"Milli bilinci sürekliliğe ve geçmişe ilintileyen sosyal bilimler, bir ülkenin esasında olmazsa olmazıdır"

Umut Ataseven, Independent Türkçe için Dr. Birol Azar ile eskiçağ edebiyatı üzerine konuştu

Dr. Birol Azar / Fotoğraf: Independent Türkçe

- Sayın Hocam, ülkemizdeki mevcut çalışmalar göz önüne alındığında Eskiçağ tarihi, edebiyatı, dilleri ve ilgili dallardaki çalışmaların saygınlık görme açısından bir yerinin oluşmadığını göz önüne alırsak, öncelikle ilginizin nasıl ne zaman bu alana doğru yönelmeye başladığını sormak isterim.

Çok güzel bir soru ve doğru bir tespit Umut Bey, ülkemizde ne yazık ki son dönemlerde sadece Eskiçağ tarihi, eski edebiyat ve dillerine değil, sosyal bilimlere karşı bir soğukluk, ilgisizlik var gibi…

Sosyal bilimler ve bu disiplinin getirileri, birey ve toplum bazında yeterince anlaşılmadığı gibi, bilim dünyasında da 'olmazsa olur' bakışıyla yaklaşılan bir alan olmuş durumda.

Halbuki dünyadaki herhangi bir teknolojik yeniliği, gelişmeyi, paranız varsa alıp kullanabilirsiniz; ama sizi siz eden değerleri, binlerce yıllık ortak bir geçmişi olan toplumun ortak kabulüne dayanan uyulmadığı takdirde müeyyidesi olan geleneklerinizi parayla alamazsınız.

Sizin bir nevi genetik yapınızı oluşturan gelenek, görenek, örf, adet, teamül, töre gibi sosyal normaları inceleyen ve milli bilinci sürekliliğe ve geçmişe ilintileyen sosyal bilimler, bir ülkenin esasında olmazsa olmaz(ı)dır.

Bu alana olan ilgi ve alakam öğrencilik yıllarında başladı o yıllarda çok sık yapılan sempozyumlar, kültürel aktiviteler sosyal bilimlerin büyüsüne kaptırdı bizi diyebiliriz.
 

3.jpg
Fırat Üniversitesi, İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Edebiyat Bölümü Dr. Öğretim Görevlisi Birol Azar

 

- Eskiçağ edebiyatı (erken dönem/sözlü gelenek) günümüzdeki kıymeti harbiyesi nazarınca dönemin sosyokültürel yahut siyasi olaylarına nasıl bir etkisi mevcut idi? 

Esasında yazılı edebiyatımızın başlangıcı sayılan Orhun yazıtlarından önce de bizim binlerce yıllık bir sözlü edebiyat geleneğimiz vardı ve bu sözlü edebiyat günlük yaşamda kullanılan dili yazı dili haline getirmiştir.

Bütün kültürlerde önce söz vardı. Sözün hafızda kalması ve gerektiğinde tekrar kullanılması için de belli kalıplara, ritmik tekrarlara kısaca ölçüye ihtiyaç vardı.

İnsan belleğinden başka kayıt aracının olmadığı dönemlerde böyle olması da gerekirdi. Tabi söze sadece bu unsurlar değil figür, dans, müzik aletleri gibi unsurlar da eşlik edecek bütün bu unsurlar tören havası içerisinde icra edilecek; dolayısıyla ritüeller oluşacak ve kutsal bir ayin havası ortaya çıkacaktı.

Bu kutsalı çağrıştıran ayin ve törenler toplumsal bağı güçlendirecek aidiyet duygusunu pekiştirecek bireylerin toplumsallaşmasını ve milli birliğe giden şuuru biçimlendirecekti.

Örneğin sözlü kültür ortamlarında düzenlenen şölenlerde kesilen hayvanın her bir unsuru bir boya verilir her boy şölene katılmakla bir bütünün parçası olduğunu kesilen hayvandan hisselerine düşen pay ile de o bütünün neresinde olduğunu bilir.

Şölenlerde anlatılan atalara ait kahramanlık hikâyeleriyle, toplumsal değer yargılarını ve kutsala ait tezahürleri öğrenir. Böylelikle milli şuur etrafında ortak bir gelecek tasarlanır.

Yine yas törenlerinde anlatılan kahramanlık hikayeleri, törende uygulanan ritüeller, yas tutma, ölü aşı verme, atın kuyruğunun bağlanması, silahlarıyla birlikte gömülme, ruhun yolculuğu, aşkın güçle iletişime geçme vb. uygulamalar, bireyin aidiyet duygusunu güçlendirir ortak bir gelecek tasavvurunun oluşmasını sağlar.


- Peki, sizin için öncelikle Eskiçağ edebiyatı bazı hocalarımızın tanımıyla İslamiyet öncesi edebiyat  ne anlam ifade ediyor? Aslında tam anlamıyla bir tanım yapmak zor olsa da bu alanların önemini merak etsem, cevabınız ne olurdu? Bir başka deyişle Eskiçağ ile bu çağın edebiyatı arasındaki önemine değinebilir misiniz?

Esasında rahmetli Fuad Köprülü'nün yaptığı tasnif ile edebiyatımızı dönemlere ayırmışız Köprülü bunu yaparken İslamiyet'i ve Anadolu'yu merkeze almış; dolayısıyla şimdi İslamiyet'ten önceki dönemi tanımlarken Eski Türk edebiyatı yahut İslamiyet öncesi Türk edebiyatı gibi terimleri kullanıyoruz.

Edebiyatı daha iyi anlamak için yapılan tasniflere karşı değilim ama hangi döneme ait olursa olsun edebi metin bizim için değerlidir ve kutsaldır.

O artık yazarının değil, tüm insanlığın kültürel bir ürünüdür. Edebiyatımızın bir dönemini de ifade ederken de -Osmanlı dönemi- yine Eski Türk edebiyatı terimini kullanmaktayız.

Sizin Eski Türk Edebiyatı ile kastınız sanırım İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı dönemi sanırım. Bu dönemin genel özelliklerine yukarıda değindik.

Genel olarak sözlü kültüre dayalı olarak kut törenlerinde (mevsim değişikliği törenleri de dahil) bir din adamı hüviyetindeki şaman-kam-baksı-oyun-ozan gibi kişilerin yönetiminde irticale dayalı olarak aşkın güçlere söylenilen ilahilere dansın, müziğin, ritüelin eşlik etmesiyle gerçekleştirilen ayinlerde toplu olarak ortaya çıkan tablo bizim ilk dönem edebiyatımızın da çıkış noktasıdır.

Sözlü kültür, kalıplaşmış ifadeler, ritmik tekrarlar, ahenk müzik dans ve figürlerle süslenen ilahiler, dualar bu edebiyatın genel karakterini göz önüne sermektedir.

Günümüz edebiyat ortamı elbette değişen sosyal yaşantıyla birlikte çok farklılaşmıştır.

İnsan beyninden başka hafıza kaynağının olmadığı durumlarda sözün saklanması benzer ortamlarda tekrar icra edilmesi bunu din adamlarının yapması ruhların yolculuğuna eşlik etmeleri atların ruhuyla trans halinde iletişime geçip onların ağzıyla konuşmaları jest ve mimik esaslı mimetik duruş, tavır bu edebiyatı günümüz edebiyatından ayıran özelliklerdir.

Konargöçer bir yaşam tarzında bireysel duyguların arka plana itildiği tabiatla mücadelede fiziki gücün ön planda olduğu; doğal olarak da kahramanlık merkezli anlatılardan bireysel duyguların derinlikli boyutuyla irdelendiği hatta tamamen bireyselleşen bir edebiyata gelmiş bulunmaktayız.
 

2.jpg
Dr. Birol Azar

 

- Çalışmalarınızda, özellikle müstakil konulara değinirken görev yaptığınız şehrin kültür, gelenek ve görenekleri de yer bulmaktadır. Elazığ yahut Harput ile ilgili söylecek sözleriniz var mıdır?  

Halbilimi/folklorun amaçlarından birisi de mahalli kültür unsurlarını derleyerek incelemek bireşime vardırmak bu kültür unsurlarını önce ulusala ardından mukayese yoluyla uluslararası boyuta taşıyıp tüm insanların hizmetine sunmaktır.

Bu bağlamda doğduğum ve görev yaptığım şehrin mahalli kültürel birikimini tanımak, tanıtmak öncelikli görevlerim arasındadır. Harput kimlikli şehirlerimizdendir.

Musikisi, makamları kullanılan sazlar ile yörede farklı bir yapıya sahiptir. Rahmetli Fikret Memişoğlu, çobanın dahi gazel, müstezat okuduğu bilinçli bir yerdir der Harput için Harput'u tanıtmak toprağımızın bizim omuzlarımıza yüklediği bir görevdir.

Sadece müziğiyle değil, yaşam biçimiyle tam bir şehirli kültürdür Harput. Manileri, hoyratları, türküleri, klarneti, giyim kuşamı ile de farklıdır. Bu ayırt edici özellikleri ve arka planını ortaya çıkarmak da bizim görevimizdir.


- Sözlü kültür içerisinde Harput'un hem tarihi hem de edebiyatı konusunda söylecekleriniz nelerdir?

Harput tarihi binlerce yıl eskiye giden bir yerleşim merkezidir. Jeopolitik konumuyla birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, Türklerin eline geçtiği andan itibaren bir kültür merkezi olmuş ve bir daha asla elimizden çıkmamıştır.

Birçok devlet ve ilim adamının yetiştiği Harput'da hem bir edebi gelenek hem de kendine has bir musiki oluşmuştur.

Makamları divan edebiyatı makamları olup okuma yazma bilmeyenler bile bu makamları rahatlıkla söyleyebilirler.

Klarnet sadece askeri bandolarda varken Harput müziğinin vazgeçilmez enstrümanıdır. Bu örnek bile kendine has bir şehir yapar Harput'u.


"Çevirmenlerin, devrin siyasi ekonomik ve kültürel yaşantısına da vakıf olmaları gerekir"

- Ülkemizde son yıllarda çeviri eserler hız kazanmakta olup bir ivmeye ulaştığımızı söylerken, diğer yandan aslından dilimize kazandırılan eserler için keşke "orijinal haliyle kalsaydı" yorumlarıyla da karşılaşmaktayız. Genel manada bu eserleri dilimize kazandıran çevirmenlerin dönemin yapısı hakkında bilgi sahibi olduklarını düşünüyor musunuz? 

Çevirmenler -tercüme dairesi bir mektep hüviyetinde idi burada dile ait gramer kaidelerini, kültüre ait özellikleri bilir öyle tercüme faaliyetine başlarlardı- eski tabirle çalakalem yaklaşımla edebi esere yaklaşmamalı bir kelimenin bağlamından farklı okunması ve değerlendirilmesi metnini ruhuna büyük zarar verecektir.

Çevirmenlerin sadece dile ait özellikleri değil, devrin siyasi ekonomik ve kültürel yaşantısına da vakıf olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde metin bize kendini açmayacaktır.


- Eskiçağ dilleri denince aklımıza şüphesiz Latince başta olmak üzere Yunanca, Sümerce yahut Urartuca gelmektedir. Alanınız itibarıyla sözlü kültürün bu dillerden ne ölçüde etkilendiği söylenebilir. 

A. Yaşar Ocak, "Kültür kaybolmaz" der; bir şekilde kendini yeni kültür içerisinde yeni inancın bir unsuruymuş gibi devam ettirir. Doğru bir tespittir bana göre.

Bugün dinimizin bir gereğiymiş veya dini bir uygulama gibi kabul ettiğimiz pek çok unsurun eski inançlardan geldiğini ancak inceleyince anlıyoruz. Atalar kültü, animizm, Şamanizm vd.

Bugün İslami diye bildiğimiz uygulamalarının kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sümer inançlarındaki kurban ritüeli, miras hukuku, tufan efsanesi, yaratılış efsaneleri daha pek çok uygulama bugün hem İslamiyet içerisinde hem de modern hukuk sistemizde karşımıza çıkmaktadır.


"İnsanımızın yoga gibi yollara yönelmelerinin ilk izlerini tasavvufta görebiliriz"

- Bilhassa sizi kendine çeken, bütün diğerlerinden ayrı olarak en çok zevk aldığınız çalışma konusu hangisi olmuştur?

Alevilik Bektaşilik başta olmak üzere tasavvufi yapılanmalar ve cereyanlar hep ilgimi çekmiştir.

İnsanın var olma serüveninin ifadesini çok renkli ve değişik felsefi yaklaşımlarla ele alan tasavvuf bugün hala canlılığını korumaktadır.

İnsanımızın yoga vb. yollara yönelmelerinin ilk izlerini tasavvufta görebiliriz. Çok zengin bir dünyadır ama yeterince aydınlanamamıştır diye düşünüyorum.
 

1.jpg
Dr. Birol Azar

 

- Sizi en çok etkileyen yahut hayatınızın bir dönüm noktası olarak kabul edebileceğiniz hocalarınız kimlerdir? Bu kişilerin ne gibi yararlarını gördünüz?

Çok değerli hocalarımız oldu onlardan etkilenmekle kalmadık bakışımızı şekillendirdiler.

Rahmetli Ali Berat Alptekin, Esma Şimşek, İsmail Görkem, Ahmet Buran, Ramazan Korkmaz gibi hocalarımız sadece ülkemizin değil dünyada da tanınan kıymetli hoclardı.


"Gençleri okumaktan soğutmayalım yeter"

- Sizi tanıyan yahut tanıyacak olanlar için yayınlarınızdan bahseder misiniz? Özellikle biz Eskiçağ tarihi, edebiyatı ve dilleri üzerine çalışmalar yürüten gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur? 

Dediğim gibi önceliğim Harput'u tanıtmak bu sebeple bu yörede bilinen ama ulusal bazda pek bilinmeyen çok değerli şahsiyetleri tanıtmaya çalıştım, kültürel unsurların günümüzdeki sosyolojik değişimiyle incelemeye çalıştım.

Alevilik-Bektaşilik üzerine doktora tezimi yaptım ve bu alanı tanıtmaya gayret ettim.

Günümüzde gençlere tavsiyem olmayacak; bize yani hocalara, eğitim siteminin içerisinde yer alan herkese tavsiyem olacak gençleri okumaktan soğutmayalım yeter. 

 
- Katılımınız için teşekkür eder, çalışma hayatınızda başarılar dilerim.

Teşekkür ediyorum. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU