“Türkiye ligindeki mali harcamalara baktığımız zaman dünyada en fazla harcama yapılan ilk 5 ligden biri olduğumuzu görüyoruz. Ancak en fazla gelire sahip ilk 20 lig içinde bile değiliz. Burada bir mantık hatası var.”
Bu sözleri, borç cenderesine sıkışan Türkiye’deki Süper Lig kulüpleri arasında borçsuz 4 takımdan biri olan Kasımpaşaspor’un sportif direktörü Nursal Bilgin söylüyor. Independent Türkçe’ye konuşan Bilgin, “Dikkatli olmalı, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız” diyor.
2018’in Aralık ayında, mali açıdan sıkışan, borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen futbol kulüplerinin sorunlarını çözmek için bir araya gelen Türkiye Futbol Federasyonu ile Türkiye Bankalar Birliği, borç yapılandırma anlaşması imzaladı. Bu anlaşmaya göre kulüplerin banka ve finans kurumlarına olan borçları bankalar tarafından uygun vadeyle yapılandırılacak. Ancak Bilgin, her geçen gün borç yükü artan kulüplere bir fayda sağlamayacağı görüşünde:
“Borç yapılandırmasının bir faydası olacağını zannetmiyorum. Taksit atlatmaktır o. Söylüyorum en güzel şey gemi batarken üzerinizdeki ağırlıkları atmaktır. Üzerinizdeki ağırlıkları atamazsanız hızla batarsınız. Ağırlıkları atarsanız size düşünecek kadar bir zaman kalır.”
Dört büyüklerin borcu 10 yılda 10 milyar TL arttı
Fenerbahçe’nin 4,5 milyar, Galatasaray’ın 2 milyar 825 milyon, Beşiktaş’ın 2,4 milyar,Trabzonspor’un 1,2 milyar TL borcu bulunuyor. Bu rakam 2009’da dört büyükler için toplamda 1 milyar TL’ydi. Ekonomik kriz, artan kur ve faizler kulüplerin borçlarını bir önceki yıla göre daha da artırdı. Ancak bu devasa borçlara rağmen kulüplerin gelirleri daha az. Bilgin, Türkiye’de borçsuz olarak Süper Lig’de tutunmayı başaran Kasımpaşaspor’un bunu nasıl başardığını şu sözlerle anlattı:
"Ya gelirlerinizi artıracaksınız ya giderlerinizi azaltacaksınız"
"Türkiye’de ekonomik göstergeler ve insanların alım gücü yükselmeden bilet fiyatlarını yükseltemeyiz. Kulüpler bilet fiyatlarını yükseltemiyorsa oyuncu giderini kısmak mecburiyetinde. Kriter oluşturmalısınız. Eğer kriterleriniz olmazsa harcamalar boyunuzu aşar. Divanda birileri gelir, elini kaldırır, sizi ibra eder, o gider, öbürü gelir ama borç arttıkça artar. Üstelik bu borcu kimse kabul etmiyor, başkandan kimse hesap sormuyor. Aslında mesele çok basit, ya siz seyirci ve futbol gelirlerinizi arttıracaksınız ya da giderlerinizi düşüreceksiniz. Bunun başka bir matematiği yok.”
Bilgin, Kasımpaşaspor olarak oyuncu giderlerini düşürme seçeneğinde karar kıldıklarını anlattı. Bu çalışmanın 4 yıl önce başladığını ifade eden Bilgin, “borçsuz Kasımpaşa”yı doğuran süreci şöyle özetledi:
“Küme düşmemek için aldığın 6 futbolcuyla küme düşersen ne olacak?”
“Alacağınız oyuncuyu nasıl satacaksınız? Mesele burada düğümleniyor. Allah’tan Suudi Arabistan’da, BAE’de bir gelişmeler oldu, oyuncular satıp 1-2 sene idare ettik. Bunu idare edemeseydik çok büyük felç yaşardık. Çok büyük sıkıntılar çekerdik. Biz oyuncu alırken mutlaka bu adamın nasıl gelişeceğine, geliştiği zaman bu aldığımız fiyata karşılık hangi fiyatlarda satabileceğimize bakıyoruz. Borç sarmalının en büyük nedeni futbolculara ödenen fahiş paralar. En büyük gider o çünkü. Şampiyon olursa 2 adam daha, ikinci olursa üç adam daha, küme düşmesin diye 6 adam daha… E bu 6 adamla küme düşersen ne olacak?”
Bu konuda sürekli yeni oyuncu isteyen antrenörlerin de suçlu olduğunu öne süren Bilgin, batan kulüplerin hep bu nedenle iflas ettiğine değindi:
"Sürekli oyuncu istemenin sonu batmaktır"
“Oyuncu istemenin sonu; Mersin battı, Gaziantep battı, Eskişehir battı. Yani battı Eskişehir, bugün Türkiye’nin en güzide kulübü transfer yasağına girdi. Eskişehir kadar güzel çok az kulüp vardır. Keza Trabzon da aynı şeyi yaşıyor. Birazcık dur demek lazım. Yani ‘dur abi ne yapıyorsun! Kadro planlamasını sen nereye getiriyorsun’ demek lazım.”
Bilgin’in kulüplere önerileri de var. “Taksit atlamak” diye nitelendirdiği borç yapılandırması dışında daha “radikal” tavsiyeleri şunlar:
“Üzerinizdeki ağırlıkları atın”
“Üzerinizdeki ağırlıkları atamazsanız hızla batarsınız. Ağırlıkları atarsanız size düşünecek kadar bir zaman kalır. Düşünecek kadar bir zaman olmazsa korku başlar. Korku zaten çapraz hataları getirir; yani hatalar artık aritmetik değil geometrik olarak artar. Sizde artık engelleyemezsiniz ve karşılayamazsınız. Kimse hırsa bürünmemeli. Güzel futbol her zaman böyle çok iyi oyuncularla oynanmıyor. Yani takımdaşlık denen bir şey var; bu çok önemli. Bakın bir takımda aynı işi yapan sol açık ayrı para, sağ açık ayrı bir para alırsa olmaz. Bunun bir dengesi olması lazım. İsim vermeyeyim bir takımdaki iki stoperden biri çok yüksek diğeri çok düşük para alıyor. Hadi anladım santrafor başkadır, kaleci başkadır, sol bek başkadır ama aynı işi yapan insanlar var. Bunlar arasında bir denge yok.”
Sivasspor Başkanvekili Sarılar: Biz atomu parçalamadık
Süper Lig’de borcu olmayan nadir kulüplerden biri de Sivasspor. Kulübün mali işlerden sorumlu başkanvekili Erdal Sarılar da uzun süredir bu görevde. Sivasspor, dernek bazında borcu olmayan tek kulüp.
Mali disiplini lig başındaki tahmini bütçeyle gerçekleştirdiklerini anlatan Sarılar, “Şirket gibi düşünüyoruz; 100 milyon gelirimiz varsa mesela bunun yüzde 65’ini futbolcu giderlerine yüzde 5’ini teknik direktöre, yüzde 5’ini altyapıya, yüzde 10 - 12 kadarı prime, yüzde 5’i kulübün finansal giderlerine yani genel masraflar, otel masrafları, kamp masraflarına, yüzde 5-6’sını kulüp personeli ve stat masraflarına ayırıyoruz” diyor.
"Faiz almamız ve kredi kullanmamız yasak"
Sarılar kulüp prensipleri gereği faiz almalarının veya kredi kullanmalarının yasak olduğunu vurguluyor. “Şu ana kadar 100 TL’nin bile faizini almadık, hiç kredi kullanmadık” diyen Sarılar, Türkiye futbolunun girdiği borç sarmalının sebeplerini şöyle sıraladı:
“Öncelikle, kulüplerin başına şov amaçlı yönetimler geliyor. Uzun vadeli düşünmüyorlar. Gelecekte bu kulüp ne yapar ne eder onlar için önemli değil. “Ben şovumu yapayım çeker giderim” diye düşünüyorlar. Burada maalesef kulüp yönetimlerine sorumluluk yüklenmiyor. Kulüp eksi bakiye verince yüzde 10’unu yöneticiler ödeyecek diye bir kanun olsa bu şekilde olmaz.”
“Adam hakikaten yöneticiliği bilmiyor. Kulüp yönetimleri ya sportif direktörlere ya da menajerlere inanmak zorunda kalıyor. Çünkü Türkiye'de en büyük sorunlardan biri de yönetici eksikliği. Bizim bir avantajımız var. Ben 23 yıllık yöneticiyim, 1996 yılından beri yöneticilik yapıyorum. Başkanımız 15 yıldır başkan. Ondan önce de 8 yıl başka bir başkanla daha çalıştım. O da belediye başkanıydı yani hakikaten tecrübe istiyor.”
“Kulüpler tıkanma noktasına geldi. Fenerbahçe başkanı Ali Koç, Türkiye'nin en büyük holdinginin başındaki kişi bile “artık ben Mart’tan sonrasını göremiyorum” dediğine göre artık bu kulüplerin dönme imkanı yok. Trabzonspor başkanı “biz tüm gelirimizle faizi bile ödeyemeyiz” diyor. Gelen tüm gelirleri faize verecek ama borç yine bitmeyecek. Yapılandırma anlaşmasında bankalar da kendi alacaklarını düşünüyor. Bu bakımdan iki taraflı iyi bir gelişme oldu.”
Sarılar’ın borçlarla uğraşan kulüplere tavsiyeleri şöyle:
“Gelirlerin tümünü sağlıklı bir şekilde tahmin edip, o gelirler planında bütçenin dışına çıkmamalılar. Bizim başka yaptığımız hiçbir şey yok. Normal bir adam maaşını alır, 3 bin lira. Ev kirası, elektrik, su faturalarını ayırır ya, bizim yaptığımız da bu, bu kadar basit. Biz atomu parçalamadık yani. Yaptığımız büyük bir iş değil. Biz sadece parayı böldük, buna harcarız dedik.”
"Türk futbolu tarihinin en büyük ekonomi kriziyle karşı karşıya"
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi ve futbol ekonomisti Dr. İsmail Güneş ise başlangıçta kitleleri taraftarlık olgusuyla birleştiren sosyal bir etkinlik olan futbolun artık endüstri olduğunu vurguluyor. Güneş’e göre profesyonel olmayan kulüp yöneticileri, başarı ve şampiyonluk baskısının Avrupa’da süreklilik göstermeyen geçici başarılarla birleşince çılgınca harcamalara ve borçlanmalara girdi. Böylece o yöneticiler futbolun küresel bir endüstri olduğunun ve kapitalist sistemin tüm kurallarının burada geçerli olduğu gerçeği ile yüz yüze kaldılar:
“Futbol endüstrisi tıpkı diğer endüstri alanları gibi pazardan pay kapma, gelirlerini artırma, marka imajını yerleştirme gibi geleneksel endüstrilerin rekabetçi yapısı içerisindedir. Her endüstride rekabetin kuralları belirlenmiştir ve piyasa bu kurallar çerçevesinde işler. Son yıllara kadar eksik düzenlenmiş, derin boşluklar ve keyfiyetler içeren Türk futbol endüstrisi piyasanın düzenlenmesi amacıyla konulan UEFA Finansal Fair Play kuralları ile tanıştığı andan itibaren ekonominin acımasız gerçekleri ile karşı karşıya kaldı. Türk ekonomisinin içinde bulunduğu zorluklar ve döviz kurlarında meydana gelen değişimler finansal kriz içinde olan kulüpleri derinden etkiledi. Türk futbolu plansız, programsız, hesapsız geçen yılların ardından tarihinin en büyük ekonomi krizi ile karşı karşıyadır”
Güneş Türk futbolundaki kısır döngünün nedenlerini şu sözlerle açıklıyor:
“Türk futbolunun lokomotifi konumundaki “4 büyüklerin” artan gelir ve harcamaları, destekçilerin sürekli başarı baskısı nedeniyle kaynakların rasyonel ve akılcı kullanılmaması, kötü yönetim anlayışları, mali disiplinin feda edilmesi sonucunda borcun borçla finanse edilmesi, yeni hedeflerin sürekli borçla finansmanı…”
Türkiye Futbol Federasyonu’nun, kulüplerin mali denetimi konusunda iyi bir sınav veremediğini savunan Güneş, federasyonun düzenleyici kurum olma fonksiyonunu da yerine getiremediğini ileri sürdü.
“Futbol yönetimi profesyonelleşmeli”
Güneş’e göre futbol kulüplerinin bu krizden tek başlarına, kısa ve orta vadelerde çıkması olası değil. Bunun temel nedeni ise geçmişten gelen ödenmemiş borçların uzun süre boyunca yerine getirilmemesi nedeniyle kötü bir mirasın bulunması. Devlet desteği ile bu sorun ortadan kaldırılacak gibi görünüyor. Yeni sistemde ise futbol, profesyonellerin görev yapacağı bir alan haline gelmek zorunda. En iyi vergi uzmanları, mali analistler ve ekonomistlere ihtiyaç duyuluyor. Türk futbolu için kısa vadeli tüm reçetelerin maliyetleri daha fazla arttıracağına dikkat çeken Güneş, günü kurtaran düzenlemelerden çok orta ve uzun vadeli düzenlemelere gerek duyduğunu belirtiyor:
“Öncelikle spor kulüpleri yasasına ve bu alanda faaliyet gösteren, bu kulüplerin ticari faaliyetlerinin düzenlenmesine gereksinim var. Kulüpler salt Ticaret Yasası ya da Dernek Yasası ile yönetilecek özelliklere sahip değildir. Bu nedenle spor kulüpleri yasası Finansal Fair Play ruhunu göz ardı etmeden kulüplerin uyması gereken kuralları belirlemeli ve piyasayı rekabetçi şekilde düzenlemeli. Piyasa regülasyonunu sağlayacak bir “Sporda Rekabet ve Denetleme Üst Kurulu” oluşturulmalı.”
Türk kulüplerinin tesis iyileştirmelerine, altyapıya ve genç futbolculara yatırım yapmak yerine oyuncu transferlerine para harcamayı tercih ettiklerine değinen Güneş, özellikle genç oyuncuların kadrolarda yer almasını sağlayacak düzenlemelere gerek olduğu görüşünde. Futbolun uzun vadede kurtuluşunun oyuncu yetiştirerek bu oyuncuları ihraç etmesinden geçtiğini savunan Güneş, “Türk futbol kulüplerinin aldığı yabancı oyuncaları ithalat, dışarı gönderdiği oyuncuları ise İhracat olarak kabul edersek Türk Futbol Endüstrisi çok büyük oranda Dış Ticaret açığı vermektedir. Kulüp bütçelerinin de açık verdiği düşünülürse bütçe açığı ve cari açığın bir arada olması ekonomide ikiz açık olarak nitelenir ve bu açıkların gelire oranının yükselmesi ekonomik krizlerin öncül göstergelerinden biridir” diyor.
Mali disiplinin önündeki en büyük engel kulüplerin dernek statüleri
Ordu Üniversitesi Spor Yöneticiliği Öğretim Üyesi Erdal Arı’nın kulüplerin mali disiplinleriyle ilgili çalışmaları bulunuyor. Arı’ya göre Türkiye’deki mali disiplinin önündeki en büyük engel, hala dernek olarak devam etmekte inat eden kulüpler.
Arı’ya göre dernek statüsünde olan kulüp yönetimleri kongrede kendilerini ibra ettirdiklerinde borçlanmaları da onaylatmış oluyor. Bu durumda da hesap verilebilirlik ortadan kalkıyor. Kulübün tüm borç yükü ise bir sonraki yönetimin üzerine kalıyor. Bu da sürdürülemez bir yapının ortaya çıkmasına neden oluyor:
50 yıllık kulüpler battı
“Aşırı borçlara sportif başarısızlık eşlik edince UEFA'dan, FIFA’dan, Türkiye Futbol Federasyonu Uyuşmazlık Çözüm Kurulu'ndan gelen dosyalarla beraber kulüp puan silme, bir alt lige düşme, transfer yasağı gibi cezalarla karşı karşıya kalıyor. Türkiye'de son 20 senelik periyoda baktığımızda Diyarbakırspor, Kocaelispor, Sakaryaspor, Samsunspor, Orduspor, Mersin İdmanyurdu, Malatyaspor, Manisaspor gibi en az 40-50 yıllık tarihi olan kulüpler ağır borç yükü altında kaldı ve FIFA’dan gelen yabancı oyuncuların ödemelerinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle puan silme, küme düşürme ve transfer yasağı gibi yaptırımlarına maruz bırakıldılar. Bu nedenle tamamen faaliyetlerine son veren kulüpler de var.”
Arı bu sorunun Kulüpler Yasası’yla aşılabileceği görüşünde. Burada en büyük görevin siyasi iradeye ve Türkiye Futbol Federasyonu’na düştüğünü savunan Arı, yasayla bütün kulüp yönetimlerinin görevlerini aldığı borçla devredecek bir mekanizmanın kurulabileceği görüşünde:
"Kulüpler rant yuvası olarak görülüyor"
“Kulüp yönetimlerinin, yönettikleri kulüpleri geçmiş dönemlere göre daha fazla borçlandırmışlarsa kanun önünde hesap verebilecek bir yapıya büründürülmesi lazım. Bu olmadığı takdirde borçla devralınan kulüpler daha fazla borçlandırılacak olan ise asırlık camialara olacak. Taraftarın da artık hevesi kaçacak. Stadyumların doluluk oranına baktığımızda bir düşüş var. İnsanların futboldan ciddi manada soğuduğunu görüyoruz. Bu haliyle sadece kulüpler birer rant yuvası olarak görülüyor.”
"Kulüplerin küçülmeye gitmeleri gerekiyor"
Futbol kulüplerinin yayın hakları, resmi bahisler ve müsabakalardan elde ettiği ana gelir kalemlerinin olduğuna değinen Arı, kulüplerin borç sarmalından çıkmaları için gelirleri oranında küçülmeye gitmeleri gerektiğini vurguladı. Arı’ya göre artık kulüplerin gelirleri nispetinde de borçlanma imkanları ortadan kalktı.
Kulüplerin birçoğunun gelirlerinin hacizli olduğunu ifade eden Arı şöyle devam etti:
"10 milyon dolar geliri olan bir kulübün geçmişten kalan teminatları ve ipotek koyulan veya temlikten dolayı haczedilen gelirleri var. Öyle olduğu zaman kulübün yükü sadece bağış gelirlerine ve yöneticilerin kendi bireysel çabalarına kalıyor. Çünkü kulübün resmi gelirleri tamamen temlik altına girmiş vaziyette. Yani Spor Toto’dan veya yayın hakkından bir gelir geldiği zaman bunu alacaklı direkt banka hesabından haczediyor. Mesela bu yapıda yöneticilerin çok büyük bir yük altında kaldığını söyleyebiliriz. Yöneticilerin yapacağı şey küçük maliyetlerle, çok açılmadan takım kurmak. İyi bir scout ekibi, iyi bir altyapı yapılanması gerekiyor Çünkü her sene 15-20 futbolcu göndererek, 15-20 yeni futbolcu alarak bu düzenin devam etmeyeceği aşikar. Altyapıda kurumsal bir yapı oluşturmaları ve bu scoutlardan oluşan futbolcu izleme komitesiyle hedef nokta transferlerle maliyetsiz transferler gerçekleştirmeleri gerekiyor. Bunu aşmanın tek yolu altyapıdan futbolcu yetiştirmek.”
Toplam borç 14 milyar TL
Futbol ekonomisti Tuğrul Akşar, Türk futbol kulüplerinin borçlarının 14 Milyar TL'yi aştığını ve kulüplerin kendi imkanlarıyla bu darboğazdan çıkmalarının mümkün olmadığını belirtti. Akşar, kulüplerin finansal sağlıklarını bozan unsurları şu şekilde sıraladı:
"Kulüplerdeki yetersiz ve kötü yönetim, düşük sportif performans, kurlardaki artış, borç stoğu ve ilave gelir kaynağı yaratmadaki sıkıntılar."
"Gerekirse bu günü feda edip yarınlara odaklanmalıyız"
Federasyon ile Bankalar Birliği tarafından yapılan "borç yapılandırma anlaşması"nın ilk etapta anlamlı ve iyi niyetli bir çaba olarak görülebileceğini ifade eden Akşar'ın sonrası için çekinceleri var:
"Proje olarak sunulan bu 'kurtarma operasyonu' iyi hazırlanmamış, altyapısı iyi oluşturulmamış, stratejik bütünlük ve amaçtan yoksun, günü kurtarmaya yönelik palyatif çare arayışları olarak değerlendirilebilir. Kısa vadeli çözümler yerine gerekirse bu günü feda edip yarınlarımızı kurtaracak uzun vadeli çözümlere odaklanılması çok kritik. Getirilecek ya da önerilecek çözümlerin, bu sorunların tekrarını önleyecek bir kültüre ve örgütlenme modeline dönüştürülmesi yani kalıcılaştırılması yaşamsal öneme sahip."
© The Independent