Her köy, kasaba veya şehirde yaşayan, orayla özdeşleşmiş, orada yaşayanlar için sabır ve huzura sebep olumuş ve olan insanlar vardır.
Bu insanlar orada yaşayan halk için tıpkı bir çoban yıldızı gibi yol gösterici, müşkül halledici, barıştırıcı ve daha birçok toplumsal sorunların çözümü konusunda halklarına yardım eder, onlara rehberlik yapar ve onları müşküllerinden kurtarırlar.
Aslında bu insanların bu türden belirlenmiş bir görevleri veya yetkileri yoktur. Ama onların varlıkları; sükunetleri, bilgelikleri, sorun çözebilme özellikleri, onlara doğal bir şekilde böyle bir görev ve yetki vermiş olur ve onlar da bu sosyal rollerini severek yerine getirirler.
Bu insanlar, memleketlerinin tarihini, örf, adet ve geleneklerini, dini, siyasi yapılarını, aşiret ve ilişkilerini de bilirler.
Bunlar bir nevi tarihin babası sayılan Herodot gibidirler. Ve her memleketin bir Herodot'u vardır.
İhsan Colemêrgî de Hakkari'nin Herodot'udur. Yani Hakkari'de tarihin babasıdır.
Hakkari'nin ne kadar kadim ve tarihi bir yer olduğuna en kolay delil; 20 yıl önce Hakkari Kalesi'nin eteklerinde Prof. Veli Sevi'nin yaptırdığı bir kazı çalışmasında ortaya çıkan, MÖ 1800 yıllarında yaşayan Hubişkiya Krallığına tarihlenen mezar taşlarıdır.
Bu mezar taşlarında meleklerin yüzü kazılmıştır. Bunlara Veli Hoca "Stel" adını vermiş ve bu Steller bölgemizde bulunan en değerli tarihi mezar taşlarındandır.
Benzer bazı kalıntılar ise Geverok Vadisin'de ve Trişin Yaylalarındaki mağaraların resimleridir ki herhangi bir döneme tarihlenemediler. Bilim insanlarının konuyla ilgili çalışmaları devam ediyor.
Herodot benzetmesini latife olsun diye değil, gerçekten de İhsan Hoca'yı tanıyan yazar ve bilim insanları da kullanıyorlar.
Başındaki kasketi, her gün değişik bir rengini giydiği gömlekleri ve diğer ilginç kıyafetleri ile Hakkarili birinden ziyade 200 yıl önce Avrupa aristokrasi çevrelerinden gelmiş bir filozofu andırıyor.
Bu ilgi çekici kıyafetlerle Hakkari sokaklarında gezerken, herkes tanıdığı için çok fazla merak konusu olmaz da, Van'ın Cumhuriyet Caddesi'nde gezinirken muhakkak diğerlerinin nazarını celp eder.
Giyim ve kuşamına, kılık ve kıyafetine çok özenlidir. Düşünün kravatını bile el örme kilimden yaptırdı.
Kürtçe'de onun gibi giyinenlere "mirovê hez ji xwekirî" derler de, Türkçe'ye bunu tam olarak çevirmek zordur. Ama Türkçe'ye "kendine değer veren insan" diye çevrilebilir.
Kendine değer veren bu insan ne yediğine önem vermez mi? O kelimenin tam anlamıyla bir gurmedir. Yemek sevgisi dillere destandır.
Tereyağı, kuzu eti kavurması, kuzu kebabı, koyun yoğurdu, mantar kavurması, bumbar, doleme, doxeba vb. yiyecekler onun vazgeçilmezleridir.
Kendisini tanıyan herkeste saygıya değer görülen, Hakkari ve civarında bir efsane gibi yaşayan bu değerli insan kimdir? Kısaca tanıyalım.
O, 1944 yılında Hakkari'nin Bajêr/Binqesir semtinde dünyaya geldi.
İlk ve ortaokulu Hakkari’de, öğretmen okulunu Diyarbakır'da okudu. Liseyi bitirdikten sonra öğretmen olarak atandı ve 8 yıl boyunca öğretmenlik yaptı. Sonra kendi isteği ile ayrıldı ve serbest çalıştı.
1970'li yıllar Hakkari'nin en heyecanlı yıllarıdır. Irak Kürdistan Bölgesi'ndeki savaş devam ediyor ve bu savaş Hakkari sınırlarına kadar da uzanıyordu.
Bir yanda bu bölgedeki büyük örgüt ve partilerin uzantıları Hakkari ve diğer yerlerde örgütleniyorlar, öbür yandan Türkiye Sosyalist Hareketlerinin uzantıları birer Kürt versiyonları olarak ciddi bir örgütlenme içerisindeydiler.
İhsan Colemêrgî'de bölgedeki bu gelişmelere bigane kalamıyor ve hem Kürt yurtseverliği ve hem de toplumsal fikirlerine en uygun parti olan Celal Talabanî'nin yönetimindeki Kürdistan Yurtsever Birliği'ne yakınlaşıyordu.
O günden sonra artık okulda birkaç öğrenci ile uğraşmaktansa bütün bir halkın eğitmeni oldu. Bu çalışmaları ile de doğal olarak ünlendi. İhsanê Smahîlê Endeli efsanesi de böyle doğdu.
Gerçekten de çocukluğumun ilk evreleri olan bu dönemde onun yaşayan bir insandan ziyade Mirza Mihemed gibi bir destan kahramanı olduğunu sanırdım.
Sonra 1980'de,memleketin üzerine bir karabulut gibi çöken ihtilal oldu. 80 İhtilali'nde tutuklandığını duyduk. Ağır işkencelerden geçirildiği kulaktan kulağa fısıldanırdı.
Birkaç yıl sonra tahliye olunca tekrar Hakkari'ye döndü. Benim gençlik yıllarımdı. Uzaktan tanıdım onu. İşte o zaman bir roman kahramanı olmadığını, kanlı ve canlı bir şekilde aramızda yaşadığını fark ettim.
Yollarımız 1991 yılına kadar hiç çakışmadı. Zira o sosyalist fikirlere sahip biriydi ve bense İmam-Hatip'te okuyan, kendini İslamcı sanan bir garibandım.
Oysa o yıllarda tanışmış olsaydık, belki Ruşen Çakır'ın "Nerede sizin eserleriniz, nerede zengin kültürünüzün eserleri?" demesine gerek kalmadan, İhsan Hoca'dan Kürt kültürü, tarihi ve edebiyatıyla ilgili çok şey öğrenebilirdim.
Zira ondaki tarih sevdası, kültür ve edebiyat ilgisi ve bilgisi tanıdığım diğer insanlarda yoktu.
1991'de tanıştık ve ne yazık ki ben 1992'de ayrıldığım Hakkari'ye bir daha ancak on sene sonra dönebildim. Ben döndüğümde İhsan abi, artık yalnızca eskisi gibi meşhur bir devrimci değil, aynı zamanda meşhur bir yazar olmuştu.
Yazdığı ve yayınlama imkanı bulduğu ilk kitabı, Hakkari'nin en ünlü halk hikayelerinden biri olan "Cembeliyê Kurê Mîrê Hekaryan" yani "Hakkari Beyi'nin oğlu Cembeli"dir.
Bu hikaye Cembeli'nin aşık olduğu Koçerlerin ağasının güzeller güzeli kızı Binefşa Narin'in (Nazik Menekşe diye çevrilebilir) peşinden diyar diyar gezmesi, başından geçen serüvenleri ve sonunda bulması, ama kavuşamamasının hikayesidir.
Lakin İhsan Hoca, bu efsanevi hikayeyi modern roman formuyla, Hakkari lehçesinin starn (şarkı), ağıt, mesel ve anekdotlarıyla bezemiş, çok sade ve çok tatlı bir dille o kadar güzel anlatmış ki tadına doyulmaz.
Bu romanı ilk kez 1995 yılında İsveç'te, 2002 yılında ise Avesta Yayınları arasında İstanbul'da yayınlandı.
İkinci kitabı, neredeyse ömrünün semeresi sayılacak "Mezopotamya Uygarlığında Hakkari"dir.
Bu kitap tarihin ilk dönemlerinden son yüzyıla kadar Hakkari tarihinin kısa bir özeti gibidir. Kitap dört bölümden oluşmaktadır:
1. Bölüm; Uygarlık Beşiği Zagroslar'dan İslam'ın Doğuşuna kadar gelmiş geçmiş bütün medeniyetler; Gutiler, Kassitler, Mittaniler, Urartular, Medler, Hurri, Persler, Sasani ve Roma İmparatorluğunda Hakkari'nin durumunu, kimlerin eline nasıl geçtiğini vb. konularda tarihi belge ve bilgilerle açıklamaya çalışıyor.
2. Bölüm; İslamın doğuşundan sonra bölgede hakimiyet kuran Büveyh oğulları, Zengiler, Selçuklular, Eyyubiler ve onların Hakkari ile olan ilişkileri, Moğol istilaları ve diğer konuları kapsamaktadır.
Yeri gelmişken belirtmem gerekir ki, Eyyubiler ile Hakkari'liler arasında çok özel bir ilişki olduğunu tarihi kaynaklardan biliyoruz. Eyyubilerin büyük sultanı Selahaddin'in koruma kuvveti bile Hakkarili cengaverlerden oluşuyordu.
Ayrıca Selahaddin döneminin Kudüs kadısı El-Meştub ve İsa El-Hekkari gibi bir çok insan onun yönetiminde yer alıyordu. Şimdiki Kudüs'te bile Hakkari adıyla bir sokak, Mısır'da ise bir cami ve mahalle adı mevcuttur.
İşte bütün bu ilişkileri temel alan bir "Selahaddin-i Eyyûbi" romanı da yazdı İhsan hoca. Lakin daha yayınlanmadı. Yayın aşamasında olduğunu da belirtelim bu arada.
3. Bölüm; 13 ve 14'ncü yüzyıllarda Hakkari, Akkoyunlu ve Karakoyunlu dönemlerini kısaca izah ettikten sonra Osmanlılar dönemini ele alıyor.
Hakkari beyleri ve Osmanlı padişahlarının sıcak ilişkilerinden sonra 1800'lü yıllarda Osmanlı Sultanı II. Mahmud'un merkezileşme faaliyetlerine ve buna karşı Hakkari Beylerinin isyanını geniş bir şekilde değerlendiriyor.
4. Bölüm ise; Kürdistan Teali Cemiyeti'nin Hakkarili olan başkanı Seyyid Abdulkadir-i Nehri'yle başlıyor. 1925 2. Nehri isyanı, 1924 Asurilerin isyanı, 1924 Kürt subayları ve İhsan Nuri'nin isyanı ile Çatak ve Jirkî'li Ehya beyin isyanını, son olarak da 1930 Oramar isyanını yazıyor.
"Mezopotamya Uygarlığında Hakkari" kitabı Hakkari ve çevresi ile ilgili çok değerli bilgiler ihtiva ediyor.
İhsan Hoca'nın üçüncü kitabı; Hakkari ile ilgili yazdığı 40 makalesini "Sümbül Dağından Ayın Doğuşunu İzlerken; Hakkari Suretleri" adıyla kitaplaştı ve 2006'da Lis Yayınları tarafından yayınlandı.
Dördüncü kitabı; Hakkari'nin en önemli Beylerinden biri olan ve tahmini ölüm tarihi 1578 olan Zeynel Bey'in hayatını ve dönemini tarihi bir roman şeklinde "Zeynel Beg" adıyla yazdı ve 2018 yılında Lis Yayınları arasında yayınlandı.
Bu kitap, Hakkari'nin önemli bir Beyi'nin dönemini, ilişkilerini, savaşlarını ve aşiretlerle olan münasebetlerini detaylı ve bir roman dilinde anlatmış olması hasebiyle son derece önemli, ama dildeki standardizasyon politikalarına verdiği önemden dolayı Hakkari lehçesinin güzelliklerini göz ardı ettiği için değerini azaltmaktadır.
Zira bilimsel eserlerde dil birliğine ne kadar önem verilirse verilsin, bence edebi eserlerde yerel lehçeler korunmalıdır. Özellikle de Kurmanci'nin merkezi olan Hakkari lehçesinin daha bir özenle korunması gerekir.
İhsan Hoca'nın yayınlanmış beşinci kitabı, hayatının önemli bir kısmını araştırma ve okumalarına ayırdığı "Dîrok û Şaristaniya Uratûyan" (Uratuların Tarihi ve Medeniyeti) adlı kitabıdır ki, hem Kürtçe yazmış olması, hem de diğer kaynakların yanı sıra günlerce ve aylarca Urartuların ayak izlerini sürerek derlediği yeni bilgi ve belgeleri havi olduğu için son derece değerli bir çalışmadır.
İhsan Hoca'nın çalışmaları, yazınsal faaliyetleri devam etmektedir. 75 yaşının verdiği olgunluk, değerli eşi ve kendisinin "Besê" derken ağzından yedi Besê'nin döküldüğü Besê ablanın güzel yemeklerinin verdiği enerji, çocuklarının ve torunlarının yaşam coşkusuyla daha güzel eserler verceğini umut ediyorum.
Ona ve değerli Besê ablaya sağlık ve sıhhatli uzun bir yaşam diliyorum...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish