Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Büyük Lübnan Devleti'nin ilanının 100'üncü yıl dönümü kutlamalarına katılmak üzere üç haftadan kısa bir süre içinde Beyrut’a gerçekleştirdiği ikinci ziyaret öncesinde Fransa’nın bir dizi uyarıda bulunması dikkatlerden kaçmadı. Fransa’nın Beyrut Büyükelçiliği’nden diplomatik kaynaklar, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'ın ‘hızlı bir şekilde yeni bir hükümetin kurulmaması ve reformların derhal hayata geçirilmemesi halinde Lübnan'ın yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu’ belirttiği açıklamasının, Fransa'nın başını çektiği uluslararası toplumun Lübnanlı yetkililerden duyduğu rahatsızlığı ve hissettiği umutsuzluğu yansıttığı görüşündeler. Söz konusu açıklamanın Lübnanlı siyasi güçler için ‘tehlike çanlarının çalması’ ve Fransa’nın Lübnan inisiyatifinden çekileceğine dair ‘bir uyarı’ olduğunu vurgulayan kaynaklar, Lübnan'ı kaçınılmaz sona terk etmenin onu haydut bir devlete dönüştüreceğini ve bu durumun da ülkeyi bir iç savaşa sürükleyeceğini belirttiler.
Fransızların Lübnan kriziyle ilgili düşüncelerinin, Paris'in Lübnan'ın siyasi ve ekonomik istikrar açısından eski haline dönmesini ve ‘Lübnan’daki tüm tarafların, Fransız girişimine yönelik olumlu bir tutum sergilemelerini’ istediğine işaret ettiğini kaydeden kaynaklar, bunun, Fransa’nın yeni hükümetin kurulması için yeni bir isim atamada hızlı davranılmamasından duyduğu memnuniyetsizliği azaltmak ve Macron’un ziyaretini daha yararlı hale getirmek için gerekli olduğunu ifade ettiler.
Macron'un Lübnan’ın iç işlerine müdahale etmek için Lübnan’a geldiği yönündeki söylemleri reddeden Fransız kaynaklar, ziyaretin Macron’un genel görüşlerini sunması bağlamında gerçekleştiğini ve amacının ‘Lübnan resmi kurumları arasında çeşitli gereksinimleri karşılayacak şekilde bir düzenleme yapmak’ olduğunu belirttiler. Bu yüzden Macron’un Lübnanlı tüm taraflara, mevcut reformları uygulamaya koymak için bir geçiş hükümeti kurmaya çağırdığını belirten kaynaklar, böylece ülkeye yeniden para akışı sağlanırken yeniden yapılanmaya yönelik yardımlarında başlayacağını, bunun da ülkenin ekonomik toparlanmasını hızlandıracağını kaydettiler.
Fransa yönetiminden Lübnanlı yetkililere bir mesaj verildiğine dikkat çeken kaynaklar, söz konusu mesajın Avrupa'nın ve uluslararası toplumun desteklediği Fransız girişiminin olumlu bir şekilde karşılanmaması durumunda, bundan sonra hiçbir uluslararası yetkilinin Lübnan'ı ziyaret etmeyeceğini, çünkü bu konuda uluslararası bir anlaşma olduğunu aktardılar. Kaynaklar, sonuç olarak böyle bir durumda Lübnan’ın ciddi bir tecride tanık olacağının da altını çizdiler.
Fransa-ABD işbirliği
Lübnan'ın eski Washington Büyükelçisi Riyad Tabbara konuya dair yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:
"Le Drian'ın sözleri, Lübnanlı yetkililer üzerinde iki yılı aşkın bir süre önce başlayan baskıyı artırmayı amaçlıyor. Çünkü Fransızlar ve Amerikalılar Lübnan'ın çökmesini istemiyorlar. Her birinin bunun için kendilerine göre nedenleri var. Fransızlar, ülkenin çökmesi durumunda yerinden edilmiş bir buçuk milyon Suriyelinin Avrupa'ya sızmasını, Amerikalılar ise DEAŞ’ın kalıntılarının Lübnan'ın kuzeyinde yeniden hayat bulmalarını istemiyor. Ayrıca İsrail ile Lübnan’ın güney cephesi arasındaki sakinliği korumayı istiyorlar."
Fransızlar ve Amerikalıların bir birlerinin rollerini tamamladıklarını belirten Tabbara sözlerini şöyle sürdürdü:
"Fransızların hazırladığı krizden çıkış haritası, ülkenin çökmesini engellemeyi amaçlıyor. Amerikalılarla birlikte amacı Lübnan'daki siyasi yolsuzluk duvarını aşmak olan hedefe ulaşılıncaya kadar bu baskıları uygulamaya devam edecekler. Macron bir sonraki ziyaretinde bunu tamamlayacaktır. Fransızların, Lübnanlı yetkililerin Avrupa'daki banka hesaplarını dondurmak gibi mali yaptırımlar uygulayacağını sanmıyorum. Rol dağılımına bakıldığında bu konuyla Amerikalılar ilgileniyor. Macron, bu yüzden Beyrut Limanı’ndaki patlamanın ardından, 4 Ağustos'ta yapılan uluslararası toplantıya ABD Başkanı Donald Trump'ın da katılmasını istiyordu."
Hayal kırıklığı
Lübnan'daki birçok kişinin, Fransız girişimine iyimser bakmasına karşın Lübnanlı siyasi çevreler, Fransa’nın hazırladığı yol haritasının, tüm devlet kurumlarını altüst ettiği için Lübnan'ın çöküşünde temel bir rol oynadığını düşündükleri Hizbullah’ın silahlarını tamamen görmezden geldiğini düşünüyorlar. Bu da Lübnanlı çevrelerin genelinde söz konusu yol haritasına karşı bir hayal kırıklığına ve Fransa’nın girişiminin, Hizbullah’ın dış desteği ele geçirmesini engelleyecek herhangi bir garanti vermemesine dair endişeye neden oluyor.
Ayrıca Macron'un ortaya koyduğu yol haritasının başarısız olması durumunda yeni bir hayal kırıklığı yaşamaktan da çekinen Lübnanlı çevreler, söz konusu yol haritasının uygulanamayacak boyutta büyük vaatler verilmesi ya da Fransa'nın Lübnan yararına gerçekleştirdiği Sedir (CEDRE) Konferansı’nda verdiği sözleri yerine getirmek yerine başta özellikle Körfez ülkeleri olmak üzere dış finansmana dayanan küçük projelerle sunmasından duyulan endişelerin ortasında Paris’in geçici bir hevesle bu işe girişmesinden de korkuyorlar.
Mayınlarla dolu ziyaret
Diğer yandan Lübnan asıllı Fransız gazeteci Samy Kleyb, Macron’un Beyrut ziyaretinin mayınlarla dolu olduğunu söyledi. Lübnan halkının artık onlarca yıldır ülkede hüküm süren siyasi yapı tarafından adeta hapsedildiklerinin farkına vardığına’ dikkati çeken Kleyb, “Adam kayırma ve yolsuzluk sistemi ülkeyi altüst etti. Bu yüzden bu yaklaşımı değiştirmek ve halkın taleplerine cevap veren derin ve ciddi reformlara başlamak gerekiyor” değerlendimesinde bulundu.
Kleyb sözlerine şöyle devam etti:
"Fransa Cumhurbaşkanı, Lübnan’ın karmaşık çelişkilerinden kaynaklanan çeşitli engellerle karşılaşacak. Çünkü Macron, Hizbullah ve destekçilerinin Lübnan ile İran arasındaki bir kopuşun, Tahran'ı ve Hizbullah’ı kuşatma girişimi olduğunu düşündüğü bir zamanda ülkenin başta İran olmak üzere bölgesel güçlerin büyük gerilimlerden uzaklaştırılması ve bunların dışında tutulması gerektiğini söylüyor. Bununla birlikte Macron, Akdeniz ülkelerinin, enerji konusunda bir ittifak oluşturmaları gerektiğine inanıyor. Rusya, öteden beri gelen bir saplantıyla Akdeniz’de sıcak sulara inme noktaları ararken, Türkiye gerilimi körüklemekle itham ediliyor. Bu da Macron'un Lübnan içindeki ve üzerindeki misyonunun, iki ülkenin Lübnan'da müttefikleri olduğunu göz ardı ederek İran'ın yanı sıra Rusya ve Türkiye’nin de nüfuzuna karşı çıkmak olduğu anlamına geliyor. Bölgedeki nüfuzunu güçlendiren Ankara ve Moskova'nın askeri sürtüşmelere veya güvenlik eylemlerine yol açsa bile Fransa’nın bu tür projelerini hayata geçirmesine izin vermeyeceklerini söylememe gerek bile yok."
Fransa Cumhurbaşkanı’nın birkaç kez ‘İsrail ile uzlaşı hatları çizme önerisinde’ bulunduğunu da belirten Kleyb, Lübnan’ın bu öneriyi asla kabul edemeyeceğinin de altını çizdi.
ABD-Fransa çekişmesi
Diğer yandan ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Dorothy Shea’nın “Fransız önerisi, yalnızca Fransızları ilgilendirir” şeklindeki sözleri Amerikalılar ile Fransızlar arasında Lübnan krizine yönelik yaklaşımlarında çelişkiler olduğunu ortaya koydu. ABD, çöken Lübnan ekonomisinin yeniden sağlam bir zemine oturmasına yardımcı olması için uzun zamandır hayata geçirilmesi beklenen ekonomik reformları uygulama arzusu ve imkânına sahip yeni bir hükümetin acilen kurulması gerektiğini düşünüyor.
Elde edilen veriler, Fransa'nın, girişimini başlattığı ana noktanın hükümetin kurulması veya çok fazla baskı uyguladıktan sonra Lübnan Cumhurbaşkanı’nın hükümetin kurulması için bir isim atanmasıyla, ABD’nin ise daha çok halkın baskısıyla ve yeni bir hükümetin kurulup kurulmadığıyla ilgilendiğini gösteriyor. Bu bağlamda, ABD Dışişleri Bakanı'nın Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcısı David Schenker'in Fransa Cumhurbaşkanı'nın Lübnan’dan ayrılmasından hemen sonra ülkeye yaptığı ziyaret ve Lübnanlı siyasi güçler ve devlet yetkilileri yerine sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle görüşme ısrarı daha iyi anlaşılabilir.
Hizbullah ve müttefikleri
Elde edilen bilgilere göre ABD sadece Hizbullah’a karşı değil, onunla mücadele etmeyen veya onunla müttefiklik konusunda ısrar edenlere karşı da önlemler alacak. Bu nedenle Washington, Lübnan'ın durumunun sorumluluğunu yalnızca Hizbullah’a değil, söz konusu kategoriye giren tüm siyasi güçlere de yüklemeye çalışıyor. Bu da Fransızların Hizbullah'la bir anlaşma yapılması gerekse dahi ülkede sakinliğin sağlanması arzusuna ve krizden çıkış yolları arayışına dair ABD’nin yaklaşımını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bununla birlikte Amerikalıların tutumlarından geri adım atması pek olası görünmüyor. Öyle ki Washington, Paris'in önünü açsa da son sözü söyleme hakkını kendisine saklayıp kendi vatandaşlarını öldüren veya işkence eden devlet yetkililerine ve bu yetkililerle olan ilişkilerini geliştiren işadamlarına yaptırımlar uygulamasını sağlayan Magnitsky Yasası çerçevesinde yeni cezalar hayata geçirmeye hazırlanıyor.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Şarku'l Avsat