"Devletin temel hedefi anadillerin, eğitim dili olmasının önüne geçmek"

Seçmeli anadil dersleri hakkında devletin asıl amacının, anadillerin eğitim dili olmasının önüne geçmek olduğunu söyleyen Hıdır Eren; "İnsanların anadilini seçmeli ders olarak seçmesi kadar abes bir şey yok" dedi

Zaza Dil ve Kültür Derneği'nin (Zaza-Der) çağrısıyla Hemşin Kültürünü Araştırma ve Yaşatma Derneği (HADİG), Gürcü Kültür Evi, İstanbul Kafkas Kültür Derneği, Laz Enstitüsü ile Pomak Dernekleri Federasyonu, 21 Şubat Dünya Anadil Günü dolayısıyla bir araya geliyor.

Yok olmakla yüz yüze kalan farklı dillerin ve kültürlerin kurumları, 22 Şubat günü İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi'nde "Anadilimi örtün üstüme, çıplağım" temasıyla ortak bir etkinlik düzenleyecek.

Etkinlik öncesi Zaza-Der ikinci başkanı Hıdır Eren ve Laz Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi İsmail Avcı Bucaklişi ile konuştuk.
 


"Her kültürün dili birlikte ölüyor"

Anadili tehlikede olanlara çağrıda bulunduklarını söyleyen Zaza-Der ikinci başkanı Hıdır Eren, yapılması planlanan etkinlikle ilgili olarak; "Bizim derdimiz bir mesaj vermek. Mesaj kaybolan diller. Bu noktada duyarlı olmak, farkındalık oluşturmak gerekiyor. Anadolu'da Türkçe dışında birçok dil bu tehlike ile yüz yüze. Özellikle anadili tehlike altında olanlara çağrı yapalım dedik. Farklı kültürel gruplarla ilk defa bir araya geliyoruz. Her kültürün dili aslında birlikte ölüyor. Öncelikle birbirimizi tanıyalım dedik" ifadelerini kullandı. 

Zazaca için farkındalık projesi: Bingöl ve Diyarbakır valiliklerinden izin çıkmadı

İstanbul Zaza-Der tarafından "Zazaca Savunuculuk ve Farkındalık Projesi" kapsamında 2019-2020 eğitim-öğretim yılını kapsayan bir dizi çalışma yürütüldü.

Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır'da yapılması planlan proje, Bingöl ile Diyarbakır valiliklerinin engeline takılırken; derneğin çalışmalarına dair konuşan Hıdır Eren şunları söyledi:

Bu Avrupa Birliği'yle ortak bir proje ve proje kapsamında aslında ilk başta üç ilde bu işi yürütmeyi düşünmüştük. Tunceli, Bingöl ve Diyarbakır. İzin almak için üç ilin valiliğine müracaat ettik. Velilere bire bir ulaşmak çok zor. Okullar bu konuda çok önemli olduğu için izin almamız gerekiyordu. Bingöl ve Diyarbakır valiliklerinden izin çıkmadı. Bu nedenle projeyi revize etmek zorunda kaldık. Tek ille sınırladık. Pilot bölge olarak seçtik. 

Tunceli'deki çalışmalarımızın temel hedefi aslında orada bir farkındalık oluşturmaktı. Yani Zaza dili müdavimlerinde, Zazaca'nın yok olmakta olduğuna dair bir duyarlılık oluşturup, verilen hakkı kullanma doğrultusunda insanları yönlendirebilmek, motive edebilmek.


"Devletin temel hedefi anadillerin, eğitim dili olmasının önüne geçmek"

Anadolu'da yaşayan diller ve lehçeler adı altında 2012 yılında okullarda seçmeli derslerin koyulduğunu söyleyen Eren, "Devletin oradaki esas hedefi, anadillerin eğitim dili olmasının önüne geçmek aslında. Avrupa'ya "Biz seçmeli ders olarak koyduk" demek için yani. Yoksa insanların anadilini seçmeli ders olarak seçmesi kadar abes bir şey yok" dedi.

Eren, yola çıkışlarının temel amacının duyarsızlığı kırmak olduğunu belirtti ve şöyle konuştu:

Ortaokulda okuyan çocukların anne, babaları da anadillerini bilmiyor. Çocukların dedeleri, neneleri biliyor. Ama onları da çocuklar asimile ediyor. Çocuklar Türkçe konuştuğu için nene ve dede mecburen onlarla Türkçe konuşuyor. "Bunu bir şekilde tersine çevirebilir miyiz", düşüncesi oluştu bizde. Yani çocuk okula gittiğinde Zazaca seçmeli dersi tercih eder ve alırsa en azından o gün eve geldiğinde birkaç sözcük söyleyecek. Bu birkaç sözcük belki anne ve babayı da motive edecek. Yani Zazaca'nın evde tekrardan konuşulmasına dair bir şeyler yapabilir miyiz düşüncesi vardı. Bu düşünceyle bu projeyi yazdık ve yola çıktık.


"İdareciler ve öğretmenler, 'Acaba başıma bir iş gelir mi?' diye korkuyor"

Kendisi de bir eğitimci olan Eren, çalışma sırasında bölgede yaşanan sıkıntılara da değinerek, "Projeyi yürütenler olarak kamuda çalışan insanları biliyoruz. Yani kamu çalışanları korkak, çekingen oluyor. Acaba başıma bir şey gelir mi diye düşünüyor. Zazaca'nın bu nedenle çoğunlukla tercih edilmediğini düşünüyorduk. Özellikle okul müdürleri kendilerine bir şey söylenmesin, dikkat çekmesin diye seçmeli derslerle ilgili formları dağıtırlarken, içinde Zazaca'ya yer vermiyor. Yani 20 tane seçmeli ders var; ama onlar kendilerince uygun gördüklerini forma eklemiş" şeklinde konuştu.
 

Hıdır Eren.jpg
Zaza-Der ikinci başkanı Hıdır Eren / Fotoğraf: Independent Türkçe


Bu durum karşısında yöntem değişikliğine gittiklerini anlatan Eren, "Şöyle bir yöntem belirledik. İlk olarak valilikten izin almak. Milli Eğitim'i haberdar etmek. Milli Eğitim kanalıyla bütün okullara yazı çıkarmak. Üç ili temel alan projeyi yazarken ilk olarak hedefimizi yüzde kırk olarak belirlemiştik. Sonra revize edince hedefimizi yüzde yüz yazdık. Dedik ki biz, yüzde yüz bir artış ön görüyoruz" dedi. 

Yüzde 134'lük bir artış yakalandı

"Bu hedefi yakalamak için yolun okullardan geçtiğini düşünüyorduk ki, bunda da yanılmadık zaten" diyen Eren, sözlerini şöyle sürdürdü:

Sahada iki önemli sıkıntı vardı. Birisi mevut hakim siyasi görüş. İkincisi de okullardaki yönetici ve öğretmenlerin çekinceleri. Bu iki durum Zazaca'nın seçilmesini engellemişti. Okulların hepsinde aştık mı derseniz; hayır. 135 tercih vardı. Yüzde yüz artışla 270'e çıkaracağımızı düşünmüştük. Sayı 316'ya çıktı. Hedefimizin üzerinde yani yüzde 134'lük bir artış yakaladık. Hedefimizi tutturduğumuz için sevindik ama sayıya üzüldük. Ben 500'ün altına düşmeyiz diye düşünmüştüm oysa.


"Yerli öğretmenler dil üzerinde müthiş bir bariyer oluşturmuşlar"

Kürt ve Zaza öğretmen ve idarecilerin, dilin öğrenilmesi noktasında büyük bir engel oluşturduklarını ifade eden Eren, şunları söyledi:

Sahaya çıkınca şunu gördük. Birincisi, yerli öğretmen ve idareciler yani Kürt ve Zaza öğretmenler diyeyim, müthiş bir bariyer oluşturmuşlardı. Bölge dışından gelen öğretmenler ise dilin ölmesine üzülüyor, yok olmasını istemiyor. Yerli öğretmenlere göre bu dilin ekonomik bir getirisi yok. Hatta o yörede yaşayanların kendi dillerinin yok olduğundan da çok haberleri yok, bunun farkında değiller. Kendi aralarında artık kullanmıyorlar bu dili. Metropolde yaşayan insanlar dilin yok olduğunu fark etmeye başlamış. 


Bölgede zaten temel bir eğitim sorunu mevcut

Görüştükleri ilçe milli eğitim müdürlükleri ve kaymakamlar projeye sıcak bakmışsa, oradaki okullara daha rahat girdiklerini belirten Eren, "Veli toplantılarına korkmadan bizi çağırabildiler. Ancak ilçe milli eğitim müdürlüğü ve kaymakamlık projeye uzak durduysa, türlü bahaneler sergilemişse; özellikle Çemişgezek ve Pertek'te onu gördük; orada zorlandık. Ovacık ve Pülümür kaymakamlıkları ile ilçe milli eğitim müdürlükleri projeye olumlu tavır takındılar. Mesela Nazımiye'de şunu gördük. Aşırı bir korku var. İdareciler yok. Okula öğretmenler bakıyor. Temel bir eğitim sorunu da zaten var yani" dedi.

"Zaza olduğunu bile bile ısrarla Kürtçe konuştu; 'yine ketenpereye geldik' dedim"

Hıdır Eren, Elazığ'da yaşanan deprem sonrası enkaz altında kalan bir kadın ile Kürtçe iletişim kuran UMKE görevlisinin, sosyal medyada da epey dolaşan videosuyla ilgili olarak ise "Elazığ'da yaşanan o ana dair hissettiğim şuydu; Kürtler bu konuda oldukça politize olmuşlar. Dedik ya Zazaların farkındalığı yüzde 1 ise, Kürtlerde bu oran yüzde 90'dır. O göçüğün altındaki herkesin Zaza olduğunu bile bile ısrarla Kürtçe konuşmaya çalışıyor. O kadındaki Kürt bilinciyle alakalı bir şeydi. Hissettiğim oydu. Burada da biz ketenpereye geldik dedim. Diğer yandan bakarsan evet, anadilin önemi ortaya çıkıyor. Bir başka pencereden bakarsak başka bir şey ortaya çıkıyor" dedi. 
 


O Ses Türkiye'de Kürtçe ninni için izin istenilmesi

Acun Ilıcalı'nın bir programında Kürtçe bir ninni söylemek için izin isteyen yarışmacıyı sorduğumuz Eren; şunları söyledi:

O programda biri çıktı bağıra bağıra Lazca söyledi. Yani Kürt gibi böyle kısa kısa değil. Oraya katılan birçok kişi Kürt ve Zaza. Onlar neden kendi dillerinde bir şey söyleyemiyor? Çünkü çekiniyor. Lazca'nın öyle bir çekincesi yok. Onlarda öyle bir korku yok. Devlet tarafından bir tehdit hissiyatı yok.

Güney Kafkas dil ailesinin bir üyesi: Lazca

Anadolu coğrafyasında yüzyıllar boyunca konuşulan fakat yok olmakla yüz yüze kalan anadillerden biri de Lazca.

Laz Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi İsmail Avcı Bucaklişi, Lazca'nın Güney Kafkas dil ailesinin üyesi olduğunu belirtirken; "Lazca ile birlikte Megrelce, Svanca ve Gürcüce bu dil ailesinin diğer üyeleridir. Lazca ve Megrelce, temel düzeyde karşılıklı anlaşma olanağı bulunan kardeş dillerdir" dedi.

Lazca Türkiye’nin Doğu Karadeniz Bölgesi’nde; Rize ilinin Pazar (Atina), Ardeşen (Art’aşeni), Çamlıhemşin (Vica) ve Fındıklı (Vitze) ilçelerinde, Artvin ilinin Arhavi (Arkabi), Hopa (Xopa), Kemalpaşa (Noğedi) ve Borçka (Boçxa) ilçelerinde yaşayan Lazlar tarafından konuşulmaktadır. Ayrıca, 93 Harbi sürecinde çok sayıda Laz köyü tamamen boşalmış olsa da Batum şehri ve bağlı köylerde de Lazca konuşulmaya devam etmektedir.
 

ismail bucaklişi.jpg
Laz Enstitüsü Yönetim Kurulu üyesi İsmail Avcı Bucaklişi​​​​​​​ / Fotoğraf: Independent Türkçe


93 Harbi'nde göç eden Lazlar

93 Harbi olarak bilinen, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından dolayı Batum-Hopa-Borçka üçgeninden çok sayıda Laz ailenin Marmara Bölgesi’ne göç ettiğini söyleyen Bucaklişi, şu ifadeleri kullandı:

Bu göçler sonucunda İzmit, Sapanca, Düzce, Akçakoca, Bursa, Bolu, Karamürsel, Yalova ve civar bölgelerde Laz yerleşimleri oluşmuştur. 93 Harbi muhaciri Lazların yaşadığı bu bölgelerde, özellikle yaşlı kuşak arasında Lazca varlığını sürdürmektedir.

Günümüzde Lazca, dünya üzerindeki binlerce dilin de sorunu olan yok olma tehdidi ile karşı karşıya. Laz aydınları son 30 yıldır bu meselenin farkında ve anadillerini yaşatmanın yollarını arıyorlar. Tabi ki bu imkansızlıklar içinde sürdürülmeye çalışılan bir çaba.


"Seçmeli Lazca dersleri, her ne kadar moral destekten yoksun olsa da olumlu bir gelişme"

Bucaklişi, geçmişe göre Lazlar arasında anadillerine ilişkin hatırı sayılır bir bilinçlenme olduğunu söyledi.

İnternetle birlikte sosyal medyanın açtığı alanın ciddi bir katkısı olduğunu vurgulayan Bucaklişi, Lazca'nın yaşatılması için çaba harcayan insanların sayısında da geçmiş yıllara göre nitelik ve sayı olarak bir artış görüldüğünü belirtti.

Bucaklişi, Lazca'ya artan ilgiyi şu sözlerle anlattı:

Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok sayıda insan Lazca yazıyor ya da sosyal medyada Lazca yazışıyor ve çocuklarına Lazca isimler veriyor. Son 10 yılda yüze yakın Lazca kitap yayınlandı. Ortaokullardaki seçmeli Lazca dersleri, her ne kadar öğretmen ve moral destekten yoksun olmasından dolayı istenen verimi sağlamasa da olumlu gelişmeler hanesine koyabiliriz. 

Diğer yandan, her yaşlı Laz’ın ölümü Lazcadan ve elbette Laz kültür mirasından birşeyleri alıp götürüyor. Bu da işin üzücü yönü. Ama herşeye ragmen Lazca hala tehlike altında ve daha güçlü bir imeceye ihtiyacımız var.


"Bir insanın anadilini konuşması, bir nehrin denize kavuşması gibidir"

Elazığ'da yaşanan depremde enkaz altında kalan insanlarla Kürtçe iletişim kuran arama kurtarma ekibinden bir kadın ile Acun Ilıcalı'nın bir programında 20 saniyelik Kürtçe bir ninni söylemek için izin isteyen yarışmacının durumuna ilişkin de konuşan Bucaklişi, şunları kaydetti:

Ben 1990’lardan beri anadilinin peşinde koşan biriyim. Lazcanın ilk sözlüğünü ve ilk ders kitaplarını hazırladım. Sesin, kelimenin, dilin, dil-insan ilişkisinin ne olduğunu zaman içinde epeyce kavradığımı söyleyebilirim. Benim için yeryüzünde konuşulan her dil çok anlamlı ve tabi ki değerlidir.

Bir insanın anadilini konuşması bir nehrin denize kavuşması, bir kuşun ötüşü kadar doğal ve normaldır. Mesele, dünya yüzeyinde epeyce kalabalık bir insan topluluğunun başkalarına ait anadilleri sıradan bir şey olarak görmeyi becerememesinde. 

Sorunuza gelirsek; genç bir insanın anadilinde bir ninni okumak için izin alma ihtiyacı duyması kesinlikle acıtıcı bir tanıklıklıktır. Dillerin korku kaynağı olarak değil zenginlik ve sevgi kaynağı olarak görüldüğü günlerin bir an evvel gelmesini diliyorum.


Laz tarihinde anadil eğitim deneyimleri

Bucaklişi, Lazc'anın eğitim sürecine de değinerek şu ifadeleri kullandı;

İlk Lazca ders kitapları İskender Tzitaşi tarafından hazırlanmıştır. Tzitaşi, 1929 yılından itibaren Sovyetler Birliği’nde, Latin temelli Laz alfabesini hazırlamış, devamında Lazuri Alboni (Lazca alfabe), Çkuni Öara (Lazca okuma kitabı), Oüitxuşeni Supara (Lazca hayatbilgisi) ve Oxesaôuşi Supara (Lazca matematik) adını taşıyan kitapları yayınlamıştır.

Bu kitaplar, Lazca eğitimin veren okullarda okutmuştur. Ne yazık ki, bu süreç 1938’de Tzitaşi’nin Tiflis’te kurşuna dizilerek infaz edilmesi ile son bulmuştur.

Lazların tarihindeki ikinci anadil dersi deneyimi ise Eylül 2013 yılında Türkiye’de, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda başlamıştır. Laz Enstitüsü tarafından hazırlanan müfredatın kabulü ile Rize’nin Fındıklı ilçesinde ilk seçmeli Lazca dersi okutulmaya başlanmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Laz Enstitüsü arasında yapılan bağış protokolü gereği Laz Enstitüsü ortaokul 5, 6, 7 ve 8. sınıflarda okutulmak üzere Lazuri 5, Lazuri 6, Lazuri 7, Lazuri 8 adlarını taşıyan ders kitaplarını hazırlayarak bakanlığa teslim etmiştir.

Ayrıca, 2011 yılından beri Boğaziçi Üniversitesi’nde ve 2015 yılından beri Bilgi Üniversitesi’nde okutulan seçmeli Lazca derslere de değinmek gerekir.

 

 

Independent Türkçe

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU