İstanbul'u Anadolu'ya taşımak

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Başlığı görünce pek çok okur, "Ne demek yani, deprem geliyor diye koca bir şehri başka bir yere mi taşıyacağız, böyle saçma bir düşünce mi olur?" diye tepki gösterebilir.

Öyleyse, gelin ne demek istediğimizi daha detaylı anlatalım. 

"Her şerde bir hayır vardır" demişler. 6 Şubat'ta vuku bulan şerrin getirdiği en büyük hayır veya iyilik, yanlışlıklarımızı ortaya koyup bizi yeniden düşünmeye zorlaması oldu.

Demek ki, 99 depreminden yeterince ders almamışız ve pek çok şeyi yanlış yapmışız. 

Doğu'daki büyük depremden sonra tüm dikkatler İstanbul üzerine yoğunlaşmış durumda.
 

aa1.jpg
Fotoğraf: AA

 

İstanbul her şey önce hem maddi hem de manevi anlamda Türkiye'nin kalbi ve beyni.

Türkiye'yi Türkiye yapan fiziki, tarihi, maddi, manevi, bilimsel pek çok değer ve varlık, bu kentte bulunuyor. 

Ayrıca, Türkiye'de yaşayan hemen herkesin ya ailesi, akrabası veya bir yakını İstanbul'da yaşıyor.

Dolayısıyla ülkede İstanbul'la yolu kesişmeyen hemen hiç kimse yok, demek mümkün.

Öyleyse, İstanbul'u deprem tehlikesinden nasıl koruyabiliriz?

İstanbul'un şu anki hali ve yapısıyla Türkiye'nin tüm yumurtaları tek bir sepete yerleştirilmiş gibi görünüyor.

Dolayısıyla sepet düştüğünde, tüm yumurtalar kırılmış olacak.

Beklenen depremde İstanbul'un büyük hasar alması da aynı anlama geliyor. 

Bana göre yapılması gereken, Türkiye'nin dört köşesinde İstanbul'a rakip olacak yeni kentler kurmak veya mevcut kentleri büyük cazibe merkezi haline getirmek.

Mesela Karadeniz kıyısında bir kent seçerek işe başlayabiliriz.

Samsun'u ele alalım, bu kenti uluslararası yatırım merkezine dönüştürebiliriz.

Cazip yatırım ve vergi kolaylıkları ile Samsung, Apple, BMW, Bosch gibi büyük markaları buraya çektiğimiz zaman kent, kısa sürede büyük bir sanayi, ticaret ve finans merkezi olarak Karadeniz kıyısındaki ülkeler için yeni bir Dubai haline gelebilir. 

Aynı şekilde Akdeniz kıyısında da Antalya veya Mersin gibi bir kenti, Akdeniz'e kıyısı olan tüm ülkeler için Dubai'den daha cazip bir kente dönüştürebiliriz.

Hatta bu iki kentin kıyılarını birleştirerek turizm için en uzun kıyı şeridini oluştururken kıyıdan 50-60 kilometre içeride de fabrikalar kurarak iki kenti turizmin yanı sıra, büyük bir sanayi ve ticaret merkezine de dönüştürebiliriz. 

Elbette dışarıdan yatırım çekebilmek için Meksika, Hindistan, Brazilya, Mısır gibi bizim kulvarımızdaki ülkelerin verdiği yatırım ve vergi kolaylıklarının iki katını vermeliyiz.

Dünyadaki yatırım pastası şu an 2 trilyon dolar civarında. Bu pastadan kocaman bir dilim alabilmek için rakiplerimizden çok daha cazip teklifler sunmalıyız.

Yasalarımızı ve diğer mevzuatlarımızı da buna uygun hale getirmeliyiz. 


Doğuda da bir kentimizi yatırım merkezi haline getirmeliyiz.

Erzurum'u ele alalım. Kenti turizmin yanı sıra, büyük bir sanayi, ticaret ve finans merkezi haline getirdiğimizde, İran, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan (hatta daha ötesi Türkmenistan, Tacikistan ve Afganistan) gibi komşu ülkelerle ticaretimiz gelişecek, İranlılar, Azeriler veya Gürcü turistler mal almak veya bavul ticareti yapmak için İstanbul'a kadar gelmek zorunda kalmayacaktır.

Aksine rahatça ülkemize günübirlik gelip gidebileceklerdir. 

Anadolu'da İstanbul'a rakip olabilecek üç büyük kent oluşturduğumuzda ne olacağını kestirmek güç değildir.

Samsun'un büyük bir ticaret ve sanayi merkezine dönüştüğünü gören İstanbul'daki tüm Karadenizliler Samsun'a, Doğulular Erzurum'a, Akdenizliler de Antalya veya Mersin'e akacaktır.

Böylece 17 milyonluk İstanbul'un nüfusu 5-6 milyona düşecektir. 
 

aa2.jpg
Fotoğraf: AA

 

Bu gerçekleştiğinde İstanbul daha yaşanılabilir hale gelecektir. Nüfusu 5 milyona düşen İstanbul'da on binlerce çürük binayı yıkıp depreme dayanıklı semtler, mahalleler inşa etmek dolay kolay olacaktır. 

Ayrıca yumurtaları tek bir sepette toplamak yerine 4-5 sepete eşit şekilde yerleştirmek, bir deprem anında riskimizi de azaltacaktır.

Üretimimiz de yeni sanayi merkezleri sayesinde üç dört katına çıkacaktır. İstanbul'u Anadolu'ya taşımaktan kastettiğimiz, budur. 

Karadeniz ve Akdeniz kıyısında Dubai, Hong Kong, Şanghay veya Singapor'a denk birer kentimizin olduğunu düşünün. Böyle bir düşünce, herkesi büyüler. 

Bu olduğu takdirde, Türkiye'nin yıllık üretimi Güney Kore, Japonya ve Almanya gibi birinci sınıf ülkelerin düzeyine çıkabilir.

Böylece, Atatürk'ün hedef gösterdiği muassır medeniyet seviyesini de yakalamış oluruz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU