Nefret suçları farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Son zamanlarda, nefret dili fiziksel şiddet veya ayrımcılık eylemleriyle aynı kategori altında değerlendirilmeye başlandı. Kendilerini cinsiyet, engellilik ve ırk gibi sebeplerden ötürü saldırı altında bulan grupların tümünü de kapsamı altına almaya başladı.
Nefret Suçuna ilişkin Parlamentodaki Tüm Parti Grupları’nın hazırladığı rapor, bir süredir bariz olan bu durumun altını çiziyor: nefret suçu İngiltere'de artıyor ve bu suçların bazıları kısmen Brexit’in körüklediği duygulara ve 2016 referandumunun neticelerine dayandırılabilir. Ya da daha doğrusu, Brexit’e ilişkin tartışmaya öncülük edenlerin bazıları takipçilerine tümüyle yanlış sinyaller gönderiyor.
Nefret suçlarını rapor etme ve araştırmaya ilişkin isteklilikte bir artış olduğu doğru olabilir ve bu durum kendi içinde takdire şayan sayılabilir. Bu, akımı daha da artırmış olabilir. Ayrıca, 1990’lara kıyasla son yıllarda bazı toplulukların suçlardaki belirgin artıştan kötü etkilendiklerini kabullenmek de gerek. Antisemitizmin başlıca bir endişe konusu haline geldiği Yahudi toplumu buna bir örnek.
Nefret suçlarının çerçevesi, ırk ve dinin ötesinde önemli ölçüde genişletildi ve iyi de oldu çünkü bu kapsamın genişletilmesi gündelik sözlü taciz veya daha kötü sorunlar hakkındaki farkındalığı artırdı.
Milletvekilleri, kadınların, erkekler tarafından uygulanan kadın düşmanlığına dayalı ve örneğin cinsel içerikli sözleri de içeren tacizlere katlandığı kararına vardı. Engelliler ve otizmli insanlar, insafsızca savunmasız kişilere yönelik işlenen suçlardan dolayı taciz ile finansal ve cinsel istismarın hedefi haline geliyor.
Bu değişikliklerden bazıları kaçınılmaz olarak verileri şişirecek, ancak bu grupların nefret suçu tanımı içine dahil edilmesi gerektiği bir gerçek. Hangi istatistiksel düzeltmeler yapılırsa yapılsın, nefret suçlarının artmakta olduğu, her halükarda çok yüksek olduğu ve bireyler ile toplum üzerindeki etkilerinin yaygın, kalıcı ve sinsice olduğu bilgisi baki kalıyor.
Yalnızca nefret suçunu deneyimleyenler, ırkçi istismarın üzücü ve bazen de yıkıcı etkilerini tam olarak anlayabilir. Nefret suçunun etkilerini küçümsemek, basitçe hakaret veya “geyik” gibi tanımlamalarla hafife almak çok kolay. Bazıları, polisin bu tür suçlarla, hırsızlık veya gasp gibi “gerçek” suçlar ayarında ilgilenmemesini öneriyor. Bu öneriler en iyi ihtimalle bir hüsnü zan veya rahatlatma amaçlı iyi niyetli bir çaba olarak görülebilirken, en kötü ihtimalle ise bir fikir ayrılığı meselesidir. Nefret suçuna verilen tek yanıt, dava açmaktır.
Şiddet dili, kişiye ve mülkiyete karşı fiili şiddet olarak tanımlanan nefret suçu, uzun vadede duygusal ve toplumsal hasara yol açarak, toplulukları parçalar ve bireyleri kendilerine zarar verecek veya daha da ötesine gidebilecek durumlara düşürür. Çoğu durumda, kişinin sağlığı kötüye gider.
Sağlık Bakanı Matthew Hancock'un vurguladığı gibi sosyal medya, istismarın savunmasız ve suçsuz bireylere yönlendirilmesi için yeni ve alçakça etkin kanallar sağladı. Bu mesele, on yıl zarfında, egemen küresel medya devlerinin sorumluluklarını ciddiye almadıkları için çoğu vakada başarısız olması üzerine dünya çapında ortaya çıkan hususi bir sorundur. Kimse onlardan her yıl çevrimiçi olarak yayınlanan milyarlarca yorum, mesaj, metin, selfie ya da videoyu takip etmesini beklemiyor. Medya kuruluşları yorum bölümlerini denetlemeyi zor buluyor. Ancak, herhangi bir medya kuruluşunun, bir çocuğun çevrimiçi istismarı konusunda bilgilendirildiği halde harekete geçmeyi ihmal etmesinin bir mazereti olamaz.
En uç örneklerde, nefret suçları ve diğer sosyal medya eylemleri intihara yol açar ve milletvekillerinin bununla yüzleşmesi gerekir. Bakan Hancock, bu alanda cesur bir öncülük örneği göstermek amacıyla iyi bir duruş sergiledi. Ancak, sonunda sosyal medya kanallarının istismarı sınırlandırılacaksa, daha fazla can kaybı olmadan uluslararası baskı gerekecek.
Her medya kuruluşunun, hassas konuların aktarılması ve “sahte haberlerin” yayılmasına ilişkin tavrını belirlemesi gerekir. Brexit, kaçınılmaz olarak fikirleri alevlendiren bir konu, hatta bazı durumlarda saldırgan bir tavırla.
Ancak Jo Cox’a yapılan suikast sonrasında, yalanların, yarı gerçeklerin, ağır iddiaların ve bazılarında aşırılığa kaçan açıkça kötü faaliyetlerin (ve hatta bazıları “ılımlı” olduğu iddiasında) nasıl bir atmosfere sebep olduğunu biliyoruz ki bu ortamda göçün ‘kaynama noktasında’ olduğu görülüyor. 11 Eylül'den bu yana İslam'ın barışçıl ismini lekelemek için çok fazla kasıtlı girişimde bulunuldu. İsrail’li yetkililerin eylemleri yüzünden Yahudi topluluğunun suçlanmasına ilişkin çok talep oldu.
Genel siyasi standartlara göre, tüm azınlıklara karşı çok fazla sayıda çarpıtma ve kışkırtma örneği var. Savaştan kaçan Suriyeli mültecilere karşı bile bu şekilde birçok tavır alındı. Milletvekillerinin raporu, sadece sonuçlara ilişkin son nefret içerikli kayıtlardır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices/editorials
Independent Türkçe için çeviren: Büşra Kırkpınar
© The Independent