Türkiye'nin ilk iklim kanunu teklifi epey tartışmalı bir sürecin ardından TBMM Genel Kurulu'na geldikten sonra görüşmelerin yapılması 15 Nisan'da ileri bir tarihe ertelendi.
AK Partili milletvekillerinin sunduğu teklif 26 Şubat'ta TBMM Çevre Komisyonu'nda onaylandıktan sonra geçen ay Genel Kurul'a gelmiş ve 20 maddeden ilk 4'ü kabul edilmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye'nin Paris Anlaşması'na taraf olduğu 2021'den beri bir kanun hazırlığı gündemdeydi. 195 ülkenin taraf olduğu anlaşma, küresel sıcaklık artışını sanayileşme öncesi döneme kıyasla 2 dereceyle sınırlamak ve mümkünse 1,5 dereceye kadar düşürmek için çabalamayı öngörüyor.
Bu kanunun içeriğinin ne olacağı ve olmasıyla ilgili tartışmalar da uzun zamandır sürerken, teklifin sunulmasıyla birlikte pek çok cepheden tepkiler yükseldi.
Muhalefet ve çevre örgütleri bu kanunun iklim kriziyle mücadelede yetersiz kalacağını savunurken, bazı kesimler de böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığını öne sürüyor.
Bu tartışmalar ışığında iklim kanunu teklifine yöneltilen eleştirileri, dünyada hangi örneklerin öne çıktığını ve Türkiye'de nasıl bir düzenleme talep edildiğini bütün yönleriyle derledik.
1) Teklifin görüşülmesi neden ertelendi?
İlk 4 maddesi kabul edilen iklim kanunu teklifiyle ilgili Genel Kurul görüşmelerinin ertelenmesi pek beklenmiyordu.
Halihazırda ertelemenin nedeni, görüşmelerin ne zaman devam edeceği ve nasıl değişikliklere gidileceğine dair net bir bilgi yok.
Ancak TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Mehmet Galip Ensarioğlu, teklifin ne zaman görüşüleceğiyle ilgili "Bu takvim, Meclis'in genel işleyişi, diğer yasa tekliflerinin görüşülme yoğunluğu ve siyasi partiler arası uzlaşma zemini gibi birçok faktöre bağlı olarak şekilleniyor" ifadelerini kullandı:
Ancak şunu açıkça ifade edebilirim ki; iklim değişikliğiyle mücadele bir erteleme lüksü tanımıyor, zira İklim Kanunu gerçek anlamda bir ihtiyaç. Dolayısıyla bu süreci hızla tamamlayarak kanun teklifini önümüzdeki süreçte Genel Kurul'dan geçirme kararlılığımız devam etmektedir.
AK Parti Diyarbakır Milletvekili Ensarioğlu teklifle ilgili taleplerin dikkate alındığını söyleyerek şöyle dedi:
Teklifin hem bilimsel verilere hem de toplumsal taleplere ve ilgili paydaşların kaygı ve önerilerine uygun hale gelmesi için tüm siyasi partilerin katkı sunabileceği bir zemin oluşturduk. Görüşmelerin ertelenmesi, sürecin tıkandığı anlamına gelmemekte, aksine kanunlaşmadan evvel teklifi son bir kez daha Genel Kurul aşamasında yeniden dikkatle değerlendirme fırsatı sunmaktadır.
2) Teklifin ana başlıkları
Türkiye'nin iklim krizinden ciddi derecede etkilenecek ülkelerden biri olması nedeniyle bu etkileri azaltacak bir yol haritasının belirlenmesi için bir iklim kanunu çıkarılması gerektiği düşüncesi geniş çapta kabul görüyor.
Kanun teklifinde de bu sorunlardan bahsedilerek pek çok alanda alınması gereken önlemler sıralanıyor.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, afetlere karşı dirençli şehirlerin oluşturulmasından yenilenebilir enerji kaynaklarının teşvikine, su ve gıda güvenliğinden biyoçeşitlilik ve yeşil alanların korunmasına kadar kapsamlı hedefler belirlendiğini ifade ediyor.
Bakanlığın açıklamasına göre bu teklifin temel amacı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2053 olarak belirlediği net sıfır emisyon hedefine ulaşmak ve yeşil büyümeyi sağlamak.
Bu doğrultuda, hangi yatırımların çevre dostu olduğunu belirlemeyi amaçlayan sınıflandırma sistemi Türkiye Yeşil Taksonomisi'nin de hayata geçirilmesi planlanıyor.
Teklifte ayrıca bölgelere özel eylem planları yürütülmesi için valiliklere bağlı İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulması öngörülüyor.
Ancak kanunda en geniş şekilde yer verilen ve en çok tartışılan düzenleme Emisyon Ticaret Sistemi (ETS).
3) Emisyon Ticaret Sistemi nedir?
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), dünyanın pek çok yerinde farklı biçimleriyle uygulanan bir karbon emisyon ticareti sistemi.
Bu sistemde belirli sektörlerdeki şirketlere bir yıl içinde yapabilecekleri sera gazı salımlarına üst sınır konuyor. Şirketler, her biri 1 ton karbondioksit salımı yapmaya izin veren tahsisatları ihale veya ücretsiz olarak alıyor ve aralarında alışverişini yapabiliyor. Belirlenen üst sınırın zaman içinde düşürülerek sektörlerin emisyonları azaltılmaya çalışılıyor.
Dünyanın en eski ve işlem hacmi açısından en büyük karbon piyasası, Avrupa Birliği (AB) tarafından 2005'te başlatılan ETS.
Avrupa'daki elektrik üretim sektörü, deniz taşımacılığı ve ticari havacılık endüstrisini kapsayan sistemde halihazırda yaklaşık 10 bin şirket kayıtlı. Bu düzenleme sayesinde enerji ve sanayi tesislerinden kaynaklanan emisyonların, 2005'ten 2023'e kadar yüzde 47 oranında düşürüldüğü tahmin ediliyor.
ETS'nin yürürlükte olduğu bir diğer ülke olan Çin'deyse farklı bir uygulama mevcut. 2021'de yürürlüğe giren bu sistemde AB'dekinden farklı olarak emisyonlar için bir üst sınır konmuyor. Şirketlere ücretsiz verilen tahsisat, kilit sektörlerin ve ürünlerin ortalama karbon yoğunluğunun hesaplanıp tek tek şirketlerle karşılaştırılmasıyla belirleniyor. Her bir şirkete, doğrulanmış emisyonlarına paralel şekilde tahsisat veriliyor.
ABD ve Kanada'daysa ülke genelinden ziyade bölgesel ölçekte karbon ticareti sistemleri mevcut. Diğer yandan Kanada, petrol ve doğalgaz odaklı bir sistemi hayata geçirme hazırlıkları yapıyor.
4) ETS neden eleştiriliyor?
Türkiye'de getirilmesi planlanan ETS de AB'deki modeli esas alıyor. Kanun teklifinin destekçileri bu düzenlemenin iklim kriziyle mücadelede etkin bir rol oynayacağını savunuyor. Ancak önerilen uygulama birkaç yönden tepki topluyor.
Örneğin bazı uzmanlar, kanun teklifinde ETS geniş ve detaylı bir şekilde açıklanırken, emisyonları azaltmaya yönelik diğer yöntemlerin somut adımlarla belirlenmemesine dikkat çekiyor.
Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) İklim ve Enerji Politikaları Kıdemli Koordinatörü Özlem Katısöz, Independent Türkçe'ye yaptığı açıklamada "Kanun ağırlıkla ETS'yi düzenliyor bu nedenle iklim değişikliğiyle mücadelede tek araçmış gibi algılanıyor. Oysa ETS emisyonları azaltmayı destekleyen araçlardan sadece biri ve piyasa temelli bir araç" ifadelerini kullanıyor.
İletişim Başkanlığı'na bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi'nden (DMM) yapılan açıklamada "Ülkemizde ilk defa uygulanacak olan Emisyon Ticaret Sistemi'yle sera gazı emisyonları yıllar içerisinde ekonomik şekilde azaltılacaktır. Bu sistemle sanayi tesislerinin daha temiz, daha verimli ve rekabetçi üretim yapmaları sağlanacaktır" diye belirtiliyor.
Paris Anlaşması kapsamında sunulan Ulusal Katkı Beyanı'na göre Türkiye, 2038'e kadar emisyonları tepe noktasına çıkarmayı amaçlıyor.
Bu hedefe dikkat çeken Katısöz "Kanun teklifindeki ETS önerisiyle ilgili sorun şu; emisyonları azaltan bir iklim politikası benimsenmiyorsa ETS'yle emisyon azalmaz ya da gelir oluşmaz" diyerek ekliyor:
Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda sera gazı emisyonu azaltımını hedeflemeden, yanlış tasarlanan bir ETS, bir yandan düşük karbon fiyatlarının oluştuğu, sığ bir emisyon piyasası haline gelme, diğer taraftan da haksız kazançların elde edildiği bir sistem olma riskini barındırıyor.
ETS'ye yöneltilen bir diğer eleştiriyse bu uygulamanın iklim kriziyle mücadelede etkisiz olduğu yönünde.
Bahçeşehir Üniversitesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı kurucu direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı, ayrıklaştırma (decoupling) olgusuna değiniyor. Ayrıklaştırma, bir yandan ekonomik büyüme sağlanırken diğer yandan emisyonların düşürülmesini ifade ediyor.
Independent Türkçe'ye konuşan Doç. Dr. Köybaşı, Finlandiya gibi yeşil dönüşümü yapabilen ülkeler dışında bunun mümkün olmadığının altını çiziyor. Yeşil enerji hedefleri olmadan ETS'yle emsiyonların azaltılmayacağının kanıtlandığını da söyleyen hukukçu, kanun teklifini şöyle yorumluyor:
Yeni bir piyasa yaratılmaya çalışılıyor, ekonomik büyüme hedefleniyor. Ekonomik büyümenin hedeflenmesi, iklim değişikliğinin anlaşılmadığını gösteriyor. Hâlâ büyümeye devam etmek istiyorsanız fosil yakıtları kullanmayı sürdürmek gerekiyor.
Örneğin Çin'deki ETS hem emisyonlara mutlak bir üst sınır konmaması hem de sadece enerji sektörünü içermesi nedeniyle eleştiriliyor. Ancak Mart 2025'te sistemin çimento, çelik ve alüminyum sektörlerini de kapsayacak şekilde genişletileceği duyuruldu.
Çin'in yanı sıra AB'deki ETS de büyük ölçüde enerji sektörüne odaklanıyor. Uzmanlar çelik, çimento ve kimyasallar gibi sektörlerdeki sera gazı salımlarında kayda değer bir azalma gerçekleşmediğini söylüyor.
Ayrıca havacılık sektörünü içeren ETS'nin sadece bölge içindeki uçuşlar için geçerli olması ve daha çok yakıt tüketen uzun mesafeli uçuşlardan kaynaklanan emisyonları kapsamaması, sistemin işlevselliğini sorgulamaya açıyor.
Transport & Environment adlı çevre örgütünün bir araştırmasına göre 2023'te Avrupa'dan kalkan uçuşlardan kaynaklanan emisyonların sadece yüzde 22'si bölgesel karbon ticareti sistemleri tarafından yakalanmıştı.
AB'deki sistem, ilk dönemlerde geçişi kolaylaştırmak için ücretsiz tahsisatlar verilmesinin yanlış olduğu gerekçesiyle de tepki topluyor. Aynı sebepten ötürü Türkiye'deki ETS'de de ücretsiz tahsisatlar verileceği kanun teklifinde yer alırken, AB'de bunların 2026'dan 2034'e kadar kademeli olarak kaldırılması planlanıyor.
Katısöz "AB de emisyonları tek başına ETS'yle azaltmadı, hatta ETS'nin ilk dönemlerinde güçlü bir politik hedef olmadığı için sıkıntılar yaşandı" diyerek ekliyor:
Aslında AB'nin deneyiminden yararlanır, o deneyimin üstüne bir sistem inşa edersek ETS Türkiye'ye fayda sağlar.
Doç. Dr. Köybaşı ise teklifte ETS'nin detaylıca anlatılmasına karşın hangi sektörlerin dahil olacağı, gelirin insanlar için mi şirketler için mi kullanılacağı ve denetlemenin nasıl yapılacağının belli olmadığını ifade ediyor.
Örneğin iklim politikaları alanında ABD'de öncü bir rol üstlenen Kaliforniya'daki ETS'den elde edilen gelir, eyaletin Sera Gazı Azaltma Fonu'na yatırılarak emisyonları düşürme çalışmalarına harcanıyor.
5) Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması
Uzmanların ve muhalefetin kanun teklifinin iklim krizi değil, ticaret odaklı olduğunu söylemesinin bir diğer nedeni Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM).
Avrupa Birliği'nin 2023'te kabul ettiği ve 2026'da tamamen yürürlüğe girecek olan bu düzenleme, üretiminde yüksek miktarda karbon salınan ürünlerin AB'ye girişinde ek karbon vergisi getirilmesini içeriyor.
AB bu düzenlemeyle "karbon kaçağını" engelleyerek emisyonların düşmesini amaçlıyor. Karbon kaçağı AB dışındaki ürünler için karbon ücreti ödenmemesiyle rekabet avantajı elde edilmesi veya AB'deki şirketlerin üretimlerini, bu ücreti ödemeyecekleri yerlere taşımasıyla meydana gelebiliyor.
Düzenleme ilk başta demir-çelik, çimento, gübre, alüminyum gibi karbon yoğun ürünleri kapsayacak.
Karbon salımlarının takip edilip ücretlendirilmediği ülkelerin dezavantajlı konuma geçecek olması, iklim kanunun bu amaçla çıkarıldığı eleştirilerine yol açıyor. Özellikle teklifte ETS'ye geniş yer verilmesi bu tepkilerin temelini oluşturuyor.
Muhalefet partileri asıl amacın "iklim kriziyle mücadele değil ihracat avantajlarını kaybetmemek" olduğunu savunuyor.
Doç. Dr. Köybaşı da "Avrupa'yla ticaretimiz azalmasın kanunu. Bunun acısını ileride çekeceğiz. Kaçırılmış çok önemli bir fırsat bu" diyor.
Kanun teklifinde ayrıca Ticaret Bakanlığı tarafından Türkiye'nin kendi SKDM'sini kurabileceğinden de söz ediliyor.
DMM'den yapılan açıklamada "Türkiye Yeşil Taksonomisi'yle yatırımların çevreci olup olmadıkları belirlenerek hem ulusal yatırım imkanları artacak hem de ülkemize uluslararası finans akışları hızlanacaktır. Böylece çevre dostu yatırımlar desteklenecek, ekonomik sürdürülebilirlik sağlanacaktır" ifadelerine yer veriliyor.
Kuruluş kanunda yurttaşlardan karbon vergisi alınmasına yönelik bir düzenleme olmadığını da belirtiyor.
6) Net sıfır hedefi tartışması
İklim kanunuyla ilgili en çok tartışılan konulardan biri de net sıfır emisyon hedefinin kalıcı bir şekilde yasaya dahil edilmemesi etrafında dönüyor.
Teklifte belirtildiği üzere Türkiye'nin sera gazı salımlarını sona erdirmek için hedeflediği tarih 2053.
Ancak Doç. Dr. Köybaşı bu hedefin Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenmesi nedeniyle güvence altına alınmadığını ve başka bir cumhurbaşkanının hedefi daha ileri bir yıla atabileceğini ifade ediyor.
"Bu kanun yapma mantığına aykırı" diyen hukukçu şöyle ekliyor:
Meclis kendi yetkisindeki bir konuyu yürütmeye devrediyor. Kanunlar, yürütmenin sınırlarını belirler ve yürütmenin başına kim gelirse gelsin net sıfır hedefini uygular.
Diğer ülkelerdeki uygulamalara bakınca örneğin AB, Yeşil Anlaşma doğrultusunda 2021'de çıkan yasa kapsamında sera gazı salımlarının 2050'ye kadar net sıfıra inmesini amaçlıyor. Emisyonları 2030'a kadar da 1990'a kıyasla en az yüzde 55 oranında düşürme hedefi mevcut.
55'e Uyum (Fit for 55) Paketi diye bilinen düzenlemeler, büyük ölçüde ulaşım ve havacılık sektöründeki salımları azaltmayı, karbon yutaklarını artırmayı, yenilenebilir enerji kullanımını yaygınlaştırmayı hedefliyor. Bu doğrultuda düşük gelirli 13 üye devletin çevre dostu enerji sistemlerine geçmesi için ayrılan bir fon da var.
Birleşik Krallık'ta da net sıfır hedefi 2050 olarak belirlendi. İklim Değişikliği Kanunu'nu 2008'de geçiren BK, özellikle karbon bütçesi uygulamasıyla öne çıkıyor.
Net sıfır hedefi doğrultusunda tıpkı kişisel bütçeler gibi karbon bütçeleri oluşturularak 5 yıllık dönemler için emisyonların üst sınırı belirleniyor. Planlar 12 yıl önceden hazırlanıyor ve halihazırda 4. karbon bütçesinde olan Avrupa ülkesi, 7.'nin hazırlıklarını yürütüyor.
İklim kriziyle mücadelede bu şekilde uzun vadeli planların hazırlanması ve uzmanlardan oluşan bağımsız bir komitenin süreci denetlemesi, hükümetler değişse de çalışmaların sürdürülmesi açısından önem arz ediyor. 2008'den itibaren gerçekleştirilen üç planı başarıyla tamamlayan BK, sera gazı salımlarını yaklaşık yarı yarıya düşürdü.
Ayrıca hedeflerin gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğini denetlemek üzere kurulan İklim Değişikliği Komitesi, hükümete tavsiyeler veriyor ve parlamentoya gidişatla ilgili yıllık rapor sunuyor.
Ancak çevre savunucuları BK'deki yasal düzenlemeleri yetersiz buluyor ve İklim Değişikliği Komitesi de son önerileri arasında elektrik fiyatının düşürülerek ulaşım sektörü ve binalarda düşük karbonlu seçeneklerin teşviki, ETS fiyatlarının yükseltilmesi, uluslararası havacılık ve denizcilik emisyonlarının karbon bütçesine ve net sıfır hedefine dahil edilmesi gibi tavsiyelerde bulunuyor.
Net sıfır hedefi tartışmalarında en çok dikkat çekilen ülkeyse Almanya. İklim kanununu 2019'da çıkaran Avrupa ülkesi net sıfır hedefi olarak da 2050'yi belirlemişti.
Ancak bu düzenleme, emisyonları azaltma yükünü sonraki kuşaklara attığı gerekçesiyle büyük ölçüde gençler tarafından tepki topladı. 2021'de Almanya Anayasa Mahkemesi bu itirazları haklı bularak yasanın, "gelecek nesillerin özgürlük haklarını ihlal ettiğine" karar verdi.
Mahkemenin emisyonların daha hızlı azaltılmasına hükmetmesinin ardından Almanya net sıfır hedefini 2045 olarak değiştirdi. Ayrıca 1990 seviyelerine göre 2030'a kadar yüzde 65 ve 2040'a kadar yüzde 88 oranında azaltım hedefleri kondu.
Almanya'da ayrıca BK'deki gibi yıllık karbon bütçeleri de mevcut. Ancak 2024'te yapılan bir değişiklikle birlikte bir sektörde bütçenin aşılması durumunda hükümetin artık acil önlemler alması gerekmiyor.
Ülkede ayrıca her hükümet, yasama döneminin başlamasından sonraki 12 ay içinde emisyon azaltım hedeflerine nasıl ulaşacağını açıkladığı yeni bir iklim eylem programı sunuyor. Hükümet aynı zamanda her yıl süreci detaylandırdığı bir rapor yayımlıyor.
7) İklim adaleti ve adil geçiş
Hem Türkiye'de hem de dünyada iklim kriziyle mücadelede iklim adaletinin esas alınması gerektiği sık sık vurgulanıyor. Bu terim, iklim krizi kaynaklı sorunların, eşitlik ve insan haklarını ekseninde ele alınmasını, kırılgan grupların süreçten daha farklı şekilde etkileneceğinin göz önünde bulundurulmasını ifade ediyor.
Adil geçiş ise benzer bir bakış açısıyla yeşil ekonomiye geçerken kapsayıcı yöntemler benimsenmesi, karbon yoğun sektörlerde çalışanlara uygun iş imkanları yaratılması ve "kimsenin geride bırakılmaması" ilkesine karşılık geliyor.
Genel Kurul görüşmeleri ertelenen kanun teklifinde de iklim adaleti ve adil geçişin önemseneceğinden bahsediliyor.
DMM de "İklim Kanunu sadece ticaret sistemine yönelik olmayıp; iklime dirençli şehirlerin kurulması, su ve gıda güvenliğinin sağlanması, sıfır atık sisteminin yaygınlaştırılması, yenilenebilir enerji ve temiz teknolojilerin artırılması, tarımsal alanların ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi çok yönlü hedefler içermektedir" ifadelerini kullanıyor.
Ancak uzmanlar bu ifadelerin yeterli olmadığını dile getiriyor. Doç. Dr. Köybaşı iklim adaleti gibi ifadelerin teklifte kullanılmasını "göz boyama" diye nitelendirerek "Kırılgan gruplar, adil geçiş gibi güzel ifadeler kullanılıyor ama bunlarla ilgili bir gösterge yok. Kırılgan grupların nasıl korunacağına dair hiçbir düzenleme yok" diyerek ekliyor:
Böyle bir iklim kanunu olmaz. İklim kanunun, iklim değişikliğini engellerken sosyal adaleti de sağlaması gerekir. Örneğin kömür santralinde işini kaybedenleri, yeşil enerji üretim sistemlerine geçirme politikası olması gerekir.
Katısöz de "Türkiye'nin iklim krizi karşısında kırılgan bir ülke olması sebebiyle güçlü bir iklim politikasına ihtiyacı var" ifadelerini kullanıyor:
En önemli konu; iklim kanununun iklim adaletini sağlayacak şekilde çıkması. Piyasa zaten karbonsuzlaşma yoluna girmiş durumda ve ekonomiyi dönüştürüyor. Kanun ancak iklim adaleti bakış açısıyla hazırlanırsa iklim kaynaklı afetlerden etkilenen insanları, dönüşen ekonomik sektörlerdeki emekçiyi, işçiyi, hane halklarını korur.
Avrupa Birliği'ndeki Adil Geçiş Mekanizması, üye ülkelere sağladığı maddi destekle yeni ve geçiş sürecindeki sektörlerde iş imkanları yaratmayı, düşük karbonlu teknolojilere geçişi desteklenmeyi, yeşil ekonomide istihdam yaratmayı amaçlıyor. 55 milyar euro'luk program, adil geçiş sürecinin sosyoekonomik etkilerini hafifletmek amacıyla en çok etkilenen bölgelere odaklanıyor.
Kanada hükümetiyse, Alberta'da kömürün kullanımdan kaldırılmasından etkilenen belediyeleri ve yerli halkları desteklemek için Kömür Topluluğu Geçiş Fonu'nu geliştirdi. Bu fon, sosyal ve ekonomik etki çalışmaları, geçiş planlaması ve yerel işletmelerin kurulmasına yönelik çalışmalarda kullanıldı.
Kaliforniya'da da yasa gereği ETS gelirlerinin yüzde 35'inin çevresel açıdan dezavantajlı ve düşük gelirli topluluklara yönlendirilmesi amaçlanıyor.
Bazı ülkelerdeyse çevre dostu teknolojilere geçişi desteklemeye yönelik çalışmalar öne çıkıyor. Örneğin Güney Kore hükümeti, yeşil teknoloji ve düşük karbonlu dönüşüm şirketlerini desteklemek adına 2025'te 1,5 trilyon won (yaklaşık 41 milyar TL) değerinde teminat sağlayacak.
2030'dan önce emisyonlarını zirveye çıkarıp 2060'tan önce net sıfıra ulaşmayı hedefleyen Çin de fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmak için güneş panelleri ve bataryalar gibi teknolojilere liderlik ediyor ve bu çalışmalar devlet desteğiyle kolaylaştırılıyor. Şehir içi toplu taşımacılığının yüzde 77'sinin elektikli araçlardan oluştuğu Asya ülkesi, dünyadaki elektrikli araçların neredeyse yarısı ve elektrikli otobüslerin yaklaşık yüzde 95'ine ev sahipliği yapıyor.
8) İklim krizi inkarcıları
Kanun teklifine yönelik eleştirilerin bir diğer ayağını da Türkiye'nin böyle bir yasal düzenlemeye ihtiyaç duymadığı düşüncesi oluşturuyor.
Özellikle Yeniden Refah Partisi'nin başını çektiği bu itirazlarda, iklim krizinin gerçek olmadığı savunuluyor.
Kanun teklifiyle ilgili Independent Türkçe'ye konuşan Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Vekili ve Ar-Ge Başkanı Prof. Dr. Doğan Aydal "Olmayan bir küresel ısınmanın kanunu olmaz" diyor.
Atmosferdeki karbondioksit oranının 800 bin yıldır artma azalma eğilimi gösterdiğini ifade eden Prof. Dr. Aydal şöyle ekliyor:
Dünya kendi sürecini yaşarken, batının vahşi emperyalizmi bundan bir şey çıkarabilir miyiz derdine düştü.
Prof. Dr. Aydal ayrıca kuraklığın, "küresel güçlerin yağmur yağdırmamayı bir silah olarak kullanmasından" kaynaklandığını öne sürüyor.
9) Tarımın sonu mu gelecek?
Kanun teklifiyle ilgili toplumda endişe yaratan bir diğer konu da tarımın sona ereceği, ata tohumunun kullanılamayacağı yönünde.
DMM'den yapılan açıklamada kanunun organik tarım ve hayvancılığı deteklediği söylenerek "Kanunun tarımsal faaliyetleri sona erdireceği ya da yapay gıdayı zorunlu kılacağı yönündeki iddialar asılsızdır" ifadeleri kullanılıyor.
Ekosfer Derneği Yönetimi Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz de tarımın biteceği iddialarını "komplo teorisi" diye nitelendiriyor.
Independent Türkçe'ye konuşan Gürbüz, "İklim inkarcıları eski savlarını kanunla birleştirerek sosyal medyadan yaymaya başladı. İklim krizinin olmadığını iddia ediyorlar, bizi tarımsız bırakacağını iddia ediyorlar" diyor.
Gürbüz yapay gübrelerin çoğunun fosil yakıt kaynaklı olduğunu belirterek iklim kriziyle mücadelede organik tarıma ağırlık verilmesi gerektiğini ifade ediyor:
İklim kanunun küçük üreticileri düşünmesi gerekiyor. Küçük üreticinin organik tarımla hayatta kalması mümkün olabilir.
Gürbüz ayrıca iklim krizinin enerji bağımsızlığı için bir fırsat sunduğunu ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme ihtiyacını vurguluyor. Gazeteci "Kömür yakıtlı termik santraller başta olmak üzere fosil yakıtları ne zaman bırakacağımızı açıklamamız lazım. Kanunun temel sorunu bu" ifadelerini kullanıyor.
Yararlanılan kaynaklar: AA, Avrupa Komisyonu, Energy Monitor, Kanada Hükümeti, DMM, İklim Değişikliği Başkanlığı, Uluslararası Karbon Eylemi Ortaklığı, Financial Times, İklim ve Enerji Çözümleri Merkezi, Normative, Net0, Modernisation Fund, BK Avam Kamarası Kütüphanesi, Friends of the Earth, BK İklim Değişikliği Komitesi, Avrupa Parlamentosu, BBC, Clean Energy Wire, UNDP, Dünya Kaynakları Enstitüsü, Pulse News Korea, NYT, Reuters, İsveç Ulusal Çin Merkezi
© The Independentturkish