dünyada tarım ürünleri ticaretinde önemli tedbirlere başvurularak buğday ihracatı konusunda kısıtlamaya gidildiğini hatırlatan Ösün, "Bu nedenle kendimize yetecek ve hatta ihraç edebilecek tarım potansiyeline sahip olmamıza rağmen üretim kanallarını tıkıyor, hafif bir bahaneyle ithalat kartını kullanmaya devam ediyorsak, unutmayalım ki tarım tesadüflerle, olasılıklarla, masabaşı teşvik paketlerle ihya edilemez. Girdi maliyetlerini düşürerek, üreticinin değer fiyattan ürününü satabilmesini, tüketicinin daha ucuz fiyattan ulaşabileceği olanakları sunarak ve uygulayarak Tarımda çok rahat kazanabiliriz. Üreticinin kazanamadığı, tüketicinin alamadığı bir tarım sistemi kaybettirir. Unutulmamalıdır ki çiftçi sayımız azalıyor. Tarımın bu tehlikeli girdaptan kurtarılması ve çiftçinin sömürülmeden korunması ve üretimde kalması elzemdir" şeklinde konuştu.
"Türkiye genelinde yüzde 35 verim düşüklüğü yaşandı"
Tekirdağ Malkara Yağlı Tohumlar Kooperatifi Başkanı Cem Özkan ise, döviz kurundaki artışın doğal olarak ayçiçeği fiyatlarını da artırdığını ve bu artışın yavaş yavaş yağ fiyatlarındaki artışı da gündeme getirdiğini belirtti.
Bu yıl ayçiçeği üretiminde kuraklıktan dolayı verim düşüklüğünün doğal olarak yaşadığını söyleyen, "Üretici için kötü bir yıl oldu, verim düşüklüğü ülke genelinde tüm ürünlerde olduğu gibi ayçiçeğinde de gözle görülür bir şekilde hissedildi. Türkiye genelinde yüzde 35 verim düşüklüğü yaşandı. Bugün için ayçiçeğinin ithal maliyeti 430 dolar seviyelerinde" şeklinde konuştu.
"Desteklerin yıl sonuna kadar ödenmesi gerekir"
Devletin ayçiçeği üreticisine desteğini artırması gerektiğini söyleyen Özkan, "Ayçiçeği üreticisine acil eylem planı olarak acilen devlet desteği olan 40 kuruş olan desteği bu pandemi ve kuraklığa bağlanan en kötü yılda acilen 80 kuruşa çıkarılması gerekir. Diğer konu, verilen destekler 1 yıl sonra ödeniyor, acilen yıl sonuna kadar ödenmesi gerekir" dedi.
"Ayrıca üreticiden devlet desteği adı altında verilen miktarlarda yüzde 4 civarında vergi kesiliyor devlet desteğinden vergi kesilemez ve kesilmemesi de gerekir" diyen Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Çiftçinin ana girdileri mazot, gübre, tohum ve ilaç olup bahsettiğimiz tüm kalemlere ait hammaddeler yurtdışı kaynaklı olduğundan dövizle doğru orantıda ilerliyor. Döviz düşse de artan rakamlar düşmüyor, çiftçi kısacası çalışırken batıyor. Bizlerden hükümetimiz kaşık ile verip kepçeyle alıyor, olan üreticilerimizin emeğine ve çalıştığı toprakları yabancı şirketlere satmaya mecbur kalıyor. Çiftçi çalışırken batıyor diyorum çünkü yaklaşık 500 bin dölüm arazi yabancı şirketlerin eline geçti son 7-8 yıl içinde, üreticilerimiz feryadı boşuna değil yani.
"Tütün üreticilerin başına gelenler, bütün ürünlerdeki ürütücülerin başına geliyor"
Endüstriyel tarımın ortaya çıkardığı sorunlara değinen Çiftçi-Sen Genel Başkanı Ali Bülent Erdem ise, "Endüstriyel tarım yoğun girdi, teknoloji ve yüksek enerji gerektiren, pahalı bir üretim tarzıdır. Çiftçilerin kendi tercihleriyle değil, bizzat özendirilerek, teşvik edilerek, yönlendirilerek geçmek durumunda kaldıkları bir üretim biçimidir" dedi.
Erdem, 1980'li yıllardan itibaren uygulamaya konan politikalara değinerek tarımın bu politikalardan nasıl etkilendiğini şöyle anlattı:
Neoliberal politikaların uygulanmaya başladığı 1980'li yıllara kadar çiftçilere girdi destekleri veriliyor, ürünlerini değerlerine yakın bir fiyatta satabilmeleri için destekleme alımları veya benzer uygulamalar yapılıyordu. İthal ikameci politikaların uygulandığı bu dönemde birçok ürün yüksek gümrük duvarlarıyla korunuyordu.
1980'lerden sonra devlet tarımdan çekilmeye başladı.Türkiye tarımı şirketleştirilmeye başladı. Başlangıçta çiftçiler fark edemediler bu değişimi. Seçim dönemlerinde daha yüksek fiyatlara ürünlerini satarken, diğer zamanlarda daha düşük fiyatlara ürünlerini vermek zorunda kaldıkları gibi geçici bir durum olarak değerlendirdiler.
Örneğin, TEKEL'in Özelleştirme kapsamına alındığında çoğunluğu bu durumu anlamak istemedi ve geçici bir durum olarak değerlendirdiler. Sonuç olarak, 2000 yılında 578 bin olan üretici sayısı, artık 50-60 bin arasında değişiyor. Tütün üreticilerin başına gelenler, bütün ürünlerdeki ürütücülerin başına geliyor.
"Çoğu dövize bağlı olan girdilerin fiyatları artıyor; yine zor durumda kalan küçük çiftçiler oluyor"
Çiftçilerin, üretebilmek için kullanmak zorunda oldukları kimyasal gübreler, zehirler, mazot, su, elektrik gibi ihtiyaçlarını giderek daha yüksek fiyatta almak zorunda kaldıklarını belirten Erdem, "Çoğu dövize bağlı olan girdilerin her döviz artışında fiyatları da artıyor. Yine zor durumda kalan küçük çiftçiler oluyor. Şirketlerin girdileri daha ucuz olarak toptan yurt dışından alma ve depolama imkanları söz konusu. Girdilerin fiyatlarının artması oranında ürün fiyatları artmıyor" şeklinde konuştu.
"Dünya Ticaret Örgütü'nün kurulmasıyla beraber tarımsal ürünlerinin fiyatlarının serbest piyasada belirleniyor olması, tarımın tohumdan başlayarak bütün girdilerini sağlayan, üretimden pazarlamaya kadar zincirini kurmuş olan küresel gıda ve tarım şirketlerinin ürün fiyatlarını belirlemesini anlamına geliyor" açıklamasında bulunan Erdem, sözlerine şunları ekledi:
Tekeller ürün fiyatlarını küçük çiftçilerinin sözleşmelerle kendilerine bağlayacak bir araç olarak kullanma imkanına sahip oluyor. Her hasat döneminde ürün ithal ederek ürün fiyatlarını baskı altında tutan iktidar bir çok üründe uluslararası piyasadan belirlediği fiyatın altında fiyat belirlemektedir. Örneğin, bu yıl TMO makarnalık buğday için 1800 TL fiyat açıkladı, 2450 TL'ye ithal buğday aldı.
"Dünyanın bütün küçük çiftçileri, Köylü Hakları'nın uygulanması ve Gıda Egemenliği için mücadele ediyor"
Erdem, Çiftçi Sen'in üyesi olduğu La Via Campesina'nın, 10 Eylül günü tarımsal ürünlerin serbest piyasaya bırakılmasını protesto eden küresel eylem günü olarak değerlendirdiğini vurguladı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
La Via Campesina hakkında Erdem, "10 Eylül 2003 tarihinde ve Meksika Cancun'daki DTÖ Bakanlar toplantısının sürerken, Güney Koreli küçük ölçekli pirinç üreticisi ve köylü aktivisti Lee Kyung Hae, dünya ticaretinin dayattığı neoliberal politikaları protesto etmek için göğsünden bıçaklayarak kendini feda etti. Lee, ülkenin gıda ithal etmeye karar vermesi ardından çiftliklerini ve geçim kaynaklarını kaybeden binlerce çiftçiden biriydi. Bu politika DTÖ'nün onayıyla gerçekleştirilmişti" dedi.
Erdem, sözlerini şöyle sonlandırdı:
Bugün dünyanın bütün küçük çiftçileri IMF, Dünya Bankası, DTÖ ve serbest ticaret antlaşmalarına kendilerini yok ettiği için karşı çıkıyor ve Birleşmiş Milletlerde kabul edilmiş olan Köylü Hakları'nın uygulanması ve Gıda Egemenliği için mücadele ediyor.
"Maliyetler yüzde 100 oranında artabilir"
Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve aynı zamanda çiftçilik yapan bir ziraat mühendisi de olan Orhan Sarıbal, özellikle yaz aylarının sonunda döviz kurlarında meydana gelen artışın henüz tarım ürünlerinin fiyatlarına yansımadığını belirterek, önümüzdeki dönemde dövizdeki artışın hem üreticileri hem de tüketicileri zor durumda bırakacağı konusunda uyardı.
Sonbaharda tarımsal üretim maliyetlerinde yüzde 30 ile yüzde 100 arasında bir artışın meydana gelebileceğini belirten Sarıbal, "2020'nin sonbaharında ve 2021 yılında ciddi anlamda bir üretim maliyeti eklenecek bunu buradan net söylemek lazım. Sonbaharda tohum, tarım ilaçları ve gübrelerde fiyat artışı olacaktır. Şu anda gübrelerde yüzde 25 ile yüzde 40 arasında bir fiyat artışı oluşmuş durumda" dedi.
Çiftçilerin yaz aylarında üretimde kullanmak üzere satıl aldıkları fakat parasını henüz ödeyemedikleri, hesaba yazdırdıkları girdiler dolayısıyla da çiftçilerin maliyetlerinin artabileceği konusuna değinen Sarıbal, "Bunun dışında 2020 Ocak-Temmuz ayların; özellikle mayıstan itibaren hasat edilen soğan, patates, biber, domates, buğday, arpa ve pamuk dahil üretim maliyetlerinde önümüzdeki bir ya da iki ayda önemli bir artış olmayacaktır. Geç Turfanda dediğimiz sonbahar için kısmen olabilir. Kış ürünleri ile bir maliyet artışı olabilir yani bir ay sonra bir buçuk ay sonra diğer yem bitkileri ekilecek. Bitkisel üretimdeki durum bu" ifadelerini kullandı.
"Ciddi anlamda süt krizi yaşanmaktadır"
Hayvansal gıdaların üretimindeki duruma da değinen Sarıbal, "Ortalama bir ifadeyle söyleyecek olursak, 90 liralık yem çuvalları şu anda 105 lira oldu, hatta 115 liraya kadar yem fiyatları arttı. Süt maliyetlerinde bizim genel olarak hesapladığımız bir şey var; 1 litre sütle bir buçuk kilogram yem almalıyız. Ne yazık ki bugün süt fiyatlarıyla bu durum sağlanamamaktadır. 2 lira üzerinden hesaplama yaptığınızda 1 litre sütle ne yazık ki 1 kilogram yem alabiliyorsunuz. Yani bu açıdan ciddi anlamda süt krizi yaşanmaktadır" şeklinde konuştu.
Kurban Bayramı dolayısıyla üreticinden alımlarda et fiyatlarının artığını; fakat sonrasında et fiyatlarının üreticiyi zorlayacak düzeyde düştüğünü ifade eden Sarıbal, vatandaşların yoksullaştığı için et alamadıklarını ve bundan dolayı üreticiden alımlarda et fiyatlarının düştüğünü belirtti.
"Çiftçi şu anda kesim yapamıyor"
Üreticilerin, talep düşüklüğü ve fiyatların maliyetleri karşılayamaması sebebiyle kesim yapamadığını belirten Sarıbal, kesim zamanı gelen hayvanların kesilememesi durumunun üreticilerin maliyetlerini artırdığını ifade ederek, "Çiftçi şu anda kesim yapamıyor; ama beslemeye devam ettiği hayvanlardan yeterli canlı ağırlık artışının sağlayamadığı için daha pahalıya üretip daha ucuza satmak zorunda kalıyor. Örneğin 350 kilo karkas et verecek olan bir günde 1 kilogram civarında canlı ağırlık artışı yaparken, bugün aynı yemi verdiğinizde en fazla 300 gram 350 gram artış yapar. Bu doğrudan fazla yem verip az gelir demektir. Maliyetin artması demektir" şeklinde konuştu.
"AKP iktidarı un ve şeker fiyatlarını manipüle ederek popülizm yapıyor"
AK Parti iktidarının tarım politikalarını eleştiren Sarıbal, un ve şekerde bir manipülasyon olduğunu ve oluşturulan fiyatlar yoluyla popülizm yapıldığını ifade ederek, "Burada AKP iktidarı iki temel alanda oynuyor; un ve şeker. Paçal yapılması için ithal buğday getiriyor ve onun bir şekilde Dahilde İşleme Rejimi diye işlem yaptığını söylüyor. İkincisi de paçal yaptırıyor yani en ucuz buğdayla en pahalı buğdayı karıştırıyor. 'Paçal' diyoruz biz buna. Buradan doğru tamamen ekmek fiyatları üzerinden bir manipülasyon yapıyor. Fırıncılar rahatsız ama onlar her türlü olanağı sağlıyor. Unda bir indirim yaptırarak daha doğrusu buğdayı ucuz fabrikalara vererek bir süreç yönetiyor" dedi.
"Dolayısıyla ekmekte de halkın çok temel kullanım maddesi olduğu için fiyatları uygun tutuyor" diyen Sarıbal, şeker meselesi hakkında ise şunları söyledi:
Türkşeker fabrikalarındaki şekeri uygun vererek özel fabrikaların fiyatını kırarak fiyatları kontrol altında tutuyor. Ayrıca yurt dışından da şeker ithal ediyor. Bir taraftan çıkarınıza gelen işler konusunda insanların gelirini arttırmayıp sosyal devlet projesine ya da sosyal devlet anlayışını uygulamayarak insanlığın yoksulluğa terk edeceksiniz, öbür taraftan da yoksulların ürününe daha ucuz ulaşması için fiyatları manipüle edeceksiniz. AKP iktidarı un ve şeker fiyatlarını manipüle ederek popülizm yapıyor. Yani sonunda bunun da bedelini çiftçiye ödetiyor.
Sarıbal, "Tabi şu önemli, yani 'ucuz ekmeğe halkın ulaşmasına karşı mısınız' diye sorulabilir. Hayır, biz burada çiftçi üzerinden düşünüyoruz. Çiftçinin bu konuda ithalatla ve bu tür bir manipülasyonla terbiye edildiğini görüyoruz" dedi.
"Çiftçi üretimden uzaklaşıyor"
Döviz kurlarındaki artışın etkisiyle sonbahar ve kış aylarında tarımsal üretim maliyetlerinin yüzde 50'ye varan oranlarda artacağını ifade eden Sarıbal, "Önümüzdeki sezon ciddi maliyet artışı olacağını şimdiden çok net bir şekilde söyleyebilirim" diyerek, üreticilerin maliyet artışı karşısında gelecek dönem üretimlerini azaltacaklarını ve bunun da ciddi bir üretim kaybına yol açacağını ifade etti.
Çiftçilerin, hali hazırda ödeyemedikleri borçlarına üretim maliyetlerindeki yeni artışlar da eklendiğinde çiftçilerin üretim yapmaktan kaçınmak zorunda kalacaklarını belirten Sarıbal, 2020'nin ikinci çeyreğinde üretimden çekilen çiftçilere daha fazlasının ekleneceğini vurguladı.
"Bütün kış ürünlerinde maliyet artacak ve tüketici bu ürünleri pazardan ucuza alamayacak"
Çiftçinin karşı karşıya olduğu sorunların önümüzdeki dönemde tüketicilere olası yansımasını da değerlendiren Sarıbal, "Çiftçiye destek olmayı beceremediler ve bu döviz artışı da bunun üzerine tuz biber oldu. Burada iki şey var. Birincisi, çiftçi daha pahalıya üretecek. İkincisi, tüketici daha önce ucuza alınan ürünleri bile ucuz tüketemeyecek. Örneğin domatesi çok ucuz aldılar ama tüketici ne ucuz domates tüketilebilecek ne de ucuz salça alabilecek. Çok net bir şekilde söylemek lazım, bütün kış ürünlerinde maliyet artacak ve tüketici bu ürünleri pazardan ucuza alamayacak" dedi.
© The Independentturkish