Avrupa futbolunun kulüpler düzeyindeki en önemli organizasyonu UEFA Şampiyonlar Ligi'nde mücadele eden Beşiktaş'ın düşüşü sürüyor.
Geçen sezon Süper Lig ve Ziraat Türkiye Kupası'nda şampiyonluğa ulaşarak taraftarlarını sevindiren siyah-beyazlılar, bu sezon hem ligde hem de Şampiyonlar Ligi'nde beklentilerin gerisinde kaldı.
Süper Lig'de geride kalan 15 haftayı 21 puanla kapatarak son 33 yılın en kötü dönemini yaşayan Beşiktaş, Devler Ligi'nde oynadığı 6. maçtan da yenilgiyle ayrılarak organizasyon tarihinde grup aşamasını puansız kapatan 20. takım oldu.
2017-18 sezonunda Şampiyonlar Ligi gruplarından namağlup lider çıkan Beşiktaş tarihi bir başarıya imza atmıştı.
Bu sezon ise "Devler Ligi"ni puansız kapatarak grup aşamalarının en başarısız 20 takımı arasına giren Beşiktaş'a nasıl döndüğü ise siyah-beyazlı takıma gönül veren taraftarların en çok merak ettiği soru oldu.
"Uluslararası halterciden sıfır çeken bir halterciye dönüştü"
Spor yazarı Attila Gökçe, Beşiktaş'ın yaşadığı büyük düşüşü Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
Beşiktaş'ı madalya sahibi bir halterci olarak nitelendiren Gökçe, takımın geçen sezondan bu yana yaşadığı değişimle ilgili şu ifadeleri kullandı:
Uluslararası bir halterciden sıfır çeken bir halterciye dönüştü. Halterden örnek verdim çünkü bizim böyle dünya şampiyonlarımız var. Beşiktaş sıfır yenilgiyle gruptan çıktı, namağlup lider oldu, Bayern Münih denen bir duvara tosladı. Ben önümüzdeki 30-40 yılda böyle bir şeyin yaşanacağını zannetmiyorum. Bu büyük bir başarı. Aradan geçen dört-beş yılda Sergen Yalçın'ın Beşiktaş'ı iki kupayla çok başarılı bir sezon bitirdi.
"Antrenman yetersizliği, transfer, Yalçın ile oyuncular arasındaki iletişim sorunları..."
Sergen Yalçın'ın Borussia Dortmund karşısında Pjanic'i yedek kulübesinde bekleterek mesaj vermek istediğini öne süren Gökçe, sözlerini şöyle sürdürdü:
Sergen Yalçın şu mesajı veriyor: Şampiyonlar Ligi benim umurumda değil... Bir gün evvel demeç veriyor 'rotasyon yapacağım ama puan da istiyorum' diyor ancak sahaya bir teslimiyet kadrosu çıkartıyor. Çünkü onun için Kayseri maçı daha önemli.
Beşiktaş'ta kötü gidişin nedenlerini sıralarken birçok gerekçe gösterilebileceğini düşünen Gökçe, "Antrenman yetersizliği, rekabet ve organizasyona katılım, Beşiktaş'ın marka değerinin kullanımı, transfer isabeti-isabetsizliği, Sergen Yalçın'la oyuncu grubu arasındaki iletişim sorunları... Şimdilik 4-5 konu sayabiliriz ancak 10-12 tane var. Pro lisans sahibi tanıdığım antrenör dostlarım bana Beşiktaş'ın bilimsel antrenman yapmadığını, iyi antrenman yapmadığını, sakatları optimizasyon çalışması yaparak optimal form düzeyine getirecek özel çalışmalar yapılmadığını söylediler. Bunların iki-üç tanesini sordum. Hem takım doktoru açıklama yapsın diye sordum. Hem de Beşiktaş nasıl antrenman yapıyor kamuoyuna açıklasınlar dedim. Hiçbir açıklama gelmedi" şeklinde görüş belirtti.
"Kendilerine göre üç süper transfer yaptılar"
Yeni sezon başlangıcında yapılan yıldız transferlerine dikkat çeken Gökçe, şunları kaydetti:
Kendilerine göre üç süper transfer yaptılar. Batshuayi, Miralem Pjanic ve Alex Teixera. Şimdi bu adamların transferinin ne kadar balon olduğu anlaşıldı. Üçü de kötü futbolcu değil, çok iyi futbolcu ama Brezilyalı Alex, futbola bir yıl ara vermiş. Miralem Pjanic de Barcelona'da teknik ekibin yüzüne bile bakmadığı bir transfer kazası gibi kabul edilerek kiraya çıkarılmış? İkisinin futbolla ilişkileri kopmuş. Batshuayi, çok iyi bir santrfor. Fakat o da Premier Lig'den kiralık olarak geldi. Oranın antrenman standartlarına, oyun taktiklerine uymadığı için kiraya verildi. Bizim ligimize başladığı zaman fizik olarak Premiership standartlarını olabildiğince taşıyordu. Ama o da bizden biri oldu.
"Yedek kulübesinde bekleyerek durumu idare ettiler"
Üç yıldız ismin yanı sıra yapılan diğer transferlerin yapılmasında hangi etkenlerin karar verici olduğunun sorgulanması gerektiğine değinen Gökçe, şu ifadeleri kullandı:
Beşiktaş'a bu üç transferi kimler yaptırdı bilmiyorum. Menajeri falan. Ama Beşiktaş scout ekibinin içinde Sergen Yalçın'ın kardeşinin olduğunu biliyorum. Ayrıca Beşiktaş, Salih'i Kenan'ı ve bazı oyuncuları da aldı. Sadece Serdar Saatçi ışık veriyor. Salih büyük bir hayal kırıklığı. Mevcutlardan Oğuzhan büyük bir hayal kırıklığı. Demek ki Sergen Yalçın'ın geçen yıl pozitif enerji üreten varlığı, dokunuşları -ki Sergen Yalçın'ın Ozan Tufan olayında da büyük bir dokunuş başarısı vardır-. Demek ki fişi çekilen abajur gibi aralarındaki iletişim bitti diye düşünüyorum. Paralarını alıp, antrenmana gelerek, sık sık rahatsız olarak sakatlıkları bittiği halde dün gece olduğu gibi yedek kulübesinde bekleyerek durumu idare ettiler.
"Sadece Sergen Yalçın'la değil, kendisinin de merkezinde olduğu bir sürü aksilik, talihsizliğin içinde"
Sergen Yalçın'ın puan kaybedilen her maçtan sonra istifa edip etmeyeceği yönündeki sorulara maruz kaldığını ancak 'istifa edeceğim' demediğini hatırlatan Gökçe, şunları kaydetti:
Sorumlu benim diyor ama nihayet 'sorumlu benim' demeyi öğrendi. Yaptığı hatalar var. Bir, 'ben oynamıyorum demek'. Ondan önce hakemleri etkilemek. O arada sakatlığı öne çıkarıp öteki soruları akla bile getirtmemek. Bir de kendini yenilemedi Sergen Yalçın. Bu eldeki yeni transferlere göre o fırsatı da bulamadı. Belki de doktorlar ve bu oyuncuların ille de alınması için belki doktorlara baskı yapıldı. Fenerbahçe'de Robin Van Persie transferinde kulüp doktorunun başkanın baskısıyla 'sağlam' diye imza attığı anlaşıldı. Beşiktaş sadece Sergen Yalçın başarısızlığı da değil. Kendisinin de merkezinde olduğu bir sürü aksilik, talihsizlik, başarısızlık, yanlışın içinde. Burada en masum olarak Ahmet Nur Çebi ve yöneticileri görüyorum. Ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Sergen Yalçın'ın doğru bir tercihi olmadığını düşünen yönetici de var içlerinde. Ama Beşiktaş sevgisi, saygısı nedeniyle medeni davranıp sustu. Tavır koymadı bu da bir erdemdir yani. Hala sesini yükseltmiyor mesela o kişi.
"Teslimiyet futbolu oynuyor, toptan kaçıyor"
Beşiktaş'taki kötü gidişte futbolcuların da sorumlu olduğunun altını çizen Gökçe, Kasımpaşa ve Borussia Dortmund maçlarından örnek verdi:
Oyuncuların hepsinin sorumluluğu var. Kasımpaşa maçının ikinci yarısı ve bu maçın tamamı. Ne var biliyor musunuz? Teslimiyet futbolu oynuyor. Toptan kaçıyor. Dikkatli olarak bu tür maçları seyrettiğiniz zaman futbolcuların toptan kaçarak topun atılmayacağı kapalı yerlere sığındığını görürsünüz. En baba futbolcularda bile bunu gördüm. Yanındaki takım arkadaşını, genç arkadaşını azarlayıp 'topu bana atma' diyen, Chelsea maçını oynayan tecrübeli abiyi biliyorum. Top önüne düşüyor veya karşıdan adam geliyor topla. Önüne çıkıyor ama bir ayağı sabit diğer Ayağını uzatıyor. En büyük sakatlık tehlikesi. Kasıktan yarılır adale ya. Ayak sabit, bacağına bir buçuk metre yakınlıktaki topa ulaşmak istiyor. Dört pas üst üste yapamadılar. Savunulacak bir yanı yok. Elbette futbolcular kusurlu ama sen elindeki kumaşı iyi biçmiyorsun. Hatalı. Elbiseyi yapıyorsun sonra temiz geldi diyorsun. Ütülemeden defileye çıkarıyorsun, sonra orası, burası sarkar.
"Beşiktaş yaralarını sarar, sadece bu sezonu kaybetmiş sayılır"
Beşiktaş'ın Devler Ligi'nde aldığı başarısız sonuçların Süper Lig'e de yansıyacağını düşünen Gökçe, sözlerini şöyle noktaladı:
Bence film koptu. Vazo kırıldı. Vardır ya kırgınlıklar filan. Öyle bir kırgınlık değil. Makinenin çarklarından biri kırıldı. Bu çark ne kadar büyük veya küçük olursa olsun, hangi nedene dayanırsa dayansın o makinanın işlemesi için stop edecek, durduracaksınız. O parçaları ya da parçayı değiştireceksiniz ve tekrar çalıştıracaksınız. Bu arada üretimde zaman kaybettiniz ama bunlar sürekli üreten bir kurumda olabilecek şeylerdir. O nedenle bence Beşiktaş yaralarını sarar. Sadece bu sezonu kaybetmiş sayılır. Taze, çiçeği burnunda şampiyon. Öteki rakipleri Trabzonspor 30 yıldan fazladır hasret çekiyor. Galatasaray iki senedir hasret. Fenerbahçe sekiz yıldır bekliyor. Böyle şeyler olur. Büyük takımlar her yıl şampiyonluğa oynar ama her zaman şampiyon olamaz. Bu normal bir şey, karalar bağlamaya gerek yok. İnsanın bazen de çocuğu kırık not alır hatta ikmale kalır, sınıfta kalır. Olabilir. Seneye çalışır yine devam eder. Bu felaket değil yani.
© The Independentturkish