Tarafların hepsinin kazananı olması zor olan bir savaş üzerine

Fotoğraf: Ronen Zvulun/Reuters

ABD yalnız kaldı…


Şarku'l Avsat gazetesi geçen günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) yaşananları manşetine böyle taşımıştı.

Gerçekten de ABD veto oyunu açıkladığında yalnız kaldı ve dünyada kimse onu desteklemedi.

İngiltere dahi çekimser oy kullanırken Fransa, ABD ile aynı fikirde değildi.

Bu acınası sonuç, İsrail'in Gazze Şeridi'ne açtığı savaşın yalnızca zor kullanılarak kazanılabileceğini ve savaşların yalnızca güç kullanılarak asla kazanılamayacağını ortaya koyuyor.

Savaşlar bir yönüyle canavarın insana karşı üstünlüğüne benzer. Kas gücü her şeyden üstündür.

Burada gücü küçümseme gibi bir maksat yok ama gücün ikna edicilik, ahlaki sınırlar ve müttefik kazanma konusundaki yetersizliği de ortada.

Bu da gücün sadece kendisine yetmesi sonucunu doğururken güç sahibinin nefret dolu, kibirli ve azılı bir görüntüye bürünmesine neden oluyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İsrail'in çılgınca cinayetleri işlenirken ve buna kamuoyunun kayıtsızlığı eşlik ederken, ardı arkası gelmeyen yalanlar söylenirken, insanlar açıkça küçümsenirken ve hayatları son derece eşitsiz ve ayrımcı bir şekilde değerlendirilirken durum nasıl başka türlü olabilir ki?

Böylece İsrailliler bugün tek başlarına kalmış gibi görünüyorlar.

En belirgin özellikleri çocukların öldürülmesi, halkın yerinden edilmesi, evlerin yıkılması olan böylesine barbarca bir projeye, istese bile kim katılmaya cesaret edebilir ki?

Ancak ittifakların tükenmesi, dünya başkentlerinde protesto gösterileri ve bazı eğitim ve medya kurumlarında tanık olunan olaylar da diğer faktörler olarak bunu körüklüyor.

İsrail, savaşla ilgili herhangi bir siyasi fikir ya da çözüm önerisi sunmadığı gibi, ABD ve Batı ile özdeşleşmesi nedeniyle de geniş çağlı bir düşmanlıkla karşı karşıya.

Diğer yandan Holokost (Yahudi soykırımı) hafızası da özellikle İsrailli yetkililerin onu kullanmaya devam etmesiyle zayıflayıp geçerliliğini yitiriyor.

Dünyadaki yeni ruh hali, halkların trajedileri, özellikle de Filistinlilerin yaşadığı trajedi konusunda artık sessizliğe tahammül edemezken, bu ruh hali, onlarca yıl önce güçlü galiplere olduğu gibi, yenilgiye uğrayan mağdurlara da hayranlık duymaya başladı.

Şiddet karşıtı duyarlılığın seçici de olsa bir dereceye kadar yayılmasıyla zengin kurumların sahip olduğu geleneksel medyanın filtrelenmiş ve yönlendirilmiş söyleminden sonra sosyal medya tüm söylemlere açık bir platform haline geldi.

Son olarak, özellikle göç ve demografik değişimlerle birlikte demokrasi ile dış politika arasındaki çelişki hesap verebilirlik konusu oldu.

'Sömürge tarihi' ile ilgili araştırmalar artarken buna her türden kimliğin kendi kısmi benliklerine uyanışı ve aydınlanma değerlerinin içerdiği evrenselliğin körelmesi eşlik ediyor.

Ancak bu faktörler, bir araya getirildiğinde at izinin it izine karıştığı bir tablo ortaya çıkıyor.

Son gelişmeler Filistinlilerin çok sayıda müttefike sahip olmalarını sağlasa da Filistin ulusal projesinin ve onun özgüllüğünün bu yoğun ve bereketli kucaklaşmanın pençesinde boğulması korkusu devam ediyor.

Çoğu kişi söz konusu projenin, en yakın ve en benzer olduğu varsayılan Suriyelilerin kurtuluş kaygısıyla bir arada var olma ihtimalini reddederken, Filistin'i toplumsal cinsiyet eşitliğini savunanların, Kolomb'un Amerika'yı keşfettiğine itiraz edenlerin, Neoliberalizmi reddedenlerin, daha temiz bir çevre talep edenlerin ve hem dünyayı İslamlaştırmak isteyenlerin hem de dini dünyanın kalbinden çıkarmak isteyenlerin simgesi haline getirenler zuhur etti.

Bu 'toplumsal hareketler' içerisinde, sömürgeciliğin ve sömürgecilerin çizdiği sınırlar ve oluşumlar nedeniyle tarihin ve coğrafi yanlışların düzeltildiğini iddia edenleri de görmek mümkün.

Aynı şekilde kadınların yeniden erkeğe itaat etmesini isteyen ve kadınlara özgürlük isteyenlerin onları gerici değerlerle karışık tüketimcilikten alıkoyduğunu söyleyenlerle de karşılaşıyoruz.

Filistin'le ilgili düşünceler ve algılar nasıl birbirine karışıyorsa, sınırlar da öyle karışıyor.

Öte yandan İran hegemonyasının eşlik ettiği bir iç savaşa tanık olan Yemen'in, bölgeyi bölgesel ve belki de uluslararası bir savaşa sürükleyerek Gazze'yi kurtarması bekleniyor.

Lübnan her gün savaşın kendisine sıçraması korkusuyla yaşarken, güya Filistin'i destekleyen böyle bir adımın atılması, mezhep çatışmasıyla dolu bir patlamaya ve Filistin davasına verilen dikkatin bir kısmını kaybetmesine yol açabilir.
 


En nihayetinde geleneksel Arapların bu 'merkezi davayı' hem herkesin hem de hiç kimsenin meselesi olarak kullanmasına tanık olduğumuz durumun genişletilmiş bir tekrarını yaşamamızdan korkuluyor. Ancak bu kez buradaki 'herkesin' tüm dünya olduğu da bir gerçek.

Şu an bu yaygarayı tıpkı ABD'de Başkanı Joe Biden'ı devirmek ve yerine Donald Trump'ın ancak hakkındaki soruşturmalardan kurtulması şartıyla getirmek gibi kararlara ve kurumlara yansıyan bir politikaya dönüştürmenin mecburi olduğunun birçok göstergesi var.

Biden'ın gidip yerine Trump'ın gelmesi İngiltere'de İşçi Partisi'nin seçimleri kazanmasını engellemenin ve Muhafazakarları iktidarda tutmanın yolunu açacak.

Aynı durum, Fransa'da Marine Le Pen'in Emmanuel Macron'un yerine geçmesi ihtimalinin Jean-Luc Melenchon'un Macron'un yerine geçmesi ihtimalinden çok daha yüksek olması konusunda da geçerli.

Bu durum, bazı bilim insanlarının, teknoloji devrimi ve robotların üretilmesi sonucunda işçi sınıfı ve işçi sendikaları gibi güçlü bir toplumsal sınıfın yok olmaya başlamasıyla birlikte neoliberalizme karşı çıkan hareketlerle ilgili gözlemlerini hatırlatıyor.

Dolayısıyla gerici ve ilerici sloganların arada yükselip alçaldığı, pratik etkinliğinin artıp azaldığı bu görevi üstlenenler ise üretimin ve sınıfların dışında kalanlardır.

Buna karşın Filistin davasındaki pek çok mesele, Filistinlilerin sesinin daha fazla duyulabilmesi için kontrol edilmesi ve özetlenmesi tavsiye edilen konulardır.

Aksi takdirde, tıpkı İsraillilerin durumunda azınlık bir zayıflık kaynağı olduğu gibi Filistinliler açısından da çoğunluk bir zayıflık kaynağıdır.

Zira biri izole edilmiş, diğeri kalabalığın içinde kaybolmuştur. Kapsamlı ve eksiksiz bir zaferi, herhangi bir zafer ve aceleci bir iddia haline getiren de budur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Seda Demiröz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU