Sekizinci cephe Golan’ın özelliği

Ortadoğu'da İsrail ile İran arasında "yedi cephede" yaşanan gölge savaşının ardından bunlara sekizincisi eklendi

İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri’ndeki Nemrut Kalesi’ni gösteren 29 Kasım 2023’te çekilmiş bir fotoğraf (AFP)

Suriye’deki Golan “cephesi” Ortadoğu'daki diğer “cephelere” benzemiyor. Kendine has bir özelliği ve sorunları var. İşgal altındaki Golan'ın Mecdel Şems kentinde son olarak yaşanan askeri gerginlik ve çocukların öldürülmesi, geçtiğimiz yılın ekim ayında Hamas'ın Gazze Şeridi sınırına düzenlediği saldırının ardından İsrail ve İran'ın açtığı "cepheler" arasında "sekizinci cephe" sayılabilir.

Aralarında Başbakan Binyamin Netanyahu'nun da bulunduğu birden fazla İsrailli yetkili, bu "cepheler" hakkında konuştu ve bunların Gazze Şeridi, Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve İran'ı kapsadığını söyledi. İsrail'in Lübnan'daki Hizbullah'a karşı gösterişli bir "misillemede” bulunması beklentisi ile bölgenin daha geniş ölçekli bir gerilime sürüklenmemesi için bu misillemenin ve Hizbullah'ın yanıtının kontrollü olmasını sağlamaya yönelik yoğun diplomatik çabalar arasında, Golan'daki Mecdel Şems'e düzenlenen saldırının ardından yeni bir gerilimin tırmanacağından bahsediliyor.

Ancak Golan'daki bu "cephe"nin diğer "cephelerden" farklı bir özelliği var. Golan Tepeleri'nin, Suriye ile İsrail arasında 1974 yılında imzalanan “çatışmasızlık” anlaşmasından bu yana askeri çatışmaların dışında kalarak sessiz bir cepheye dönüştüğü biliniyor. 2011'deki Suriye protestolarının, silahlı çatışmaya dönüşmesinin ardından burada bazı çatışmalar yaşandı ve “Uluslararası Ateşkes Gözlem Gücü” (UNDOF) Suriye’nin dağlık bölgelerinden çekildi. 2018'deki Rus-Amerikan anlaşması kapsamında bu çatışmalar kontrol altına alındı ve UNDOF, Şam ve Tel Aviv'in, "çatışmasızlık anlaşmasının" şartlarına uyup uymadığını teyit etme çalışmalarına geri döndü. Çatışmasızlık anlaşması, 1973'teki Ekim Savaşı’ndan (Yom Kippur) sonra, vefat eden eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın çabalarıyla, Şam ile Tel Aviv arasında imzalanmıştı

Moskova ve Şam, İran ve Hizbullah milislerine, Golan'daki askeri konumlarını İsrail'e karşı saldırı eylemleri düzenlemek için kullanmamaları konusunda baskı yaptı.

Gerçekten de burada bulunan birçok ağır silah çekildi ve İranlı milisler “çatışmasızlık” hattından uzaklaştırıldı. Anlaşmaya göre Suriye ordusundan belirli sayıda bir kuvvet yeniden burada görev yapmaya başladı. Moskova ve Şam, bu milislere ve Hizbullah'a, Golan'daki askeri konumlarını İsrail'e karşı saldırı eylemleri düzenlemek için kullanmamaları konusunda baskı yaptı. Tel Aviv uçakları, BM kayıtlarında yer alan çatışmasızlık anlaşmasının ihlal edilmemesi için Suriye'nin derinliklerindeki İran ve Hizbullah mevzilerine hava saldırıları düzenlemeye devam etti.

Çarpıcı olan, Gazze Savaşı'nın ardından yaşananlardı; İsrail, Suriye'ye yönelik hava saldırılarını sürdürmesine rağmen, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in Suriye topraklarındaki İran-İsrail savaşına doğrudan müdahil olmak istemediği aşikardı. Şam, İsrail-İran “gölge savaşı”nda tarafsız bir pozisyon aldı ve Tel Aviv'in nisan ayı başında Şam'daki Tahran konsolosluğunu vurmasının ardından, İran'ın 13-14 Nisan gecesi İsrail'e 300'den fazla İHA ve füzeyle karşılık vermesi sırasında yaşanan “doğrudan savaş”ta da pozisyonunu korudu.

Esed, Gazze Savaşı sonrasında tarafsızlığı benimseyerek siyasi kazanımlar elde etti, Arap ve Batılı ülkelerden vaatler ve yakınlaşma adımları geldi.

Esed, bu tarafsız duruşundan siyasi kazanımlar elde etti; Şam Havaalanı’nın İsrail bombardımanlarının hedefi olmamasını garanti etti. Ayrıca Arap ve Batılı ülkelerden, Lübnan'daki nüfuzunu geri kazanmak dahil olmak üzere, vaatler ve yakınlaşma adımları geldi. Bu durum Tahran için rahatsız ediciydi ve kamuoyunun, medyanın işlerin her zamanki gibi olduğunu öne sürme çabalarına rağmen, aralarında örtülü bir gerginliğe yol açtı.

Bu bağlamda sahada iki gelişme yaşandı; Hizbullah, işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri’ndeki İsrail mevzilerini birden fazla kez bombaladı ve Suriye-İsrail-Lübnan sınırı köşesindeki Şebaa Çiftlikleri'nde karşılıklı bombardımanlar yaşandı. Hem Şam hem Hizbullah Şebaa Çiftlikleri'nin Suriye toprağı olduğu konusunda hemfikir olsa da İsrail'in 2000 yılında Güney Lübnan'dan çekilmesinin ardından, Hizbullah'a "direniş"i sürdürmesi için bir gerekçe sağlamak amacıyla her iki taraf da buranın "Lübnan toprağı" olduğunu söyleme konusunda anlaştılar.

Bu iki gelişmenin ötesi de var. Hem Şam kendisini hem de Tahran onu İran liderliğindeki “direniş ekseninin” bir parçası olarak görüyorsa, o zaman Tahran'ın Gazze Savaşı'ndan sonra aktif ettiği “yedi cephenin” bir arenası da Suriye olmalı. Yani ya İsrail'in Suriye içlerine hava saldırıları düzenlemesine karşılık olarak ya da 1967'den beri “işgal altındaki Golan'ı kurtarmak” veya Şebaa Çiftlikleri'ni savunmak için Golan Cephesi açılmalı.

Şam, İran-İsrail “savaş cephesi” yerine, Arap-Batı “yakınlaşma cephesini” harekete geçirmeye karar verdi. Peki, Hizbullah neden işgal altındaki Suriye Golan Tepeleri’ni kasten hedefe oturtuyor?


Ancak Şam, İran-İsrail “savaş cephesi” yerine, Arap-Batı “yakınlaşma cephesini” harekete geçirmeye karar verdiği için Hizbullah ve İran'ın kasten Golan'ı hedefe oturtması ve Şebaa Çiftlikleri'nde karşılıklı bombardımanlar yaşanması, iyi niyetle "arenalar birliğini" kanıtlamak olarak yorumlanabilir. Başka niyetli yorumlara göre ise bu, Şam'ı zor durumda bırakmaya veya istenmeyen bir savaşa sürüklemeye yönelik bir girişim. Bunun en azından Suriye’de tüm iplerin Şam'ın elinde olmadığını söylemek için İran'ın Suriye kartlarını karıştırma gücüne sahip olduğuna dair bir ima olduğu kabul edilebilir.

Washington'dan bol miktarda destekle dönen, iç hesap sormadan hızla uzaklaşan ve üç aylık bir tatil nedeniyle Knesset'ten kurtulan Netanyahu, Hizbullah’ın ilkte üstlenmesine rağmen sonrasında parmağı olduğunu reddettiği Golan’daki saldırıya gösterişli bir misillemede bulunacak. Hem de diplomatik arabuluculuğun iki tarafın kendisine hâkim olmasını, yanıtların yansımalarının ve yanıtlara verilen yanıtların kontrollü olmasını sağlama çabalarına rağmen.

Hizbullah'ın İran'ın kasım ayı başına kadar sürecek ABD seçim sezonunda bölgesel ve küresel hesaplarına dayanarak vereceği yanıtın, bölgedeki gerilimin bir sonraki aşamasını belirleyeceğine şüphe yok.

Cevabı takip edilmeyi hak eden soru ise şu; işgal altındaki Golan Tepeleri’nde fitili ateşlenen gerilimin ardından ateş topu Lübnan'da tutuşsa ve belki de Suriye'nin içlerine kadar uzansa bile Esed “tarafsızlığını” sürdürecek mi?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU