Çin, Filistin-İsrail savaşının neresinde?

Dr. Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Euronews&AP

7 Ekim'de Hamas'ın Aksa Tufanı ile başlayan ve hepimizin kafasındaki İsrail-Mossad mitini sonlandıran operasyon sonrasında, İsrail prestij ve intikam hırsıyla hiçbir insani ve ahlaki hassasiyet gözetmeden Gazze'ye hava saldırısı başlattı.

Şimdiye kadar 5 bin 87 Filistinlinin hayatını kaybettiği saldırılarda; ölenlerin 2 bin 55'i çocuk, bin 119'u ise kadındı.

Günlerdir sivilleri, hastaneleri ve ibadethaneleri hedef alan İsrail, katliamın dozunu artırmak için şimdi de muhtemel bir kara harekâtına hazırlanıyor. 

İsrail'in gözü dönmüşlüğüne neredeyse hiçbir Batılı ülke sesini çıkarmazken; ABD, Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere gibi ülkeler yaptıkları açıklamalarla İsrail terör devletinin tüm katliamlarını meşru müdafaa olarak görüyor.

ABD ise bir adım öteye geçip bölgeye konuşlandırdığı uçak gemileriyle İsrail'in etnik temizliğine olası bir itiraza anında cevap vereceği mesajını vererek Siyonizm'in şartsız destekçisi olduğunu yine ilan ediyordu. 

Öte yandan İslam ülkeleri ise bunca katliamı aynı bizim gibi kınama mesajları yayımlayıp izlemekle yetiniyordu.

Haliyle Müslümanlar da İsrail-ABD ve Batılı devletlerin kudurmuşluğuna bir çare olur inancıyla farklı aktörlerin sahaya inmesi umuduna bel bağlıyor. 

İşte Çin herkesin "bir ihtimal sahaya iner mi" diye baktığı o aktörlerden biri.

Ortadoğu'daki ayak izini son dönemde genişleten ve ABD ile her alanda rekabet halinde olan Çin'in inisiyatif alma ihtimali haliyle pek çok insanın heyecanlanmasına sebep oluyor.

Çin'in çatışma ile ilgili yaptığı açıklamalar, İsrail'i kınaması, Filistin halkına yönelik söylem bazındaki desteği pek çok kişi tarafından yakından takip ediliyor.

Özellikle de Çin'in 6 savaş gemisini bölgeye gönderdiğiyle ilgili çıkan haberler insanların acaba diye sormasına neden oldu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak üzülerek ifade etmek isterim ki pek çok kişi Çin'in hamlelerine çok fazla anlam yüklüyor. Bu gemi haberi de aşırı anlam yüklenen haberlerden biri.

Doğru düzgün bir kaynağı bile olmayan haber, tamamen gazetecilerin abartmasıyla bu hale gelmiş.

Zaten görev için bölgede bulunan gemiler, çatışmaların genişlemesi ihtimaline karşın Çin vatandaşlarının tahliye edilmesi amacıyla bölgeye yakın yerlere nakledilmişler. Olay bu.

Ancak bu olay allanıp pullanıp "Çin sahaya iniyor" yorumlarının yapılmasına neden oldu. 

Bu tür yanıltıcı haberler bir yana, Çin ilk günden beri konuyu yakından takip ediyor ve en üst düzeyden açıklamalar yapıyor.

8 Ekim'de ilk açıklamasını yapan Çin Dışişleri sözcüsü, ilgili tarafları itidalli davranmaya ve sivilleri koruyup durumun daha da kötüleşmesini engellemeye davet etti.

9 Ekim'de yapılan basın toplantısında ise sözcü Mao Ning, "kalıcı barış ve güvenliğin iki devletli çözümün gerçekleşmesi ve bağımsız bir Filistin Devleti'nin kurulmasıyla" sağlanacağını söyledi. 

Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de olaya dahil olarak önce 13 Ekim'deki konferansında Filistinlilerin devlet kurma hakkı olduğunu ifade ederek, Çin'in sivillere zarar veren tüm eylemleri kınadığını ve uluslararası hukukun her türlü ihlaline karşı çıktığını söyledi.

Wang, 15 Ekim'de Suudi Arabistan, İran ve Türkiye Dışişleri bakanlarıyla yaptığı telefon görüşmesinde ise İsrail'in eylemlerinin meşru müdafaa kapsamının ötesine geçtiğini ve derhal taraflar arasında ateşkesin sağlanması ve savaşın sona ermesi gerektiğini ifade etti.

Wang Yi 24 Ekim'de İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki ile de bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

İsrailli mevkidaşına Filistin-İsrail uzlaşmasına katkıda bulunmak konusunda elinden geleni yapacağını söyleyen Wang, Riyad el-Maliki'ye ise Gazze halkına derin bir yakınlık hissettiğini iletti. 

Görüldüğü gibi, Çin olayı başından beri yakından takip edip çatışmanın barışçıl yollarla çözülmesi için yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor.

Ancak özellikle sosyal medyada ve Çin'i tanımayan uzmanların ifade ettiği gibi Pekin'in sahaya inme ihtimali hiçbir şekilde dillendirilmiyor. 

Aslında Çin başından beri Filistin meselesine ciddi bir yakınlık gösteriyor.

Uzun yıllar FKÖ'ye destek veren Pekin yönetimi 1988'de Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı dışında Filistin devletini tanıyan ilk devlet olmuştu. 

Bununla birlikte, Çin'in İsrail-Filistin meselesi konusundaki görüşleri her zaman aynı doğrultuda olmamıştır.

Özellikle 1959-1969 yılları arasında Çin'in politikası Arap yanlısı ve tam olarak İsrail karşıtıydı ve FKÖ'ye tam destek veriyordu.

Ancak 1969-1979'da Pekin yönetimi, FKÖ'ye verdiği desteği ve İsrail'e yönelik eleştirilerini azalttı.

1979-1989'da ise Çin, İsrail'in "bağımsızlık ve hayatta kalma hakkını" tanıyarak, iki tarafın müzakere yoluyla sorunlarını çözmesi gerektiğini düşünen bir eksene kaydı.
 


Özellikle Çin'in ekonomik büyümesi ve dünya ticaretinde aldığı payın artmasıyla birlikte Filistin meselesinde de daha yumuşak bir ton benimsediğini görüyoruz.

Bu ton değişikliği Filistin meselesinin de ötesinde genel bir dış politika prensibi olarak benimsenmiştir.

Ortadoğu'nun sorunlu konularından uzak durmaya çalışan Çin, 2000'li yıllardan itibaren daha kapsamlı ve diplomasiyi temel alan bir Ortadoğu politikası benimsemiştir.

Özellikle ABD'nin bölgedeki varlığını azaltması sonrasında Ortadoğu'daki görünürlüğünü artırmak isteyen Pekin yönetimi, son yıllarda İsrail dahil bölgenin başat ülkeleriyle önemli iş birliklerine imza atmıştır.

Fakat ABD'nin kaotik yaklaşımından ziyade, Çin daha uyumlu, sürdürülebilir ve ekonomik ilişkileri önceleyen bir politika benimsemiştir. 

Çin karakteristiğinde yeni bir diplomasi tarzının şekillendirdiği Pekin'in Ortadoğu politikası; bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler kuran, müdahale etmeme politikasına bağlı kalan, kazan kazan prensibini esas alan ve bölge ülkeleri arasında güven oluşturan ekonomi temelli bir anlayışa bürünmüştür. 

Çin uzun yıllar içerisinde oluşturduğu bu politika nedeniyle Filistin-İsrail çatışmasında tarafları sükunete çağıran bir konumda durmayı tercih ediyor ve kendi çıkarları zarar görmediği müddetçe hiçbir devletle doğrudan karşı karşıya gelmek istemiyor.

Zaten 7 Ekim'den bugüne Çin tarafının yaptığı tüm açıklamalar da bunu kanıtlar nitelikte.

Çinli yetkililerin kullandığı dile dikkat edilirse olabildiğince yumuşak, tarafları sükunete çağıran ve barışı vurgulayan bir üslup benimsediği görülecektir.

Öte yandan taraflar arasındaki çatışmanın büyümesi ve sorunun bölgesel bir hal almasından en fazla etkilenecek ülkelerden biri bölgedeki devasa yatırımlarından dolayı yine Çin olacaktır.

Bu nedenle Çin bölgede barış ve sükunetin sağlanmasını herkesten çok istiyor.

Bununla birlikte ABD'nin bölgeye konuşlandırdığı uçak gemileri ve İsrail'e destek bahanesiyle bölgede yeniden mevzi kazanması Çin'in rahatsız olduğu konuların başında geliyor.

Özellikle de Pekin'in buna tepki geliştirme noktasındaki yetersizliği birçok Ortadoğu başkentinde tartışmalara neden olacaktır.

Zira Çin her ne kadar bölgede ekonomik bir dev olma yolunda ilerlese de pek çok ülke günün sonunda sıcak anlarda inisiyatif alan ve bölgeye savaş gemilerini gönderen bir ülkenin yanında saf tutmak isteyecektir. 

Özetlemek gerekirse; Çin ilk günden itibaren olayları yakından takip ediyor ve söylem bazında Filistin tarafını destekliyor.

Hatta Hamas saldırısını sert bir dille eleştirmediği için İsrailli diplomatların hedefi dahi oldu.

Öte yandan bu destek sadece söylem bazında ve daha ileri gitme ihtimali olduğunu düşünmüyorum.

Hatta Çin'i az çok tanıyan biri olarak şunu söyleyebilirim ki:

Çin, Filistin konusunda arabuluculuk dışında hiçbir inisiyatif almaz.

Açıklama yapmanın ötesine geçmez. İsrail'i karşısına almaz.

Amerika'yla tansiyonu yükseltecek hamlelere de asla girişmez. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU