Bilinen bir hikaye vardır, sıklıkla anlatılır;
Dünyaca ünlü bir keman virtüözü, New York konserine bir hafta önceden gider. New York aristokrasisi, biletleri karaborsadan on binlerce dolara alıyordur.
Bu keman virtüözü ise gizlice New York metrosunda tebdili kıyafetle çalmaya başlar. Tüm New York önünden geçer, kimse durup dikkatlice dinlemez. Bir kişi hariç!
Hikayedeki kişi durup kendini müziğin ritmine bırakır. Tabi bu haraketi sonucunda keman virtüözü, kendisine bir VIP konser bileti de hediye etmiştir.
Koronavirüs pandemisi sonrasında, neredeyse tüm dünya, istisnasız o metroda durup müziği dinleyen adama döndü.
Belki istem dışı, belki de mecburiyetten; ama artık yaşamlarımızda bir “pause” tuşuna basılmış gibiyiz.
Ve ‘yeni normal’ olarak isimlendiren süreçte eski hızımızın olmayacağı da aşikar.
Öyle bir durma hali ki bu hal, en ufak bir kimlik, meslek, aidiyet, dil, din, ırk ayırmadan durdurdu herkesi.
Biz de Independent Türkçe olarak bu durma halini ve ‘yeni normal’ olarak konuşulan post korona dönemini, iki soruda, birbirine hiç benzemeyen ama aynı endişeleri taşıyan, geleceğe dair bakış açıları benzerlik gösteren farklı insanlara sorduk.
İlk soru mecbur kaldıkları sosyal izolasyon süreciyle ilgiliydi; ikinci soru ise geleceğe dair ipuçlarının peşine düşmekti.
Bir Wes Anderson filmi kadrosu değil ama dosyamızda kimler kimlerle bir arada değil ki!
11 yaşından bu yana çalışan bir berber ve 65 yaş üstü müvekkillerini ev ev dolaşan bir avukat aynı dosyada.
Hayatlarına haciz gelmiş gibi hisseden ve üçüncü dalga kahvecilerdeki zamanlarını özleyen bir öğrenciyle, modern tıp ve bunun bir endüstri halini almasından dolayı hekim-şifa ilişkisinin kaybolduğunu düşünen bir kadın doğum uzmanı da aynı soruya yanıt verdi;
Nasıl geçti sosyal izolasyon dönemleri?
Yaptığı eserlerle sanat tarihinin unutulmaz tablolarını, futbolun unutulmaz sahneleriyle birleştiren bir İllüstratör de, Nordik ülkelerinde katılmadık festival bırakmayan bir gezgin de aynı soruyu bu dosyada sorduk;
Yeni normal süreçte ne olacak?
Lise yıllarında oynadığı PlayStation’u oğluna saklayan ve korona karantinasında 4 yaşındaki oğluyla birlikte oynayan bir aktar da; Beyoğlu’nun kapısı sokağa açılan sinemasının genel koordinatörü de, post korona döneme dair öngörülerini bu dosyada Independent Türkçe okurlarıyla paylaştı.
Gelin isterseniz biz sorularımızı soralım ve birbirinden farklı insanların yanıtlarıyla bugünün yaşananlarını tarihe not düşüp, yarına dair de yeni yanıtlar arayalım.
Berber Kahveci: Kendimi hiçbir şeye yaramayan biri olarak görmeye başladım
11 yaşından bu yana çalıştığını ve ilk defa bu kadar uzun süre evde kaldığını ifade eden berber Mustafa Kahveci, “Evdeyken Netflix’te izlemediğim film kalmadı. Ancak bu süreç bizi hem üzüyor hem de psikolojimizi de biraz yıprattı. Kendimi hiçbir şeye yaramayan biri olarak görmeye başladım” dedi.
Kahveci, "Berberleri kapatın dediler kapattık; ama hiçbir sosyal yardım ya da maddi destek vermediler. Randevulu sistem gibi içeride müşteri bekletmeden tek tek traş yapıp bizlere maske eldiven tulum verip çalıştırabilirlerdi" dedi.
Kahveci, şöyle devam etti:
Gereksiz gündüz kuşakları, diziler nasıl çekiliyorsa, 23 Nisan’da Anıtkabir’de maskesiz meclis başkanı ve de milletvekilleri sosyal mesafe göz etmeksizin doluşabiliyorlarsa biz de çalışabilir, evimize ekmek götürebilirdik. Hayatımda ilk defa yardım başvurusunda bulundum; onda da geri dönüş bile olmadı. Gerek çocuklarla gerek hanımla hiç tartışmadığım kadar tartıştım! Hepimizin psikolojisi bozuldu. Benim evim de kira dükkanım da kira! Kimse ‘Kiranı verme’ demiyor! Devlet sadece kapat diyor.
Yeni normal sürecin mesleğine getirebileceği değişikliklerle ilgili Kahveci, “Tek kullanımlık ürünler kullanmak artık farz oldu! Zaten bir sterilize makinemiz mevcut; daha da sık kullanmaya başlayacağız ve de kullandığım makasları, makineleri hiç olmadığı kadar sık alkolle yıkayacağım” dedi.
Kahveci, artık maskesiz çalışmayacağını ve müşterilerinin de maskesiz gelmemelerini istediğini ifade ederek, içeriye ikiden fazla müşteri almayı düşünmediğini de sözlerine ekledi.
"Avukatlar, bu salgından doğrudan etkilenenlerden oldu"
Sokağa çıkma kısıtlamasından dolayı 65 yaş üstü müvekkillerini evlerinde ziyaret eden Avukat Beybin Somuk, mesleğinin salgından en çok etkilenenlerden olduğunu vurguladı.
Kovid-19 salgını sebebiyle tutuklu ve acil işler haricindeki yargılama faaliyetlerin ile icra işlemlerine ilişkin sürelerin 15 Haziran’a kadar durdurulduğunu belirten Somuk, "Bu durum biz avukatları elbette ki doğrudan etkiledi. Adliyelere gitmeyi bıraktık, çalışma arkadaşlarımızı evlerine gönderdik" diye konuştu.
Sosyal izolasyon sürecinde dava dosyalarını adliyeleri kullanmadan UYAP üzerinden takip etmeye çalıştıklarını belirten Avukat Somuk, şöyle konuştu:
Müvekkil görüşmelerimizi Zoom, Skype gibi görüntülü konuşma platformlarına taşıdık. Ancak 65 yaş üzeri müvekkillerle bu süreci yürütmek de zor oldu. Bu platformları kullanamadıkları için bazılarıyla telefonda bazılarının da evlerine giderek görüşmelerimizi yüz yüze gerçekleştirmek zorunda kaldım. Maske ve eldivenlerle sosyal mesafemizi koruyarak elbette.
Son olarak Adalet Bakanlığı tarafından alınan bir kararla açık ve kapalı ceza infaz kurumlarındaki tüm görüşlerin 15 Mayıs’a kadar ertelendiğini hatırlatan Avukat Somuk, “Avukatlar olarak bu tarihe kadar cezaevlerinde bulunan müvekkillerimiz ile de görüşmeye gidemeyeceğiz. Avukatlar bu salgından doğrudan etkilenenlerden oldu yani” dedi.
"Koşullar ne olursa olsun adalete ara vermek gibi bir lüksümüz olamaz"
Avukat Somuk, yeni normal süreçte avukatlık mesleğindeki muhtemel değişiklere dair öngörüsünü ise şu sözlerle anlattı:
Bu salgın, şu anki gidişata bakılırsa toplamda en az 3-4 ay yargıdaki işlerin durmasına sebep olmuş olacak. Oysaki koşullar ne olursa olsun adalete ara vermek gibi bir lüksümüz olamaz. Bu sebeple de uzun vadede bu tarz durumlarda kullanılmak üzere bir online duruşma altyapısının hazırlanacağını düşünüyorum.
Mahkemelerin, yargı çevresi dışında bulunan veya mahkemede hazır bulunamayan kişileri mahkemeye bağlayarak beyanlarının alınmasını sağlayan bir Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi’nin (SEGBİS) olduğunu belirten Avukat Somuk, şöyle devam etti:
Bu sistem üzerinden duruşmaların online olarak yapılacağını öngörüyorum. Ayrıca hakimlerin, savcıların ve diğer yargı personellerinin evlerinden yargılama süreçlerini yönetebilecekleri bir online sistemin oluşturulması gerekiyor.
Biz avukatların UYAP sistem üzerinden gerçekleştiremediğimiz bazı işlemler var.Bunların da UYAP’a taşınacağını ve tüm yargılama ve icra işlemlerini adliyelere gitmeye gerek kalmaksızın gerçekleştirebileceğimiz, cezaevlerine de avukatlarla müvekkillerinin görüntülü konuşabilmesini sağlayacak bir sistemin geleceğini düşünüyorum. En azından temennim bunların gerçekleşmesi yönünde diyebiliriz.
Üniversite hazırlık öğrencisi: Hepimizin hayatına sanki haciz geldi
Salgın sürecinden en çok etkilenen kesimlerin başında gelen öğrenciler ise bu sürecin hayatlarını alt üst ettiğini belirtiyor.
Üniversite sınavına hazırlanan Şeyma Amanvermez salgının sürecine ilişkin, “Hepimizin hayatına haciz geldi sanki. Ne yapacağımızı şaşırdık. Bir dönemi deli gibi yemek yaparak geçiriyorsun, bir dönem ‘Hoop bir dakika, ‘gelişim’ trenini kaçırmayayım verimli olmam lazım’ diyorsun, bir noktada tüm gününü öylece durarak geçiriyorsun” ifadelerini kullandı.
Şeyma, "Bazen tüm günün iç sıkıntısıyla, depresyon belirtileriyle geçiyor. Ama geçiyor ve en sonunda kabulleniyorsun. ‘Buraya kadarmış, öldük bittik’ dediğin yerle ‘Ah! Tamam ya, bu da geçecek’ dediğin yer arasındaki zamansal fark çok az" dedi.
Sosyal izolasyon sürecini nasıl geçirdiğini anlatan Şeyma, "O kadar hızlı gidiyor ki ölümler ve vaka sayıları… Artan sayılara üzülüyorsun, insan ölümlerinin trajikliğine kafa yoruyorsun, sosyal devlet ve sağlık sistemleri sorgulamaları yapıyorsun" ifadelerini kullandı.
"Artık ne gün, ne de saat kavramının karşılığı var zihnimde" diyen Şeyma, şöyle devam etti:
Gündüzler bir şekilde geçiyor; fakat karanlık çökünce?.. Fazla düşünüyorsun, fazla okuyorsun, fazla araştırıyorsun; moralin bozuluyor.En çok da şunu düşünüyorum: Burası Türkiye. Yani bir noktada biz antrenmanlı sayılırız. Sakin birkaç ayımız olmuyor fark ettiyseniz. Sürekli bir gündemde, sonsuz bir döngü içindeymişiz gibi.
Birkaç ay evvel depremdi bu, sonra Suriye sınırındaki hareketlilikler, şehitlerimiz, mülteciler… O mültecilere ne oldu sahi? Dünyanın farlı yerlerindeki çatışma bölgelerindeki askerler ne yapıyor? Her gün uyumadan önce bunları düşünüyorum. Elimde değil, düşüyor aklıma.
"Bunları hissettiren gelecek kaygısı: Normale dönebilecek miyiz?"
Geleceğe dair kaygılar yaşadığını ve bu salgının hayatını kısıtlayacağını vurgulayan Şeyma, "Hep sorular meşgul ediyor zihnimi. Bu yaz için planlarımızı gerçekleştirebilecek miyiz? Yurt dışına çıkabilecek miyiz? Eskisi kadar kolay sosyal ilişki kurabilecek miyiz? Rahatlıkla seyahat edebilecek miyiz?" dedi.
Şeyma şöyle devam etti:
Mesele evde kalmak değil bu arada. Her şey yeterince net olsa ben evde 6 ay da kalırım, 12 ay da. Asıl tüm bunları hissettiren; sonunu bilememe, gelecek kaygısı, ‘Acaba normale dönebilecek miyiz?’ gibi sorular ve sorunlar.
Deniz görmeden günü geçmeyen biri olarak ne zaman dumanı tüten gemi görebileceğim, bilmiyorum. Rüzgarı ne zaman tenimde hissedeceğim, bilmiyorum. Sevdiklerime ne zaman sıkı sıkı sarılabilirim bilmiyorum.
Çok acayip bir döneme denk geldik. Bir fotoğrafı ararken karşımıza çıkan anılarla darmadağın olabiliyoruz. İnsanın istediği zaman arkadaşlarıyla buluşması büyük lüksmüş hakikaten.
"Çevrimiçi eğitime öğrenciler, eğitmen ve kurumlardan daha hazır"
'Yeni normal süreçte eğitim ve öğrencilik hayatında ne gibi değişiklikler olacağını öngörüyorsun?' sorumuzu ise şöyle yanıtladı Şeyma:
Geri döndüğümüzde bir şeyler değişmiş olacak. Eğitimde bu değişimleri görmeye başladık. 233 gençten yüzde 93’ü uzaktan eğitim alırken bunların yüzde 71’i aldığı ‘uzaktan eğitimi’ verimli bulmuyor. Ama katılımcıların yüzde 88’i başka kanallardan eğitim almayı sürdürüyor. Yaratıcı yıkıma inanıyorum. Başka kanallardan eğitimini sürdüren, 5-10 yıl içinde iş hayatına girecek olan bizler, eğitimin evrimini yönlendirecek nesiliz aynı zamanda. Sanılanın aksine çevrimiçi eğitime öğrenciler, eğitmenlerden ve kurumlardan daha hazır.
"Tabii burada, şu an anladığımız türden bir uzaktan eğitimden söz etmiyorum" diye devam eden Şeyma, alınan uzaktan eğitimin verimli bulunmama sebebini ise şöyle yorumladı:
Tüm bu sistem, tüm teknolojik imkanlara rağmen hâlâ 20’nci yüzyıldan kalma eğitsel metotlarla işliyor. Mektupla ya da ansiklopediyle bilgiyi iletiyor olmakla slayt ve pdf dosyalarını öğrencilere aktarmak, YouTube’a bant yayın koymak, TV’den ders dinlemek arasında pek fark yok. Biz gençler, buna çevrimiçi ya da uzaktan eğitim demiyoruz. Öğrencinin derse katılabildiği, soru sorabildiği ve soruları cevaplandırabildiği, sunum yapabildiği sistemler var. Çevrimiçi eğitim ya da uzaktan eğitim tam da böyle bir şey. Öğrenciye verilen bir 'konferans’ değil. Çevrimiçi eğitimde öğrenci edilgen olamaz.
Şeyma son olarak, "Dilerim aramızdaki sosyal duvarlar yıkıldığında, bu süreci hatırlayıp eğitim (d)evrimine direnemeyeceğimizi anlar; yeni normalin dizaynında örgün eğitim ve çevrimiçi eğitim arasındaki keskin duvarları da yıkmayı başarırız" temennisinde bulundu.
"Ölüm korkusu davranışlarımızı hızlıca değiştiren güçlü bir duygudur"
Modern tıbbın ve bunun bir endüstri halini almasından dolayı hekim-şifa ilişkisinin kaybolduğunu düşündüğünü ifade eden kadın doğum uzmanı Dr. Ayşe Duman sosyal izolasyon sürecine dair şunları kaydetti:
Kovid-19 olma ve de ölüm korkusu ile hayatın evde olduğuna, hayatın eve sığacağına inanmaya başladık. Yaşam şartları ihtiyaçlarının giderilmesi evde kalacak şekilde oluşturuldu daha da geliştirilmekte. Kanımıza işlemiş alışkanlıklarımız, bizim için çok önemli olan insanlar, ilişkilerimiz bir anda bitti; önemini kaybetti. Çünkü ölüm korkusu davranışlarımızı hızlıca değiştiren güçlü bir duygudur.
"Temasın kalkmasıyla tedavi etme, iyileşme oranlarını azaltacak"
Yeni normal süreçte mesleğinde ne gibi değişiklikler olacağına ilişkin ise Dr. Duman, şu yanıtı verdi:
Yeni normal dönemden en çok etkilenecek alanlardan biri de sağlık alanıdır. İnsan sosyal bir varlıktır; sosyalleşmek biyolojik bir ihtiyaçtır. Bu ve gelecek dönemde sosyal medyada sosyalleşme gündemdedir ki bu sağlığı bozar.
Yeni dönemin normalleşen dijital dünyasında iskelet ve kas sistemi başta olmak üzere fiziksel hastalıklar artacaktır. Sosyal mesafeyi koruma refleksiyle hasta kendisine dokunulmasını istemediği gibi, sağlık personelleri de dokunmaktan kaçınacak. Teşhis ve tedavinin en önemli unsuru olan dokunmanın kalkması tedavi etme, iyileşme oranlarını azaltacak.
"İnsan ruhuna hiç dokunmadan verilen sağlık hizmetleri başarısız kalacak"
Dr. Duman, "Sağlıkta yapay zekanın, robotların kullanımı artarak insansız, yani ruhsuz materyallerle insan ruhuna hiç dokunmadan verilen sağlık hizmetleri başarısız kalacak. Artan kronik hastalıklarla insanlar, ilaca veya belli programlara bağımlı hayatlar sürecekler. Hareketsiz yaşamların sonucu olan artmış sezaryenler daha da artacak” dedi.
"Sağlık sektörü bir yandan yeni düzene adapte olmaya çalışırken, ortaya çıkan sağlık sorunlarına çözüm üretecek; diğer yandan düzenin korunmasına yönelik sistemler, teşhis ve tedavi algoritmaları geliştirecek" diyen Dr. Duman, sözlerini şöyle sürdürdü:
Tıp fakültelerinden hasta görmeden mezun olunacak günlerin de çok uzakta olduğunu sanmıyorum. Sosyal mesafenin korunması anlamında daha şimdiden hastane acillerine başvuru sayısı düştü.
Psikoterapi ve grup çalışmalarında online talepler ve hizmetler hızla artmakta. Bu durum yeni dönemde hastaneler yerine muayene tercihlerinin artacağını düşündürmekte. Psikoterapi benzeri desteklerde hastaların doktor tercih sınırları tüm ülkeyi; dünyayı kapsayabilecek.
Dr. Duman, "Sonuçta iyisi ile kötüsü ile tüm dünya yeni normal bir yaşama ve sağlık hizmetine evriliyor. Bu süreçte çalışmalarımız iyilikleri kullanmak yanlışların farkında olmak, karşı durmak, kendimizi ve bize güvene insanları korumak yönünde olmalıdır" ifadelerini kullandı.
"Birçok insanın evden çalışmada daha verimli olabileceği görüldü"
Eserlerinde sanat tarihinin unutulmaz tablolarıyla, futbolun unutulmaz sahneleriyle birleştiren İllüstratör Harun Tekdal, sosyal izolasyon sürecinin kendisi için 16 Mart'ta başladığını belirterek "Süreci takip ediyorduk herkes gibi, rakamların açıklanmaya başlanmasıyla birlikte iş yeri olarak evde çalışma kararı aldık" ifadelerini kullandı.
"Geçmişten gelen evde çalışma tecrübem vardı, bunun da etkisiyle bir uyum sorunu yaşamadım" diyen Tekdal, sosyal izolasyon sürecin şu sözlerle anlattı:
Her sabah iş yerinde çalışır gibi kalkıp geçtim çizim tabletimin başına. Toplantılarımız için birkaç denemeden sonra Zoom uygulaması ile devam etme kararı aldık, yoğunluğa göre haftada en az 2 defa olmak üzere toplantılar yaparak birbirimizden ve işlerimizden haberdar olduk.İşin dışında ise sosyal izolasyon beni pek etkilemedi, şanslıyım ki insanlardan vareste kısa yürüyüşler ve spor yapabilecek bir alana sahibim.
Yeni normal süreçte mesleğinde olabilecek değişikliklere dair öngörülerini sorusuna ise Tekdal, "Asıl ilginç olan sorunuzdaki 'yeni normal' sürece alışmak olacak sanırım. Sosyal hayatta da iş hayatında da bizleri yenilikler bekliyor" yanıtını verdi.
Birçok insanın evden de işini yapabildiğini ve daha verimli olabileceğinin görüldüğünü vurgulayan Tekdal, "Bu şartlarda insanları bir şirket binasında toplamak zaman kaybını ve maddi giderleri de göz önünde bulundurursak (yol, yemek, elektrik vs) işveren açısından da pek makul değil" dedi.
Tekdal, insanlar bu süreçte işlerin takibi konusunda da tecrübe kazandığını ve evden çalışma kültürünün de yaygınlaşacağına inandığını belirtti.
Tekdal, "Büyük spor organizasyonları 1,5 aylık süreçte birer birer iptal edildi ya da ertelendi. Tekrar başlamaları, sporcular ve kulüpler kadar spor medyasını da ilgilendiriyor. 'Normale' dönüş en az 6 aylık bir zaman alacağı için sektördeki birçok insanı maddi kayıplar bekliyor" diye konuştu.
“Sosyal mesafe kurallarıyla seyahatler tekrar başlar er ya da geç”
Kendisini, Nordik ülkelerinde katılmadık festival bırakmayan bir gezgin olarak niteleyen Utku Çubukçu, sosyal izolasyon sürecinde, ertelediği birçok işi yapma fırsatı bulduğunu belirterek şunları kaydetti:
Düzenimi kurmak 3 hafta sürdü neredeyse ama şu an verimli bir şekilde çalışmaya devam edebiliyorum. Yeni işler için motivasyonum yüksek. Eğer sürprizler çıkmazsa yakın gelecekte duyuracağım güzel projeler var.
Çubukçu, yeni normal süreçte olması muhtemel değişiklilklere dair öngörülerini ise şöyle anlattı:
Eski normale dönene kadar bir yandan mesleğimde sıkıntılar sürecek, bir yandan da işimi yapmaya devam edeceğim. Çünkü benim gezilerim sadece şehir şehir gezmekten öte, daha çok gittiğim yerlerde etkinliklere/festivallere katılmaktı, seyahat etmediğimde de nerede olursam olayım Nordik ülkelerin kültürleri ile ilgili paylaşım yapmaktı.
"Türkiye’ye sınırlar ne zaman açılır, açıldığında ne gibi şartlar gerekir bilmiyorum; ama Avrupa Birliği ve Schengen için uçaktan önce anlık test, Kovid-19 pasaportu gibi düşünceler öngörüyorum" diyen Çubukçu, sözlerini şöyle sürdürdü:
Bir şekilde sosyal mesafe kurallarıyla uçuşlar açılır, seyahatler tekrar başlar er ya da geç. Ama on binlerce kişinin katıldığı büyük çaplı festivaller ya da en az 300 kişinin bir arada dinlediği konserler tekrar ne zaman hayatımızda olur bilmiyorum. Durum böyle olunca da belki yaptığım işi katıldığım festivallerden çok yeni normal süreçteki seyahat edebilirsem bu deneyimimi aktırdığım bir düzene geçebilir.
Aktar Özkılıç: Unuttuklarımızı hatırlatması açısından bu şerrin içindeki hayrı görenlerden biriyim
Sosyal izolasyon sürecini inanılmaz bir deneyim olarak tanımlayan 25 yıllık aktar Harun Özkılıç, iş hayatına babasının kuruyemiş dükkanında, 6 yaşlarında başladığını söyledi.
Özkılıç, "Babam yemeğe gittiğinde, namaza gittiğinde dükkan bana emanet olurdu. O günden bugüne, yani neredeyse 25 yıldır aralıksız çalışan biri olarak, bu dönem, bir durmak, durup düşünmek, ailem ve çocuklarla vakit geçirmek benim için inanılmaz bir deneyim oldu" dedi.
Sosyal izolasyon sürecinde yaşadığı deneyimleri paylaşan Özkılıç, "Benim bir PlayStation 1’im vardı 15 yıl önceden kalma. Hala çalışıyor ve evde saklıyorum. 4 yaşındaki oğlumla o PlayStation’u oynamak gibi unutulmaz bir deneyimi bu süreçte yaşadım diyebilirim" dedi.
Özkılıç, "Özetlemek gerekirse; bize unuttuklarımızı hatırlatması açısından bu şerrin içindeki hayrı görenlerden biriyim" diye konuştu.
"Müşterilerimiz bağışıklık sistemini kuvvetli tutmak istiyor"
Yeni normal süreçte mesleğine beklediği değişiklilklere dair sorumuza ise Özkılıç, "Benim mesleğim gıda üzerine olduğu için mesleğimde yeni süreçte olumsuz bir değişiklik olacağını tahmin etmiyorum" diye yanıt verdi.
Özkılıç, "Ben bitkisel ürünler satıyorum. Bitki çayları, şifalı otlar, bağışıklığı güçlendiren karışım çaylar gibi. Bu süreçte insanlar sağlığının değerini daha iyi anlamış oldu" dedi.
Yeni normal süreçte de sağlıklı yaşama takviye olabilecek bitki türlerinin daha fazla talep göreceğini öngören Özkılıç, son olarak şunları söyledi:
Müşterilerimiz özellikle bu tür salgın hastalıklara karşı güçlü kalmak için bağışıklık sistemini kuvvetli tutmak istiyor. Bunu da bitkisel takviyelerle ve doğal yollarla sağlamak isteyenler başta arı ürünleri, çörek otu, zencefil, zerdeçal olmak üzere birçok bitkiye ilgi göstermeye başladı.
"İnsan uyum konusunda en yetenekli canlılardan biri"
Sosyal izolasyon sürecini kendi mesleğinin gözünden anlatan Oyuncu Pınar Göktaş, “Karantina öncesi evde vakit geçiremeyecek kadar yoğun bir temponun içindeydim. Şimdi geri dönüp bakınca fark ediyorum ki sadece geceleri uyuduğum bir evim varmış. Kendimle kalmanın ve evde olmanın tadını çıkarıyorum diyebilirim” dedi.
Süreçte duygularının çokça değişkenlik gösterdiğinden bahseden Göktaş şunları kaydetti:
İlk haftalar bu durumu coşkuyla karşılayıp ‘Evet, şu an yarım kalan şeyleri bitirmek için harika bir fırsat’ gibi manik bir dönem geçirdim. Sonra durumun ağırlığının farkına varınca bir süre canım hiçbir şey yapmak istemedi ve tamamen durdum. Son birkaç haftadır daha dengede hissediyorum. Galiba bu bir çeşit uyumlanma süreci ve insan uyum konusunda en yetenekli canlılardan biri
"Dış dünyayla kurduğum ilişkinin değiştiğini sadeleştiğini hissediyorum"
"Hayatın içinde uyaranlar çok azaldığı için belki de bazı şeylere karşı hassasiyetim arttı" diyen Göktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Geçen gün masada günlüğümü yazarken bir cevizin içindeki kurdun sesini duydum. Sesin ondan geldiğini anlayana kadar baya bir gezindim evin içinde. Sonra sabahları arka bahçede öten kuşlar varmış hiç fark etmemişim. Ve şu an oturduğum evde yedinci yılıma giriyorum. Dış dünyayla kurduğum ilişkinin değiştiğini sadeleştiğini hissediyorum. Bazen akşamları canlı yayında kitap okuyorum. Sanal yollarda da olsa temas etmeye ihtiyaç var ve bu bana iyi geliyor.
Yeni normal süreçte mesleğinde yaşanması muhtemel değişikliklere dair olumsuz düşünmediğini belirten Göktaş, "Evet, geçiş süreci zaman alacaktır; ama insanların bir arada olmaya, birlikte aynı mekanda hikayeler dinleyip birlikte gülmeye, birlikte bir şeyler hissetmeye ihtiyacı var. Bu güçlü bir duygu" dedi.
Koronavirüs salgınının ekonomik olarak yansımalarının da kaçınılmaz olduğuna dikkat çeken Göktaş, "Şu an birçok tiyatro çok kötü durumda ve maalesef güvencesiz halde. Ama sanatın tarihte de her koşulda olduğu gibi bir yolunu bulacağına inanıyorum" ifadelerini kullandı.
Göktaş, sözlerini şu temennilerle sonlandırdı:
Şu an Öner Erkan, Ece Dizdar ve Kayhan Berkin ile Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Manzaralar’ adlı filminden uyarlama olan bir oyun üzerinde çalışıyoruz. Sanal ortamda bir araya gelip okumalar yapıyoruz. En kısa zamanda seyircimizle karşılaşmayı sahnelere ve setlere dönmeyi diliyorum.
"Gelecek belirsizliği ruhsal bir kriz oluşturuyor"
Sosyal izolasyon sürecinin herkesi olumsuz etkilediğini ifade eden Beyoğlu Sineması Genel Koordinatörü Gülşah Özük, "Tam 54 gündür karantinadayım. Bütün dünyayı etkisine alan pandemi sürecinin korku ve kaygı duygularını beslediği bir gerçek" ifadelerini kullandı.
"Gelecek belirsizliği ruhsal bir kriz oluşturuyor" diyen Özük, şöyle devam etti:
Bu süreci psikolojik olarak minimum zarar ile atlatabilmek adına, kalabalık şehir yaşantısından, bir yerden bir yere yetişme telaşının yarattığı stresten ne kadar bunaldığımı hatırlattım kendime sık sık. Sabah kahvemi balkonda içmeye, basit egzersizler yapmaya, yazı yazarak zihnimi boşaltmaya özen gösterdim.
"Bu dönem, her şeyin insan kontrolünde olmadığını bir kez daha göstermiş oldu"
Sosyal izolasyon sürecinin, hayatın hızını durdurup etrafında olan biteni görmesini sağladığını ifade eden Özük, “Etkilerinin uzun süreceğini tahmin ettiğim bu dönem bize, her şeyin insan kontrolünde olmadığını bir kez daha göstermiş oldu" dedi.
Özük, şunları kaydetti:
Daha ekolojik ve daha verimli bir çalışma alanı yaratmak gezegenimiz ile uyumlu bir yaşantı için son derece önemli.Birbirimize temas etmeden de ne kadar çok insana ulaşabileceğimizi ve dokunabileceğimizi gördüğümüz bir dönemden geçiriyoruz. Görüntülü görüşme platformlarında saatlerce zaman geçirmemiz, bulut sistemler üzerinde çalışma prensipleri edinmemiz, dijital dönüşüm sürecinin ne kadar gerekli ve değerli olduğunu anlamamızı sağladı
Yeni normal süreçte olabileceğini düşündüğü değişikliklere ilişkin Özük, “Çalışan ve işverenler geleneksel çalışma sistemi ile hızlı bir çatışma sürecinden geçti. Alışkanlıklar değişiyor. Yeni normal süreçte, dijital mecraların ağırlıklı olarak kullanılacağı bir iletişim sürecinin bizi beklediğini düşünüyorum” dedi.
Independent Türkçe
© The Independentturkish