800 yıllık el sanatı çulhacılığın son ustalarından Karadaş: Ben de ileride bu işi yapamazsam kadim meslek bitecek

Şanlıurfa'nın asırlık işlerinden çulhacılık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. 53 yıldır çulhacılıkla uğraşan Mehmet Karadaş, bu sanatın yaşayan son usta ismi. Karadaş, sabır ve titizlik gerektiren bu işin sürdürülmesi çağrısı yapıyor

Çulhacılık (culhacılık), Şanlıurfa'ya has bir el işi sanatı. 

Bez oymacılığı ya da dokumacılığı olarak da bilinen bu sanat, 800 yıldır icra ediliyor.

Öyle ki 1650 senesinde Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" isimli eserinde bile ismi geçiyor. 

Urfa'da pamuk ipliğinden, kapı gibi sağlam kaput bezi dokunduğundan ve bunun Musul bezinden daha güzel ve temiz olduğu söylemiyle anlatılanın "kahke bezi" olduğu düşünülüyor. 

1883 tarihli Halep Vilâyet Salnâmesi'nde Urfa'da 221 adet kumaş tezgahının varlığından söz edilmesi, kentte dokumacılığın ne denli önemli bir yer tuttuğuna işaret ediyor.

Çulhacılık coğrafi işaret tescili aldı

Geçen yıl Şanlıurfa'ya coğrafi işaret de kazandıran "culhacılık (çulhacılık)" günümüzde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Bu kadim el işi sanatı, teknolojik gelişmelere yeni düşerken, yeni nesil tarafından tercih edilmiyor.

Geçmişte Şanlıurfa'da bini aşkın çulha tezgahı ve usta bulunurken, 1980'lerde ithal mallarla sayı azalmaya başlıyor ve bu duruma diğer etkenler de eklenince iş durma noktasına geliyor.

Kamçılı tezgah başında geçen 53 yıl

Günümüzde bu işi yapan son ustalardan 62 yaşındaki Şanlıurfalı Mehmet Karadaş'la Haliliye Belediyesi Geleneksel El Sanatları Merkezi'nde bir araya geldik.

Yün, pamuk ve floş adı verilen ipek ipliğinden dokunan bezlerin bulunduğu, yöresel teknikler ve doğal boyalarla boyanan ipliklerin yer aldığı atölyede buluştuk onunla. 

Karadaş, el ve ayakla çalışılan kamçılı tezgahında sanatını konuştururken yanıtladı sorularımızı.  

"Şanlıurfa'da binin üzerinde bu tezgahlardan vardı, günde 5 bin ürün çıkardı"

Dile kolay 53 yıl olmuş, tezgaha ellerini koyup, iplerin dünyasına adım atalı.

Babasının tezgah başındaki mesaisi de eklenince bu aile geleneği 100 yılı aşıyor.

İşe henüz ilkokul ikiye giderken başladığını belirten Karadaş, geçmişte çulhacılığa olan ilgiyi "Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum, (gülerek) liseyi bitirsem vali olurdum. Çıraklık zamanımda Şanlıurfa'da binin üzerinde bu tezgahlardan vardı ki o zaman Şanlıurfa'nın nüfusu 35-40 bindi. Günde 5 bin ürün çıkardı, onlar rafı görmeden satılırdı. Çevre illerimizden, köylerimizden, kazalarımızdan kullanırlardı, yetmezdi" diyerek aktarıyor.

 

culhacılık Mehmet Karadaş Independent Türkçe.jpg
Mehmet Karadaş / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

"El emeği denilen şey tam da bu; zorlu, yorucu ama güzel şeyler de kolayına olmuyor"

Sabrın timsali Hz. Eyüp'ün şehrinde emek ve titizlik gerektiren çulhacılık, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş durumda.

Mehmet Karadaş'a göre bez dokumacılığı sadece Şanlıurfa'nın değil Türkiye'nin bir değeri.

Gelinen noktadan ötürü üzüntüsünü paylaşan Karadaş, yeni nesillerin bunca zahmet gerektiren bir iş yerine farklı alanlara yöneldiğini söylüyor. 

"El emeği denilen şey tam da bu. Zorlu, yorucu ama güzel şeyler de kolayına olmuyor" diyen Karadaş, ekliyor:

Bir tel bobin kumaş yapıp çıkartıyor. Şimdiki gençler teknoloji ve elektronikle uğraşıyor. Bu konularda geride kalıyorlar. Bizimki sabırlı, zor, zahmetli iş ama gençler öğrenirlerse çok da. Haşa biz yoktan var ediyoruz. Bize bobin gelir, onu biz kumaş olarak sarıyoruz. Bir tel iplikle kumaş yapıyoruz. Bundan güzel şey var mı? (Gençler) Daha kolay elde etmek istiyorlar her şeyi. Ama burası da sabır, zahmet ister, kendilerine uymuyor herhalde. İnşallah uyanlarla karşılaşırız."

Çok küçük yaşta bu işe başladığını aktaran Karadaş, ilk zamanlar kendisine torpil geçildiğini de gülümseyerek anlatıyor. İşe çıraklıktan başladığını, kalfadan sonra işi kendisinin öğrenmeye çalıştığını ve başlarda tecrübesizlik nedeniyle kumaşa zarar verebildiğini de aktaran Karataş, "Avantajım ustanın oğlu olmamdı" diyerek en başlarda kendisine küçük iltimaslar geçildiğini de saklamıyor.

Ancak Karadaş, teknolojik gelişmelere yenilmelerine ilişkin "Mesleğimiz çok kıymetli ama kendimizi yenilemedik, hiç geliştirmedik" diyerek çuvaldızı kendilerine batırmayı da ihmal etmiyor.

"Bu tezgahta yapamayacağımız ürün yok, modacılardan gelecek talebe açığız"

Moda dünyasından isimlerin bu kadim sanata ilgisinin olup olmadığını da merak ediyoruz. Düz, çizgili, kareli, pamuk, ipek, yün fark etmeksizin masa örtüsü, şal, fular, elbise, başörtüsü, seccade, etek ve gömlek gibi her türlü ürünü bu tezgahta yapabildiklerini aktaran Karataş, ilgi olsa da yeterli boyuta ulaşmadığını belirterek gelecek taleplere açık olduklarını söylüyor.

"Japon müze müdürü iki gün boyunca beni izledi ve tezgahlardan birini satın alıp ülkesine gitti"

Başından geçen ilginç bir anısını da sorduğumuz Karadaş, Türkiye'de yitirilmeye yüz tutan çulha sanatının kıymetinin kültür işleriyle uğraşan bir Japon tarafından bilindiğini aktarıyor. Yıllar önce atölyesine gelen Japonyalı bir müze müdürüne ilişkin anısını şu sözlerle dile getiriyor:

İki gün boyunca beni izledi. Bir yandan da kamerasıyla her şeyi kayıt altına aldı. Sonra da tezgahlardan birini satın alarak ülkesine götürdü. Sonra bu kişi beni arayıp, 'sen ölümsüzleştin' dedi. Meğerse çulha kültürü Japonya'da hayat bulmuş."

"Rahmetli babam da 'ölene kadar bu tezgahın sesi kulağıma gelsin' diyerek vefat etti"

Karadaş, kendisine baba mirası olan çulhacılığa olan sevgisini ise "Rahmetli babam da bu mesleği çok seviyordu. 'Kim giderse gitsin, ben ölene kadar bu tezgahın sesi kulağıma gelsin' diyerek vefat etti. 'Bak yanımızda 5-10 kişi çalışıyor, yaşları da ileri, biz bırakırsak onlar da ekmeksiz kalır' derdi" sözleriyle aktarıyor.

"Ben de ileride bu işi yapamazsam 800 yıllık meslek bitecek"

Mesleğin sürdürülmesi için usta yetiştirilmesi çağrısı yapan Mehmet Karadaş, kendisinin bildiklerini üç çocuğuna ve yanında çalışan bir kişiye aktardığını, onların çıraklık yaptığını ancak usta şekilde çulhacılığa devam edebilmeleri için sabit bir gelir gerektiğini ifade ediyor.

Usta Karadaş söyleşimizi, "Son temsilcisiyim, elimizden geldiği kadar devam ettirmeye çalışacağım ama Allah korusun kimsenin garantisi yok, böyle bir şey olduğu zaman bizim mesleğimiz de ölmüş olacak. İstiyoruz ki bu meslek Şanlıurfa'nın ismini devam ettirsin, Urfa'da devamı gelsin. Ben de ileride bu işi yapamazsam 800 yıllık meslek bitecek. İstiyoruz ki bu meslek devam etsin. Meslek sahibi olan aç kalmaz. (Gençlerin) meslek sahibi olmaları iyi, kendi kültürümüzü yaşatmamız iyi" diyerek noktalıyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU