Madem ki deprem şehirlerimizi beşik gibi salladı, silkeledi, bizim de kendimizi silkeleme zamanı geldi.
Bu, her şeyden önce üzerimizdeki fazlalıkların atılması, içimizdeki yeteneksizlerin, yarı cahillerin, bilgisizlerin ayıklanması, ülkenin yeniden akıl ve bilim yoluna girmesi için gerekli, hatta şart.
Daha düne kadar Ukrayna savaşından Afganistan'daki duruma, döviz kurundan emlak fiyatlarına, Amerika'dan Çin'e, hatta uzaya kadar her konuda konuşan, fikir, görüş beyan eden profesör, doktor, doçent, emekli general, emekli büyükelçi veya güvenlik politikaları uzmanı unvanlı sözde uzmanlarımızı düşünün.
Televizyonlardaki bilgi yarışmalarında ilkokul düzeyindeki soruları bilemeyip joker hakkını kullanan üniversite mezunu gençlerimizi göz önüne getirin.
Ben bu ülkede, ilkokul mezunu bir inşaat ustası kadar inşaattan anlamayan inşaat mühendisi gençleri tanıyorum.
Hatasız bir şekilde bir sayfalık Türkçe kompozisyon yazamayan yüksek lisans mezunu bir sürü genç biliyorum.
Para karşılığı yüksek lisans satın alan insanları tanıyorum. Ve özgeçmişlerine, bilmediği dilleri de yazan doçent doktorlar tanıyorum bu ülkede.
Burada sözünü ettiğim kişiler, bu ülkenin eğitimli insanları. Onlar arasında maalesef, "Peygamber günümüzde yaşasaydı ve parti kursaydı, Recep Tayyip Erdoğan kadar oy alamazdı" diyen medya yalakaları da var.
Bu sözde eğitimli cahillerin bilmesi gereken şu:
Vefatının üzerinden 1500 yılı aşkın bir zaman geçtiği halde Peygamberin hâlâ 2 milyar insana yakın ümmeti (veya onların anladığı dille söylersek takipçisi) var.
İktidara yaranmak istiyorsanız, bari bunu 2 milyar insanın dini değerlerini aletmeden, kutsallarına hakaret etmeden yapın.
Eminim, sosyal medyada denk gelmişsinizdir, bir YouTuber'in sorduğu "Sizce bu ülkenin en iyi kadın siyasetçisi kim?" şeklinde soruya iki saniye düşündükten sonra "Recep Tayyip Erdoğan işte" diye cevap veren iyi niyetli teyze gibi sıradan halktan insanları saymıyorum bile.
Türkçede "Her şerde bir hayır vardır" diye bir söz var. Öyleyse, şu an yaşadığımız şerden hayrımıza ders çıkaralım ve içimizdeki çürükleri temizleyelim.
Ekranlarımızı yarı cahil uzmanlardan; üniversitelerimizi yarım yamalak bilgi sahibi doçentlerden, profesörlerden; devlet dairelerini işini bilmeyen, yapamayan memurlardan, müdürlerden, mühendislerden; özel sektöre ait kurumları da yeteneksiz insanlardan temizleyelim ve işi ehline verelim.
Kur'an'da bile "İşi ehline verin" ayeti birkaç yerde tekrarlanıyor.
Elbette işini hakkıyla icra eden değişik meslek sahibi insanları, konusunun uzmanı hocaları tenzih ederim.
Benim lafım, hak etmediği koltuklara oturan, hak etmediği saygıyı gören, hak etmediği maaşı alan içimizdeki çürüklere.
30 yılı aşkın bir süredir Avrupa'da yaşıyorum ve Batılılarla çalışıyorum. "Bunların bizden farkı ne, neden bizden çok daha başarılılar?" sorusuna bulduğum tek geçerli cevap; burada kimsenin diline, ırkına, milliyetine, dinine bakılmaksızın, işin ehline verilmesidir.
Esmer tenli bir Hintli'nin İngiltere'de başbakanlık koltuğuna oturmasının veya göçmen kökenli bir sürü Türk'ün Alman parlamentosu Bundestag'ta milletvekili koltuklarında oturmasının tek nedeni bu, yani kutsal kitabımız Kur'an'ın da bir emri olan "işi ehline verme" ilkesi.
Türkiye tam bir çelişkiler ülkesi; bir yanda dünyaya parmak ısırtan başarılara imza atan, dronlar, savaş uçakları, tanklar, roketler üreten olağanüstü yetenekli mühendisler; öte yanda meydanlara, metrolara, metrobüslere sığmayan diplomalı ama yarı cahil işsiz ve mesleksiz milyonlarca genç.
Diğer yanda da hak ettiği saygıyı ve ilgiyi görmediği için kendi ülkesine küsüp Batı'ya doğru yola çıkan son derece yetenekli bilgisayar uzmanı, doktor, mühendis, yazılımcı gibi unvanları olan pırıl pırıl gençler.
2021'de Taliban'ın iktidara gelmesiyle Afganistan gündeme oturunca, geçen yaz Münih'te Türk ve Alman gençlerinden oluşan 40-50 kişilik küçük bir gruba bu konu üzerine bir konferans vermiştim.
Konferans sonrası çevreme toplanan Türk gençleriyle ayaküstü sohbet etmiştim. Hepsi BMW, Bosch, Bayer gibi büyük Alman firmalarında staj yapıyorlardı ve staj sonrası hiçbirinin Türkiye'ye geri dönme niyeti yoktu.
Zira hepsine çalıştıkları kurumda işe alınacakları sözü verilmişti.
Bölge gücünden dünya gücüne evrilmekte olan Türkiye, hiç beklemediğimiz bu doğal afetle fena tökezledi.
Çabuçak ayağa kalkıp yeniden yolumuza devam edebilmek için her şeyden önce tüm kurumlarımızı akıl ve mantık süzgecinden geçirerek yenilemeli, hangi kurumda olursa olsun işinin ehli olmayan herkese yol vermeli, depremde ihmali olanları gözünün yaşına bakmadan kanunun ellerine teslim etmeli, yargı, yasama ve medyayı yeniden bağımsız hale getirerek eski saygınlığına kavuşturmalıyız.
Kısacası, Türkiye'yi tüm kurumlarıyla birlikte bir bilgisayar gibi yeniden resetlemeliyiz. Zira, zararın neresinden dönsek, kârdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish