Çin’in Vuhan kentinden hızla dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19), dünya genelinde 1 milyon kişiyi enfekte ederken yaklaşık 70 bin kişi hayatını kaybetti.
Çokuluslu şirketler ve hükümetler virüs salgını karşısında beklenmedik siyasi ve ekonomik bir kriz yaşıyor.
Gelişmiş ülkelerin yaşadığı virüs salgını tıbbi imkan ve kapasite yetersizliğini pek çok ülkede tartışma konusu haline getirirken Gazze, Suriye, Yemen ve Libya gibi kriz ve çatışma bölgelerindeki sağlık ve yaşam koşullarının ortaya çıkaracağı risk göz ardı ediliyor.
Suriye ve Libya gibi göç veren ve sosyal etkileşim alanları ile sağlık-yaşam koşulları savaşlar nedeniyle kısıtlanmış bölgelerde yaşanması muhtemel Kovid-19 vakaları kaydedilmesine rağmen çatışmalar tam olarak sonlandırılmış değil.
Ekonomisi İsrail’e bağlı işgal altındaki Filistin ile abluka ve ambargo altındaki Gazze’de her geçen gün artan vakaların tedavi edilmesi için gereken sağlık altyapısı ise vakaların birkaç bine ulaşması halinde tahminen hastaların ancak yüzde 25’ine gerekli desteği sağlayabilecek durumda.
Tıbbi tesisler ve sağlık çalışanları Suriye’de savaştan en çok etkilenen meslek gruplarının başında geliyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, Suriye’deki sağlık çalışanlarının yüzde 70’i savaş nedeniyle ülkeyi terk etmiş durumda.
Suriye genelindeki 11 devlet hastanesinin sadece 58’i aktif durumda. Savaşın başından bu yana sağlık tesislerine 536’sı Şam rejimi ve Rusya tarafından gerçekleştirilen toplam 595 saldırı yapıldı. 350 sağlık tesis bombalandı, 923 sağlık çalışanı öldürüldü.
Savaşın ve insani yardımların BM’de Rusya ve Çin tarafından veto edilmesi nedeniyle Suriye’de sağlık kapasitesi her geçen gün kötüye gidiyor.
Çatışma bölgeleri arasında ise en büyük risk İran, Irak ve Lübnan’dan ülkeye giren terörist gruplar nedeniyle Suriye’de.
Suriye: Sorunlar ve riskler yumağı
Suriye’nin kuzeybatısında Suriyeli muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde UNICEF verilerine göre 2,8 milyonu insani yardıma muhtaç toplam 4 milyon kişi yaşıyor. Bu nüfusun yaklaşık 800 bini ise çocuklardan oluşuyor.
OCHA verilerine göre Rusya ve Esed’in saldırı dalgasının ardından son üç ay 360 binin üzerinde kişi İdlib’in Türkiye sınırındaki bölgesine göç etti. Daha önceki göçlerle bu sayı 1 milyona ulaşıyor.
Suriye muhalefetini temsil eden geçici hükümetin Sağlık Bakanı Dr. Meram El Şeyh, bu yoğun göç dalgasını paylaşan İdlib, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyon bölgelerinin toplamında 65 hastanede, 3 bin 65 genel yatak ve 201 yoğun bakım ünitesi (YBÜ) kapasitesine sahip olduklarını ifade etti.
İdlib, FKH ve ZDH bölgelerinde yatak ve ekipman sayısının dışında temel sorunlardan biri bölgenin sürekli ve merkezi bir enerji kaynağının olmaması.
Yerel sağlık çalışanı Ebu Muhammed bu konuda muhtemel Kovid -19 vakalarının yoğun bakım gözetimi altında iken yaşanacak elektrik sıkıntısından da etkilenebileceğini ifade ediyor.
Muhammed, “Hastanelerdeki pek çok eksiğin yanında en önemli sorun jeneratörler ile sağlanan elektrik. Bu çoğu kez unutuluyor” diyerek enerji kesintisi, jeneratör arızaları gibi nedenlerin de hasta kaybına neden olabileceğini vurguluyor.
Rejim bölgelerindeki risk: Yabancı militanlar ve kuyruklar
Nispeten daha iyi durumda olduğu düşünülen Esed kontrolündeki alanlarda da sorunlar ve riskler art arda sıralanıyor.
Şam yönetiminin istatistik bürosu da İdlib ve ÖSO kontrolündeki bölgeler haricinde ülke genelinde 465 yoğun bakım ünitesi bulunduğunu duyurdu.
Bu ünitelerin büyük çoğunluğu Şam’da (96) bulunurken Şam’ı Lazkiye (77), Tartus (30) ve Hama (29) takip ediyor.
Bu şehirlerdeki YBÜ ve yatak kapasiteleri ise Kovid-19 salgını durumunda sadece yaklaşık 5 bin kişiye hizmet verecek kapasiteye sahip.
DSÖ’nün verilerine göre, bu bölgelerde Kovid-19 tedavi sürecinde önemli bir ekipman olan ventilatör sayısı ise sadece 153. Tüm Suriye genelinde ise ventilatör sayısı 325.
Yoğun bakım ünite yatak sayılarına rağmen Kovid-19 gözetim ve tedavi süreci düşünüldüğünde koronavirüse karşı sadece 325 (ventilatör sayısı kadar) yatağın gerçek kapasiteyi gösterdiği anlaşılıyor.
Suriye Nur Derneği Başkanı Doktor Mehdi Davut, Suriye’de rejim bölgelerindeki salgın ile ilgili riskleri değerlendirirken en büyük tehlikenin karneye bağlanmış ekmek ve yakıt olduğunu vurguluyor.
Davut, “Suriye’de rejim bölgelerinde ekmek ve yakıt karne ile dağıtılıyor ve insanlar kentlerde hiçbir önlem almadan binlerce kişilik kuyruklar oluşturuyor. Sosyal mesafe veya maske önlemi yok” sözleri ile tehlikeyi işaret ederken London School of Economics and Political Science’ın epidemi raporuna konuşan iki Suriyeli doktor rejim bölgelerindeki manzarayı daha da netleştiriyor.
Doktorlar ülke çapında farklı bölgelerde tanıklık edilen bir olgu olarak 60 yaşın üzerindeki hastalarda akciğer enfeksiyonları ve zatürreden kaynaklanan ölümlerde keskin bir artış olduğunu ifade ediyor.
Yeterli Kovid-19 tespit cihazı ve portatif test kitlerinin bulunmaması nedeniyle bu vakaların koronavirüs olarak kayda geçmediğini vurgulan doktorlar, Esed bölgesinin da pek çok açıdan salgına hazırlıksız olduğunu ortaya koyuyor.
YPG-SDG bölgesi ekipman alarmı veriyor
Savaş ile bölünmenin eşiğine gelen Suriye’nin kuzeydoğusundaki YPG-SDG kontrolündeki bölge ise sağlık tesisleri, çalışan ve ekipmanları açısından ülkenin en kötü durumdaki bölgesi.
DSÖ verilerine göre bölgede 64 sağlık tesisi ve 166 uzman doktor bulunuyor.
Rojava Enformasyon Merkezi istatistiklerine göre, 26 sağlık tesisi operasyonel durumda iken bölge genelinde 40 ventilatör ve 35 YBÜ bulunuyor.
Bölgenin en kalabalık şehirlerinden olan Rakka’da sadece 200 yataklı bir hastane mevcut.
Hastane ventilatör veya solunum destek ünitelerinden de yoksun. YPG-SDG bölgesinde ortalama 100 bin kişiye sadece bir ventilatör düşüyor.
Yaklaşık 600 bin göçmeni 14 kampta misafir eden YPG-SDG alanında 69 bin nüfusu ile en büyük kamplardan biri olan El Hul kampında Kovid-19 öncesinde başlayan sağlık ve yaşam koşullarındaki kötüleşmenin salgın krizi ile derinleşmesinden, dahası salgının kampta kendisini göstermesinden endişe ediliyor.
Ekipman ve test konusunda ciddi sıkıntılar yaşanan bölgede askeri ve siyasi olarak varlığını sürdüren ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon ise, bölgeye yaptığı 1,2 milyon dolarlık yardımı ‘hassas unsurlar’ olarak ifade ettiği YPG-SDG üyesi örgüt unsurlarına özel şekilde gerçekleştirdi.
Koalisyon, cuma günü yaptığı açıklamada, 27 Mart'ta sağladığı tıbbi ekipmanın Haseke ve Şedadi'deki hastanelerin yanı sıra SDG'nin de korunmasına yardımcı olacağını söyledi.
Yardımın bu ‘seçilmiş’ zümreye yönelik durumunun kuzeydoğu Suriye’deki yaklaşık 4 milyon sivil ve 600 bin kamp sakini açısından riski azaltmıyor olması bazı eleştirilere de neden oldu.
REM’in verdiği bilgilere göre, Suriye’de Kovid-19 testinin ulaşmadığı tek bölge YPG-SDG kontrolündeki alanlar.
DSÖ’nün Şam yönetimi ve muhalif bölgelere sağladığı test kitleri ile bu bölgelerde kısmi de olsa tarama yapılabiliyor.
Ne var ki ülkenin kuzeydoğusundaki, ülkenin üçte birini kontrol eden YPG-SDG bölgesine henüz test yardımı yapılmış değil.
Şam yönetimi ile çeşitli siyasi müzakereler yürüten SDG’nin şüpheli vakalar örneklerini test yapılabilmesi için Esed kontrolündeki alanlara transfer ettiği iddia edilse de taraflardan henüz resmi bir açıklama yapılmış değil.
Ortak korku: Kamplar
Suriye’de savaşın getirdiği en büyük yüklerden biri olan göçmenler ve kamplardaki hayat standartları sorunu Kovid-19 salgını ile her zamankinden daha kritik bir önem kazandı.
İdlib’te yaklaşık 2,2 milyon, Fırat’ın doğusunda 600 bin kişinin yaşadığı kamplar muhaliflerin ve YPG-SDG’nin salgın konusundaki ortak korkusu haline geldi.
Sosyal mesafe, izolasyon ve karantina gibi önlemlerin uygulanmayacağı kamplardaki durumu değerlendire İdlibli Dr. Hasan Hamidi, “Mülteci kampları yoğun kalabalık olduğundan tek bir çadırda genellikle bir veya iki aile ve bazen de üç aile bir arada yaşamak zorunda. Bu nedenle kamplarda izolasyon veya karantina imkanı neredeyse sıfır” diyor.
Kişisel sağlık ve aile sağlığı uygulamaları sorunu, sanitasyon eksikliği, yeterli ve temiz su kaynağının bulunmaması nedeniyle ellerin ve vücudun sterilize edilememesi, sterilizasyon için alkol veya benzeri koruma amaçlı sterilizatörlerin bulunmaması sorunlarının da kamplardaki riski büyüttüğünü ifade eden Dr. Hamidi, şöyle konuştu:
Eğer bu salgın kamplara yayılırsa, çok, çok büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağız. Ölü sayısı, sivil savunma ve STK’ların ölüleri gömemeyeceği kadar çok sayıda olacaktır.
İdlibli gazeteci ve aktivist Muhammed Raşid de Kovid-19 virüsünün kamplarda baş göstermesi halinde karşı karşıya kalınacak manzarada ölü sayılarının onbinlerle ifade edileceğini, böylesi bir salgının savaştan daha çok insanı öldüreceğini belirtti.
Raşid, kamplardaki risin büyüklüğnü ise şu sözlerle vurguladı:
Bölgedeki hastanelerin kapasitesi belli. Bir seferde en çok bin kişi tedaviye alınabilir. Kamplar veya yoğun nüfuslu alanlarda virüsün görülmesi halinde izolasyon imkanı yok. Bu açıkça bir felaket olacaktır.
Suriye’de çeşitli sağlık kuruluşlarını destekleyen Nur Derneği başkanı Dr. Mehdi Davut da salgının kamplarda görülmesinin felakete yol açacağını söylerken önlemlerin arttırılması gerektiğinin altını çizdi.
“Kamplarda önlemler arttırılmalı” diyen Davut, şöyle konuştu:
Ortak temizlik alanları ve banyoların dezenfekte edilmesi oldukça önemli. Alt yapı yoksunluğunun bir an önce giderilmesi gerekiyor. Kolonya ve dezenfektan mendilin yanı sıra çadırlara çadır nüfusu bazında sabun dağıtılmalı.
Güneyinde İran destekli terör örgütlerinin yoğun şekilde varlık gösterdiği YPG-SDG kontrolündeki alanlardaki kamplarda geçen seneden itibaren başlayan yaşam standartı ve sağlık sorunları halen devam ederken bölgedeki sağlık çalışanlarının en büyük endişesi kamplarda salgının başlaması.
Independent Türkçe
© The Independentturkish