Cumartesi günü (22 Haziran) akşamı Etiyopya’nın Amhara eyaletinde, merkezi hükümetin tabiriyle bir “darbe girişimi” meydana gelmiştir. Niteliği her ne olursa olsun bahse konu girişim, bir taraftan 2 Nisan 2018 tarihinde Başbakanlık koltuğuna oturan Abiy Ahmed’in iç ve dış politikada hayata geçirmeye çalıştığı kapsamlı reform hamlelerine ket vurma potansiyeli taşırken, diğer taraftan ülkedeki yönetici elit arasındaki güç mücadelesinin artık açıktan ve daha tahripkâr bir şekilde cereyan edebileceğini ortaya koymuştur.
Tarihi arka plan
20. yüzyılın son çeyreğine kadar Hz. Süleyman’ın soyundan geldiğine inanılan krallar tarafından yönetilen Etiyopya, Afrika’nın sömürgeleştirilememiş tek ülkesidir ve diğer Afrika halklarının bağımsızlıklarını kazanmalarında ilham kaynağı olmuştur. Hatta kendisi de bir Pan-Afrikanist olan son kral Haile Selassie, 1930’larda Jamaika’da ortaya çıkan Rastafarian dini mensupları tarafından peygamber olarak kabul edilmektedir.
1974 tarihinde kral Selassie’yi devirerek iktidara gelen Komünist DERG rejimi ülkeyi yönettiği 17 yıl boyunda baskıyı, şiddeti, devlet aygıtı ve bireyler tarafından gerçekleştirilen yargısız infazları gündelik hayatın “olağanı” haline getirmiştir. 1991 yılında ülkedeki dört büyük etnik grubu temsil eden partilerin koalisyonundan oluşan, ancak çekirdeğinde Tigray Haklı Kurtuluş Cephesi (TPLF) bulunan Etiyopya Halkları Devrimci Demokrasi Cephesi (EPRDF), DERG rejimine son vererek yönetimi ele geçirmiştir. Tigray etnik grubu mensubu olan Meles Zenawi liderliğindeki EPRDF koalisyonu, ülkeyi görece istikrarlı bir şekilde idare etmiştir. Ülke halen söz konusu koalisyon tarafından yönetilmektedir.
100 milyon üzeri nüfusa sahip ve federal bir devlet olan Etiyopya’da anayasa, etnik yapıyla uyumlu şekilde kurulan 9 federe (eyalet) yönetime kendi kaderini tayin, yani bağımsız olma hakkı tanımıştır. Ancak kendi kaderini tayin bir yana, ülkedeki etnik grupların sorunlarını demokratik yollardan dile getirmelerine dahi müsaade edilmemiş, protesto ve gösteriler mütemadiyen şiddetle bastırılmıştır. Ülke nüfusunun % 6’sını oluşturmasına rağmen Tigraylar, nüfusunun yaklaşık üçte ikisini oluşturan Oromo ve Amharalar arasındaki ihtilaflardan faydalanarak yönetimdeki etkinliklerini uzun süre koruyabilmiştir.
2016 protestoları
Ancak, 2014 yılında başlayan ve merkezi yönetimin federal bölge statüsündeki Addis Ababa’nın sınırlarını Oromo eyaleti aleyhine genişletmek istemesi üzerine 2016’nın ikinci yarısında zirve yapan kitlesel halk protestoları, 25 yıllık bu dengenin bozulacağının ilk işaretlerini vermiştir. Ağırlıklı olarak Oromo ve Amhara eyaletlerinde gerçekleşen ve İnsan hakları İzleme Örgütü’ne göre en az 400 kişi öldürüldüğü protestolar üzerine olağanüstü hal ilan edilmiş, çok sayıda muhalif hapse atılmıştır. Protestolar sırasında ülkedeki bazı Türk firmaları da yağmalanmıştır. Ülkedeki tansiyonun düşmemesi ve protestoların devam etmesi neticesinde Başbakan Hailemariam Desalegn istifa etmiştir.
Abiy Ahmed’in sıra dışı yükselişi
Babası Oromo (Müslüman), annesi Amhara (Hristiyan) olan Abiy Ahmed, tuğgeneralliğe kadar yükseldiği subaylık kariyerinin ardından 2007 yılında ülkenin ilk siber güvenlik ajansının (Ethiopian Information Network Security Agency) kurucusu ve direktörü olmuştur. 2010 yılında EPRDF koalisyonunun parçası olan Oromo Halklarının Demokratik Teşkilatı (OPDO) üyeliğiyle siyasete atılmış, 2015 yılında parti yürütme komitesi üyesi olmuştur. 2016 yılında kısa süreliğine Bilgi ve Teknoloji Bakanlığı yapan Abiy, Hailemariam Desalegn’in istifası üzerine EPRDF genel başkanı seçilmiş ve akabinde başbakanlık koltuğuna oturmuştur.
Baş döndürücü reform hızı
Başbakan Abiy, göreve başlamasının ardından ilk birkaç ay içerisinde binlerce siyasi tutukluyu serbest bırakmış, yargı reformu ilan etmiş, olağanüstü hal uygulamasını zamanından önce sonlandırmış, etnik Somalililerin yaşadığı Ogaden eyaletindeki ayrılıkçı ONLF ile barış anlaşması imzalamış, yolsuzlukla mücadele başlatmış, özelleştirmelerin yapılacağını duyurmuş ve 2020 seçimlerinin hür ve adil düzenleneceği taahhüdünde bulunmuştur.
Dış politikada da ezber bozan Abiy, Eritre’yle yaklaşık 20 yıldır resmen devam eden savaşı sonlandırmıştır. İki ülke arasında sınırlar açılmış, diplomatik ilişkiler yeniden tesis edilmiş, Etiyopya ayrıca, savaşın sebebi olan –Tigray halkı için sembolik değeri bulunan- ihtilaflı bölgeden çekilme sözü vermiştir. Somali ve Kenya’yı da ziyaret eden Abiy, bölge ülkelerinin ötesinde küresel aktörlerle de işbirliğine ve ortak menfaatler istikametinde birlikte çalışmaya açık olduğu mesajını vermiştir.
Başbakan Abiy’in bu köklü değişim hamleleri, Etiyopya dışında takdir edilirken, ülke içerisinde hem etnik gruplar arası gerilimi yükseltmekte, hem Abiy ile kurulu düzen arasındaki güç mücadelesine neden olmaktadır.
TPLF’nin rahatsızlığı
Bu bağlamda, kendisi de bir Tigray olan eski Başbakan Zenawi’nin 2012 yılında ölümünden bu yana iktidar koalisyonu içerisinde güç kaybeden TPLF, Abiy Ahmed’in reformlarına mesafeli yaklaşmaktadır. Hatta Başbakan Abiy’in göreve gelişinin ikinci ayında her ikisi de TPLF üyesi Genelkurmay Başkanı ile istihbarat başkanını görevden TPLF’de rahatsızlığa neden olmuştur. Akabinde 2018 Ekim ayında, ülkemizdeki OYAK benzeri orduyla bağlantılı bir holding olan METEC’in çoğunluğu Tigray görevdeki ve eski yöneticilerinin tutuklanması üzerine TPLF açıktan tepki göstermiştir. (Detalı bilgi için bknz: https://qz.com/africa/1471635/ethiopias-tigray-say-abiy-arrests-part-of-ethnic-crackdown/)
Tigray eyaleti yönetiminin bu gelişmeler üzerine merkezi yönetimle işbirliğinden gittikçe uzaklaştığı ve yarı bağımsız bir yapıya doğru evrildiği iddia edilmektedir. Nitekim TPLF Genel Başkanı ve Tigray eyaleti başkan yardımcısı Debretsion Gebremichael, The Ethiopian Reporter’a verdiği bir mülakatta “...Tigrayların sırf etnik kimliklerinden dolayı merkezi hükümet tarafından hedef alındığını, ...Tigray halkının merkezi hükümetle işbirliğini sorguladığını ve... Gün geçtikçe Etiyopya’dan ayrılarak bağımsız olma fikrini daha fazla desteklediğini” ifade etmiştir. (Debretsion Gebremichael, The Ethiopian Reporter’a verdiği mülakat için bknz: https://www.thereporterethiopia.com/article/blocking-roads-and-prohibiting-grains-coming-tigray-grave-crime)
Son suikastlar ne anlama geliyor
Ordu içerisinde etkin olan TPLF’nin gittikçe artan rahatsızlığı dikkate alındığında, Başbakan Abiy’in müttefikleri olarak görülen Amhara eyaleti valisi ve Genelkurmay başkanının öldürülmesinin, Abiy’e yönelik kapsamlı bir komplonun parçası olma ihtimali ortaya çıkmaktadır. İlk değerlendirmelere göre bu saldırıların arkasında radikal bir Amhara olan eyalet güvenlik sorumlusu Asaminew Tsige olduğu iddia edilmektedir. Tsige’nin, milis birlik kurması ve Amhara sınırındaki Tigray bölgesinin ilhak edilmesini savunması, hem etnik kimlikler arası tansiyonu yükseltmekte hem de Tigrayların zaten var olan tehdit algılamalarını yükseltmektedir.
Zira çeyrek asırdır ülkeyi yöneten ve Etiyopya derin devletini kontrol eden Tigray elitler, bu konumlarının yanı sıra, geçmiş dönemdeki yolsuzluk ve insan hakları ihlalleri nedeniyle özgürlüklerinden de olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu riskleri hesaba kattıklarında, planlı ve daha cüretkar adımlar atabilecekleri tahmine müsaittir. Bu bağlamda, 23 Haziran 2018 tarihli el bombalı saldırı ile 10 Ekim 2018 tarihinde bir grup askerin maaş artış talebiyle Başbakanlık ofisine yürümelerinin de Abiy’e mesaj mahiyetinde okunması mümkündür.
Müteakip süreç
Etiyopya’da etnik gruplar arası çatışmalar ve devlet şiddeti son bir asırlık dönem içerisinde maalesef sıradanlaşmış, özellikle Derg rejimi yılları, şiddetin en acımasız haliyle halkın hafızasına kazınmasına neden olmuştur.
Öte yandan, ırk ayrımına dayalı idari yapılanma, etnik mensubiyetin ulusal kimliğin önüne geçmesine yol açması bir yana, toplumu oluşturan farklı etnisiteler arasında tahrip edici bir rekabet meydana getirmiştir.
Bu çerçevede, Sahra-altı Afrika ülkeleri arasında Türkiye’nin en fazla doğrudan yatırımına ev sahipliği yapan Etiyopya’da, etnik gruplar arasında fitili ateşlenecek bir çatışmanın yıkıcı sonuçları olacaktır. Hatta böylesi bir durumda istikrarsızlık, halihazırda aşırı kırılgan olan Sudan, Güney Sudan ve Somali başta olmak üzere tüm Afrika Boynuzu’nu etkileyebilecektir.
Öte yandan, iktidarına meydan okunan ve kendisini güvensiz hissedecek Başbakan Abiy’in reform programlarını yavaşlatma, dahası rafa kaldırma ihtimali mevcuttur. Bu nedenle, ülkede demokratikleşme, insan haklarının geliştirilmesi, toplumsal uzlaşı adına önemli bir çığır açan Abiy’in reform cesaretinin kırılmaması adına başta Afrika Birliği ve Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD) olmak üzere uluslararası toplum tarafından desteklenmesi önem arz etmektedir. Zira Abiy’in toplumsal barış ve demokratikleşme yönündeki başarısı, etnik ayrılıkların derin olduğu diğer Afrika ülkeleri için örnek teşkil edecektir.
Ayrıca ülke kamuoyu, olabilecek en şeffaf bir şekilde bilgilendirilirken, etnik gruplar arası ihtilafları ve şiddeti körükleyen, nefret dili yayan propagandaya izin verilmemelidir. Fakat bu yaklaşım, ülkede ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlama mazeretine dönüştürülmemeli, aksine sivil toplum ve çokseslilik teşvik edilmelidir. Çünkü ifade edilebilen ve değer verilen her tutum/düşüncenin radikalleşme bandından uzaklaştığı bir vakıadır.
© The Independentturkish