Libya’da 2014’ten beri Birleşmiş Milletler (BM) tarafından meşru yönetim olarak tanınan ve Türkiye’nin de desteklediği Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Tobruk merkezli bir yönetim kuran ve Libya Ulusal Ordusu (LUO) adlı bir silahlı yapılanma kuran General Halife Hafter arasında ülkenin hakimiyetini ele geçirmek için bir iç çatışma sürüyor.
Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Fransa ve Rusya’nın doğrudan ve dolaylı desteğini alan Hafter’in başında olduğu LUO bu yılın başına kadar UMH karşısında üstünlüğü ele geçirmiş neredeyse ablukaya aldığı Trablus’un dış mahallelerine kadar ulaşmıştı.
Ancak UMH güçleri son birkaç ay içerisinde Hafter güçlerini pek çok noktadan püskürterek, kritik birçok noktayı geri aldı.
Peki çok değil neredeyse aylar öncesinde Trablus düşme aşamasına gelmişken savaşın seyrinin değişmesinde Türkiye’nin UMH’ye desteğinin etkili olduğu tartışılmaz bir gerçek.
Savaşta dengenin değişmesinde Türkiye’nin hangi askeri ve siyasi hamleleri etkili oldu?
Uzmanlar bu sorunun cevabını verdi.
“Hafter, paralı askerler sayesinde avantajlı durumdaydı”
Alman Dış Politika ve Güvenlik Enstitüsü’nde misafir araştırmacı olarak çalışan Libya Uzmanı Nebahat Tanrıverdi Yaşar, öncelikle Hafter’in savaştaki üstünlüğünü nasıl ele geçirdiğini anlatarak söze başladı:
2014’ten itibaren ülkede ilerleme kaydeden Hafter liderliğindeki LUO, BAE’nin sağladığı drone filosu, Kadim Hava üssü başta olmak üzere çok sayıda üstten operasyonlar yapan savaş uçakları ile verdiği hava desteği, Rusya’nın sağladığı hava savunma sistemleri ve diğer müttefikleri Fransa ve Mısır'ın da sağladığı askeri ikmal sayesinde hava üstünlüğünü elinde tutmaktaydı.
Nisan 2019'dan bu yana karada ise, müttefikleri BAE ve Rusya tarafından sağlanan silahlar ile Sudan, Çad ve Rus paralı askerleri sayesinde oldukça avantajlı konumdaydı.
Dönüm noktası Kasım 2019’da Türkiye-Libya anlaşması
Yaşar, Kasım 2019’da Türkiye-Libya arasında imzalanan güvenlik mutabakat muhtırası sonrası Türkiye’nin UMH’ye sağladığı askeri yardımın UMH’nin askeri kapasitesini arttırdığını ve özellikle hava üstünlüğünü ele geçirmesini sağladığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
Özellikle Ocak 2020 sonrasında Trablus’a verilen radar, hava savunma sistemleri, frekans/sinyal karıştırıcı cihazlar ve gece görüş cihazları LUO’nun ve BAE’nin hava kuvvetlerini köreltmiş ve özellikle BAE'nin savaş uçakları ile hava operasyonları gerçekleştirmesi zorlaşmıştır.
Bu nedenle de Ocak sonrası LUO'nun Trablus saldırıları, Grad roketleri ve diğer karadan atış unsurları ile bombardıman şeklinde gerçekleşmek zorunda kalmıştı.
Hava üstünlüğünün UMH'ye geçmesinin yanı sıra Ocak sonrası Türkiye-Libya işbirliğinin sahaya yansıyan bir diğer etkisi ise UMH güçleri arasında koordinasyonun artması, savunmadan saldırıya geçerken ihtiyaç duyulacak askeri stratejilerin geliştirilmesi gibi kapasite arttırımı olmuştur.
UMH güçlerinin elde ettiği bu iki askeri kapasite ise önce Batı Trablus, ardından Vatiyye askeri üssü ve çevresi ve son olarak da Terhune ile Beni Velid'in UMH kontrolüne geçmesi ve böylece 4 Nisan 2019 yılında Hafter tarafından başlatılan Trablus saldırısını da sona erdirmiştir.
Türkiye’nin ilk hedefi Trablus’un düşmemesiydi
BlueMelange Danışmanlık bünyesinde bağımsız araştırmacı olarak çalışan ve TurkishDefenceNews Savunma Analisti Levent Özgül ise Türkiye’nin UMH ile yaptığı savunma işbirliği anlaşmasının ardından bir ana strateji belirlediğini belirterek bu stratejinin hedeflerini şöyle sıraladı:
Öncelikle Trablus’un düşmemesi, LUO tarafından kuşatılan ve düşmekte olan Trablus’da Mitiga üssünün merkez olması, Misrata’nın elde tutulması, önce Tunus ile koridor açılarak aradaki bölgenin LUO’dan temizlenmesi, ardından Trablus ve Misrata’yı vuracak tüm LUO hava üslerinin kurtarılması, LUO topçusunun ise 35-40km azami etkili menzilden geriye itilmesi hedeflendi.
Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin hava güçlerini kullanması engellendi
Özgül, bu amaçlara ulaşmak için planlanan sonraki aşamaları şöyle sıraladı:
Tüm bunlardan önce hava savunmasının tesisi [A2/AD (HSS)] önceliklendi.
Paralelinde İtalya ile örtüşen Libya stratejisi, BM bazında tanınma avantajı ve ABD üzerinde de Rusya’yı geri itecek, envanterinde önemli hava silahları barındıran Mısır’ı kıpırdayamayacak hale sokacak propaganda uygulandı.
BAE’ler de Dış İşleri Bakanlığı tarafından baskılanarak Mirage 2009 MkII uçaklarını kullanmaması için uyarıldı.
Ötesinde kuvvetli bir “show of force” görev gücü (E7T, C-130E, KC-135R, 10’dan fazla F-16) Mısır deniz üstü hava sahası köşesine kadar uçarak “iyi düşün” dendi.
Tamamında da çok başarılı olundu. Irini operasyonunda bile Türkiye BM ve İtalya kozu ile hiçbir önemli engelle karşılaşmadan UMH’ne savunma sistemleri getirmeye devam etti.
İlk aşamada hava üstünlüğü ele geçirildi
Özgül bundan sonra Hafter’in başında olduğu Libya Ulusal Ordusu’nu (LUO) Sirte’ye kadar püskürten taktik savunma adımlarını ise şöyle anlattı:
1) Mitiga Hava Üssü ve Misrata’ya yerleştirilen eski modelin en üst seviyesi IHAWK XXI Orta İrtifa HSS ile 40km menzil 20km irtifada hava savunma sağlandı.
2) Trablus açıklarında üç adede kadar modernize Perry sınıfı fırkateyn ile Mk41 VLS konuşlu ESSM Block I ve Mk13 lançerinden fırlatılan RIM-66E-05 Block 6A Standart-1MR füzeleri ile 50 km menzil ve 20 km. irtifaya alan hava savunması kurulması oldu.
Bu sayede Trablus, Mitiga-Misrata, Misrata’dan Sirte’ye uzanan sahil koridoru ve özellikle Trablus-Tunus arası tüm sahil ve sahil gerisi LUO SİHA ve uçaklarına karartıldı.
Medyada Standart ve HAWK atışları, bulunan füze parçaları, üst üste vurulan WLII dronları ile hava üstünlüğü Türk seferi askeri gücü ve komutasındaki UMH güçlerine geçti.
UMH güçlerini korumak için dağıtılan Stinger da VSHORAD koruması üstlendi.
SİHA’lar ve kamikaze droneler ile baskı kuruldu
Özgül, cephede ikinci taktiğin yoğun olarak elektronik karıştırma, koruma, Koral, Araç üstü RF Jammer ve SIGINT/ELINT kampanyası ile LUO güçlerine, özellikle Pantsir atışlarına karşı önemli baskılama yapılması olduğunu belirterek sözlerini sözlerini şöyle sürdürdü:
Burada E7T’lerin de havadan verdiği destek önemliydi.
HSS kurulumu/A2/AD sağlanması ve yoğun ECM/EH kullanımı sayesinde havada en önemli vurucu güç olan Bayraktar TB2S filoları sürü veya vurucu olarak yoğun şekilde LUO hedeflerini bombalayabildiler.
Burada ECM/EH korumasında intihar dronları (Kargu gibi) da önemli yer tuttu. IAI Harpy kullanıldığına dair varsayımlar da bulunmakta ve hiç de mantıksız gözükmemekte.
40’a yakın Bayraktar SİHA ve çok sayıda zırhlı araç verildi
Türkiye’nin UMH’ye ciddi silah desteği verdiği biliniyor. Bunlar arasında en dikkat çekenler de SİHA’lar ve zırhlı araçlar.
Özgül, bunlarla ilgili de bilgi verdi.
Jandarma ve Emniyet’in kullanımına ayrılan 36 ila 40 Bayraktar SİHA’sı (TB2S uçağı 7 sistem olarak 2019 Mayıs ayından itibaren yine acil olarak UMH’nin kullanımına verdiğini kaydeden Özgül, bunun ötesinde 2020 yılında da yeni siparişlerin olabileceğinin düşünüldüğünü belirtti. Özgül bunlardan bazılarının çatışmalar sırasında düşürüldüğünü de kaydetti.
Özgül, ayrıca Türkiye’nin yoğun bir şekilde Libya’ya BMC Kirpi-I/II ve Vuran MRAP aracı da transfer ettiğini, medyada ACV15 ve yeni M60TM Fırat Sabre tanklarının görüntülerinin de yansıdığını kaydederek, yine çatışmalarda bu gönderilen araçlardan bazılarının vurulduğunu iddia etti.
11 bin SMO savaşçısı getirildi iddiası
Libya’daki savaşa Türkiye tarafından eski ado Özgür Suriye Ordusu (ÖSO olan Suriye Milli Ordusu (SMO) savaşçılarının da getirildiği biliniyor.
Özgül, Suriye’den getirilen SMO savaşçısı sayısının Suriye Gözlem Evi’ne göre 11 bine ulaştığını belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
Tecrübeli SMO üyesi paralı militanlar da savaşa katılmış ve en az 350 kadarı bugüne kadar LUO tarafından öldürülmüştür. Yoğun göğüs göğüse çatışmaların göreceli az olması ve son dönemde LUO’nun sürekli geri çekilerek alan boşaltması (Tarhuna dahil) sebeplerinin SMO’dan çok TSK’nın, MİT’in ve Dışişleri Bakanlığının saha tutması olduğunu mülahaza etmekteyiz.
Türk görevliler, Libya Ordusu’nu yeniden düzenledi
Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu’na Libya’da durumun tersine dönmesinde iki neden var.
Birincisi Türkiye ile Libya arasında yapılan askeri eğitim ve işbirliği anlaşması. Bu anlaşma ile Türkiye, meşru hükümete silah ve malzeme yardımı yaptı. Bunların dışında personel göndererek başında da bir korgeneral görevlendirdi. Bu kişinin yapmış olduğu organizasyon ile yerel halkın bir kısmı eğitilerek düzenli orduya alındı ve düzenli ordunun hem teşkilatı hem eğitim sistemi geliştirildi. Eski malzemeler daha iyi hale getirilerek, silahlı kuvvetlerin gücü arttırıldı. Buna karşılık Hafter’in gücü sabit kaldığı gibi gelen paralı askerler de duruma hakim olamayınca silahlı kuvvetler bazında denge Trablus lehine bozuldu.
ABD’nin müdahil olması da etkiledi
Kuloğlu’na göre ikinci neden ise konuya ABD’nin dahil olması.
Türkiye en azından Libya özelinde ABD ile müttefik duruma geldi. Rusya’nın Libya konusunda gösterdiği hassasiyet ve gönderdiği paralı askerler fayda getirmedi. Fransa, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın da Hafter’e desteği yeterli düzeyde olmadı.
© The Independentturkish