Arjantin'de yolda yürürken, bir kafede otururken, durakta otobüs beklerken, metroda yolculuk ederken, bir köşe başında oturmuş içerken arkadaş edinmek olağandır.
Bu ülke, en azından benim edindiğim tecrübeye göre, dünyanın en kolay arkadaşlık hatta dostluk kurulabilen ülkesidir.
Kendi adıma en güzel arkadaşlıkları da parklarda kurduğumu söyleyebilirim. Çünkü burada çocuklar parklarda büyüyor, büyükler parklarda dinleniyor ve gençler parklarda bir araya gelip dans ediyor.
Bugün Arjantin'in en tanınmış gastronomistlerinden biri olan Natalia Kiako'yu da parkta tanıdık. Çocuklarımız oyun oynarken biz de sohbet etmeye başladık.
Türk olduğumuzu öğrenince daha bir yakınlık gösterdi. Natalia'nın aile kökleri Türkiyeli Sefaratlardanmış. Anneannesi "Büyük Yangın"da İzmir'i terk ettiğinde henüz çocukmuş.
Natalia ve ailesi geleneksel Yahudilerden değil. Buenos Aires'de onun gibi birçok seküler Yahudi tanıdığım için garipsemedim. Burada sol içinde önemli kişiler arasında çok sayıda Yahudi kökenli var.
Seküler Yahudilerin de hepsi solcu zaten. Ama bazıları militan düzeyde bir harekete üye, bazıları sol hareketlere lider ya da öncü aydın konumunda, geri kalanları da sol/sosyal demokrat çizgide.
Arjantin'in en önemli gazetecileri ve hukuk insanları da Yahudi kökenli.
Ülkenin en önemli iki solcu gazetecisi Horacio Verbitsky ve Pedro Brieger güçlü Yahudi köklere sahip. Horacio'nun babası, 1950'lerin popüler televizyon gazeteciliğinde öncü sayılır.
Kendisi ise Peronist sol silahlı hareket Montoneros yöneticilerindendi. Şimdi ise Latin Amerika'nın en önemli insan hakları örgütü olan CELS'in başında.
Uluslararası gazetecilik alanında ülkenin en önemli ismi olan Pedro Briegel ise resmi düzeyde İsrail'in tepkisini çekecek kadar antiSiyonist.
O kadar ki, eğitimini Hayfa Üniversitesi'nde tamamlamış olan Briegel'in, Arjantin devlet televizyonundan atılması için 2006'da İsrail büyükelçisi devreye girmişti. Basın Emekçileri Sendikası büyükelçi Eldad'ı kınama mesajı bile yayınlamıştı.
Yahudiler hiçbir yerde tek bir blok değil. Solcuları gibi geleneksel Yahudiler de kendi içlerinde fraksiyonlara bölünmüş durumda. İçlerinde merhum eski Dışişleri Bakanı Hector Timerman gibi "hain" ilan edilenler de var.
Arjantin-İran ilişkileri Buenos Aires'de Yahudi cemaatini hedef alan ve toplamda 114 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan iki terörist saldırı sebebiyle uzun yıllardır kesikti.
Son Cristina Kirchner hükümetinde bakan Timerman, İran'la kesilmiş diplomatik ilişkileri yeniden başlatan bir diplomatik adım atmıştı.
Bu ayrıca bir inceleme konusu olmayı hak ettiğinden, şimdilik sadece Timerman'ın "cehennemlik" olmasının sebebinin, İran'la ilişkileri yeniden başlatan diplomatik adımı olduğunu söylemekle yetinebilirim.
Hükümet değiştiğinde Timerman bu yüzden ev hapsine alındı. Diaspora tarafından "aforoz" edilen Timerman, ilerleyen kanser tedavisi için ABD'ye gittiğinde bu ülkeye sokulmadı. Ve kısa süre sonra hayata gözlerini kapadı.
Buenos Aires, Yahudi toplumunun Amerika kıtasında, New York'tan sonra en kalabalık nüfusa sahip olduğu şehir. Başkentte (CABA) 200 binden fazla Yahudi yaşıyor.
Arjantin ve başkenti, büyük oranda 20'nci yüzyılda Avrupa'dan gelen göçlerle kurulmuş. Burada Ermeniler, Polonyalılar, Araplar, Almanlar, Hırvatlar, İtalyanlar, Koreliler her milletten topluluk var.
Tüm bu değişik milliyetler, hepsi bir daha geri dönemeyecek biçimde Arjantinli haline gelmiş. Yahudiler de onlardan biri. Fakat Arjantin'in tarihsel, kültürel ve ulusal kaynaşmasında belki de tüm topluluklardan daha fazla Yahudiler iz bırakmış.
Natalia'yla tanıştığımız, başkentin en sevdiğim parkı "Parque Centenario" da eski bir Yahudi mahallesi olan "Villa Crespo"nun sınırında kalıyor.
Bu mahallenin Yahudiler tarafından kurulmuş olmasının yanı sıra iki özelliği daha var: Komünist Parti'nin, işçi hareketinin temellerinin atıldığı ve Tango'nun büyük ustalarının çıktığı yer olması.
20'nci yüzyılın başında Buenos Aires'e gelen Rusya ve Doğu Avrupa kökenli Aşkenazi nüfusunun çoğunluğu işçi ve zanaatkardı. Kendilerine mahalle olarak "Villa Crespo"yu ve onun biraz aşağısında kalan -bugün geleneksel Yahudi cemaatin en kalabalık halde bulunduğu- "Barrio Once"yi seçtiler.
Buenos Aires'de Yahudilerin seküler ve geleneksel olarak ikiye ayrılması da o tarihlere dayanır. 1894'de kurulan "Jevrá Kedushá Aşkenaz" derneği çevresinde toplanan bir sermaye gücü, cenaze ve mezar işlerini tekeline aldı.
Daha sonra "AMIA" (Asociación Mutual Israelita Argentina) adını alan bu dernek, solcu olmayan, Siyonist ve geleneksel Yahudiliği temel alan bir merkezdi.
Bugün hala sürmekte olan bu gelenek 1920-1935 arasında kurumlaşmasını tamamlayarak "Vaad Hajinuj" dedikleri okul konseyini kurmuştu.
O tarihlerden bu yana geleneksel temelde eğitim veren Yahudi okulları faaliyette.
1854'ten 1890'a kadar Buenos Aires limanına birkaç yüz Yahudi geldi. Bunların çoğu Almanya, Fransa, Avusturya kökenli teknisyen ya da profesyonellerdi.
Ancak bu tarihten 1914'e kadar ağırlığı Polonya, Ukrayna ve Çarlık Rusyası'ndan kaçan ilk kitlesel Yahudi göçü yaşandı.
Bunlar köylü kökenliydi ve tarım kolonileri kurdular. Gelenler içinde Balkanlar, Türkiye, Suriye ve Lübnan'lı Sefaradlar da vardı.
Bu aşamada Yahudi göçü "Jewish Colonization Association" (J.C.A.) tarafından yönlendirilmişti. Organizasyonun başındaki Baron Moritz von Hirsch, 1891'de bir Yahudi kolonisi kurmak için Buenos Aires çevresinde 17 milyon hektar toprak satın alarak yerleşimin temelini attı.
1906'da Rus-Japon savaşından sonra gelenler Arjantin'de işçi hareketinin temeli olan Yahudi sendikacılığını kurdu.
O tarihte kurulan terzi, marangoz ve fırın işçileri sendikalarının üyeleri Alman Yahudileriydi. Bu yüzden İspanyolca değil, Aşkenaz Yahudilerinin İbranice-Almanca karışımı olan Yidiş dili işçi sınıfının hakim diliydi.
Buenos Aires'te Aşkenaz topluluğu anarşizmin gelişmesi için verimli bir zemindi. Yahudi işçi hareketinde Rus anarşizminden etkilenen Doğu Avrupalı Yahudiler tarafından taşınan Kropotkin'in anarko-komünist çizgisinin baskındı.
1909'da bu kentte bilinen 6 anarşist Yahudi işçi örgütlenmesi bulunuyordu. Bu örgütlerin birinde de işçi hareketinin kahramanı anarşist eylemci Simón Radowitzky vardı.
O yılın 1 Mayısıyla başlayan ve tarihe "Kızıl Hafta" olarak geçen hafta yüzlerce işçi katledilmişti. Radowitzky'yi kahramanlaştıran olay ise katliam emrini veren başkent polis şefi Ramon Falcon'na yaptığı suikasttı.
O günün koşullarında Radowitzky' in idam edilmesi gerekirken, polis şefinin kanlı sicili ve onbinlerce işçinin kitlesel desteği sayesinde Radowitzky ölümden kurtulmuştu.
Fakat onu Arjantin'in Antartika'ya en yakın kara noktası olan Ushuaia'da yapılmış bir cezaevine gönderdiler. Radowitzky "Dünyanın sonundaki cezaevi" olarak bilinen bu yerden firar edebilen tek kişi olarak tarihe adını yazdırdı.
Tekrar yakalandı ve bu defa kaçmasın diye hücresinin kapısına kaynak yapıldı.
Sendikal hareket 21 yıl boyunca Simon Radowitzky'nin affedilmesi konusunu gündemde tuttu. Ve sonunda Radowitzky 1930'da serbest bırakıldı.
1900 başlarında Siyonistlik, devrimci akımlar tarafından da paylaşılan bir şeydi. 1906'da anarşist işçilerin "El Sionista" adıyla çıkardıkları bir gazete bile vardı. Ancak Arjantin'deki anarko-Siyonistler belirli bir kurtuluşçu kolun üyelerinden ziyade "Poaleizionizm"den etkilenmiş işçilerdi.
Bu akım Rusya'da ortaya çıkmış Marksist Yahudi sendikacılığı "Poalei Zion" pratiğinden ilham alıyordu.
Sonraki yıllarda Anarko-Siyonistlere, Anarko-komünistler, Anarko-bireyciler ve 1920'lerde de Anarko-Yidişçiler eklendi.
Yahudilerin ideolojik çeşitliliği, kendi içlerinde farklı kültürel biçimleri barındırıyordu. Sokağın dili Aşkenaz Yahudi dili Yidiş, sinagogun dili ise İbranice'ydi.
Solcu anti-Siyonist Yahudiler, İbraniceyi reddediyorlardı ve Yidiş, Yahudi mahallelerinde popüler dildi. Siyonistlerle Komünist Yahudiler arasındaki mücadele,
İbranicenin basın yayın alanından neredeyse tamamen tasfiyesiyle sonuçlanmıştı.
Bazı kaynaklara göre 1919'da Arjantin'de 150 bin Yahudi yaşıyordu. Onlarla beraber Avrupa'daki işçi örgütlenmeleri ve ideolojilerin taşınmış olması, Yahudileri, toplumsal devrimlerle ilişkilendiren komplo teorilerini besliyordu.
1919 Ocak ayında Buenos Aires'de, tarihe "Trajik Hafta" olarak geçen 1000'den fazla insanın öldürüldüğü işçi katliamında, polisin "Barrio Once"ye saldırırken "Geberin Yahudiler" sloganı atması bir tesadüf değildi.
Mahalledeki tüccarlar bile "Marksist Komplocu" olarak değerlendirilip katledildiler. Egemenler, Buenos Aires'deki işçi hareketiyle Almanya'daki Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in "Spartakist Hareketi" arasında paralellik kuruyorlardı.
Bu açıdan anti semitizm hiçbir zaman sadece Yahudilere karşı bir nefret hareketi olmadı. Anti semitizmi kazıdığımızda, altından daima işçi ve göçmen düşmanlığı çıkar.
1920'lerde Poaleizionist hareket, komünist devrimci siyasi kimlik ile Yahudi kültürel mirasını temel alan iki çizgiye bölündü. Bu noktada Yahudilerin devrimci kurumlaşmalarına en büyük katkı, Arjantin Komünist Partisi'nde (PCA) gerçekleşti.
Partide "Aşkenaz Yahudi Dili Bölümü" oluşturuldu. "Levsekzie" adı verilen bu yapının asıl amacı, Yidiş işçilerini örgütlemekti. Bu amaçla Aşkenaz evlerinde "İşçi Okulları" kuruldu. Bu okullarda, Avrupa'da yetişmiş öğretmenler tarafından çocuklara "proleter" eğitim veriliyordu.
Kayıtlara göre 1928'de "Villa Crespo"da bulunan 1. İşçi Okulu'nda 5 sınıf, 4 öğretmen ve 150 çocuk öğrenci vardı. 1931'den itibaren Buenos Aires polisi bu okulları basıp, Komünist müfredat sebebiyle kapattı.
PCA'nın okullarının en büyük rakibi Poaleizionist Sol'du. Onlar da "Ber Borojov Shuln İşçi okulları"nı açmışlardı. Komünist Parti, Yahudi kültürü temelinde eğitim veren Poaleizionist Sol'u, "sosyal faşist" ilan etti. Çünkü Siyonizm, İngiliz emperyalizminin hizmetinde gerici bir ütopya olarak değerlendiriliyordu.
Siyonist projeye karşı Yahudilerin, Sovyetler Birliğinde kolonileşmesi savunuluyordu. 1924'te Siyonist "Kerem Kaiemet Leisrael"e (KKL) karşı alternatif Sovyetlerde Yahudi kır kolonizasyonunu hedefleyen "Procor"u kurdular. (Procor 1927'de Arjantin kırsal Yahudi nüfusun yarısını örgütlemişti.)
1940'da "Di Presse" yazarı Pinie Katz "Idisher Cultur Farband" (ICUF) Arjantin şubesini kurdu. Yahudilerin ilerici örgütlenmeleri ICUF çatısı altında toplandılar. Laik Yahudi okulu "Jaim Zhitlovsky" da o tarihte açıldı.
İkinci Dünya Savaşı'nın düşmanlıkları besleyen atmosferinin sona ermesi ve özellikle Holokost gerçeği, Yahudiler arasındaki ideolojik ayrımların yerini tek bir kimliğe bırakmasına sebep oldu.
1944'ten itibaren ICUF, AMIA çatısında seçimlere katıldı. 1947'de de DAIA'ya (Delegación de Asociaciones Israelitas Argentinas) girdi.
Arjantin'de sosyal mücadelenin yeniden yükseldiği 1960 başında artık Yahudi kimliği yüzyılın başındaki gibi görünür değildi. Fakat buna rağmen ilk hedef alınanlar yine Yahudiler oldu.
1964'de ortada hiçbir gerekçe ya da çatışma yokken Buenos Aires'de faşist bir grup tarafından öldürülen Raúl Alterman'ın tek özelliği, Komünist parti üyesi Yahudi bir sendikacı olmasıydı. Alterman, 1968 sosyal patlamasından önce öldürülen ilk solcuydu.
Son askeri diktatörlük döneminde, 1976-1983 yılları arasında, 1500-3000 arasında Yahudi kökenli Arjantinli solcu gözaltında kaybedildi. Bu rakam toplam kayıpların yüzde 5 ile 10'una denk düşmektedir.
Sayının korkunçluğu anlamak için diğer azınlıkların kayıplarına bakmak yeter. O tarihte 200 bin Yahudi kökenliye karşılık 50 bin dolayında Ermeni Arjantinli vardı.
Her ne kadar bir karşılaştırma yapmak uygun düşmese de cunta tarafından kaybedilen Ermeni kökenli sayısı 22 idi.
Holokost sonrası, Yahudiler arasındaki fikirsel ayrışmalar ortadan kalktıysa da bu ayrışma, 1976 cuntasına karşı tavırda yeniden oluştu.
Haham Daniel Goldman ile Hernan Dorby'nin beraber kaleme aldıkları "Yetmişlerde Yahudi Olmak: Son Diktatörlük Döneminde Korku ve Direnişin Tanıklığı" adlı kitaba göre Yahudi toplumunun çatı örgütü DAIA, cunta döneminde Yahudi kökenli kayıpları bulmak için yeterince çaba harcamamıştı.
Hatta Yahudi kayıp anneleri DAIA'ya başvurduğunda bu kurumda aşağılanıyorlardı.
DAIA yöneticilerinin kayıp annelerine yardımı olmadığı gibi, annelerin hukuki girişimde bulunmalarını da engelledi.
Üstelik ülke dışındaki insan hakları örgütleri "kayıplar" konusunu gündeme getirdiklerinde DAIA reddediyordu.
Merhum Dışişleri Bakanı Hector Timerman'ın babası gazeteci Jacobo Timerman, 1977'de diktatörlük tarafından kaçırılıp işkence gördükten sonra DAIA'ya karşı, cunta ile işbirliği yaptığı suçlamasında bulunmuştu.
Daha da kötüsü, DAIA'nın başkanı Nehemías Resnizky, oğlu diktatörlük tarafından kaçırıldığında İsrail'i devreye sokarak oğlunu kurtarmış fakat diğer kurbanlara yardım etmeyi reddetmişti.
Bugün Arjantin'de Yahudi kökenli solcular dünyanın herhangi bir yerindeki solcudan farksız bir hayat sürdürüyor.
Artık geçen yüzyılın başındaki gibi bir Yahudi işçi hareketi kalmadı.
Geleneksel Yahudiler ise sadece "Barrio Once"de dar bir muhitte görünürler.
Bu iki kesim arasında eskisi gibi bir siyasi çekişme ya da herhangi bir bağ yok.
Fakat seküler ya da geleneksel Yahudi kökenli yurttaşlar halen Arjantin siyaseti, fikir ve sosyal hayatında iz bırakmaya devam ediyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish