AB’nin Yeni Afrika Strateji Belgesi: Güncel sorunlar ile uzun vadeli çıkarlar arasında bocalama

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: DPA

Yanlış hatırlamıyorsam 1999 yılındaki İzmit depremi sonrasıydı. Depremin yıkıcı etkilerinin hafifletilmesi ve yaraların sarılabilmesi için toplumsal dayanışma çağrıları yapılıyor ve yaraların sarılması istikametinde büyük şirketlerden destek bekleniyordu.

Bu hususu konu alan bir karikatürde, yuvarlak bir masa etrafında toplanmış 4-5 kodamandan birisi “Bu yıl kâr etmeyelim” teklifinde bulunuyordu. Diğerlerinin buna yanıtı ise “Peki bundan kârımız ne olacak?” şeklindeydi. 

Afrika kıtası hakkında ne zaman “kazan-kazan” temelli olduğu iddia edilen bir zirve toplantısına, kıtanın “dertlerine deva” kalkınma planı veya stratejisine denk gelsem, aklıma hep bu karikatür gelir.

Zira uluslararası ilişkiler “kendi çıkarlarını gözetme temelli”dir. Avrupa Birliği’nin (AB) 9 Mart Pazartesi günü açıklanan “Afrika ile Kapsamlı Stratejik Plan” taslağını da bu çerçevede değerlendirmek gerektiği kanısındayım. 

18 sayfalık belgenin içeriğini analiz etmeden önce, AB’nin genel Afrika politikasına kısaca değinmekte fayda var.

Birliğin, Afrika politikasının, üye ülkelerin Afrika kıtası ve ülkeleriyle ilişkilerini desteklemek üzere tasarlandığını söyleyebiliriz.

Bu çerçevede AB’nin Afrika politikasının temelini 2000 yılında imzalanan Kotonu (Cotonou) Anlaşması oluşturuyor. 

Afrika, Pasifik ve Karayip devletlerinin taraf olduğu sözkonusu Anlaşma, AB ile anılan coğrafyalardaki ülkeler arasındaki ticari ilişkileri düzenlemesinin yanı sıra, yoksulluğun azaltılması, sürdürülebilir kalkınma, siyasi diyalog ve insan hakları konularını içeriyor.

Ortaya çıkan ihtiyaçlar ve jeopolitik gelişmeler (ilkim değişikliği, düzensiz göç, vb) çerçevesinde güncellenen Anlaşmanın süresi esasen 29 Şubat 2020 tarihinde doldu.

Ancak, yeni çerçeve anlaşması üzerinde mutabakat sağlanamaması nedeniyle taraflar, bu yıl ekim ayında yapılacak AB-Afrika Birliği (AfB) Zirvesi’ne kadar müzakerelere devam kararı aldılar.   

AB, halihazırda Afrika’nın en büyük ticaret, yatırım ve kalkınma ortağı. Bu bağlamda, 2018 yılında 235 milyar avro olarak gerçekleşen AB-Afrika ticaret hacmi, Çin’in iki, ABD’nin de beş katı. AB ülkelerinin 222 milyar avro seviyesinde olan Afrika’daki doğrudan yatırım stoku, ABD ve Çin’i beşe katlıyor.

Kıtaya yönelik kalkınma yardımlarının yaklaşık yarısını (yüzde 46) AB ülkeleri sağlıyor. 2018 yılında bu yardımların tutarı 19,6 milyar avro olarak gerçekleşmişti. 

Öte yandan, yer yer haklı eleştirilere maruz kalmakla birlikte, AB’nin dünya genelinde ve Afrika’da insan hak ve özgürlükleri ile demokratik değerlerin en önde gelen savunucusu olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Çokuluslu bir yapı olmasının getirdiği “anonimlik” AB’nin elini güçlendiriyor. Dolayısıyla herhangi bir ülkeye hak ihlali durumunda yöneltilen eleştiri ve uygulanan yaptırımlar, bireysel olarak üye ülkeler yerine Birliğin kendisine atfediliyor. 

Sudan devrik lideri El-Beşir örneğinde görüleceği üzere AB, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) arkasındaki en büyük güç olarak duruyor.

Bu duruş, ülkelerinde insanlığa karşı suç, savaş ve soykırım suçu işleyen tüm liderlerin günün birinde UCM’de yargılanma endişesi taşımalarına yol açıyor. 

Bazı Avrupa ülkeleri ayrıca, “Maden Çıkarma Sanayii Şeffaflık Girişimi” (The Extractive Industries Transparency Initiative) gibi doğal kaynakların çıkarılması ve satışında yolsuzluk ve hukuksuzlukların önüne geçilmesine önayak olarak, Afrika’da iç savaş ve çatışmaların finansman kaynağını kesme yönünde gayret sarf ediyor. 
 

1.jpg
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun yeni Başkanı Ursula von der Leyen, göreve geldiği 1 Aralık 2019 tarihinden bu yana Afrika Birliği’ne iki ziyaret gerçekleştirdi /Fotoğraf: EC/Etienne Ansotte


Fakat, “değer odaklı” bu politikalar, AB’nin Afrika politikasının temelde realpolitik bir karakter taşıdığı gerçeğini değiştirmiyor.

Bu çerçevede AB, Afrika genelindeki yüksek nüfus artışı, kıta ülkelerinin yapısal sorunlarla malul istihdam oluşturamayan ekonomileri, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri ve artan güvenlik sorunları nedeniyle Afrika’dan Avrupa’ya yönelik düzensiz göç dalgasının gittikçe artacağını ve önlem alınmadığı takdirde uzun vadede yönetilemez hale geleceğini öngörüyor.

Göç konusu, İngiltere’nin AB’den ayrılmasının önde gelen nedenleri arasında olduğu gibi, Birlik ülkelerinde aşırı sağcı partilerin güçlenmesine, İtalya’da olduğu gibi iktidara gelmesine ve Avrupa toplumlarında yabancı düşmanlığının artmasına neden oluyor.

Bu durum, Birlik için uzun vadede varoluşsal bir tehdit potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla, AB’nin yeni Afrika strateji taslağında son sıralarda yer verilmiş olmakla birlikte göç konusunun AB’nin öncelik listesinin başında olduğu aşikar. 

Bununla birlikte ekim ayındaki AB-AfB Zirvesine kadar nihai şekli verilmesi beklenen belge, 2007 yılında kabul edilen AB-Afrika Ortak Strateji belgesine kıyasla, kıtanın dijital dönüşümüne katkıda bulunulması haricinde yeni bir husus içermiyor.

Dahası, belge hazırlanırken AfB’nin görüşlerinin yeterince alınmadığı ve AB’nin belgeyi büyük oranda tek taraflı inisiyatifle hazırladığı anlaşılıyor. Taslak belge ve AB liderlerinin söylemlerine yansıyan “eşitlik” ve “hakiki ortaklık” (true partnership) söylemini ise, en iyi ihtimalle AB’nin kendi zihinsel kodlarını değiştirme gayreti olarak okumak gerekiyor. 

Taslak strateji belgesinde dikkat çekici bazı eksiklik ve tutarsızlıklar yeralıyor. Ezcümle;

- Afrika kaynaklı düzensiz göçün önlenmesine yönelik olarak belgede Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçişlerin önlenmesi, göçmen kaçakçılığıyla mücadele, kaynak ve transit ülkelerin sınır yönetimi kapasitelerinin güçlendirilmesi ile dönüş ve geri kabullerin artırılmasına vurgu yapılıyor.

AB’nin 2016 yılından bu yana Afrika kaynaklı göçün önlenmesi için kıtaya 4,5 milyar avro kaynak aktardığı biliniyor.

Bununla birlikte AB’nin, göçmenlerin ülkelerini terk etmelerine yol açan asıl faktörlere cesur ve kapsamlı çözüm önerileri sunmaktan daha çok semptomlara odaklandığı görülüyor. 
 

2.jpg
Fotoğraf: Marina Militare/Reuters


Dahası AB, mülteci akınını engellemeye çalışırken uluslararası hukuk açısından tartışmaya açık adımlar atıyor. Nitekim sınır geçişlerini “kontrol altına alması” için Sudan’a 2016-2018 yılları arasında 200 milyon dolar kaynak aktardığı ve bu kaynağın Darfur’daki katliamların baş sorumlularından olan Cancavid milislerine gittiği biliniyor.

Libya’da ise AB, sahip olduğu teknik ve teknolojik imkanlarla tespit ettiği göçmen geçişlerini, engellenmesi amacıyla yerel milislerle çalıştığı iddia edilen Libya sahil güvenliğine bildiriyor.

Bu “işbirliği” karşılığında ilgili Libyalı muhataplara “kalkınma projelerinde kullanılmak üzere” mali destek aktarılıyor. 

- Dijital dönüşümün kıta ülkelerinin ekonomilerine önemli katkı yapacağına atıfla, dijital altyapıya yatırım yapılması gereğine işaret ediliyor.

Ayrıca bu dönüşüm için kalifiye işgücü ihtiyacı bulunduğu belirtiliyor. Ancak, her iki alandaki açığın nasıl kapatılacağına dair somut bir öneri getirilmiyor ve Afrika’da altyapının bir bütün olarak geliştirilmesi gereği ıskalanıyor.

Bu alanlarda önemli mesafe alınsa dahi, Afrika ülkelerinin, dijital hizmetlerde ciddi mesafe almış diğer ülkelerle nasıl rekabet edebileceği, gün geçtikçe açılan aradaki mesafeyi nasıl kapatabileceği hususunda somut öneri getirilmiyor.

Öte yandan, dijitalleşmenin Afrika ülkelerinin ekonomileri için nasıl bir sıçrama imkanı sunacağı henüz net değil.

Kıtada dijital ekonomi alanında gösterilen en belirgin iki örnek, elektronik ödeme araçları ve e-ticaret.

Satılan ürünler Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerinden ithal edildiği, yerel üretim ve endüstrileşme gerçekleşmediği, buna bağlı olarak istihdam olanaklarının artırılmadığı ve hane halkı alım gücünün düşük olduğu bir ortamda dijitalleşmenin, Afrika’nın kalkınmasına nasıl kaydadeğer katkı sunabileceği sorusuna tatminkar bir yanıt verilmesi gerekiyor. 

- Belge Afrika’nın sorunlarına eğilmiyor. Örneğin, kıta dışına yasadışı sermaye çıkışı hususuna sadece küçük bir atıfta bulunulduğu görülüyor.

Halbuki Afrika’dan her yıl, kıtaya dışardan sağlanan kalkınma yardımlarından daha fazla sermaye çıkışı oluyor.

50 milyar doları bulan bu kaynak, ağırlıklı olarak “vergi cennetleri”ne aktarılıyor. Burada kritik olan husus, vergi cennetlerinin Avrupa’yla olan bağı.

Hollanda merkezli CORPNET adlı araştırma grubuna göre dünya genelinde önde gelen 15 vergi cennetinden üçü (GKRY, Lüksemburg ve Malta) Birlik üyesi, 8 tanesi de Avrupa ülkelerinin deniz aşırı toprağı veya eski sömürgesi. 

- Kıtanın tarım sektörünün desteklenmesi bağlamında gıda güvenliği, çevre dostu üretim yöntemleri ve yerel üretimin desteklenmesine atıfta bulunuluyor.

Ancak, Afrika’da tarım sektörünün gelişmesinin önündeki en büyük engellerden birisinin AB ve ABD’de tarım sektörüne verilen cömert teşvikler olduğu gerçeği görmezden geliniyor.

Ayrıca, Afrikalı üreticilerin büyük çoğunluğu, Birliğin mevcut sağlık ve güvenlik düzenlemeleri ile kalite standartlarını aşabilecek yeterliği haiz bulunmuyor.

Kahve, kakao ve pamuk gibi bazı ürünler bunun istisnasını teşkil ediyor. Fakat bu durumun, ekonomisi büyük oranda bahsekonu hammaddelerin ihracatına dayalı Afrika ülkelerinin kırılganlık kısır döngüsünü aşmasına engel olduğu dikkatlerden kaçıyor. 
 

3.jpg
Fotoğraf: Reuters


- Belgede okyanuslarda sürdürülebilir avlanmanın temini ve balık stoklarının muhafazası adına yasa dışı ve düzensiz avlanmaya karşı Afrika ülkelerine destek verileceği kaydediliyor.

Öte yandan uluslararası medyada, AB üyelerinin Batı Afrika ülkelerine cüzi ruhsat bedelleri ödemek suretiyle bölgede aşırı avlanma gerçekleştirdiği raporlanıyor.

Dahası bu durum, AB’nin kendi mevzuatına dahi aykırılık teşkil ediyor. 

Netice itibariyle, AB’nin Afrika’ya yönelik genel yaklaşımı ile ahiren açıkladığı yeni strateji belgesinin birçok açıdan sorunlu olduğu, Birliğin bazı söylemleri ile eylemlerinin çeliştiği görülüyor.

Esas itibariyle bu durum, AB’nin stratejik çıkarları ile değerler odaklı dış politika anlayışı arasında bocalamasından kaynaklanıyor. 

Bu noktada Birlik, evrensel hak ve özgürlükleri temel alan değer odaklı yaklaşımını, Afrika bağlamında üretim ve katma-değere dayalı ekonomik dönüşüm sağlayacak ve kıtanın karşı karşıya bulunduğu demokratikleşme ve güvenlik sorunlarına çözüm sunacak cesur ve esaslı politikalarla desteklemeli.

Dolayısıyla AB, İkinci Dünya Savaşı akabinde ABD’nin Avrupa’ya “Marshall Planı” çerçevesinde sağladığı yardımdan daha kapsamlı bir stratejik destek planını Afrikalı muhataplarıyla bilistişare hazırlayıp uygulamalı. 

Hulasa AB’nin, ekonomik ve sosyal kalkınma istikametinde önemli mesafe alacak, halklarına saygın bir yaşam kalitesi sağlayacak ve gençlere istihdam sağlayacak bir Afrika’nın kendi çıkarlarıyla örtüştüğü bilinciyle hareket etmesi ve kıtayla olan mevcut ilişkilerinde “bundan kârım ne olacak” sorusuna yanıt ararken güncel sorunların baskısından kurtularak uzun vadeli düşünmesi lazım geliyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU