Bundan tam çeyrek asır önce, İstanbul'da 'solcu mahallesi' olarak bilinen Gazi Mahallesi'nde olağan akan hayat silah sesleriyle anormalleşti. Mahallenin en işlek caddesi olan İsmetpaşa Caddesi'nde yer alan Öntaş ve Doğu kıraathaneleri tarandı, Alevi dedesi Halil Kaya hayatını kaybetti.
Mahalle halkı olayın ardından toplanmış ancak gerginlik yatıştırılmıştı ki, gece saatlerinde cenaze için toplanan mahallelinin üzerine bir kez daha ateş açıldı ve 3 gün boyunca kentin çeşitli noktalarında kesintisiz süren ve 23 kişinin kişinin hayatını kaybetmesine neden olan olaylar başladı.
Faili meçhullerle anılan 90'lı yıllara damga vuran olaylardan olan Gazi Mahallesi'nde yaşananlara ilişkin açılan davanın avukatlarından Remzi Kızmaz, 25 yıl önce yaşananları ve yargı sürecini Independent Türkçe için anlattı.
-Öldürülen Alevi dedesi Halil Kaya’nın katilleri hakkında dava açıldı mı?
12 Mart 1995 tarihinde ve ondan öncesi, Gazi Mahallesi üzerine iktidar tarafından muhalif bir mahalle-ilçe olması nedeniyle sürekli bir baskı, gözaltı, yıldırma politikası izleniyordu. Nihayet, önceden tasarlanan oyun, 12 Mart 1995 saat 20:00 sularında sahneye kondu. İsmet Paşa Caddesi üzerinde yer alan Öntaş ve Doğu kıraathanelerinin taranması ile başlayan olaylardan sonra bu işyerlerini tarayanların izine rastlanılamamış, kim, neden, nasıl sorularına bugüne kadar cevap alınamamış. Bu saldırıda öldürülen Alevi dedesi Halil Kaya’nın katilleri hakkında hiçbir dava bile açılmamıştır.
Kahve taranması ve Halil Kaya’nın öldürülmesine karşı halk sokağa çıkmış, protesto yapılmış, büyük bir kitle yürüyüşe geçmiştir. Araya giren yetkililer, sanatçılar, akil adamlar halkın tepkisini yumuşatarak büyük olayların çıkmasını önlemiştir. Halk, maktül Halil Kaya’nın cenazesini alarak Gazi Cemevi’ne getirmiş, sabahki cenaze töreni için evlerine geri dönmüştür. Sokak sakinleşmiş, olaylar bitmiştir.
-Halk sakinleşmişken çıkan olaylar neden 5 gün sürdü?
Aynı gece saat 04:30 sularında iki panzer cemevinin önünde bulunan ve cenaze merasimi için hazırlık yapan gruba doğru yönelmiş, aynı anda panzerlerin bulunduğu yerden grubun üzerine yoğun bir şekilde otomatik silahlarla ateş edilmeye başlanmıştır. Mehmet Günday, açılan bu ateş sonucu ölüyor ve 10 kişi de çeşitli yerlerinden yaralanıyor. Bu olay, oynanan oyunun ikinci perdesidir. Yani, kahvelerin taranmasıyla ulaşılmak istenen amaca ulaşılamamış, bunun üzerine cemevi önünde toplanan kalabalığa ateş açılmak suretiyle bu gerginlik tırmandırılmıştır. Bu olaylardan sonra öfkeye kapılan ve tahrik olan halk, tekrar protestoya başlamıştır. 15 bine yaklaşan kitle protestolarını sürdürürken, kitle üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açılmış, bu açılan ateş sonucu Reis Kopal, Ali Yıldırım, Zeynep Poyraz, Mümtaz Kaya, Dilek Sevinç, Fevzi Tunç, Hasan Sel, Hasan Gürgen, Hasan Ersüzer ve Dinçer Yılmaz aldıkları kurşun yarasıyla hayatlarını kaybetmişlerdir.
-Gazi davası neden Trabzon’a görüldü?
Bu kadar insan ölünce dava önce Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’nde açıldı. 20 sanık polis hakkında açılan bu dava, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 05.07.1995 gün ve 1995/2483 Hz. 1995/87 sayılı fezlekesiyle açıldı. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Savcılığı çok acele ve deliller fazla incelenmeden, hızlıca hazırlamış olduğu soruşturmada birçok eksik hukuki değerlendirmeler ve yetersiz bir inceleme ile sağlıksız bir iddianame hazırladı.
Haliyle dava açılırken, hukuki açıdan çok yetersiz idi. Olayı hazırlayanlar ve olaya dışarıdan emir ve talimat verenlerin hiçbiri iddianamede sanık olarak gösterilmedi. Onlar hakkında takipsizlik kararı verildi.
Eyüp 2. Ağır Ceza Mahkemesi 1995/172 Esas no’lu kararında, 20 sanıklı bu davayı, güvenlik gerekçesiyle bin 200 km uzaklıktaki Trabzon’a sürgün etti. Bu karar, yıllarca tartışıldı.
CMUK’a göre, eğer ciddi bir tehlike durumu olsa, o zaman en yakın Ağır Ceza Mahkemesi’ne tedbir için gönderebilirdi. Ama nedense, CMUK’daki bu açık maddeye rağmen en uzak olan ile gönderildi. Buradaki maksat, müdafilerin, vekillerin takibini zorlaştırmak, davayı kamuoyundan saklamak, gizlemekti.
-Dava ne kadar sürdü? Sonuç ne oldu?
Evet, yargılamanın seyrine baktığımız zaman, bu davanın zaman, usul ve esasa ilişkin hatalarla dolu olduğunu görebiliyoruz.
Davanın ilk duruşmasında hiç kimseye söz hakkı verilmeden “Davanın Durmasına” karar verildi.
Ardından, dünyada hiçbir yerde görülmeyen şey oldu, davanın hakimi, davadan çok ilginç bir çekilme kararı vererek davanın tekrar durmasına neden oldu. Uzun uğraşlardan sonra, Rize Ağır Ceza Mahkemesi, verdiği kararla tekrar Trabzon Ağır Ceza’da devam etti.
Adil yargılamanın en temel ilkelerinden biri olan “makul süre” tarih olmuş, dava parçalara ayrılmıştı.
Alevi Dedesi Halil Kaya’nın öldürülmesi, İstanbul DGM Savcılığı’na gönderildi. Ayrıca dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzil hakkında şikayet nedeniyle ihmal fezlekesi düzenlenerek Adalet Bakanlığı’na gönderildi, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe tarafından haklarında takipsizlik kararı verildi.
Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, basit bir cinayet davası olarak görülen davada, zaten 20 sanıktan 18'i tahliye olmuş, ardından hemen beraat edilmişti. Geriye sadece 2 sanık kalmıştı. Adem Albayrak, Mehmet Gündoğmuş. Yani, 5 gün süren ve toplam 23 kişinin öldüğü Gazi Katliamı davasında sadece 2 polis memuru ceza almıştı.
-Neden mahkeme böyle bir tavır gösterdi?
Zaten mahkeme başkanı Hüseyin İmamoğlu, davadan çekilirken ölenleri ve yakınlarını PKK ve TPK kolu azılı teröristler olarak gördüğünü, yakınlarının bu kişilerden zarar gördüğünü, o nedenle onlarla arasında bir husumet olduğunu söyleyerek açık açık reyini belli etmişti. Yerine gelen başkan da bu konuda ön yargılı davranmaya devam ettiği için bizim hiçbir yazılı-sözlü talebimize olumlu cevap vermedi. Haliyle davada hiçbir yol alamadık. Net örnek verecek olursak; dava devam ederken, “Susurluk Çetesi” olarak adlandırılan olay meydana gelmiş, Başbakanlık tarafından yapılan soruşturmada Meclis Araştırma Komisyonu'na ifade veren Hanefi Avcı’nın tanık olarak dinlenilmesi talebi reddedildi, hukuk devleti açısından tarihi bir fırsat kaçırıldı. Eğer Hanefi Avcı’yı bu davada tanık olarak dinletebilseydik, Gazi Davası'nın karanlıkta kalan bütün yanları aydınlığa çıkabilirdi. Ama defalarca mahkemeye bu konuda birçok talebimiz oldu ancak her seferinde reddedildi.
Örneğin keşif, asıl mahkeme tarafından yapılmayarak Gaziosmanpaşa Asliye Ceza Mahkemesi’ne tevdi edilen bir hakimle yapılmış, 2 saatte tamamlanmıştır. Yani 5 gün süren, 23 kişinin hayatını kaybettiği, 600’den fazla kişinin yaralandığı bu katliamın incelemesi 2 saatte bitirilebildi. Yani, dağ, fare doğurdu.
Örneğin, uzun namlulu silahlar kimler tarafından kullanıldı? Maktüllerin üzerinde bulunan mermi çekirdeklerinin hangi silahlardan atıldığının tespiti yönündeki taleplerimiz, asla yerini bulmadı. Polis tapelerindeki telsiz konuşmaları hep silinmişti.
Sonuçta bu yaşananları, dosya ile ilgili hukuka aykırılığı anlatmak imkansız, biz bunları yaşayarak gördük. Bir büyük katliam davasının hem tanığı olduk hem de mağduru olduk. Gazi Mahallesi’nden başlayan, Trabzon yollarında devam eden ve 8 yıl süren bu dava, Karadeniz’in azgın dalgalarında kayboldu. Haklı davamızda mağdur olduk.
Nitekim, Yargıtay’daki hukuk mücadelesi de olumlu sonuçlanmadı. Bu davada, Adem Albayrak adlı sanık, Fevzi Tunç, Reis Kopal ve Dilek Sevinç’i öldürmekten 3 yıl hapis cezası aldı. Mehmet Günday adlı sanık da Mümtaz Kaya’yı öldürmekten 1 yıl 8 Ay hapis cezası aldı. Yani 23 kişinin ölümü ve 600 kişinin yaralanması sonucu yapılan yargılamada sadece iki kişi ceza aldı ama o cezalar da affedildi çünkü sanıklar tekrar işlerine döndüler.
Anılan davada Zeynep Poyraz ve Sezgin Engin’i öldüren sanıklar davada beraat etmişlerdir.
-Yargıtay’dan sonra bu dava kapandı mı?
Ülkemizde meydana gelen bu dava, hem soruşturma hem de kovuşturma yönünden eksik, hukuk ve adaletin tecellisi yönünden eksikti ve doyurucu değildi. Nitekim bu insanlık davası için gidilmesi gereken her yere gitmek, yapılması gereken her şeyi yapmaktı. Biz de öyle yaptık ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gittik çünkü olaylardan sonra izlenen yargısal sürecin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğu tarafımızca görülmüştü.
AİHM, 26 Temmuz 2005 tarihli kararında, “Sorumluların, uygun ve yeterli soruşturma yapmadıkları, öldürme koşullarının uygun ve yeterli bir incelemeye alınmadığı, yargılamanın çok ağır adımlarla ilerlediği, cezaların görece hafif olduğu, dolayısı ile sözleşmenin 2. Maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Ayrıca, etkin soruşturma ve adli sürecin yapılmadığı, bu nedenle 13. Maddenin ihlal edildiği sonucuna da varılmıştır. Karar ile, ihlallerin yanı sıra, her ölüm olayı için 30.000 Euro paranın başvuruculara ödenmesi hükmü yer almıştır. Nitekim, bizim söylediklerimizi el oğlunun mahkemesi söyledi, keşke Türk mahkemelerinde bu kararı alabilseydik de hukuk devleti hiç yara almamış olsaydı.
-Gazi Davası bitti mi?
Bu davanın kara kutusu, o dönemin Emniyet Müdür Yardımcısı Hanefi Avcı’dır. Çağırın dinleyin veya Susurluk Raporu’nun 20. sayfasındaki ifadelerine bir göz atın, gerçekler orada kısmen yazılı. Neden hala dinlenmiyor Hanefi Avcı? Eğer Gazi Katliamı ile ilgili gerçekler ortaya çıkarsa, bu ülkedeki diğer faili meçhullerin de teker teker ortaya çıkmasından korkan egemen ve karanlık güçler mi bu gidişatın önünü kesiyor?
© The Independentturkish