Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün Batı ile kurduğu yakın siyasi ve kültürel ilişkiler nedeniyle bazı kesimler tarafından Doğu toplumlarıyla arasında kesin duvarlar olduğu düşünülür.
Oysa bu, Doğu toplumlarının tarihini bilmemekle yakeından ilgilidir ki bu makul bir gerekçedir; çünkü bu konuda literatürümüzün geniş olduğu söylenemez.
Zira Mustafa Kemal, Tunus'tan İran'a Afganistan'dan Libya'ya varıncaya kadar siyasileri, şairleri ve aydınları derinden etkilemişti.
Elbette bu muhabbet karşılıklıydı. Sözgelimi Atatürk, Libya mücadelesi yıllarında tanıdığı bazı Arap dostlarıyla ilişkisini ömrünün sonuna kadar sürdürmüştü.
Belki de bu konuyu birinci ağızdan Libyalı tarihçi ve siyasetçi Fuat el-Ka'bazi'den dinlemek gerekir;
"Aile fertleri bir araya gelmiş, konuşuyorlardı ve ben de onların konuştuklarına kulak misafiri oluyordum. Bu duyduğum şeyler bırakın bir Libyalının duyabilmesini, bir Türk vatandaşının bile işitip, öğrenmesi imkânsız değerli bilgilerdi.
Babam Atatürk'ü, vatan sevgisinin, gasp edilen topraklara yardım etmek için gitmeye teşvik ettiği bir subay olarak tanımıştı. Babam, Atatürk'ün gözlerinde o parıltıyı görmüş, hatta düşünceli bakışlarından onun sadece kötü şartlar içinde yasayan Libya'da değil tüm dünyada başarılı olacağını anlamıştı.
Atatürk'ün babama yansıyan bu intibaı hala aklımın bir köşesinde saklıyorum. Yirmili yıllarda gazeteler onun fotoğraflarını yayımladığında babam hemen onu tanımış, gelecekteki sanlı haberlerini bekler olmuştu.
Vatan sevgisi ve imanı tam olan ninem ise, Atatürk'ün giriştiği tüm islerinde ümmetin hayrı için başarılı olmasını temenni ederdi. Mesajını tamamlaması için Allah'tan ona uzun ömürler vermesini isterdi.
Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı olup, Ankara'yı başkent ilan ettikten sonra, dayım olan Rasim Ferit'i özel doktoru olarak yanında götürdü. Doktoru olmakla birlikte, parlamentoya milletvekili olarak girdi ve Atatürk'le hayat boyu dost olarak kaldı.
Diğer dayım olan Sadettin Ferit ise avukatlık yapmaktaydı. Kendisinden Ankara'ya gelmesini istese de buna kesinlikle razı olmayıp, İstanbul'da kalarak, ceza avukatı olarak çalışmayı tercih etti. Ancak milletvekili seçilmesinden sonra, Ankara'ya sadece meclisteki oturumlar için gidip, gelmekteydi.
Ankara'nın yeni başkent olmasından pek hoşnut olmamıştı. Bazı konularda Atatürk'e katılmıyordu. Buna rağmen Atatürk kendisiyle olan dostluğunu korumaya devam etti ve kendisine katılmadığı görüşleri eğer varsa korkmadan bildirmesini isterdi."
(Abdulrahman El-Benghazi
Atatürk ve Atatürk Devrimlerinin Kuzey Afrika Fikir ve Düşünce Hayatına Etkileri)
Elbette Libya'nın Ortadoğu ülkeleri içerisinde özel bir yeri vardı; çünkü Mustafa Kemal Atatürk, bir grup subay arkadaşıyla -başlarında Enver Paşa bulunuyordu- 1911 tarihinde Libya'ya İtalyanlara karşı savaşmak üzere gitmişti.
Üstelik bu vazife gönüllülük esasına dayanması nedeniyle Libyalılar için daha büyük bir anlam taşıyordu.
Gönüllü subayların mücadelesini yarıda bırakmaları karşısında yaşadıkları üzüntüyü en iyi Enver Paşa'nın şu mektubu anlatmaktadır;
"Dün akşam İtalyan kumandanı bana mektupla sulh kararını bildirdi. Muhtevasını bildiğim için çok üzüldüm. Gece de Harbiye Nazırından düşmanlığa son vermemi emreden ve bana Sultanın anlaşmayı imzaladığım bildiren bir telgraf geldi.
Düşüncelerimi tahmin edersiniz. Kesin bir karar vermek için Şeydi Ahmed'in adamlarını bekliyordum, bugün geldiler. Karar verildi, bana bağlı kalacaklar ve böylece harp devam ediyor.
Bugün Harbiye Nezareti'nden gelen çeşitli haberler durumu aydınlatıyor. Gazetelerden, hükümetin 2 bölgeyi tamamen kaybettiğini öğrenmişsinizdir bile.
Bir an düşünün sevgili dostum, ne yaptığımızı bir düşünün! Kadınlarıyla ve çocuklarıyla bir yıl boyunca başarıyla savaşmış olan bu yiğit insanları düşmanın kollarına bırakıyoruz ve böylece terk ediyoruz işte ve onlara anavatanın yardıma geleceğine dair söz verip savaşmayı öğütleyen ben, şimdi tarif edilmez zorluklar içinde kalıyorum.
Bu memleketi terk edecek durumda değilim ve memleketimin öbür yarısının bana ihtiyacı var. Neticede burada bağımsız bir devlet kuracağım.
Balkan devletlerine gelince, onları ezeceğimiz konusundaki ümitlerimi kaybetmedim, nihayet organize olmak için bizi rahat bırakacaklar. Burada iyi çalıştık ama yeni iktidar partisi her şeyi ezdi, işte böylece utanç verici bir sulhu kabul ettik. Sırtımızda neticesi çok açık olmayan bir dizi harp var."
(Enver Paşa-22 Ekim 1912)
Elbette Atatürk etkisi yalnızca Libya ile sınırlı değildi. Mısır'ın önemli şairlerinden Ahmet Şevki, Atatürk'e şu methiyeleri dizecekti;
Allah u ekber, ne acayip fetihler vardır
Ey Türklerin Halit'i Arapların Halit'ini yeniden yaşat.
Kanunsuz ve ahlaksız savasın olduğu bir zamanda
Selahaddinlerin harbini gerçekleştirdin
Bedir günü gibi, toz üzerinde dans eder hakikat atı, Allahlın atı ise bulutlardadır.
Ey gazi hazır ol fetih kutlamasına, ta ki bu fetih zamanların ayeti olsun.
Mısır'da politikacıların aksine özellikle aydınların Atatürk'e yakın bir ilgi duyduğunu söylemek mümkün; çünkü Libya, Tunus ve Afganistan'dakine benzer politik bir rüzgâr esmez Mısır'da.
Öte taraftan Atatürk ve devrimleri Mısırlı aydınlar tarafından yakından takip edilmiştir.
Atatürk etkisinin güçlü olduğu bir başka ülke, şu sıralar bazı siyasi problemlerle karşı karşıya olan Tunus'tu.
Buradaki en önemli etken Devlet Başkanı Habib Burgiba'ydı.
Burgiba, siyaseten Atatürk'ü tam bir rol model olarak kabul ettiğini iddia ediyordu.
Atatürk devrimlerini örnek aldığını söyleyerek başörtüsünü ve ezanı yasakladı.
Tunus'un önemli camilerini ibadete kapattı ve ülkedeki güçlü İslami hareketleri yasaklamaya çalıştı.
Tüm bu politikaları Nahda Hareketi'nin lideri Raşid Gannuşi, şu sözlerle eleştirecekti;
Onlara göre modernizm; bilimsel ilerleme, düşünce sistemi ve yaşama yöntemlerinin rasyonalizasyonu değil halkı öz kimliğinden ve tarihi bağlarından koparmak, içinde bulunduğu Arap-İslam muhitiyle ilişkisini kesmek ve onu denizaşırı muhitin içine dâhil etmektir.
…
Bir halkın temel kültürünün görmezden gelindiği yerde ne demokrasi ne de modernizm olur. İslam, halkın kimliğinin temel bileşeniyse bu kapıdan girilmediği ve bu değerler üzerine inşa edilmediği sürece ilerleme ve özgürlük nasıl beklenebilir.(Raşit Gannuşi - Laiklik ve Sivil Toplum)
Elbette Burgiba, örneğinde olduğu gibi pek çok politikacı Atatürk'ü ve devrimlerini son derece yanlış anlamıştı.
Politikacıların aksine Doğulu aydınlar bu konuda daha bilinçliydi. Mısırlı yazar Muşarrafa, Atatürk etkisini şu sözlerle anlatacaktı;
Atatürk'ün Doğu için değeri somut ve olumludur. Çünkü o bize, kültürce Batının etkileri altında kalıp boğuluruz diye korktuğumuz korkuların temelsiz olduğunu göstermiştir.
O Doğulu uluslara, ulusal bütünlüklerini yitirmeden, kendi değerlerini yeni durumlara nasıl uygulayacaklarını göstermiştir.
Atatürk de yaptığı devrimlerin ve sonuçlarının Doğu toplumlarında bir karşılığı olduğunun farkındaydı.
Özellikle politikacıların zamansız ve toplumunun kırmızıçizgilerini hesap etmeden giriştiği uygulamaları tasvip etmediğinin en mücessem örneği Afgan Kralı Amanullah'a yaptığı nazik uyarıydı.
Afgan Kralı Amanullah, ülkede iktidarı ele geçirdikten sonra hızlı bir modernleşme sürecine girişti; elbette bu husustaki en büyük rol modeli Mustafa Kemal Atatürk idi.
Atatürk ile hususi dostluğu ömrünün sonuna kadar süren Kral Amanullah'ın giriştiği reform sürecine ilk ciddi ikaz da Atatürk'ün bizzat kendisinden geldi;
Aziz kardeşim nedir bu tedbirsizlik? Nedir bu gamsızlık? Almışsın aileni yanına ülkeden ülkeye dolaşıp duruyorsun. Arkana baktığın yok oysa Afganistan'ın durumu pek naziktir.
Bunu bir an bile aklından çıkarma hatta kuruntulu, kuşkulu ol ama tedbirsiz olma. Daha dün çadırında kurşunlanmış olan öz babanı hatırla, Afganistan tarihini hatırla.(Bilâl N. Şimşir - Atatürk ve Afganistan, s.176)
Sayıca örnekleri artırmak son derece mümkün olmakla beraber Atatürk'ün Doğu toplumlarında ciddi bir etkisi söz konusudur.
Atatürk; Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Afganistan ve İran'da birçok politikacıyı, sanatçıyı ve aydını derinden etkilemeyi başarmıştır.
Ayrıca askeri vazifeleri dolayısıyla Şam ve Trablus başta olmak üzere birçok vilayette görev yapan Atatürk, burada edindiği dostlukların önemli bir kısmını ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish