"Mülteci sorunu" out, "mülteci fırsatı" in… "Ucuz işçi" algısına inat Türkiye ekonomisinin yeni başarı hikâyeleri: Suriyeli girişimciler

İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en büyük göç sonrası Suriyeliler, bugüne kadar hep ucuz işçilik ile anıldı. Ancak bu kişiler, girişimcilik dünyasında da kendilerini göstermeye başladı. Uzmanlara göre “mülteci sorunu”,“mülteci fırsatına” dönüşmeli

Fotoğraf: Diego Cuppolo

Türkiye’de toplamda 4 milyon üzerinde mülteci yaşıyor.

En ağır işlerde, en ucuza çalıştırılan, ufacık bodrumlarda ev niyetine yaşayan, hiçbir sosyal güvencesi olmadan hayat idamesine mecbur bırakılan kesimlerin başında da mülteciler geliyor.

Pek çok farklı yetenek sahibi mülteci, dil, kültür ve coğrafya engellerine takılarak, içindeki cevherin körelmesi karşısında çaresiz, zor bela yaşamını sürdürmeyi seçiyor.  

Ancak bazı mülteciler Türkiye’yi tanıdıkça hem kendilerine hem de ülkeye katkı sunmaya devam ediyor. Henüz yeni bir alan olsa da bu ülkede ‘girişimci mülteciler’ de artık var. 

Onlardan biri de Suriyeli Raneem Safi.

12 yıldır farklı sektörlerde tecrübe sahibi olan Safi, Suriye’de savaştan önce de yazılım geliştirici olarak çalışıyordu. Zaten asıl mesleği de yazılım mühendisliği.
 

Raneem Safi (1).jpg
Raneem Safi / Fotoğraf: Yaman Alaabed


Üniversite eğitimini Suriye’de tamamladı. Ancak savaşın başlamasıyla Safi’nin hayatı da kökünden değişti. Kaçmaya zorlandı ve Suriye’yi terk etti.

Mülteci olarak Suudi Arabistan’da iki yıl yaşadı. Yasal belgeleri olmadan orada kalan Safi, “Orada yasadışı olarak kalıyordum ve o şartlarda başka bir ülkeye de gidemezdim. Bu yüzden çalışamıyordum ve herhangi bir resmi işlem yapamıyordum. Sadece bekleyerek orda kaldım” diyerek o dönem yaşadığı çaresizliği anlatıyor. 

Ancak o, bir süre sonra sadece bekleyerek vakit geçirmenin işe yaramadığını anladı.

Suudi Arabistan’da, Suriyelilere yardım eden bazı vakfi kuruluşlarda gönüllü olarak yer aldı. Bu da kendisine insani yardım sektöründe ve çalışmalarında deneyim kazandırdı. 

Tarihler 2014'ü gösterdiğinde genç kadın rotayı Türkiye’ye çevirdi. Önce ziyaretçiydi... Kendisine ya "Türkiye’den çıkma" ya da "mülteci olarak geçici koruma altına alınma" seçenekleri sunuldu. İkincisini tercih ederek Türkiye’de mülteci olarak kalmayı kabul etti. 


"İş bulmaya çalışmak çok zordu. Önce Suriyeli olmak, mülteci olmak ve ayrıca bir kadın olmak..."

Raneem Safi için Türkiye’deki ilk günler zor oldu. Yaşadığı sıkıntılardan bahseden genç kadın, başından geçenleri şöyle anlattı: 
 

İş bulmaya çalışmak çok zordu. Önce Suriyeli olmak, mülteci olmak ve ayrıca bir kadın olmak… Bir de Türk dilini bilmemek…  

Tüm bunların yanında Geçici Koruma Statüsü kapsamında bir şehirden diğerine taşınamamak vs derken iyi bir iş bulmam epey uzun sürdü.

En sonunda Suriyelilerin bir organizasyonunda sekreter olarak işe başladım. Ondan sonra bilgi yönetimi uzmanı ve bilgi yönetimi danışmanı olarak başka organizasyonlarda çalıştım.


Safi, bireyin yaşadığı farklı koşulların kişiliğini geliştiren en önemli faktör olduğuna ve kararlarında güçlü bir etkiye sahip olduğuna inanıyor.


"Tüm yolculuğum boyunca solup solup tekrar parlayan bir rüyam vardı hep"

Pek çok engeli aşan azimli genç kadın, tüm yolculuğu boyunca ümitvar bir şekilde mücadeleye devam etti.  

Tarihler 2019 yılının sonlarını gösterdiğinde ‘IM SAF’ doğdu. IM SAF bilgi yönetimi sektöründe hizmet veren bir şirket.

IM SAF’ın adeta yanıp sönen bir rüya olduğunu ifade eden şirketin kurucusu Safi, “Tüm yolculuğum boyunca solup solup tekrar parlayan bir rüyam vardı hep. Gerçekleşmek için hep ısrar ediyordu. Bir noktada, hatta en umutsuz olduğum noktada risk aldım. Kendi işimi başlatıp, bilgi yönetimi sektöründe bizzat kendi şirketimi kurdum” diye konuştu.

Raneem artık, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın (EBRD)  hızlandırma ve eşleştirme projesi olan "Tech for Refugees" (Mülteciler için Teknoloji) Projesi kapsamında ABD merkezli "Dimagi" adlı büyük teknoloji devinin Türkiye’deki sertifikalı iş partneri olarak çalışmalarına devam edecek.
 

Raneem Safi (2).jpg
Raneem Safi / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Türkiye pazarı Suriye pazarından tamamen farklı; Türkiye pazarı çok büyük"

Suriyeli mültecilerin girişimcilik ortamı üzerine de konuşan Safi, tabloda iki farklı eğilimin olduğunu dile getirerek söze başlıyor.

Türkiye pazarının Suriye’den çok farklı olduğunu aktaran başarılı mühendis, tabloyu şöyle özetliyor: 
 

İlk önce anavatanınızdan çıktığınız için nerede olursanız olun büyük bir zorluk yaşıyorsunuz. Ayrıca dil bariyerine ve kültürel farklılıklara ek olarak bir de mülteci olarak bulunuyorsunuz. İşinizi yapmak istediğiniz de bunlar da dikkate almanız gereken ekstra zorluklar olarak karşınızda...

Türkiye pazarı Suriye pazarından tamamen farklı. Suriye'de sınırlı bir pazarımız var, insanların çoğunluğu dünyaya daha az açık, ihtiyaçları biraz daha basit.

Oysa Türkiye pazarı çok büyük. Dünyanın her yerinden, farklı milletlerden, farklı düşünce tarzlarına ve farklı ihtiyaçlara sahip kişiler var. Bunlar da bir işe başlamaya karar verirken göz önünde bulundurulması gerekenler. 


Safi ayrıca, toplumla bütünleşme, pazarı daha fazla anlama, bu toplumdaki ve bu devasa pazardaki koşullar hakkında daha fazla bilgi edinme için Türkiye'de birçok fırsat olduğunu söylüyor.


"Giderek daha başarılı işlerin ortaya çıkacağını hep beraber göreceğiz"

“Türk hükümeti ve hatta ilgili Türkiyeli şirketler, bu girişimcilik deneyimlerini kolaylaştırmanın ve başarıyı yakalamanın önemini anlamaya başladılar” diyen Safi sözlerini şöyle sürdürüyor:

Sorumlu kişiler, girişimciler için iş yapma yolculuğunda onlara rehberlik edecek yol haritasını oluşturmak için ciddi adımlar atmaya başladı.

Birkaç yıl önce farklı programlar oluşturuldu ve mülteci girişimcilerin işlerini sürdürmeleri için girişimlerde bulunuldu. Bu girişimciler Türkiye ekonomik sisteminde önemli bir yer tutmaya başladılar. Bununla alakalı birçok başarılı örnek var.

Bu durumun önümüzdeki yıllarda hem Türk hem de Suriyeli topluluklar için büyük faydalar sağlayacağına inanıyorum. Giderek daha başarılı işlerin ortaya çıkacağını hep beraber göreceğiz.


"İki toplumun entegrasyonunu destekleyen ve bu alanda farkındalığı artıran girişimlere destek vermeliyiz"

Girişimciliğin entegrasyona da katkı sunacağını, Suriyelilerin halen çekingen olduklarını kaydeden Safi'ye göre Suriyeli mültecilerin entegrasyon durumunda kimliklerini kaybetme korkusu var.

"Entegrasyon, mutlaka kimlik kaybetmek anlamına gelmiyor. Ev sahibi topluluğa katılım ve katkı anlamına geliyor" diyen Safi şöyle devam ediyor: 

Fakat Suriyeliler, aynı zamanda var olan kimlikten ödün vermeksizin kimliklerinin korunması için de yeterli farkındalığa sahip değiller.

Bazı girişimciler maalesef Türkiye içindeki Suriyelilerin ihtiyacına yönelik pazar trendini tercih etti. Bence bu durum Suriyeliler için olumlu bir etki yaratabilecekken, toplum içinde bir toplum oluşturarak Türk tarafında olumsuz bir etki bırakabilir.

Bu nedenle, girişimcilerin Türkiye pazarına entegrasyonu için hâlâ uzun bir yolumuz olduğuna inanıyorum. İki toplumun entegrasyonunu destekleyen ve bu alanda farkındalığı arttıran girişimlere destek vermeliyiz. 


"Suriyeliler olarak mevcut fırsatlardan faydalanmak bizim elimizde"

TÜSİAD’tan Murat Peksavaş’ın da katılımıyla gerçekleştirilen ve mülteci girişimciliğini konu alan toplantıyı da değerlendiren Raneem Safi, bunun kendilerine uzatılan bir yardım eli olduğunu söylüyor:
 

Hiç şüphe yok ki Murat Bey, Türkiye'de iş dünyasının önde gelen isimlerinden biri ve girişimcilik sektöründe ciddi bir üne sahip. Kuşkusuz Murat Bey’in toplantıya katılması çok önemliydi. Çünkü Suriyeli girişimcilerin Türkiye pazarında iş yapıyor olabilmesinin ve iş dünyasının kapsayıcılığının ne derecede önemli olduğunu ifade etti.

Suriyeli girişimcileri dahil etme, onları entegre etme ve Türkiye'deki tüm olanaklardan yararlanma fırsatlarının artırılması gerektiğinin altını çizdi. Bizzat Suriyeli girişimcilerin bu öneriyi doğrudan Murat Bey’den duymalarının Suriyeli girişimcilerin üzerinde büyük bir etki yaratacağına şüphe yok. Bu bir şeyi gösteriyor. Yani daha önce bu konuda bahsettiğim, Türkiye tarafından atılan önemli adımlar olduğunu gösteriyor.

Bu toplantının ve aynı konudan bahseden benzer toplantıların, Suriyelilerin Türkiye pazarında başlayıp yola çıkmaları için teşvik edici bir etkisi olacağını düşünüyorum. Buna ek olarak, bu ve benzer çabalar yetenekleri olan ama bu konuda hâlâ tereddüt eden herkes için, Türk elinin destek ve yardım için uzatılması olarak algılanmalıdır. Suriyeliler olarak mevcut fırsatlardan faydalanmak bizim elimizde.


"Artık ‘mülteci gerçeğinden’ bahsetmeliyiz; ‘mülteci gerçeğini’, ‘mülteci fırsatına’ dönüştürmek"

TÜSİAD Rekabet Hukuku Çalışma Grubu Başkanı ve Koç Holding Rekabet ve Fikri Haklar Koordinatörü Murat Peksavaş, Independent Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede mülteci girişimciliğinin hem Suriyelilerin entegrasyonuna katkı sunacağını hem de Türkiye’nin üretimine ve istihdamına katkı sunacağını söyledi. 

"Mülteci" kelimesinin "sorun" kelimesiyle yanyana kullanıldığını söyleyen Peksavaş, bunun yerine "mülteci fırsatından" bahsedilmesi gerektiğini vurguladı. 
 

Türkiye’de bir ‘mülteci sorunundan’ bahsediliyor, evet ilk başladığı dönemde daha ziyade ‘sorun’ kelimesini kullanıyorduk. Ama yıllar sonra artık ‘mülteci gerçeğinden’ bahsetmemiz gerekiyor.

Mülteci gerçeği bugünü tanımlıyor. Oysa biz girişimcilik ekosistemi olarak geleceğe bakıyoruz dolayısıyla amacımız ‘mülteci gerçeğini’, ‘mülteci fırsatına’ dönüştürmek.

İşte burada girişimcilik büyük bir rol oynuyor, ‘mülteci girişimciliği’ bu konuda pozitif gündem oluşturmak için bir fırsat olabilir. 


"Pasaporta değil projeye bakılıyor"

Türkiye'de girişimciliğin gerektiği gibi geliştirildiği takdirde, girişimcilik olanaklarından, pasaportuna bakmadan herkesin yararlanılmasının sağlanması durumunda ‘mülteci gerçeğini-mülteci girişimciliğine yani fırsatına’ dönüştürebiliceğini vurgulayan Peksavaş, şunları ifade ediyor: 
 

Mülteci girişimciler, Türkiye’deki startup’lara Ortadoğu pazarlarının kapılarını açmakta yardımcı olabilir.

Bazı ortamlarda mültecilere karşı var olan ön yargıların, girişimcilik ekosisteminde var olmaması gerekiyor.

Zira bir yatırımcı, bir VC, önce projeyi getirenin pasaportuna değil, onun projesine bakıyor.

Kurulan her yeni start-up vergisini ödediği, istihdam yarattığı sürece, ekonomimiz açısından bir fırsat oluşturuyor.


"Suriyeliler Türkçe'yi gayet güzel konuşuyor; Batılılar, onlar kadar düzgün ve aksansız konuşamıyor"

Hem mülteciler, hem de girişimcilik ekosistemi tarafından yapılması gerekenlere dikkat çeken Peksavaş, “Mültecilerin kendilerini misafir eden ülkeye kolayca entegre olabilmesi, o ülkenin dilini öğrenmelerinden geçiyor. Mülteciler ile Türkiye’de yaşayan insanlar arasında bir kültürel engel yok, kültürümüz çok benzer. Ancak ekonomik hayata entegre olmak istiyorsanız, o ülkenin dilini öğrenmek şart. Aksi takdirde mültecilerin üzerlerindeki önyargılı ‘yabancı’ etiketinden kurtulmaları zorlaşıyor” diyor.
 

Murat Peksavaş.jpg
Murat Peksavaş / Fotoğraf: Twitter


Suriyeli mültecilerin Türkçe'yi oldukça kolay ve düzgün konuştuklarını dile getiren Peksavaş, “Bazen yabancı olduğunu dahi anlamadığım Suriyeli arkadaşlar ile tanışıyorum. Türkçe'yi gayet güzel, hatta aksansız konuşmayı başarıyorlar. Özellikle Suriyeli mültecilerin bu konuda gayet kabiliyetli olduklarını düşünüyorum. Türkiye’de onlardan çok daha uzun süredir yaşayan bazı Batılılar, çoğu zaman onlar kadar düzgün ve aksansız konuşamıyorlar” tespitinde bulunuyor.


"Kültürel yakınlığımızı mutlaka bir fırsata dönüştürmemiz şart"

“Farklarımız değil benzerliklerimiz üzerine çalışmamız gerekiyor”  sözleriyle iki ülke kültürünün yakınlığına değinen Peksavaş, sözlerine şunları ekliyor:
 

Kültürel yakınlığımızı mutlaka bir fırsata dönüştürmemiz şart. Burada Türk girişimcilik ekosistemine de bir görev düşüyor. Bizlerin de başarılı mülteci girişimcileri, girişimcilik ekosistemine entegre etme görevimiz var. Zira karşımızda bir mülteci değil, bir iş fikri olduğunu unutmamalıyız.

Eğer başarılı girişimleri ekosisteme entegre edemezsek, başarılı olanlar yurt dışına başka ekosistemlere gitmeye devam edecekler. Sadece başarılı mültecileri değil, kendi başarılı girişimcilerimizi de kaybetmeye devam edeceğiz.


"Üretilen ürün bu ülkede tescilleniyor"

Innovation for Development’ın (I4D) (Kalkınma için İnovasyon) kurucusu Doğan Çelik de mülteci girişimciliği ifadesinin yeni bir kavram olduğunu söylüyor.

Bu tip kriz dönemlerinde genellikle üç aşamanın olduğunu ifade eden Çelik, doğal ya da insan eliyle olsun; yerinden edilmeler, depremler ya da kıtlık gibi karmaşık acil durumlarda ilk aşama acil müdahaleler ile kanayan yaranın durdurulması planlandığını belirtiyor ve sözlere devam ediyor:
 

Suriye krizi bağlamında biz kabaca bu müdahale döneminin krizin başladığı Nisan 2011’den 2013’e kadar sürdüğünü ifade edebiliriz.

2013 ile birlikte göç alanında birtakım idari teşkilatlanmaya gidildiğini, yönetmeliklerin düzenlendiğini söyleyebiliriz.

Takip eden dönemde, AB ile imzalanan "Geri Kabul Anlaşması"nın doğrudan sonuçlarından biri Türkiye’nin mülteciler için transit ülke konumundan nihai varılacak ülke konumuna terfi etmesi ile Türkiye’deki Suriyeliler için daha yoğun şekilde sosyal uyum ve içerme konularını tartışmaya başladık.

Tabiri caizse 2013-2016 arasında ikinci aşama yani ‘yaraların sarıldığı’ toparlanma dönemine girdik.


"Türkiyeli ve Suriyeli iki topluluğu da kucaklayacak şekilde toplumsal kalkınmanın itici gücü olarak ele alındı"

2016 ile birlikte Uluslararası Koruma ve Geçici Koruma Statü sahiplerine yönelik çalışma hakkının düzenlenmesi ile birlikte üçüncü döneme girildiğini söyleyen Çelik, “Yani artık bu anlamda hem insani yardımın hem de kalkınma yardımının Türkiyeli ve Suriyeli iki topluluğu da kucaklayacak şekilde toplumsal kalkınmanın itici gücü olarak ele alındığını görüyoruz" dedi.

Suriye krizinin dokuzuncu yılında artık ticari alanda varlık gösteren ve ayak izi büyük olan Suriyeli girişimcilerin var olduğunu vurgulayan Çelik, "Özellikle geleneksel sektörlerde faal olan şirketlerden, teknoloji olgunluk seviyesi yüksek olan teknoloji tabanlı girişimlere kadar net bir rakam olmamakla birlikte 15 bini aşkın KOBİ’den bahsediyoruz" diye konuştu. 

Doğan Çelik,  sadece Gaziantep Ticaret Odası’na kayıtlı Suriyeli KOBİ sayısının yaklaşık 2 bin 300 olduğunu hatırlattı. 
 

Doğan Çelik.jpg
Innovation for Development’ın (I4D) Kurucusu Doğan Çelik / Fotoğraf: Independent Türkçe


Suriyeliler için girişimcilik alanındaki çalışmaların farklı organizasyonlar tarafından ele alındığını kaydeden Çelik, Türkiye’ye Suriyeliler ve Türkiyeliler için kaynak sağlayan bazı kuruluşları şöyle sıraladı: Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Ajansları, SPARK, Danimarka Mülteci Konseyi gibi insani yardım ve kalkınma organizasyonları ya da Dünya Bankası, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) gibi uluslararası finansal kuruluşlar…

Daoğna Çelilk, bu organizasyonların Türkiye’de kendi uzmanlık alanlarına bağlı olarak kamu otoriteleri ile uyum içinde farklı ihtiyaçlara yönelik olarak projeler uyguladığını söyledi: 
 

Örnek vermek gerekirse, Hollanda merkezli SPARK yükseköğretim ve girişimcilikle ilgili alanlarda çalışırken, Danimarka Mülteci Konseyi benzer şekilde mültecilerin işgücü piyasasına erişimi ve koruma alanlarında çalışıyor.


"3,6 milyonluk Arapça konuşan bir kitle ile Ortadoğu pazarında Türkiye’nin varlık gösterebilmesi söz konusu olabilir"

Çelik, Kovid-19 ile birlikte daralan özel sektör ve işgücü piyasasını besleyecek alternatif, online tabanlı hızlandırma, eşleştirme, kuluçka programlarının önem kazanacağını kaydediyor:

Örnek vermek gerekirse, SPARK’a uygulama tarafında teknik destek verdiğimiz Avrupa Birliği finansmanı ile gerçekleşen Ekonomik Güçlenme Programı’nda da olduğu gibi çeşitli online kuluçka ve eşleştirme projeleri başladı.

Bu projelerin temel amacı, girişimcileri Türkiye’deki özel sektör ile irtibatlandırmak, ortak iş yapış süreçlerini kolaylaştırmak ve ihtiyaç duyulan uzmanlık ve mentorlük ile girişimcileri tanıştırmak.

Şu ana kadar bizim geçim kaynakları diye ifade ettiğimiz bu alanın en can yakıcı sorunlarından biri, Türkiye’de bu tip programların özel sektör ile bir türlü bağlantısının bir türlü sağlanamamasıydı.

Kovid-19’un da etkisiyle bu günlerde bu ve benzer girişimcilik programlarının daha yoğun bir şekilde iş dünyası ile koordineli ilerlemeye çalıştığını görüyoruz.


Şu çok net ki; kapsayıcı büyümenin ön koşulu olan ortak değerler etrafında, toplumsal refahı arttıracak girişimcilik ve kooperatifçilik gibi alternatif istihdam modellerini Kovid-19 koşullarında gündeme almak, her iki toplumun da hem ekonomik kriz ortamından hem de ‘uyumsuzluk’ sarmalından çıkmasının en akılcı çözümlerinden biri.

Belki o zaman daha emin adımlarla ekonomik alanda 3,6 milyonluk Arapça konuşan bir kitle ile Ortadoğu pazarında Türkiye’nin varlık gösterebilmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla fırsat temelli, herkes için kazan-kazan lensinden bakarak bu krizi fırsata çevirmeye odaklanmalıyız. 


"Türkiye’nin 1,5 milyonu aşan konut stoğu düşünüldüğünde, Ortadoğu ölçeğinde pekala sıcak satış yapabilirler"

Suriyeli mülteci kitlesinin profillerinin de Suriye nüfusu ile paralellik arz ettiğini belirten Çelik, Türkiye’de üniversite bitiren, Türkçe eğitim alan, ana-baba mesleğini devam ettiren ya da kendi uzmanlık alanında ilerleyen girişimcilerin olduğunu hatırlatarak, bu girişimcilerin destek programlarına başvurduğunu söyledi: 
 

Mesela iş planını teslim eden bir girişimci, iş fikri ile ilgili değerlendirme ekibinden kabul alırsa 50 bin liraya kadar farklı kuruluşlardan destek alabiliyor.

Bu programlardan bazıları Türkiyeli girişimciler için de açık. Olması gereken de zaten her iki topluluğun doğrudan faydalanabileceği girişimcilik programları.

Sayacılık, tatlıcılık gibi birtakım geleneksel sektörlerde Suriyeliler oldukça iyi. İnşaat ve sağlık sektöründe de, özellikle emlak satış ve sağlık turizmi tarafında önemli bir boşluğu dolduruyorlar.

Türkiye’nin 1,5 milyonu aşan konut stoğu düşünüldüğünde, Ortadoğu ölçeğinde pekala sıcak satış yapabilirler. Zira dil biliyorlar ve bölgenin kültürel kodlarına, tüketim alışkanlıklarına, müşteri davranışlarına fazlasıyla hakimler.


"‘Misafir’ söylemi ortadan kalktı; bu işin entegrasyonla çözüleceği aşikar"

Suriyeliler için misafir söyleminin artık ortadan kalktığını ifade eden Çelik, “Bu işin entegrasyonla çözüleceği aşikar. Nitekim siyasa yapıcıların, karar alıcıların Suriye meselesine ilişkin söylemine baktığınızda ‘misafir’ söyleminin ortadan kalktığını göreceksiniz” diyor.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Uyum Strateji Belgesi ve Ulusal Eylem Planı bu alanda temel politika belgelerinden biri olarak kamunun konuya ilişkin tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu vurgulayan Çelik, benzer şekilde Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü’nün, Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğü’nün, KOSGEB’in girişimcilik ve istihdam konu başlıkları altında her iki toplum için ulusal kalkınma stratejisi bağlamında uyum temelli oldukça kapsamlı çalışmalarının  mevcut olduğunu aktarıyor.


"Üretilen, Suriyelinin değil, milliyetinden bağımsız olarak bu ülkenin katma değeri oluyor"

Kamu tarafında ise, her türlü idari düzenleme ve fonlayıcı kuruluş tarafından verilen finansal desteğin verilme amacı dikkate alındığında bu durumu teyit eden nitelikte olduğunu hatırlatan Çelik, sözlerini şöyle bitiriyor:

Haliyle bir arada yaşam kültürünü geliştirecek, özellikle ekonomik kalkınma yoluyla sosyal uyum tarafında  tüm iyi uygulama örneklerini desteklemek gerekiyor… Girişimcilik bunlardan sadece bir tanesi… Çünkü üretilen katma değer, Suriyelinin katma değeri olmuyor, milliyetinden bağımsız olarak bu ülkenin katma değeri oluyor. Ürün ya da hizmet bu ülkenin fabrikasında veya çalışma ortamında üretiliyor, tescil ediliyor ve vergilendiriliyor.


"Suriyelilerin bir yol haritasına ihtiyaçları var"

Türkiye’deki girişimci mültecilere hizmet vermeye çalışan SPARK ise Ekonomik Güçlenme Programı kapsamında staj ve işe yerleştirme hizmetleri veriyor.

Türkiyeli ve Suriyeli girişimcilere iş planlarını geliştirmek, eğitim ve finansmana erişim sağlamak için destek veriyor.

Benzer şekilde, Suriyeli mültecilere ve yerel Türk gençlerine eğitim fırsatları sağlamak için Türkiye'deki birçok yüksek (mesleki) eğitim kurumuyla ortaklık yapıyor.

Verdikleri kurslar, yerel işgücü piyasası ihtiyaçlarına ve gelecekte Suriye'nin yeniden inşası için gerekli becerilere göre tasarlanıyor.  
 

Ola.jpg
SPARK Proje Sorumlusu Ola Enis / Fotoğraf: Independent Türkçe


Kovid-19'un Suriye liderliğindeki işletmeler üzerindeki etkisinden bahseden SPARK Proje Sorumlusu Ola Enis, “MENA bölgesindeki ve Türkiye'deki KOBİ'lerin yüzde 79'u, şirketleri üzerindeki genel etkinin olumsuz olduğunu belirtmektedir” diyor.  

Türkiye ve Suriye toplumu arasındaki boşlukların doldurulması için önerilerini şöyle sıralıyor Enis;

Suriyeli işletmelere Türk yatırım dünyası ve KOBİ/girişimcilik düzenlemeleri hakkında farkındalık yaratmak adına bir dizi toplantı ve bilgilendirici çalışma yapılabilir. Türk çalışma kültürünü anlamak, iki toplum arasındaki olası çatışmaları önleyecektir. Suriyeli işletmeler yetenekli ve tecrübeliler. Sadece Türkiye pazarına kolayca uyum sağlayacak bir yol haritasına ihtiyaç duyuyorlar.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU